500 Kayıt Bulundu.
Giriş
Bize Hasan b. Rebi‘, ona Ebu Ahves, ona Eş‘as, ona Muaviye b. Suveyd, ona da Bera b. Azib (r.anhüma) şöyle rivayet etti: "Rasulullah (sav), bize yedi şeyi emretti, yedi şeyi de yasakladı. (Hz. Peygamber (sav) bize) Hasta ziyaret etmeyi, cenazelere katılmayı, aksırana rahmet dilemeyi ('yerhamükallah (Allah sana rahmet etsin)' demeyi), yemini yerine getirmeyi [birisi 'yemin ederim ki, sen bunu yapacaksın/yapmalısın' dediğinde sırf onun yeminini boşa çıkarmamak için o işi yapmayı], mazluma yardım etmeyi, selamı yaymayı ve davet edene (çağırdığı yere) gitmeyi emretti. Altın yüzükleri, gümüş kapları (kullanmayı), elbisenin üzerine giyilen (şal, pelerin vb.) ipek üstlüğü, ipek şeritli pamuk kumaşı, kalın atlası ve atlası yasakladı." [Ebu Avane ve Şeybânî, Eş‘as’tan yaptıkları rivayetlerinde “selamı yaymak” ifadesinde ona mutabaat etmişlerdir (aynı ifadeyle nakletmişlerdir).]
Açıklama: Aşağıdaki tarik muallaktır; Buhari ile Süleyman b. Feyruz arasında inkita' vardır.
Bize Hasan b. Rebi‘, ona Ebu Ahves, ona Eş‘as, ona Muaviye b. Suveyd, ona da Bera b. Azib (r.anhüma) şöyle rivayet etti: "Rasulullah (sav), bize yedi şeyi emretti, yedi şeyi de yasakladı. (Hz. Peygamber (sav) bize) Hasta ziyaret etmeyi, cenazelere katılmayı, aksırana rahmet dilemeyi ('yerhamükallah (Allah sana rahmet etsin)' demeyi), yemini yerine getirmeyi [birisi 'yemin ederim ki, sen bunu yapacaksın/yapmalısın' dediğinde sırf onun yeminini boşa çıkarmamak için o işi yapmayı], mazluma yardım etmeyi, selamı yaymayı ve davet edene (çağırdığı yere) gitmeyi emretti. Altın yüzükleri, gümüş kapları (kullanmayı), elbisenin üzerine giyilen (şal, pelerin vb.) ipek üstlüğü, ipek şeritli pamuk kumaşı, kalın atlası ve atlası yasakladı." [Ebu Avane ve Şeybânî, Eş‘as’tan yaptıkları rivayetlerinde “selamı yaymak” ifadesinde ona mutabaat etmişlerdir (aynı ifadeyle nakletmişlerdir).]
Açıklama: Aşağıdaki tarik muallaktır; Buhari ile Vazzah b. Abdullah arasında inkita' vardır.
Bize İshak b. İbrahim, ona Yahya b. Adem ve Amr b. Muhammed bu ikisine Süfyan, Eş’as b. Ebü’ş-Şa’sâ'dan aynı isnadı ile şüphe izhar etmeksizin “Rasulullah (sav) bize selamı yaymayı emretti ve altın yüzüğü yasakladı” dedi.
Açıklama: Sistem düzeltme imkanı vermiyor ???
Bize Muhammed b. Beşşâr, ona Ğunder, ona Şu'be, ona da Muhammed b. Münkedir, Câbir b. Abdullah'dan (r.anhüma) şöyle rivayet etmiştir: "Babam (Uhud'da) şehit edildiğinde, yüzünün üzerindeki örtüyü açıp ağlamaya başladım. Hz. Peygamber (sav), ağlamama bir şey demediği halde, orada bulunanlar bana engel olmaya çalışıyorlardı. Derken halam Fâtıma da ağlamaya başladı. Bunun üzerine Hz. Peygamber (sav) (halama hitaben) 'İster ağla, ister ağlama! Siz onu (defnetmek için) yerinden kaldırıncaya kadar, melekler kanatlarıyla onu gölgelemeye devam etmektedirler' buyurdu." [İbn Cüreyc, 'Bu rivayeti bana İbn Münkedir, ona da Câbir (ra) nakletti' diyerek bu konuda Şu'be'ye mütâbaât etmiştir (rivayetini desteklemiştir).]
