Bize Musa b. Abdüla'lâ el-Kaysî, ona Mu'temir b. Süleyman et-Teymî, ona babası (Süleyman b. Tarhan), ona Rakabe, ona Ebu İshak, ona Said b. Cübeyr, ona da Übey b. Ka'b'ın rivayet ettiğine göre Rasulullah (sav) şöyle buyurmuştur:
"Hz. Musa (as) kavminin içinde, onlara, 'Allah'ın günleri, nimetleri ve belalarıdır' diyerek Allah'ın günlerini hatırlatıyorken bir ara 'Yeryüzünde benden daha hayırlı yahut daha bilgili bir kimse bilmiyorum' dedi. Bunun üzerine Allah kendisine 'Ben hayrı yahut hayrın kimde olduğunu ondan daha iyi bilirim. Gerçekten yeryüzünde bir zat var ki, o senden daha bilgilidir' buyurdu. Bunun üzerine Musa 'Ey Rabbim! Onu bana göster' dedi. Kendisine 'Azık olarak yanına tuzlu bir balık al. O zat senin balığı kaybedeceğin yerdedir' denildi. Bunun üzerine Hz. Musa ile hizmetçisi bir kayanın yanına varıncaya kadar yürüdüler. Sonra orada Musa'nın algısı körleşti ve genç Hizmetçisini orada kayanın yanında bırakarak (unutarak) yürüyüp gitti. Bu esnada balık kıpırdanmaya başladı ve suya girdi, ardında iz bırakarak kemer gibi bir boşluk oluşturdu. (Ravi) der ki: Bunun üzerine genç hizmetçi 'Allah'ın peygamberine yetişip durumu haber versem mi?' dedi, ancak bu kendisine unutturuldu. Kayayı geçtiklerinde Musa hizmetçisine 'Kahvaltımızı getir, bu yolculuğumuzda çok yorulduk' dedi. Halbuki kayayı geçene kadar başlarına bir zorluk gelmemişti. Genç olan biteni hatırladı ve 'Gördün mü? Ben kayaya geldiğimizde balığı (olan biteni sana söylemeyi) unuttum. Fakat bunu bana unutturan şeytandı. Balık da şaşılacak bir şekilde denizde yol bulup gitti' dedi. Bunun üzerine Musa 'İşte aradığımız buydu' dedi. Sonra izlerini takip ederek geriye döndüler, hizmetçisi ona balığın yerini gösterdi, Musa da 'Bana tarif edilen yer de tam burasıydı' dedi."
"(Ravi) der ki: Musa Hızır'ı aramaya koyuldu ve onu sırt üstü yatmış ve bir örtüye bürünmüş halde buldu. Sonra da ona 'es-Selamu Aleyküm' dedi. Hızır da elbisesini yüzünden çekip (yüzünü açıp) ve 'Aleykümü's-Selam, sen de kimsin' dedi. 'Ben Musa'yım' dedi. Hızır 'hangi Musa' dedi. 'İsrail oğullarının Musa'sıyım' dedi. Hızır 'Seni (buraya) getiren nedir?' dedi. Musa 'Sana öğretilen özel bilgiden bana öğretmen için geldim' dedi. Hızır da ona 'Sen benimle birlikte olmaya sabredemezsin. İyice bilmediğin bir şeye nasıl sabredeceksin? Ben bir şey yaparım ama sen onu görünce buna sabredemezsin' dedi. Musa da ona 'İnşallah (Allah'ın izniyle) beni sabırlı bulacaksın. Sana hiçbir şeyde karşı gelmem' dedi. Bunun üzerine Hızır 'Eğer bana tabi olursan, ben sana sebebini açıklayana kadar, bana hiçbir şey sorma' dedi. Yola devam ettiler. Nihayet bir gemiye bindiler. Hızır gemide bir delik açtı. Bunu bilerek yapmıştı. Bunun üzerine Musa 'İçindekiler boğulsun diye mi gemiye delik açtın? Sen gerçekten yadırganacak bir iş yaptın' dedi. Hızır 'Ben sana, benimle birlikte olmaya güç yetiremezsin demedim mi?' dedi. Musa 'Unuttuğumdan dolayı beni sorumlu tutma. Bu işte bana güçlükte çıkarma' dedi. Yola devam ettiler. Nihayet oyun oynayan çocuklara rastladılar. Hızır hemen bunlardan birisinin yanına gitti ve onu öldürdü. O sırada Musa aniden korktu ve 'Kısas hakkı olmaksınız bir insanı mı öldürdün? Gerçekten yadırganacak bir iş yaptın' dedi."
"Tam burada Rasulullah (sav) şöyle buyurdu: Allah'ın rahmeti bize ve Musa'nın üzerine olsun. Şayet acele etmeseydi şaşılacak şeyler görecekti. Fakat o arkadaşından utandı ve 'Bundan sonra sana bir şey sorarsam benimle arkadaşlık yapma. Artık benim özür dileyecek durumum kalmadı' dedi. Şayet sabretseydi şaşılacak şeyler görecekti. (Ravi) der ki: Rasulullah (sav) bir peygamberden bahsedeceği zaman (duaya) önce kendisinden başlar ve 'Allah'ın rahmeti bize ve filanca kardeşimin üzerine olsun' derdi."
"Yolculuğa devam ettiler. Nihayet cimri ve adi bir köy halkına geldiler. Kendilerine yiyecek vermesi için bütün meclisleri dolaştılar. Fakat hiçbiri onları misafir etmedi. Sonra Hızır yıkılmak üzere olan bir duvar gördü ve onu tamir etti. Bunun üzerine Musa 'İsteseydin bunun için bir ücret alırdın' dedi. Hızır da 'Artık bu, seninle benim aramdaki ayrılıktır' dedi ve elbisesinden tutarak şöyle dedi: Sana sabredemediğin şeylerin açıklamasını yapacağım. Gemiye gelince, o, geçimlerini denizden sağlayan bir takım yoksul kimselere aitti. Ben ona kasten bir miktar hasar vermek istedim. Çünkü güzergâhları üzerinde her sağlam gemiyi zorla gasp eden zalim bir kral vardı. Eğer sağlam görseydi gemiyi gasp edecekti. Delik olduğu için onu geçip gitti. Onlar da sonra tamir ettiler. Çocuğa gelince, yaratıldığında kafir olarak yaratılmıştı. Anne babası ise ona karşı (çok) merhametliydi. Çocuk büyüdüğünde, anne babasını azgınlığa ve küfre götürecekti. Bu sebeple biz, o çocuğun yerine, ondan daha faydalı ve merhametli bir çocuk vermesini istedik. Duvara gelince, duvar şehirdeki iki yetim çocuğa aitti. Altında da o çocuklara ait gömülü bir hazine bulunuyordu. Babaları da sâlih bir kişiydi. Böylece Rabbin o iki çocuğun olgunluk çağına ulaşıp kendilerine ait o hazineyi çıkarmalarını istedi. Bunların her biri Rabbinden birer rahmet tezahürüdür. Ben bunları kendiliğimden yapmış değilim. İşte sabretmeye tahammül gösteremediğin hâdiselerin iç yüzü bundan ibarettir."
