657 Kayıt Bulundu.
Bize Ebu Yemân, ona Şuayb, ona da İbn Şihab şöyle demiştir: "Zina etmiş bir kadından doğmuş dahi olsa, ölen her bir çocuğun namazı kılınır. Çünkü o İslam fıtratı üzerine doğmuştur. Anne ve babası, ya da özellikle babası Müslüman olduğunu iddia ederse, annesi Müslüman olmasa dahi eğer çocuk doğum esnasında ağlayarak doğmuşsa namazı kılınır. Fakat doğum esnasında ağlamayan çocuk düşük olacağından ötürü namazı kılınmaz. Çünkü Ebu Hureyre (ra) Nebi'nin (sav) 'Her doğan, muhakkak fıtrat üzere doğar. Sonra onun anne babası, onu Yahudi, Hıristiyan yahut Mecusi yapar. Nitekim her bir hayvanın doğurduğu yavru kusursuz ve tam olarak dünyaya gelir. Siz, onun (doğuştan) kulak veya burnu kesik (yani eksik) olarak doğduğunu hiç gördünüz mü?' buyurduğunu rivayet eder, sonra da 'Allah’ın insanları üzerinde yarattığı fıtratına (yüzünü) dosdoğru çevir' [Rum 30/30] ayetini okurdu."
Açıklama: Muhammed b. Şihab ez-Zührî ile Ebu Hureyre arasında inkita vardır.
Bize İshak b. İbrahim, ona Abde, ona Said, ona Katade, ona da Enes'in rivayet ettiğine göre Rasulullah (sav) şöyle buyurdu: "Erkeğin menisi koyu ve beyazdır, kadının menisi ise ince ve sarıdır. Hangisi üstün gelirse çocuk ona benzer."
Bize Ebu Bekir b. Ebu Şeybe, ona Ebu Muaviye, ona A'meş, ona Ebu Salih, ona da Ebu Hureyre'nin (ra) rivayet ettiğine göre Rasulullah (sav) şöyle buyurmuştur: "Bir kemik hariç insan bedeninde her şey çürüyecek. O kemik, kuyruk sokumudur ve kıyamet günü yeniden yaratılış, o kemikten oluşacaktır."
Bize Kuteybe, ona Mâlik ve Muğîre, onlara Ebu Zinâd, ona A’rec, ona da Ebu Hureyre’nin (ra) rivâyet ettiğine göre Rasûlullah (sav) şöyle buyurdu: "Kuyruk sokumundaki küçük bir kemik parçası (acbu’z-zeneb) hariç, Âdem oğullarının bütün bedenini toprak yiyip tüketecektir. İnsan o kemikten yaratıdı ve yine o kemikten var edilip diriltilecektir." [Muğîre hadisinde "(ابْنِ آدَمَ)Âdem oğlu" şeklinde tekil ifade kullanmıştır.]
Açıklama: Bir hadîse göre “Acbu’z-zeneb hardal tanesi büyüklüğünde bir kemik parçasıdır.” Buna göre o, çok farklı, ama insana ait özelliklerin tamamını taşıyan küçücük bir şey olmalıdır. Bu ifâdeyi, DNA hücresi benzeri bir şey diye anlamak da mümkündür. Bilindiği üzere insanın bütün kimliği bu hücrede saklıdır. Bütün bedeni yakılıp kül haline getirilen ve kuyruk sokumu kemiği de kalmayan insanlar düşünüldüğünde, bunun insanın özünü teşkil eden bir şey olma ihtimali kuvvet kazanmaktadır. Kıyâmette insanların bu kemikten yaratılmasında, Allah’tan başka kimsenin bilemeyeceği bir sır vardır. Çünkü insanı yoktan var eden Allah’ın, onu tekrar yaratmak için başka bir şeyin varlığına ihtiyacı yoktur. İnsan bedeninin bir cüz’ü olan rûhun, herhangi bir bedene değil, bizzat âit olduğu bedene iâde edileceği bilinsin diye sözü edilen kemikten yaratılacağı ihtimalinden söz edilebilir. Eğer insanın bütün organları çürüse ve geriye hiçbir şey kalmasa, zihinlerde rûhun herhangi bir bedene gidebileceği düşüncesi uyanabilir. İbn Hacer, meleklerde bu düşüncenin uyanabileceği ihtimalinden dolayı sözü edilen kemikten yaratıldığı üzerinde durur.
