1191 Kayıt Bulundu.
Bize İshak b. İbrahim, ona Cerir, ona Mansûr, ona Ebu Duhâ, ona da Mesrûk şöyle demiştir: Abdullah'ın yanında oturuyorduk. Kendisi de aramızda yaslanmıştı. Derken ona bir adam gelerek “ey Ebu Abdurrahman, Kinde kapıları yanında bir hikayeci kıssa anlatıyor ve 'duman mucizesi gelecek, kâfirlerin canlarını alacak, müminler de ondan nezle şeklinde etkilenecek' diyor” dedi. Bunun üzerine Abdullah kızarak oturdu ve şunları söyledi: “Ey insanlar! Allah'tan korkun! Sizden kim, bir şey biliyorsa bildiğini söylesin. Bilmeyen de, 'Allah bilir' desin. Çünkü birinizin bilmediği bir şey için, 'Allah bilir' demesi en büyük ilimdir. Hiç Şüphesiz Allah (Azze ve Celle), Peygamber'ine "De ki: Tebliğim karşılığında sizden bir ücret istemiyorum. Ben kendiliğimden peygamberlik de taslamıyorum" (Sâd, 86) buyurmuştur. (Duman meselesine gelince) Hz. Peygamber (sav) insanların İslâm Dinini kabulde ağır davrandıklarını görünce "Allah'ım Yusuf Peygamber'in kavmine verdiğin gibi bunlara da yedi yıllık kıtlık ver" diye dua etti. Hemen ardından onları öyle şiddetli bir kıtlık yakaladı ki, birçokları açlıktan ölü eti ve deriler yediler. Öyle ki kişi yerle gök arasındaki hava tabakasını duman şekli gibi görüyordu. Bunun üzerine Ebu Sufyân, Hz. Peygamber'e geldi ve “ey Muhammed, sen bize gelmiş, Allah'a itaati ve hısımlarla ilgilenmeyi emrediyorsun, ama kavmin ise helak oldu. Artık onlar için Allah'a dua et” dedi. Yüce Allah şöyle buyurdu: "Şimdi sen göğün, insanları bürüyecek açık bir duman getireceği günü gözetle. Bu acı bir azaptır. O gün insanlar 'Ey Rabbimiz! Bizden azabı kaldır. Artık biz inanıyoruz' derler. Onlar nerede, öğüt almak nerede? Halbuki onlara her şeyi açıkça bildiren bir peygamber gelmişti. Fakat onlar peygamberden yüz çevirmiş, 'Bu, kendisine belletilmiş delinin biri' demişlerdi. Biz azabı birazcık kaldıracağız, ama siz yine inkâra döneceksiniz." (Duhân, 10-15).” Abdullah şöyle dedi: “(Bu azab Kindeli'nin dediği gibi ahiret azabı olsaydı) Ahiret azabı bir kere geldikten sonra tekrar kaldırılır mı? (Kureyş müşrikleri sonra yine şirklerine döndüler. Bu dönekliğin cezasını) Allah "Fakat biz büyük bir şiddetle yakalayacağımız gün, kesinlikle intikamımızı alırız." (Duhân, 16) ayetinde bildirmiştir. Bu intikam günü, Bedir günüdür. Duman mucizesi, "Lizâm" ve Rumların tekrar galip geleceğini bildiren mucize, olmuş bitmiştir.”