Öneri Formu
Hadis Id, No:
7237, M006165
Hadis:
حَدَّثَنِى مُحَمَّدُ بْنُ عَبْدِ الأَعْلَى الْقَيْسِىُّ حَدَّثَنَا الْمُعْتَمِرُ بْنُ سُلَيْمَانَ التَّيْمِىُّ عَنْ أَبِيهِ عَنْ رَقَبَةَ عَنْ أَبِى إِسْحَاقَ عَنْ سَعِيدِ بْنِ جُبَيْرٍ حَدَّثَنَا أُبَىُّ بْنُ كَعْبٍ قَالَ سَمِعْتُ رَسُولَ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم يَقُولُ: "إِنَّهُ بَيْنَمَا مُوسَى عَلَيْهِ السَّلاَمُ فِى قَوْمِهِ يُذَكِّرُهُمْ بِأَيَّامِ اللَّهِ وَأَيَّامُ اللَّهِ نَعْمَاؤُهُ وَبَلاَؤُهُ إِذْ قَالَ مَا أَعْلَمُ فِى الأَرْضِ رَجُلاً خَيْرًا أَوْ أَعْلَمَ مِنِّى. قَالَ فَأَوْحَى اللَّهُ إِلَيْهِ إِنِّى أَعْلَمُ بِالْخَيْرِ مِنْهُ أَوْ عِنْدَ مَنْ هُوَ إِنَّ فِى الأَرْضِ رَجُلاً هُوَ أَعْلَمُ مِنْكَ. قَالَ يَا رَبِّ فَدُلَّنِى عَلَيْهِ. قَالَ فَقِيلَ لَهُ تَزَوَّدْ حُوتًا مَالِحًا فَإِنَّهُ حَيْثُ تَفْقِدُ الْحُوتَ. قَالَ فَانْطَلَقَ هُوَ وَفَتَاهُ حَتَّى انْتَهَيَا إِلَى الصَّخْرَةِ فَعُمِّىَ عَلَيْهِ فَانْطَلَقَ وَتَرَكَ فَتَاهُ فَاضْطَرَبَ الْحُوتُ فِى الْمَاءِ فَجَعَلَ لاَ يَلْتَئِمُ عَلَيْهِ صَارَ مِثْلَ الْكُوَّةِ قَالَ فَقَالَ فَتَاهُ أَلاَ أَلْحَقُ نَبِىَّ اللَّهِ فَأُخْبِرَهُ قَالَ فَنُسِّىَ. فَلَمَّا تَجَاوَزَا قَالَ لِفَتَاهُ آتِنَا غَدَاءَنَا لَقَدْ لَقِينَا مِنْ سَفَرِنَا هَذَا نَصَبًا. قَالَ وَلَمْ يُصِبْهُمْ نَصَبٌ حَتَّى تَجَاوَزَا. قَالَ فَتَذَكَّرَ قَالَ أَرَأَيْتَ إِذْ أَوَيْنَا إِلَى الصَّخْرَةِ فَإِنِّى نَسِيتُ الْحُوتَ وَمَا أَنْسَانِيهُ إِلاَّ الشَّيْطَانُ أَنْ أَذْكُرَهُ وَاتَّخَذَ سَبِيلَهُ فِى الْبَحْرِ عَجَبًا. قَالَ ذَلِكَ مَا كُنَّا نَبْغِى. فَارْتَدَّا عَلَى آثَارِهِمَا قَصَصًا فَأَرَاهُ مَكَانَ الْحُوتِ قَالَ هَا هُنَا وُصِفَ لِى.
قَالَ فَذَهَبَ يَلْتَمِسُ فَإِذَا هُوَ بِالْخَضِرِ مُسَجًّى ثَوْبًا مُسْتَلْقِيًا عَلَى الْقَفَا أَوْ قَالَ عَلَى حَلاَوَةِ الْقَفَا قَالَ السَّلاَمُ عَلَيْكُمْ. فَكَشَفَ الثَّوْبَ عَنْ وَجْهِهِ قَالَ وَعَلَيْكُمُ السَّلاَمُ مَنْ أَنْتَ قَالَ أَنَا مُوسَى. قَالَ وَمَنْ مُوسَى قَالَ مُوسَى بَنِى إِسْرَائِيلَ. قَالَ مَجِىءٌ مَا جَاءَ بِكَ قَالَ جِئْتُ لِتُعَلِّمَنِى مِمَّا عُلِّمْتَ رُشْدًا. قَالَ إِنَّكَ لَنْ تَسْتَطِيعَ مَعِىَ صَبْرًا وَكَيْفَ تَصْبِرُ عَلَى مَا لَمْ تُحِطْ بِهِ خُبْرًا. شَىْءٌ أُمِرْتُ بِهِ أَنْ أَفْعَلَهُ إِذَا رَأَيْتَهُ لَمْ تَصْبِرْ. قَالَ سَتَجِدُنِى إِنْ شَاءَ اللَّهُ صَابِرًا وَلاَ أَعْصِى لَكَ أَمْرًا. قَالَ فَإِنِ اتَّبَعْتَنِى فَلاَ تَسْأَلْنِى عَنْ شَىْءٍ حَتَّى أُحْدِثَ لَكَ مِنْهُ ذِكْرًا. فَانْطَلَقَا حَتَّى إِذَا رَكِبَا فِى السَّفِينَةِ خَرَقَهَا. قَالَ انْتَحَى عَلَيْهَا . قَالَ لَهُ مُوسَى عَلَيْهِ السَّلاَمُ أَخَرَقْتَهَا لِتُغْرِقَ أَهْلَهَا لَقَدْ جِئْتَ شَيْئًا إِمْرًا. قَالَ أَلَمْ أَقُلْ إِنَّكَ لَنْ تَسْتَطِيعَ مَعِىَ صَبْرًا قَالَ لاَ تُؤَاخِذْنِى بِمَا نَسِيتُ وَلاَ تُرْهِقْنِى مِنْ أَمْرِى عُسْرًا. فَانْطَلَقَا حَتَّى إِذَا لَقِيَا غِلْمَانًا يَلْعَبُونَ. قَالَ فَانْطَلَقَ إِلَى أَحَدِهِمْ بَادِىَ الرَّأْىِ فَقَتَلَهُ فَذُعِرَ عِنْدَهَا مُوسَى عَلَيْهِ السَّلاَمُ ذَعْرَةً مُنْكَرَةً. قَالَ أَقَتَلْتَ نَفْسًا زَاكِيَةً بِغَيْرِ نَفْسٍ لَقَدْ جِئْتَ شَيْئًا نُكْرًا."