Bize Amr en-Nakıd ve İbn Ebu Ömer, o ikisine Süfyan, ona Ebu Zinad, ona A'rec, ona da Ebu Hureyre rivayet ettiğine göre Rasulullah (sav) şöyle buyurdu: "Kadın kaburga kemiğinden yaratılmıştır. Onu, sana uygun şekilde düzeltemezsin. Ondan istifade etmek istersen bu eğri haliyle istifade edersin, ama doğrultmaya kalkarsan kırarsın. Kadının kırılması boşanmasıdır"
Bize Kuteybe, ona Mâlik ve Muğîre, onlara Ebu Zinâd, ona A’rec, ona da Ebu Hureyre’nin (ra) rivâyet ettiğine göre Rasûlullah (sav) şöyle buyurdu: "Kuyruk sokumundaki küçük bir kemik parçası (acbu’z-zeneb) hariç, Âdem oğullarının bütün bedenini toprak yiyip tüketecektir. İnsan o kemikten yaratıdı ve yine o kemikten var edilip diriltilecektir." [Muğîre hadisinde "(ابْنِ آدَمَ)Âdem oğlu" şeklinde tekil ifade kullanmıştır.]
Bize Muhammed b. Beşşâr, ona Yezid b. Harun, ona Avvâm b. Havşeb, ona Süleyman (b. Ebu Süleyman), ona da Enes b. Malik (ra), Peygamber’in (sav) şöyle buyurduğunu rivayet etti: "Allah yeryüzünü yarattığı zaman yeryüzü sallanmaya başladı. Bunun üzerine Allah dağları yarattı. Onları yeryüzüne yerleştirdi ve yeryüzünün sarsıntısı durdu. Melekler dağların ağırlığına şaştılar ve 'Ya Rabbi! Yarattıklarının içinde dağlardan daha kuvvetli bir şey var mıdır?' dediler. Allah 'Evet demir' buyurdu. Melekler 'Ya Rabbi demirden daha kuvvetli bir şey var mıdır?' dediler. Allah 'Ateş' buyurdu. Melekler 'Ya Rabbi yarattıkların içinde ateşten daha kuvvetli bir şey var mıdır?' dediler. Allah 'Su' buyurdu. Melekler 'Sudan daha güçlü bir şey var mıdır?' dediler. Allah’ta 'Rüzgar' dedi. Melekler 'Yarattıkların içerisinde rüzgardan da daha güçlü bir şey var mıdır?' dediler. Bunun üzerine Allah 'Evet sağ eliyle verdiğini sol elinden gizleyen ademoğludur' buyurdu." [Ebu İsa (Tirmizî) der ki: Bu hadis garibtir. Merfu olarak sadece bu isnadla bilmekteyiz.]
Bize Ahmed b. Süleyman, ona Yahya b. Adem, ona Süfyn es-Sevrî, ona Hakîm b. Cübeyr, ona Muhammed b. Abdurrahman b. Yezid, ona babası (Abdurrahman b. Yezid), ona da Abdullah b. Mesud şöyle demiştir: "Rasulullah (sav) 'İhtiyacı olmadığı halde dilenen kimse, kıyamet günü yüzü tırmalanmış veya yüzünde et kalmamış bir halde gelir' buyurdu. Bunun üzerine 'Ey Allah'ın Rasulü! muhtaç olmamanın ölçüsü nedir?' denildi. Hz. Peygamber (sav) 'Elli dirhem gümüş veya buna denk gelebilecek altına malik olan kimse muhtaç değildir' buyurdu."