Açıklama: "Duhân Mucizesi": Kureyşlilerin kıtlıkla cezalandırılmasıdır. (Duhân, 10-15 ayetlerinin tefsirine bakınız). "Lizâm": Bedir'de yenilip esir düşmeleridir. (Furkân, 77. ayetin tefsirine bakınız). "Rumların galip gelmesi" de Mekke döneminde ehl-i kitap olan Bizans'ın ateşperest olan İranlılara mağlup olmasından sonra bir kaç sene içinde tekrar galip geleceklerinin Kur'an tarafından önceden bildirilmesi, bildirildiği üzere de Bizans'ın İranlıları mağlup etmesidir. (Rûm, 1-4 ayetlerinin tefsirine bakınız)
[Bize Yahya, ona Leys, ona Ubeydullah, ona Hamza, ona da İbn Ömer'in söylediğine göre] Hz. Peygamber (sav) şöyle buyurdu: "Kıyamet gününde güneş insanlara o kadar yaklaşır ki, dökülen ter insanın kulak seviyesine ulaşır. İşte insanlar bu elemli vaziyette iken önce Hz. Adem'den, sonra Hz. Musa'dan, sonra Hz. Muhammed'den (sav) yardım ve şefaat isterler." Abdullah, ona Leys, ona da İbn Ebu Cafer tarikiyle ziyade yaparak şöyle söyledi: "(Bu esnada) Hz. Peygamber (sav) halk arasında hüküm verilmesi için şefaat eder. Hacet kapısının halkasını tutana kadar ilerler. İşte o gün Allah, Rasulü'ne Makamı-ı Mahmûd'u ihsan eder. Bundan dolayı mahşer halkının hepsi Muhammed'e (sav) teşekkür edip onu överler" Mualla şöyle dedi ki, bana Vüheyb, ona Numan b. Raşİd, ona Zührî'nin kardeşi Abdullah b. Müslim, ona Hamza, ona da İbn Ömer (ra) Hz. Peygamber'den (sav) istemek hakkındaki bu hadisi nakletmiştir.
Açıklama: Rivayet muallaktır; Buhari ile Abdullah b. Salih arasında inkita vardır.
B[Bize Yahya, ona Leys, ona Ubeydullah, ona Hamza, ona da İbn Ömer'in söylediğine göre] Hz. Peygamber (sav) şöyle buyurdu: "Kıyamet gününde güneş insanlara o kadar yaklaşır ki, dökülen ter insanın kulak seviyesine ulaşır. İşte insanlar bu elemli vaziyette iken önce Hz. Adem'den, sonra Hz. Musa'dan, sonra Hz. Muhammed'den (sav) yardım ve şefaat isterler." Abdullah, ona Leys, ona da İbn Ebu Cafer tarikiyle ziyade yaparak şöyle söyledi: "(Bu esnada) Hz. Peygamber (sav) halk arasında hüküm verilmesi için şefaat eder. Hacet kapısının halkasını tutana kadar ilerler. İşte o gün Allah, Rasulü'ne Makamı-ı Mahmûd'u ihsan eder. Bundan dolayı mahşer halkının hepsi Muhammed'e (sav) teşekkür edip onu överler" Mualla şöyle dedi ki, bana Vüheyb, ona Numan b. Raşİd, ona Zührî'nin kardeşi Abdullah b. Müslim, ona Hamza, ona da İbn Ömer (ra) Hz. Peygamber'den (sav) istemek hakkındaki bu hadisi nakletmiştir.
Açıklama: Rivayet muallaktır; Buhari ile Muallâ b. Esed arasında inkita vardır.
[Bize Yahya, ona Leys, ona Ubeydullah, ona Hamza, ona da İbn Ömer'in söylediğine göre] Hz. Peygamber (sav) şöyle buyurdu: "Kıyamet gününde güneş insanlara o kadar yaklaşır ki, dökülen ter insanın kulak seviyesine ulaşır. İşte insanlar bu elemli vaziyette iken önce Hz. Adem'den, sonra Hz. Musa'dan, sonra Hz. Muhammed'den (sav) yardım ve şefaat isterler." Abdullah, ona Leys, ona da İbn Ebu Cafer tarikiyle ziyade yaparak şöyle söyledi: "(Bu esnada) Hz. Peygamber (sav) halk arasında hüküm verilmesi için şefaat eder. Hacet kapısının halkasını tutana kadar ilerler. İşte o gün Allah, Rasulü'ne Makamı-ı Mahmûd'u ihsan eder. Bundan dolayı mahşer halkının hepsi Muhammed'e (sav) teşekkür edip onu överler" Mualla şöyle dedi ki, bana Vüheyb, ona Numan b. Raşİd, ona Zührî'nin kardeşi Abdullah b. Müslim, ona Hamza, ona da İbn Ömer (ra) Hz. Peygamber'den (sav) istemek hakkındaki bu hadisi nakletmiştir.