فَقَالَ رَسُولُ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم عِنْدَ هَذَا الْمَكَانِ "رَحْمَةُ اللَّهِ عَلَيْنَا وَعَلَى مُوسَى لَوْلاَ أَنَّهُ عَجَّلَ لَرَأَى الْعَجَبَ وَلَكِنَّهُ أَخَذَتْهُ مِنْ صَاحِبِهِ ذَمَامَةٌ. قَالَ إِنْ سَأَلْتُكَ عَنْ شَىْءٍ بَعْدَهَا فَلاَ تُصَاحِبْنِى قَدْ بَلَغْتَ مِنْ لَدُنِّى عُذْرًا. وَلَوْ صَبَرَ لَرَأَى الْعَجَبَ - قَالَ وَكَانَ إِذَا ذَكَرَ أَحَدًا مِنَ الأَنْبِيَاءِ بَدَأَ بِنَفْسِهِ "رَحْمَةُ اللَّهِ عَلَيْنَا وَعَلَى أَخِى كَذَا رَحْمَةُ اللَّهِ عَلَيْنَا -
فَانْطَلَقَا حَتَّى إِذَا أَتَيَا أَهْلَ قَرْيَةٍ لِئَامًا فَطَافَا فِى الْمَجَالِسِ فَاسْتَطْعَمَا أَهْلَهَا فَأَبَوْا أَنْ يُضَيِّفُوهُمَا فَوَجَدَا فِيهَا جِدَارًا يُرِيدُ أَنْ يَنْقَضَّ فَأَقَامَهُ. قَالَ لَوْ شِئْتَ لاَتَّخَذْتَ عَلَيْهِ أَجْرًا. قَالَ هَذَا فِرَاقُ بَيْنِى وَبَيْنِكَ وَأَخَذَ بِثَوْبِهِ. قَالَ سَأُنَبِّئُكَ بِتَأْوِيلِ مَا لَمْ تَسْتَطِعْ عَلَيْهِ صَبْرًا أَمَّا السَّفِينَةُ فَكَانَتْ لِمَسَاكِينَ يَعْمَلُونَ فِى الْبَحْرِ إِلَى آخِرِ الآيَةِ. فَإِذَا جَاءَ الَّذِى يُسَخِّرُهَا وَجَدَهَا مُنْخَرِقَةً فَتَجَاوَزَهَا فَأَصْلَحُوهَا بِخَشَبَةٍ وَأَمَّا الْغُلاَمُ فَطُبِعَ يَوْمَ طُبِعَ كَافِرًا وَكَانَ أَبَوَاهُ قَدْ عَطَفَا عَلَيْهِ فَلَوْ أَنَّهُ أَدْرَكَ أَرْهَقَهُمَا طُغْيَانًا وَكُفْرًا فَأَرَدْنَا أَنْ يُبَدِّلَهُمَا رَبُّهُمَا خَيْرًا مِنْهُ زَكَاةً وَأَقْرَبَ رُحْمًا. وَأَمَّا الْجِدَارُ فَكَانَ لِغُلاَمَيْنِ يَتِيمَيْنِ فِى الْمَدِينَةِ." إِلَى آخِرِ الآيَةِ.
Tercemesi:
Bize Musa b. Abdüla'lâ el-Kaysî, ona Mu'temir b. Süleyman et-Teymî, ona babası (Süleyman b. Tarhan), ona Rakabe, ona Ebu İshak, ona Said b. Cübeyr, ona da Übey b. Ka'b'ın rivayet ettiğine göre Rasulullah (sav) şöyle buyurmuştur:
"Hz. Musa (as) kavminin içinde, onlara, 'Allah'ın günleri, nimetleri ve belalarıdır' diyerek Allah'ın günlerini hatırlatıyorken bir ara 'Yeryüzünde benden daha hayırlı yahut daha bilgili bir kimse bilmiyorum' dedi. Bunun üzerine Allah kendisine 'Ben hayrı yahut hayrın kimde olduğunu ondan daha iyi bilirim. Gerçekten yeryüzünde bir zat var ki, o senden daha bilgilidir' buyurdu. Bunun üzerine Musa 'Ey Rabbim! Onu bana göster' dedi. Kendisine 'Azık olarak yanına tuzlu bir balık al. O zat senin balığı kaybedeceğin yerdedir' denildi. Bunun üzerine Hz. Musa ile hizmetçisi bir kayanın yanına varıncaya kadar yürüdüler. Sonra orada Musa'nın algısı körleşti ve genç Hizmetçisini orada kayanın yanında bırakarak (unutarak) yürüyüp gitti. Bu esnada balık kıpırdanmaya başladı ve suya girdi, ardında iz bırakarak kemer gibi bir boşluk oluşturdu. (Ravi) der ki: Bunun üzerine genç hizmetçi 'Allah'ın peygamberine yetişip durumu haber versem mi?' dedi, ancak bu kendisine unutturuldu. Kayayı geçtiklerinde Musa hizmetçisine 'Kahvaltımızı getir, bu yolculuğumuzda çok yorulduk' dedi. Halbuki kayayı geçene kadar başlarına bir zorluk gelmemişti. Genç olan biteni hatırladı ve 'Gördün mü? Ben kayaya geldiğimizde balığı (olan biteni sana söylemeyi) unuttum. Fakat bunu bana unutturan şeytandı. Balık da şaşılacak bir şekilde denizde yol bulup gitti' dedi. Bunun üzerine Musa 'İşte aradığımız buydu' dedi. Sonra izlerini takip ederek geriye döndüler, hizmetçisi ona balığın yerini gösterdi, Musa da 'Bana tarif edilen yer de tam burasıydı' dedi."
"(Ravi) der ki: Musa Hızır'ı aramaya koyuldu ve onu sırt üstü yatmış ve bir örtüye bürünmüş halde buldu. Sonra da ona 'es-Selamu Aleyküm' dedi. Hızır da elbisesini yüzünden çekip (yüzünü açıp) ve 'Aleykümü's-Selam, sen de kimsin' dedi. 'Ben Musa'yım' dedi. Hızır 'hangi Musa' dedi. 'İsrail oğullarının Musa'sıyım' dedi. Hızır 'Seni (buraya) getiren nedir?' dedi. Musa 'Sana öğretilen özel bilgiden bana öğretmen için geldim' dedi. Hızır da ona 'Sen benimle birlikte olmaya sabredemezsin. İyice bilmediğin bir şeye nasıl sabredeceksin? Ben bir şey yaparım ama sen onu görünce buna sabredemezsin' dedi. Musa da ona 'İnşallah (Allah'ın izniyle) beni sabırlı bulacaksın. Sana hiçbir şeyde karşı gelmem' dedi. Bunun üzerine Hızır 'Eğer bana tabi olursan, ben sana sebebini açıklayana kadar, bana hiçbir şey sorma' dedi. Yola devam ettiler. Nihayet bir gemiye bindiler. Hızır gemide bir delik açtı. Bunu bilerek yapmıştı. Bunun üzerine Musa 'İçindekiler boğulsun diye mi gemiye delik açtın? Sen gerçekten yadırganacak bir iş yaptın' dedi. Hızır 'Ben sana, benimle birlikte olmaya güç yetiremezsin demedim mi?' dedi. Musa 'Unuttuğumdan dolayı beni sorumlu tutma. Bu işte bana güçlükte çıkarma' dedi. Yola devam ettiler. Nihayet oyun oynayan çocuklara rastladılar. Hızır hemen bunlardan birisinin yanına gitti ve onu öldürdü. O sırada Musa aniden korktu ve 'Kısas hakkı olmaksınız bir insanı mı öldürdün? Gerçekten yadırganacak bir iş yaptın' dedi."