Bize Ebu Bekir b. Ebu Şeybe, ona Fadl b. Dükeyn, ona Süfyan, ona el-Cüreyrî, ona Ebu Osman, ona da Hanzala el-Katib et-Temimî el-Üseyyidî şöyle demiştir: "Rasulullah'ın (sav) yanındaydık. Bize cennet ve cehennemden o kadar söz etti ki neredeyse cennet ve cehennemi gözlerimizin önünde canlandı. Sonra ben kalkıp eşimin ve çocuklarımın yanına gittim. Onlarla gülüp oynadım. Sonra Rasulullah'ın (sav) yanındayken, içinde bulunduğumuz ruh halini hatırlayıp evden çıktım. Yolda Ebu Bekir'le karşılaştım ve ona 'Ben münafık oldum, ben münafık oldum' dedim. Ebu Bekir bana 'Biz de aynısını yapıyoruz' dedi. Hanzala, Rasulullah'a (sav) gelip durumu arz etti. Rasulullah (sav) ona 'Ey Hanzala! Eğer (her zaman) benim yanımdayken bulunduğunuz hal üzere olsaydınız, melekler yataklarınızda -veya yollarda- sizinle tokalaşırdı. Ey Hanzala! Öyleyse zamanının bir kısmını rabbini anmak için, bir kısmını da kendin için ayır' buyurdu."
Bize İshak b. Nasr, ona Muhammed b. Ubeyd, ona Ebu Hayyan, ona Ebu Zür’a, ona da Ebu Hureyre (ra) şöyle demiştir: "Rasulullah (sav) ile bir davette bulunuyorduk. Kendisine kol (eti) ikram edildi; bu parça hoşuna giderdi. Ondan bir ısırık aldı ve şöyle buyurdu: Ben kıyamet günü insanların efendisiyim. Allah, geçmiş ve gelecek bütün insanları bir düzlükte nasıl toplar, bilir misiniz? Burası öyle bir alan ki bakan kimse diğerlerini görecek, çağıran herkes sesini duyuracaktır. Güneş onlara yaklaşır. İnsanlar (bu durumu) birbirlerine söylenerek 'Görmüyor musunuz içinde bulunduğumuz durumu ve başımıza geleni? Rabbimize bizim için şefaat edecek birine bakamaz mısınız?' derler. Bunun üzerine bazıları 'Atanız Âdem’e gidin' der. Ona giderler ve 'Ey Âdem! Sen insanlığın babasısın. Allah seni eliyle yarattı, sana ruhundan üfledi, melekleri sana secde ettirdi ve seni cennete yerleştirdi. Rabbimize bizim için şefaat etmez misin? İçinde bulunduğumuz hali görmüyor musun?' dediler. Âdem onlara 'Rabbim öyle bir öfkelendi ki ondan önce benzeri bir öfke göstermedi ve ondan sonra da göstermeyecek. O bana ağacı yasakladı ama ben ona isyan ettim. (Şimdi ben de kendi halimi düşünüyorum) Nefsim, nefsim. Başkasına gidin, Nuh’a gidin' der. Onlar Nuh’a gider 'Ey Nuh! Sen yeryüzüne gönderilen ilk resulsün. Allah sana 'çok şükreden kul' ismini verdi. İçinde bulunduğumuz durumu görmüyor musun? Rabbimize bizim için şefaat etmez misin?' derler. Nuh 'Rabbim bugün öyle bir öfkeyle öfkelendi ki ondan önce ve sonra benzeri yoktur. Nefsim, nefsim! Rasulullah’a (sav) gidin' der. Sonra bana gelirler. Ben arşın altında secdeye kapanırım. Bana 'Ey Muhammed! Başını kaldır, şefaat et, şefaatin kabul edilsin. Dile, dileğin yerine gelsin' denilir." [Ravi Muhammed b. Ubeyd şöyle der ki: Hadisin geri kalanını tam hatırlamıyorum.]