Bize Ahmed b. Muhammed el-Mekkî, ona İbrahim b. Sa‘d, ona da Sa‘d, babasının (İbrahim b. Abdurrahman) şöyle dediğini rivayet etmiştir: "Bir gün, Abdurrahman b. Avf’a (ra) bir yemek getirildi. O 'Musab b. Umeyr –ki benden daha hayırlı idi- şehit edildi de kendisine kefen olarak sadece çizgili bir entari bulunabilmişti. Hamza (hadisin râvisi burada isim konusunda şüpheye düşüp) ya da bir başka adam, ki o da benden hayırlı idi, şehit edilmişti ve onun için de çizgili bir entari dışında bir kefen bulunamamıştı. Gerçekten ben, hoşumuza giden şeylerin bu dünya hayatında bize acilen verilmiş olmasından endişe etmekteyim' dedi ve sonra da ağlamaya başladı."
Bize Ömer b. Hafs b. Ğıyâs, ona babası (Hafs b. Ğıyas), ona A'meş, ona da Şakîk, Habbâb’ın (ra) şöyle dediğini rivayet etmiştir: "Allah’ın rızasına nail olmak ümidiyle Nebi (sav) ile birlikte hicret ettik. Ecrimizi vermek ise Allah’a aittir. Kimimiz ecrinden (bu dünyada) hiçbir şey yemeden öldü. Bunlardan birisi de Mus'ab b. Umeyr’dir. Kimimizin ise meyvesi olgunlaştı ve o kimse şimdi o meyveleri devşirmektedir. (Mus'ab) Uhud günü şehid edildi de ona kefen olmak üzere bir bürdeden (çizgili bir entariden) başka şey bulamadık. Onu başı tarafından örtecek olsak ayakları dışarıda kalıyor, ayakları tarafından örtecek olsak başı dışarıda kalıyordu. Bunun üzerine Nebi (sav) bizlere baş tarafından örtmemizi, ayaklarının üzerine de izhir denilen ottan koymamızı söyledi."
Bize Sadaka b. Fadl, ona (Süfyan) b. Uyeyne, ona da Muhammed b. Münkedir, Câbir b. Abdullah)'ın şöyle dediğini rivayet etmiştir: "(Uhud Savaşı'nda şehit olan) babam, organları tahrip edilmiş bir vaziyette getirilip Rasulullah'ın (sav) önüne bırakıldı. Yüzünü açmaya yeltendim, amam kavmim buna engel oldu. Derken Rasulullah (sav), bir kadının çığlığını duydu. (Çığlığı atanın) Amr'ın kızı ya da Amr'ın kız kardeşi olduğu söylenildiğinde, Rasulullah (sav) 'Niçin ağlıyor ki?' ya da 'Ağlamasın! Zira melekler, kanatlarıyla onu gölgelemeye devam etmektedirler' buyurdu." [Buhari, Sadaka b. Fadl'e 'Bu rivayette 'Cenazesi kaldırılıncaya kadar (onu gölgeliyorlar)' ifadesi yok muydu?' diye sorduğunda, Sadaka 'Râvi o ifadeyi de zikretmiş olabilir' diye cevap verdi.]