"Tam burada Rasulullah (sav) şöyle buyurdu: Allah'ın rahmeti bize ve Musa'nın üzerine olsun. Şayet acele etmeseydi şaşılacak şeyler görecekti. Fakat o arkadaşından utandı ve 'Bundan sonra sana bir şey sorarsam benimle arkadaşlık yapma. Artık benim özür dileyecek durumum kalmadı' dedi. Şayet sabretseydi şaşılacak şeyler görecekti. (Ravi) der ki: Rasulullah (sav) bir peygamberden bahsedeceği zaman (duaya) önce kendisinden başlar ve 'Allah'ın rahmeti bize ve filanca kardeşimin üzerine olsun' derdi."
"Yolculuğa devam ettiler. Nihayet cimri ve adi bir köy halkına geldiler. Kendilerine yiyecek vermesi için bütün meclisleri dolaştılar. Fakat hiçbiri onları misafir etmedi. Sonra Hızır yıkılmak üzere olan bir duvar gördü ve onu tamir etti. Bunun üzerine Musa 'İsteseydin bunun için bir ücret alırdın' dedi. Hızır da 'Artık bu, seninle benim aramdaki ayrılıktır' dedi ve elbisesinden tutarak şöyle dedi: Sana sabredemediğin şeylerin açıklamasını yapacağım. Gemiye gelince, o, geçimlerini denizden sağlayan bir takım yoksul kimselere aitti. Ben ona kasten bir miktar hasar vermek istedim. Çünkü güzergâhları üzerinde her sağlam gemiyi zorla gasp eden zalim bir kral vardı. Eğer sağlam görseydi gemiyi gasp edecekti. Delik olduğu için onu geçip gitti. Onlar da sonra tamir ettiler. Çocuğa gelince, yaratıldığında kafir olarak yaratılmıştı. Anne babası ise ona karşı (çok) merhametliydi. Çocuk büyüdüğünde, anne babasını azgınlığa ve küfre götürecekti. Bu sebeple biz, o çocuğun yerine, ondan daha faydalı ve merhametli bir çocuk vermesini istedik. Duvara gelince, duvar şehirdeki iki yetim çocuğa aitti. Altında da o çocuklara ait gömülü bir hazine bulunuyordu. Babaları da sâlih bir kişiydi. Böylece Rabbin o iki çocuğun olgunluk çağına ulaşıp kendilerine ait o hazineyi çıkarmalarını istedi. Bunların her biri Rabbinden birer rahmet tezahürüdür. Ben bunları kendiliğimden yapmış değilim. İşte sabretmeye tahammül gösteremediğin hâdiselerin iç yüzü bundan ibarettir."
Açıklama:
Yazar, Kitap, Bölüm:
Müslim, Sahîh-i Müslim, Fedâil 6165, /996
Senetler:
1. Ebu Münzir Übey b. Ka'b el-Ensarî (Übey b. Ka'b b. Kays b. Ubeyd b. Zeyd)
Konular:
Bilgi, ilm-i ledün
İman, Esasları, Kaza ve Kader
Kıssa, Musa Hızır'la kıssası
KTB, KADER
Sabır, sabretmek
حَدَّثَنَا مُحَمَّدُ بْنُ سَعِيدٍ الأَصْبَهَانِىُّ أَخْبَرَنَا ابْنُ الْمُبَارَكِ عَنْ مَعْمَرٍ عَنْ هَمَّامِ بْنِ مُنَبِّهٍ عَنْ أَبِى هُرَيْرَةَ - رضى الله عنه - عَنِ النَّبِىِّ صلى الله عليه وسلم قَالَ « إِنَّمَا سُمِّىَ الْخَضِرُ أَنَّهُ جَلَسَ عَلَى فَرْوَةٍ بَيْضَاءَ فَإِذَا هِىَ تَهْتَزُّ مِنْ خَلْفِهِ خَضْرَاءَ » .
Bize Muhammed b. Saîd el-Esbehânî, ona İbn Mübarek, ona Ma'mer, ona Hemmâm b. Münebbih, ona da Ebu Hureyre (ra) Hz. Peygamber'in (sav) şöyle buyurduğunu rivayet etmiştir:
"Hızır çorak bir yere otursa, onun ardından orası yeşerirdi. Bu sebeple ona Hadir (Hızır) dendi."
Öneri Formu
Hadis Id, No:
33041, B003402
Hadis:
حَدَّثَنَا مُحَمَّدُ بْنُ سَعِيدٍ الأَصْبَهَانِىُّ أَخْبَرَنَا ابْنُ الْمُبَارَكِ عَنْ مَعْمَرٍ عَنْ هَمَّامِ بْنِ مُنَبِّهٍ عَنْ أَبِى هُرَيْرَةَ - رضى الله عنه - عَنِ النَّبِىِّ صلى الله عليه وسلم قَالَ « إِنَّمَا سُمِّىَ الْخَضِرُ أَنَّهُ جَلَسَ عَلَى فَرْوَةٍ بَيْضَاءَ فَإِذَا هِىَ تَهْتَزُّ مِنْ خَلْفِهِ خَضْرَاءَ » .
Tercemesi:
Bize Muhammed b. Saîd el-Esbehânî, ona İbn Mübarek, ona Ma'mer, ona Hemmâm b. Münebbih, ona da Ebu Hureyre (ra) Hz. Peygamber'in (sav) şöyle buyurduğunu rivayet etmiştir:
"Hızır çorak bir yere otursa, onun ardından orası yeşerirdi. Bu sebeple ona Hadir (Hızır) dendi."