Bize Ahmed b. Menî, ona Ravh b. Ubâde, ona İbn Cüreyc, ona Süleyman b. Musa, ona Malik b. Yuhâmir, ona da Muaz b. Cebel, Rasulullah'ın (sav) şöyle buyurduğunu rivayet etmiştir: "Müslüman olarak kim Allah yolunda, bir deve sağımı süresi kadar savaşacak olsa, cennet ona vacip olur. Kim de Allah yolunda savaşırken bir yara alır veya başına herhangi bir sıkıntı gelirse, o kimse kıyamet günü, yarasının rengi zâferân renginde, kokusu ise misk kokusu gibi huzura gelir."
Bize Kuteybe, ona Cerîr, ona A'meş, ona Ebu Duhâ, ona da Mesrûk şöyle demiştir: Abdullah'ın yanına girdik. O bize şöyle dedi: Ey insanlar, Kim bir şey biliyorsa söylesin, bilmiyorsa “Allah en bilendir” desin. Çünkü insanın bilmediği şey için “Allah en bilendir” demesi de ilimdendir. Aziz ve Celil olan Allah, kendi Peygamberine hitaben "Tebliğime karşılık sizden hiç bir ücret istemiyorum. Ben kendiliğimden peygamberlik iddiasında da bulunmuyorum." (Sâd, 86) demesini emir buyurmuştur. Şimdi ben size Duhân hadisesini anlatacağım: Rasulullah (sav) Kureyş'i İslam'a davet etti, onlar ağırdan alıp geciktiler. Bunun üzerine Peygamber (sav) "Allah'ım, onlara karşı bana Yusuf'un yedi yılı gibi bir yedi yıl (kıtlık) ile yardım et" diye dua etti. Ardından onları öyle bir kıtlık yakaladı ki, her şeyi kökünden giderip yok etti ve onlar leş ve deri yemek zorunda kaldılar. Hatta bir insan, açlıktan dolayı, kendisiyle gök arasında bir duman görmeğe başladı. Aziz ve Celil Allah şöyle buyurdu: "Öyleyse sen, göğün âşikâr bir duman çıkaracağı günü gözetle. Bütün insanları her yönden saracak bir duman! Bu, gerçekten can yakıcı bir azaptır." (Duhân, 10-11). Râvî der ki: Bunun üzerine Kureyşliler "Rabbimiz, bu azabı üzerimizden kaldır. Biz gerçekten iman ediyoruz" diye dua ettiler. Ama "Onlar nerede, düşünüp ibret almak nerede? Halbuki onlara doğruluğu besbelli ve gerçeği apaçık ortaya koyan bir peygamber gelmişti. Fakat ondan yüz çevirdiler ve “bu peygamber değil, kendisine başkası tarafından bir kısım şeyler belletilmiş delinin biri!” dediler. Biz azabı birazcık kaldıracağız, ama siz yine inkâra döneceksiniz." (Duhân, 12-15). (İbn Mesud der ki): Azap, kıyamet gününde (olsa idi) onlardan kaldırılır mıydı?. (İbn Mesud) der ki: Kureyş'ten azap kaldırıldıktan sonra onlar yine küfürlerine geri döndüler. Allah da onları Bedir günü tekrar yakaladı. Yüce Allah: "o büyük ve karşı konulamaz çarpışla onları amansız bir şekilde yakalayacağımız gün, onlardan kesinlikle intikamımızı almış oluruz." buyurmuştur.
Bize Adem, ona Şeybân, ona Mansûr, ona İbrahim, ona Abîde, ona da Abdullah (ra) şöyle demiştir: "Rasulullah'ın (sav) huzuruna Yahudi hahamlarından bir âlim geldi ve “Ey Muhammed! Biz kitabımızda Allah'ın gökleri bir parmağında, yerleri bir parmağında, bütün ağaçları bir parmağında, suları ve toprakları bir parmağında, diğer mahlukları da bir parmağında tutarak 'gerçek hükümdar ve melik benim' buyurduğunu buluyoruz” dedi. Hz. Peygamber (sav) Yahudi âliminin bu haberini doğrular bir şekilde arka dişleri görünecek kadar güldü, sonra da “Onlar Allah'ı hakkıyla takdir edemediler. Oysa kıyamet gününde bütün yeryüzü Onun avucunda, gökler ise dürülmüş halde elindedir. O her kusurdan münezzeh, onların ortak koştukları şeylerden de yücedir.” (Zümer, 39/67) ayetini okudu."