Giriş

Bize Musa b. Abdüla'lâ el-Kaysî, ona Mu'temir b. Süleyman et-Teymî, ona babası (Süleyman b. Tarhan), ona Rakabe, ona Ebu İshak, ona Said b. Cübeyr, ona da Übey b. Ka'b'ın rivayet ettiğine göre Rasulullah (sav) şöyle buyurmuştur: "Hz. Musa (as) kavminin içinde, onlara, 'Allah'ın günleri, nimetleri ve belala­rıdır' diyerek Allah'ın günlerini hatırlatıyorken bir ara 'Yeryüzünde benden daha hayırlı yahut daha bilgili bir kimse bilmiyorum' dedi. Bunun üzerine Allah kendisine 'Ben hayrı yahut hayrın kimde olduğunu ondan daha iyi bilirim. Gerçekten yeryüzünde bir zat var ki, o senden daha bilgilidir' buyurdu. Bunun üzerine Musa 'Ey Rabbim! Onu bana göster' dedi. Kendisine 'Azık olarak yanına tuzlu bir balık al. O zat senin balığı kaybedeceğin yerdedir' denildi. Bunun üzerine Hz. Musa ile hizmetçisi bir kayanın yanına varıncaya kadar yürü­düler. Sonra orada Musa'nın algısı körleşti ve genç Hizmetçisini orada kayanın yanında bırakarak (unutarak) yürüyüp gitti. Bu esnada balık kıpırdanmaya başladı ve suya girdi, ardında iz bırakarak kemer gibi bir boşluk oluşturdu. (Ravi) der ki: Bunun üzerine genç hizmetçi 'Allah'ın peygamberine yetişip durumu haber versem mi?' dedi, ancak bu kendisine unutturuldu. Kayayı geçtiklerinde Musa hizmetçisine 'Kahvaltımızı getir, bu yolculuğumuzda çok yorulduk' dedi. Halbuki kayayı geçene kadar başlarına bir zorluk gelmemişti. Genç olan biteni hatırladı ve 'Gördün mü? Ben kayaya geldiğimizde balığı (olan biteni sana söylemeyi) unuttum. Fakat bunu bana unutturan şeytandı. Balık da şaşılacak bir şekilde denizde yol bulup gitti' dedi. Bunun üzerine Musa 'İşte aradığımız buydu' dedi. Sonra izlerini takip ederek geriye döndüler, hizmetçisi ona balığın yerini gösterdi, Musa da 'Bana tarif edilen yer de tam burasıydı' dedi." "(Ravi) der ki: Musa Hızır'ı aramaya koyuldu ve onu sırt üstü yatmış ve bir örtüye bürünmüş halde buldu. Sonra da ona 'es-Selamu Aleyküm' dedi. Hızır da elbisesini yüzünden çekip (yüzünü açıp) ve 'Aleykümü's-Selam, sen de kimsin' dedi. 'Ben Musa'yım' dedi. Hızır 'hangi Musa' dedi. 'İsrail oğullarının Musa'sıyım' dedi. Hızır 'Seni (buraya) getiren nedir?' dedi. Musa 'Sana öğretilen özel bilgiden bana öğretmen için geldim' dedi. Hızır da ona 'Sen benimle birlikte olmaya sabredemezsin. İyice bilmediğin bir şeye nasıl sabredeceksin? Ben bir şey yaparım ama sen onu görünce buna sabredemezsin' dedi. Musa da ona 'İnşallah (Allah'ın izniyle) beni sabırlı bulacaksın. Sana hiçbir şeyde karşı gelmem' dedi. Bunun üzerine Hızır 'Eğer bana tabi olursan, ben sana sebebini açıklayana kadar, bana hiçbir şey sorma' dedi. Yola devam ettiler. Nihayet bir gemiye bindiler. Hızır gemide bir delik açtı. Bunu bilerek yapmıştı. Bunun üzerine Musa 'İçindekiler boğulsun diye mi gemiye delik açtın? Sen gerçekten yadırganacak bir iş yaptın' dedi. Hızır 'Ben sana, benimle birlikte olmaya güç yetiremezsin demedim mi?' dedi. Musa 