Açıklama:
Yazar, Kitap, Bölüm:
Buhârî, Sahîh-i Buhârî, Ehadîsü'l-Enbiya 27, 1/884
Senetler:
1. Ebu Hureyre ed-Devsî (Abdurrahman b. Sahr)
2. Ebu Ukbe Hemmâm b. Münebbih el-Yemânî (Hemmâm b. Münebbih b. Kamil b. Sîc)
3. Ebu Urve Mamer b. Raşid el-Ezdî (Mamer b. Râşid)
4. Ebu Abdurrahman Abdullah b. Mübarek el-Hanzalî (Abdullah b. Mübarek b. Vadıh)
5. Ebu Cafer Muhammed b. Said el-Esbehani (Muhammed b. Said b. Süleyman b. Abdullah)
Konular:
Kıssa, Musa Hızır'la kıssası
Öneri Formu
Hadis Id, No:
7239, M006166
Hadis:
وَحَدَّثَنَا عَبْدُ اللَّهِ بْنُ عَبْدِ الرَّحْمَنِ الدَّارِمِىُّ أَخْبَرَنَا مُحَمَّدُ بْنُ يُوسُفَ ح
وَحَدَّثَنَا عَبْدُ بْنُ حُمَيْدٍ أَخْبَرَنَا عُبَيْدُ اللَّهِ بْنُ مُوسَى كِلاَهُمَا عَنْ إِسْرَائِيلَ عَنْ أَبِى إِسْحَاقَ بِإِسْنَادِ التَّيْمِىِّ عَنْ أَبِى إِسْحَاقَ نَحْوَ حَدِيثِهِ
[سَمِعْتُ رَسُولَ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم يَقُولُ: "إِنَّهُ بَيْنَمَا مُوسَى عَلَيْهِ السَّلاَمُ فِى قَوْمِهِ يُذَكِّرُهُمْ بِأَيَّامِ اللَّهِ وَأَيَّامُ اللَّهِ نَعْمَاؤُهُ وَبَلاَؤُهُ إِذْ قَالَ مَا أَعْلَمُ فِى الأَرْضِ رَجُلاً خَيْرًا أَوْ أَعْلَمَ مِنِّى. قَالَ فَأَوْحَى اللَّهُ إِلَيْهِ إِنِّى أَعْلَمُ بِالْخَيْرِ مِنْهُ أَوْ عِنْدَ مَنْ هُوَ إِنَّ فِى الأَرْضِ رَجُلاً هُوَ أَعْلَمُ مِنْكَ. قَالَ يَا رَبِّ فَدُلَّنِى عَلَيْهِ. قَالَ فَقِيلَ لَهُ تَزَوَّدْ حُوتًا مَالِحًا فَإِنَّهُ حَيْثُ تَفْقِدُ الْحُوتَ. قَالَ فَانْطَلَقَ هُوَ وَفَتَاهُ حَتَّى انْتَهَيَا إِلَى الصَّخْرَةِ فَعُمِّىَ عَلَيْهِ فَانْطَلَقَ وَتَرَكَ فَتَاهُ فَاضْطَرَبَ الْحُوتُ فِى الْمَاءِ فَجَعَلَ لاَ يَلْتَئِمُ عَلَيْهِ صَارَ مِثْلَ الْكُوَّةِ قَالَ فَقَالَ فَتَاهُ أَلاَ أَلْحَقُ نَبِىَّ اللَّهِ فَأُخْبِرَهُ قَالَ فَنُسِّىَ. فَلَمَّا تَجَاوَزَا قَالَ لِفَتَاهُ آتِنَا غَدَاءَنَا لَقَدْ لَقِينَا مِنْ سَفَرِنَا هَذَا نَصَبًا . قَالَ وَلَمْ يُصِبْهُمْ نَصَبٌ حَتَّى تَجَاوَزَا. قَالَ فَتَذَكَّرَ قَالَ أَرَأَيْتَ إِذْ أَوَيْنَا إِلَى الصَّخْرَةِ فَإِنِّى نَسِيتُ الْحُوتَ وَمَا أَنْسَانِيهُ إِلاَّ الشَّيْطَانُ أَنْ أَذْكُرَهُ وَاتَّخَذَ سَبِيلَهُ فِى الْبَحْرِ عَجَبًا. قَالَ ذَلِكَ مَا كُنَّا نَبْغِى. فَارْتَدَّا عَلَى آثَارِهِمَا قَصَصًا فَأَرَاهُ مَكَانَ الْحُوتِ قَالَ هَا هُنَا وُصِفَ لِى. قَالَ فَذَهَبَ يَلْتَمِسُ فَإِذَا هُوَ بِالْخَضِرِ مُسَجًّى ثَوْبًا مُسْتَلْقِيًا عَلَى الْقَفَا أَوْ قَالَ عَلَى حَلاَوَةِ الْقَفَا قَالَ السَّلاَمُ عَلَيْكُمْ. فَكَشَفَ الثَّوْبَ عَنْ وَجْهِهِ قَالَ وَعَلَيْكُمُ السَّلاَمُ مَنْ أَنْتَ قَالَ أَنَا مُوسَى. قَالَ وَمَنْ مُوسَى قَالَ مُوسَى بَنِى إِسْرَائِيلَ. قَالَ مَجِىءٌ مَا جَاءَ بِكَ قَالَ جِئْتُ لِتُعَلِّمَنِى مِمَّا عُلِّمْتَ رُشْدًا. قَالَ إِنَّكَ لَنْ تَسْتَطِيعَ مَعِىَ صَبْرًا وَكَيْفَ تَصْبِرُ عَلَى مَا لَمْ تُحِطْ بِهِ خُبْرًا. شَىْءٌ أُمِرْتُ بِهِ أَنْ أَفْعَلَهُ إِذَا رَأَيْتَهُ لَمْ تَصْبِرْ. قَالَ سَتَجِدُنِى إِنْ شَاءَ اللَّهُ صَابِرًا وَلاَ أَعْصِى لَكَ أَمْرًا. قَالَ فَإِنِ اتَّبَعْتَنِى فَلاَ تَسْأَلْنِى عَنْ شَىْءٍ حَتَّى أُحْدِثَ لَكَ مِنْهُ ذِكْرًا. فَانْطَلَقَا حَتَّى إِذَا رَكِبَا فِى السَّفِينَةِ خَرَقَهَا. قَالَ انْتَحَى عَلَيْهَا. قَالَ لَهُ مُوسَى عَلَيْهِ السَّلاَمُ أَخَرَقْتَهَا لِتُغْرِقَ أَهْلَهَا لَقَدْ جِئْتَ شَيْئًا إِمْرًا. قَالَ أَلَمْ أَقُلْ إِنَّكَ لَنْ تَسْتَطِيعَ مَعِىَ صَبْرًا قَالَ لاَ تُؤَاخِذْنِى بِمَا نَسِيتُ وَلاَ تُرْهِقْنِى مِنْ أَمْرِى عُسْرًا. فَانْطَلَقَا حَتَّى إِذَا لَقِيَا غِلْمَانًا يَلْعَبُونَ. قَالَ فَانْطَلَقَ إِلَى أَحَدِهِمْ بَادِىَ الرَّأْىِ فَقَتَلَهُ فَذُعِرَ عِنْدَهَا مُوسَى عَلَيْهِ السَّلاَمُ ذَعْرَةً مُنْكَرَةً. قَالَ أَقَتَلْتَ نَفْسًا زَاكِيَةً بِغَيْرِ نَفْسٍ لَقَدْ جِئْتَ شَيْئًا نُكْرًا. فَقَالَ رَسُولُ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم عِنْدَ هَذَا الْمَكَانِ "رَحْمَةُ اللَّهِ عَلَيْنَا وَعَلَى مُوسَى لَوْلاَ أَنَّهُ عَجَّلَ لَرَأَى الْعَجَبَ وَلَكِنَّهُ أَخَذَتْهُ مِنْ صَاحِبِهِ ذَمَامَةٌ. قَالَ إِنْ سَأَلْتُكَ عَنْ شَىْءٍ بَعْدَهَا فَلاَ تُصَاحِبْنِى قَدْ بَلَغْتَ مِنْ لَدُنِّى عُذْرًا. وَلَوْ صَبَرَ لَرَأَى الْعَجَبَ - قَالَ وَكَانَ إِذَا ذَكَرَ أَحَدًا مِنَ الأَنْبِيَاءِ بَدَأَ بِنَفْسِهِ "رَحْمَةُ اللَّهِ عَلَيْنَا وَعَلَى أَخِى كَذَا رَحْمَةُ اللَّهِ عَلَيْنَا - "فَانْطَلَقَا حَتَّى إِذَا أَتَيَا أَهْلَ قَرْيَةٍ لِئَامًا فَطَافَا فِى الْمَجَالِسِ فَاسْتَطْعَمَا أَهْلَهَا فَأَبَوْا أَنْ يُضَيِّفُوهُمَا فَوَجَدَا فِيهَا جِدَارًا يُرِيدُ أَنْ يَنْقَضَّ فَأَقَامَهُ. قَالَ لَوْ شِئْتَ لاَتَّخَذْتَ عَلَيْهِ أَجْرًا. قَالَ هَذَا فِرَاقُ بَيْنِى وَبَيْنِكَ وَأَخَذَ بِثَوْبِهِ. قَالَ سَأُنَبِّئُكَ بِتَأْوِيلِ مَا لَمْ تَسْتَطِعْ عَلَيْهِ صَبْرًا أَمَّا السَّفِينَةُ فَكَانَتْ لِمَسَاكِينَ يَعْمَلُونَ فِى الْبَحْرِ إِلَى آخِرِ الآيَةِ. فَإِذَا جَاءَ الَّذِى يُسَخِّرُهَا وَجَدَهَا مُنْخَرِقَةً فَتَجَاوَزَهَا فَأَصْلَحُوهَا بِخَشَبَةٍ وَأَمَّا الْغُلاَمُ فَطُبِعَ يَوْمَ طُبِعَ كَافِرًا وَكَانَ أَبَوَاهُ قَدْ عَطَفَا عَلَيْهِ فَلَوْ أَنَّهُ أَدْرَكَ أَرْهَقَهُمَا طُغْيَانًا وَكُفْرًا فَأَرَدْنَا أَنْ يُبَدِّلَهُمَا رَبُّهُمَا خَيْرًا مِنْهُ زَكَاةً وَأَقْرَبَ رُحْمًا. وَأَمَّا الْجِدَارُ فَكَانَ لِغُلاَمَيْنِ يَتِيمَيْنِ فِى الْمَدِينَةِ" إِلَى آخِرِ الآيَةِ.]