Bize Ali b. Abdullah, ona Süfyan, ona da İbn Münkedir, Câbir b. Abdullah'ın (r.anhüma) şöyle dediğini rivayet etmiştir: "Uhud günü (şehit olan) babam, müsle yapılmış (organları tahrip edilmiş) bir halde getirilip Rasulullah'ın (sav) önüne bırakıldı. Üzerine bir kumaş parçası örtülmüştü. Örtüyü açmak istediğimde kavmim buna engel oldu. Sonra örtüyü açmak için tekrar yeltendiğimde yine engel oldular. Derken Rasulullah (sav) buyurdu ve örtü açıldı. Bu esnada Hz. Peygamber (sav) bir kadının çığlığı duydu. 'Kimdir bu?' diye sorduğunda, 'Amr'ın kızıdır' veya 'Amr'ın kız kardeşidir' dediler. Bunun üzerine Rasulullah (sav) 'Niçin ağlıyor ki?' ya da 'Ağlamasın! Zira melekler, ruhu semaya yükselinceye dek kanatlarıyla onu gölgelemektedirler' buyurdu."
Bize Süveyd b. Nasr, ona Abdullah, ona İbn Cüreyc, ona İkrime b. Halid, ona İbn Ebu Ammâr, ona da Şeddâd b. Hâd şöyle rivayet etmiştir: "Bedevilerden bir adam, Nebi’ye (sav) gelip ona iman etti ve ona tâbi oldu. Sonra 'Ben de seninle hicret ediyorum' dedi. Nebi (sav), ashabından birisine, ona göz kulak olmasını söyledi. Derken bir gazveye çıkıldı ve Nebi (sav) ganimet olarak birçok esir aldı. Onları (mücahidler arasında) paylaştırdığında, o bedeviye de payını ayırdı ve ayırmış olduğu payı da arkadaşlarına verdi. O adam, gazileri geriden koruyordu. Arkadaşlarının yanına gelince, payını ona verdiler. O 'Bu da nedir?' dedi. Arkadaşları 'Nebî’nin (sav) sana ayırdığı paydır' dediklerinde, adam o payı aldı ve Nebi’nin (sav) huzuruna getirerek 'Bu nedir?' diye sordu. Allah Rasulü (sav) 'Sana ayırdığım paydır' buyurdu. Adam 'Ben sana bunun için uymadım. (Elindeki) ok ile boğazına işaret ederek 'İşte şuraya bir ok isabet etsin de şehid olayım ve cennete gireyim diye uydum' dedi. Rasulullah (sav) 'Eğer doğru ve samimi isen Allah bu istediğini verecektir' buyurdu. Kısa bir süre geçince, (Müslümanlar) tekrar düşmanla savaşmak üzere harekete geçtiler. Bir süre sonra Nebi’nin (sav) huzuruna, adamın tam olarak gösterdiği yere bir ok saplanmış olan bir adam getirildi. Nebi (sav) 'Bu, o kişi mi?' diye sorduğunda, 'Evet' dediler. Hz. Peygamber de (sav) 'Allah’a doğruluk ve samimiyetle söz verdi, Allah da onun istediğini gerçekleştirdi' buyurdu. Sonra Nebi (sav) onu kendi cübbesi ile kefenledi, cemaatin önüne getirdi ve namazını kıldırdı. Namazını kıldırırken açıktan yaptığı dualar arasında şu da vardı 'Allah’ım! Bu senin kulundur. Senin yolunda muhacir olarak çıktı ve şehit olarak öldürüldü. Ben bu duruma şahidim'."
Bize Ahmed b. Yunus, ona Züheyr, ona A‘meş, ona da Şakîk, Habbâb’ın (ra) şöyle dediğini rivayet etmiştir: "Bizler Allah’ın rızasını isteyerek Nebi (sav) ile birlikte hicret ettik. Ecrimizi vermek Allah’a aittir. İçimizden, ecrinden hiçbir şey yiyemeden ahirete göçüp gidenler oldu. Bunlardan biri de Uhud gününde şehit olan Musab b. Umeyr’dir. O, geride sadece çizgili bir kaftan bırakmıştı. Onunla baş tarafından örtecek olsak ayakları dışarıda kalıyor, ayak tarafından örtsek başı dışarıda kalıyordu. Bunu gören Nebi (sav) 'Elbisesini baş tarafından örtün, ayaklarının üzerine de izhir otu koyun' yahut 'Ayaklarının üzerine izhir bırakın' buyurdu. Kimimizin ise meyvesi olgunlaştı ve o kimseler de bu meyveyi devşirmektedirler."