'Unuttuğumdan dolayı beni sorumlu tutma. Bu işte bana güçlükte çıkarma' dedi. Yola devam ettiler. Nihayet oyun oynayan çocuklara rastladılar. Hızır hemen bunlardan birisinin yanına gitti ve onu öldürdü. O sırada Musa aniden korktu ve 'Kısas hakkı olmaksınız bir insanı mı öldürdün? Gerçekten yadırganacak bir iş yaptın' dedi." "Tam burada Rasulullah (sav) şöyle buyurdu: Allah'ın rahmeti bize ve Musa'nın üzerine olsun. Şayet acele etmeseydi şaşılacak şeyler görecekti. Fakat o arkadaşından utandı ve 'Bundan sonra sana bir şey sorarsam benimle arkadaşlık yapma. Artık benim özür dileyecek durumum kalmadı' dedi. Şayet sabretseydi şaşılacak şeyler görecekti. (Ravi) der ki: Rasulullah (sav) bir peygamberden bahsedeceği zaman (duaya) önce kendisinden başlar ve 'Allah'ın rahmeti bize ve filanca kardeşimin üzerine olsun' derdi." "Yolculuğa devam ettiler. Nihayet cimri ve adi bir köy halkına geldiler. Kendilerine yiyecek vermesi için bütün meclisleri dolaştılar. Fakat hiçbiri onları misafir etmedi. Sonra Hızır yıkılmak üzere olan bir duvar gördü ve onu tamir etti. Bunun üzerine Musa 'İsteseydin bunun için bir ücret alırdın' dedi. Hızır da 'Artık bu, seninle benim aramdaki ayrılıktır' dedi ve elbisesinden tutarak şöyle dedi: Sana sabredemediğin şeylerin açıklamasını yapacağım. Gemiye gelince, o, geçimlerini denizden sağlayan bir takım yoksul kimselere aitti. Ben ona kasten bir miktar hasar vermek istedim. Çünkü güzergâhları üzerinde her sağlam gemiyi zorla gasp eden zalim bir kral vardı. Eğer sağlam görseydi gemiyi gasp edecekti. Delik olduğu için onu geçip gitti. Onlar da sonra tamir ettiler. Çocuğa gelince, yaratıldığında kafir olarak yaratılmıştı. Anne babası ise ona karşı (çok) merhametliydi. Çocuk büyüdüğünde, anne babasını azgınlığa ve küfre götürecekti. Bu sebeple biz, o çocuğun yerine, ondan daha faydalı ve merhametli bir çocuk vermesini istedik. Duvara gelince, duvar şehirdeki iki yetim çocuğa aitti. Altında da o çocuklara ait gömülü bir hazine bulunuyordu. Babaları da sâlih bir kişiydi. Böylece Rabbin o iki çocuğun olgunluk çağına ulaşıp kendilerine ait o hazineyi çıkarmalarını istedi. Bunların her biri Rabbinden birer rahmet tezahürüdür. Ben bunları kendiliğimden yapmış değilim. İşte sabretmeye tahammül gösteremediğin hâdiselerin iç yüzü bundan ibarettir."


    Öneri Formu
7237 M006165 Müslim, Fadâil, 172

Bize Muhammed b. Saîd el-Esbehânî, ona İbn Mübarek, ona Ma'mer, ona Hemmâm b. Münebbih, ona da Ebu Hureyre (ra) Hz. Peygamber'in (sav) şöyle buyurduğunu rivayet etmiştir: "Hızır çorak bir yere otursa, onun ardından orası yeşerirdi. Bu sebeple ona Hadir (Hızır) dendi."


    Öneri Formu
33041 B003402 Buhari, Ehadisü'l-Enbiya, 27


    Öneri Formu
7239 M006166 Müslim, Fadâil, 172


    Öneri Formu
7241 M006167 Müslim, Fadâil, 173


    Öneri Formu
32593 B003278 Buhari, Bed'ü'l-Halk, 11


    Öneri Formu
7243 M006168 Müslim, Fadâil, 174