Tercemesi:
Bize Abdullah b. Abdurrahman ed-Dârimî, ona Muhammed b. Yusuf; (T)
Bize Abd b. Humeyd, ona Ubeydullah b. Musa, onlara İsrail (b. Yunus es-Sebîî), ona Ebu İshak (Abr b. Abdullah es-Sebîî), et-Teymî'nin Ebu İshak'tan naklettiği isnadla onun hadisi gibi rivayet etmiştir.
[Rasulullah'tan (sav) şöyle duydum: "Bir defa Musa (as) kavminin içinde onlara Allah'ın günlerini hatırlatıyordu. Allah'ın günleri nimetleriyle belalarıdır. Bir ara şöle dedi: Yeryüzünde benden daha hayırlı yahut daha bilgili bir kimse bilmiyorum. Bunun üzerine Allah kendisine şunu vahyetti: Ben hayrı yahut hayrın kimde olduğunu ondan daha iyi bilirim. Gerçekten yeryüzünde bir zat var ki, o senden daha bilgilidir. Bunun üzerine Musa; ey Rabbim! Onu bana göster dedi. Kendisine; azık olarak yanına tuzlu bir balık al. O zat senin balığı kaybedeceğin yerdedir denildi. Müteakiben Musa ile hizmetçisini bir kayanın yanına kadar yürümeye devam ettiler. Orada uyudular. Sonra devam ettiler. Genç (balığı) orada unutmuştu. Derken balık harekete geçti ve suya düştü. Su üzerine kapanmaz oldu. Hatta su kemer gibi oldu. Şöyle devam etti: Bunun üzerine genç; Allah'ın peygamberine yetişip durumu haber versem mi dedi. Ama bu kendisine unutturuldu. Kayayı geçtiklerinde Musa hizmetçisine; kahvaltımızı getir, bu yolculuğumuzda zorluklarla karşılaştık dedi. Ama kayayı geçene kadar başlarına bir zorluk gelmemişti. Genç olan biteni hatırladı ve gördün mü? Ben kayaya geldiğimizde balığı (olan biteni sana söylemeyi) unuttum. Fakat bunu bana unutturan şeytandı. Balık da şaşılacak bir şekilde denizde yoluna gitti. Bunun üzerine Musa; işte aradığımız buydu dedi. Sonra izlerini takip ederek geriye döndüler. Hizmetçisi ona balığın yerini gösterdi. Musa da bana burası tarif edildi' deyip aramaya koyuldu. Derken Hızır'ı başı üstüne yaslanmış veya başının ortasına dayanmış ve bir örtüye bürünmüş halde buldu. Sonra da ona; selamun aleyküm dedi. Hızır da elbisesini yüzünden çekip (yüzünü açıp) ve aleyküm selam, sen de kimsin dedi. O da ben Musa'yım dedi. Hızır; hangi Musa deyince, O da İsrail oğullarının Musa'sıyım dedi. Hızır; seni (buraya) büyük bir iş getirmiş olmalı dedi. Musa da sana öğretilen hakkı bana öğretmen için geldim dedi. Hızır da ona; sen benimle birlikte olmaya sabredemezsin. İyice bilmediğin bir şeye nasıl sabredeceksin? Ben bir şey yaparım ama sen onu görünce buna sabredemezsin. Musa da ona; inşallah (Allah'ın izniyle) beni sabırlı bulacaksın. Sana hiçbir şeyde karşı gelmem. Bunun üzerine Hızır; öyleyse bana tabi olursan, ben sana sebebini açıklayana kadar bana hiçbir şey sorma. (İkisi yola) devam ettiler. Nihayet gemiye bindikleri zaman, Hızır gemide delik açtı. Bunu da bilerek yaptı. Bunun üzerine Musa (as): İçindekiler boğulsun diye mi gemiye delik açtın? Sen gerçekten yadırganacak bir iş yaptın dedi. Hızır da ben sana benimle birlikte olmaya güç yetiremezsin demedim mi dedi. Musa da unuttuğumdan dolayı beni sorumlu tutma. Bu işte bana güçlükte çıkarma dedi. Yola devam ettiler. Nihayet oyun oynayan çocuklara rastladılar. Hızır hemen bunlardan birisinin yanına gitti ve onu öldürdü. O sırada Musa aniden korktu ve şöyle dedi: Kısas hakkı olmaksınız bir insanı mı öldürdün? Gerçekten yadırganacak bir iş yaptın dedi." Sonra Rasulullah (sav) bu yerde şöyle buyurdu: "Allah'ın rahmeti bize ve Musa'nın üzerine olsun. Şayet acele etmeseydi şaşılacak şeyler görecekti. Fakat o arkadaşından utandı ve bundan sonra sana bir şey sorarsam benimle arkadaşlık yapma. Artık benim özür dileyecek durumum kalmadı, dedi. Şayet (Musa) sabretseydi şaşırılacak şeyler görecekti." Ravi dedi ki: Rasulullah (sav) bir peygamberden bahsedeceği zaman (duaya) önce kendisinden başlar ve şöyle derdi: "Allah'ın rahmeti bize ve filanca kardeşimin üzerine olsun" derdi. Yolculuğa devam ettiler. Nihayet adi bir köy halkına ulaştılar. Kendilerine yiyecek vermesi için bütün meclisleri dolaştılar. Fakat onlar kendilerini misafir etmedi. Sonra Hızır yıkılmak üzere olan bir duvar gördü ve onu tamir etti. Bunun üzerine Musa: İsteseydin bunun için bir ücret alırdın dedi. Hızır da artık bu, seninle benim aramdaki ayrılıktır dedi ve elbisesinden tuttu. Sana sabredemediğin şeylerin açıklamasını yapacağım." Gemiye gelince, bu gemi denizde çalışan fakir insanlarındı ayetinini sonuna kadar okudu. O gemiyi ele geçirmek isteyen kimse geldiğinde gemiyi delinmiş bulacak ve bırakıp gidecek. Sahipleri de onu bir tahta ile tamir edecekler. Çocuğa gelince, yaratıldığında kafir olarak yaratılmıştı. Anne babası ise ona karşı (çok) merhametliydi. Çocuk büyüdüğünde anne babasını azgınlığa ve küfre götürecekti. Bu sebeple biz o çocuğun yerine, ondan daha faydalı ve merhametli bir çocuk vermesini istedik. Duvara gelince, duvar şehirdeki iki yetim çocuğa aitti ayetini sonuna kadar okudu.]
Açıklama:
Yazar, Kitap, Bölüm:
Müslim, Sahîh-i Müslim, Fedâil 6166, /997
Senetler:
1. Ebu Münzir Übey b. Ka'b el-Ensarî (Übey b. Ka'b b. Kays b. Ubeyd b. Zeyd)
2. İbn Abbas Abdullah b. Abbas el-Kuraşî (Abdullah b. Abbas b. Abdülmuttalib b. Haşim b. Abdümenaf)
3. Ebu Abdullah Said b. Cübeyr el-Esedî (Said b. Cübeyr)
4. Ebu İshak es-Sebiî (Amr b. Abdullah b. Ubeyd)
5. Ebu Yusuf İsrail b. Yunus es-Sebîî (İsrail b. Yunus b. Ebu İshak)
6. Ubeydullah b. Musa el-Absi (Ubeydullah b. Musa b. Bazam)
6. Ebu Abdullah Muhammed b. Yusuf el-Firyabî (Muhammed b. Yusuf b. Vakıd b. Osman)
7. Ebu Muhammed Abdullah b. Abdurrahman ed-Dârimî (Abdullah b. Abdurrahman b. Fadl b. Behrâm b. Abdussamed)
7. Abd b. Humeyd el-Keşşi (Abdulhumeyd b. Humeyd b. Nasr)
Konular:
Bilgi, ilm-i ledün
İman, Esasları, Kaza ve Kader
Kıssa, Musa Hızır'la kıssası
Sabır, sabretmek
وَحَدَّثَنَا عَمْرٌو النَّاقِدُ حَدَّثَنَا سُفْيَانُ بْنُ عُيَيْنَةَ عَنْ عَمْرٍو عَنْ سَعِيدِ بْنِ جُبَيْرٍ عَنِ ابْنِ عَبَّاسٍ عَنْ أُبَىِّ بْنِ كَعْبٍ
"أَنَّ النَّبِىَّ صلى الله عليه وسلم قَرَأَ لَتَخِذْتَ عَلَيْهِ أَجْرًا."
Öneri Formu
Hadis Id, No:
7241, M006167
Hadis:
وَحَدَّثَنَا عَمْرٌو النَّاقِدُ حَدَّثَنَا سُفْيَانُ بْنُ عُيَيْنَةَ عَنْ عَمْرٍو عَنْ سَعِيدِ بْنِ جُبَيْرٍ عَنِ ابْنِ عَبَّاسٍ عَنْ أُبَىِّ بْنِ كَعْبٍ
"أَنَّ النَّبِىَّ صلى الله عليه وسلم قَرَأَ لَتَخِذْتَ عَلَيْهِ أَجْرًا."
Tercemesi:
Bize Amr Nakıd, ona Süfyan b. Uyeyne, ona Amr, ona Said b. Cübeyr, ona İbn Abbas, ona da Übey b. Kâ'b'ın rivayet ettiğine göre "Peygamber (sav) buna karşılık ücret alabilirdin ayetini okumuş."
Açıklama:
Yazar, Kitap, Bölüm:
Müslim, Sahîh-i Müslim, Fedâil 6167, /997
Senetler:
1. Ebu Münzir Übey b. Ka'b el-Ensarî (Übey b. Ka'b b. Kays b. Ubeyd b. Zeyd)
Konular:
Kıssa, Musa Hızır'la kıssası
Öneri Formu
Hadis Id, No:
32593, B003278
Hadis:
حَدَّثَنَا الْحُمَيْدِىُّ حَدَّثَنَا سُفْيَانُ حَدَّثَنَا عَمْرٌو قَالَ أَخْبَرَنِى سَعِيدُ بْنُ جُبَيْرٍ قَالَ قُلْتُ لاِبْنِ عَبَّاسٍ فَقَالَ حَدَّثَنَا أُبَىُّ بْنُ كَعْبٍ أَنَّهُ سَمِعَ رَسُولَ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم يَقُولُ:
"إِنَّ مُوسَى قَالَ لِفَتَاهُ آتِنَا غَدَاءَنَا ، قَالَ أَرَأَيْتَ إِذْ أَوَيْنَا إِلَى الصَّخْرَةِ ، فَإِنِّى نَسِيتُ الْحُوتَ ، وَمَا أَنْسَانِيهِ إِلاَّ الشَّيْطَانُ أَنْ أَذْكُرَهُ ، وَلَمْ يَجِدْ مُوسَى النَّصَبَ حَتَّى جَاوَزَ الْمَكَانَ الَّذِى أَمَرَ اللَّهُ بِهِ."
Tercemesi:
Bize Humeydî, ona Süfyan, ona Amr, ona Said b. Cübeyr, ona İbn Abbas, ona da Übey b. Kâ'b'ın rivayet ettiğine göre Rasulullah (sav) şöyle buyurdu:
"Musa, genç yardımcısına ‘Bize yiyeceğimizi getir’ dedi. O da şöyle dedi: ‘Kayaya sığındığımız vakti hatırlıyor musun? Ben orada balığı unuttum. Onu hatırlamamı bana unutturan şeytandan başkası değildir.’ Musa, Allah’ın kendisine emrettiği yeri geçene kadar yorgunluk hissetmedi."
Açıklama:
Yazar, Kitap, Bölüm:
Buhârî, Sahîh-i Buhârî, Bedü'l-Halk 11, 1/852
Senetler:
1. Ebu Münzir Übey b. Ka'b el-Ensarî (Übey b. Ka'b b. Kays b. Ubeyd b. Zeyd)
2. İbn Abbas Abdullah b. Abbas el-Kuraşî (Abdullah b. Abbas b. Abdülmuttalib b. Haşim b. Abdümenaf)
3. Ebu Abdullah Said b. Cübeyr el-Esedî (Said b. Cübeyr)
4. Amr b. Dinar el-Cümahî (Amr b. Dinar)
5. Ebu Muhammed Süfyan b. Uyeyne el-Hilâlî (Süfyân b. Uyeyne b. Meymûn)
6. Ebu Bekir el-Humeydî Abdullah b. Zübeyr (Abdullah b. Zübeyr b. İsa b. Ubeydullah)
Konular:
Kıssa, Musa Hızır'la kıssası
Öneri Formu
Hadis Id, No:
7243, M006168
Hadis:
حَدَّثَنِى حَرْمَلَةُ بْنُ يَحْيَى أَخْبَرَنَا ابْنُ وَهْبٍ أَخْبَرَنِى يُونُسُ عَنِ ابْنِ شِهَابٍ عَنْ عُبَيْدِ اللَّهِ بْنِ عَبْدِ اللَّهِ بْنِ عُتْبَةَ بْنِ مَسْعُودٍ عَنْ عَبْدِ اللَّهِ بْنِ عَبَّاسٍ أَنَّهُ تَمَارَى هُوَ وَالْحُرُّ بْنُ قَيْسِ بْنِ حِصْنٍ الْفَزَارِىُّ فِى صَاحِبِ مُوسَى عَلَيْهِ السَّلاَمُ فَقَالَ ابْنُ عَبَّاسٍ هُوَ الْخَضِرُ. فَمَرَّ بِهِمَا أُبَىُّ بْنُ كَعْبٍ الأَنْصَارِىُّ فَدَعَاهُ ابْنُ عَبَّاسٍ فَقَالَ يَا أَبَا الطُّفَيْلِ هَلُمَّ إِلَيْنَا فَإِنِّى قَدْ تَمَارَيْتُ أَنَا وَصَاحِبِى هَذَا فِى صَاحِبِ مُوسَى الَّذِى سَأَلَ السَّبِيلَ إِلَى لُقِيِّهِ فَهَلْ سَمِعْتَ رَسُولَ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم يَذْكُرُ شَأْنَهُ فَقَالَ أُبَىٌّ سَمِعْتُ رَسُولَ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم يَقُولُ:
"بَيْنَمَا مُوسَى فِى مَلإٍ مِنْ بَنِى إِسْرَائِيلَ إِذْ جَاءَهُ رَجُلٌ فَقَالَ لَهُ هَلْ تَعْلَمُ أَحَدًا أَعْلَمُ مِنْكَ قَالَ مُوسَى لاَ. فَأَوْحَى اللَّهُ إِلَى مُوسَى بَلْ عَبْدُنَا الْخَضِرُ - قَالَ - فَسَأَلَ مُوسَى السَّبِيلَ إِلَى لُقِيِّهِ فَجَعَلَ اللَّهُ لَهُ الْحُوتَ آيَةً وَقِيلَ لَهُ إِذَا افْتَقَدْتَ الْحُوتَ فَارْجِعْ فَإِنَّكَ سَتَلْقَاهُ فَسَارَ مُوسَى مَا شَاءَ اللَّهُ أَنْ يَسِيرَ ثُمَّ قَالَ لِفَتَاهُ آتِنَا غَدَاءَنَا. فَقَالَ فَتَى مُوسَى حِينَ سَأَلَهُ الْغَدَاءَ أَرَأَيْتَ إِذْ أَوَيْنَا إِلَى الصَّخْرَةِ فَإِنِّى نَسِيتُ الْحُوتَ وَمَا أَنْسَانِيهُ إِلاَّ الشَّيْطَانُ أَنْ أَذْكُرَهُ. فَقَالَ مُوسَى لِفَتَاهُ ذَلِكَ مَا كُنَّا نَبْغِى. فَارْتَدَّا عَلَى آثَارِهِمَا قَصَصًا فَوَجَدَا خَضِرًا. فَكَانَ مِنْ شَأْنِهِمَا مَا قَصَّ اللَّهُ فِى كِتَابِهِ."
[إِلاَّ أَنَّ يُونُسَ قَالَ فَكَانَ يَتَّبِعُ أَثَرَ الْحُوتِ فِى الْبَحْرِ.]
Tercemesi:
Bize Harmele b. Yahya, ona İbn Vehb, ona Yunus, ona İbn Şihab, onaa Ubeydullah b. Abdullab b. Utbe b. Mesud, ona da Abdullah b. Abbas şöyle haber verdi: İbn Abbas ve Hur b. Kays b. Hısn el-Fezârî, Musa'nın (as) arkadaşı hakkında münakaşa etmişler. İbni Abbas; O Hızır'dır demiş. Az sonra yanlarından Übey b. Kâ'b el-Ensârî geçmiş. İbn Abbas onu çağırarak; ey Ebu Tufeyl yanımıza gel! Çünkü ben ve şu arkadaşım Musa'nın görüşmek için çare sorduğu arkadaşı hakkında münakaşa ettik. Sen Rasulullah'ın (sav) onun hakkında bir şey söylediğini işittin mi demiş. Bunun üzerine Übey şunu söylemiş: Ben Rasulullah'ı (sav) şöyle buyururken işittim:
"Bir defa Musa, Benî İsrail'den bir cemaatin içinde bulunuyordu. Ansızın kendisine bir adam gelerek; sen kendinden daha âtim bir kimse biliyor musun diye sordu. Musa; hayır diye cevap verdi. Bunun üzerine Allah Musa'ya bilâkis kulumuz Hızır (senden daha âlimdir) diye vahy indirdi. Musa da onunla görüşmenin yolunu sordu. Allah bunun için balığı alâmet yaptı. Musa'ya denildi ki: Balığı kaybettin mi hemen geri dön! Ona rastlayacaksın! Artık Musa Allah'ın dilediği kadar yürüdü. Sonra hizmetçisine; sabah kahvaltımızı getir dedi. O kahvaltıyı istediği vakit hizmetçisi; gördün mü, kayaya vardığımızda ben balığı unuttum. Ama onu hatırlamayı bana unutturan ancak şeytandır dedi. Bunun üzerine Musa hizmetçisine; bizim aradığımız buydu dedi. Hemen kendi İzlerini takib ederek geri döndüler. Ve Hızır'ı buldular. Artık onların halüşanlan Allah'ın kitabında hikaye ettiği şekilde oldu."
[Yalnız Yunus; denizde balığın izini takip ediyordu demiştir.]
Açıklama:
Yazar, Kitap, Bölüm:
Müslim, Sahîh-i Müslim, Fedâil 6168, /997
Senetler:
1. Ebu Münzir Übey b. Ka'b el-Ensarî (Übey b. Ka'b b. Kays b. Ubeyd b. Zeyd)
Konular:
Bilgi, ilm-i ledün
Kıssa, Musa Hızır'la kıssası