1100 Kayıt Bulundu.
Bize Yahya b. Yahya et-Temîmî, ona arz yoluyla Malik, ona İbn Şihab, ona Abdülhamid b. Abdurrahman b. Zeyd b. Hattab, ona Abdullah b. Abdullah b. Haris b. Nevfel, ona da Abdullah b. Abbas şöyle rivayet etmiştir: "Ömer b. Hattab (ra), Şama doğru yola çıktı. Nihayet Serğ denilen yere gelince, kendisini Ecnadlılar yani Ebu Ubeyde b. Cerrah ve arkadaşları karşıladı ve ona, Şam'da veba çıktığını haber verdiler. Bunun üzerine Ömer 'Bana ilk muhacirleri çağır' dedi. Ben de hemen onları çağırdım. Ömer onlarla istişare etti. Onlara Şam'da veba çıktığını söyledi. Onlar da bu konuda ihtilafa düştüler. Bazıları 'Önemli bir iş için yola çıktın. Bundan vaz geçmeni uygun bulmuyoruz' dediler. Bazıları da 'Beraberinde diğer insanlar ve Rasulullah'ın (sav) ashabı var. Onları bu vebaya götürmeni uygun bulmuyoruz' dediler. Ardından 'bana Ensar'ı çağır' dedi. Ben de kendisine onları çağırdım. Ömer onlarla istişare etti. Onlar da muhacirler gibi davranıp, onların ihtilafa düştükleri gibi ihtilafa düştüler. Ömer 'Gidebilirsiniz' dedi. Sonra 'Bana burada bulunan fetih yılında hicret etmiş olan Kureyşli ihtiyarları çağır' dedi. Ben de onları çağırdım. Onlardan hiç kimse ihtilaf etmedi ve 'İnsanları geri döndürmenin, bu vebaya götürmemenin uygun olacağını düşünüyoruz' dediler. Bunun üzerine Ömer, insanlar arasında, 'Ben sabaha bir bineğin sırtına binmiş olacağım. Siz de sabaha bir bineğin sırtında olun' diye seslendi. Ebu Ubeyde b. Cerrah 'Allah'ın kaderinden kaçmak için mi?' dedi. Ömer 'Keşke senden başkası bu sözü söyleseydi ey Ebu Ubeyde' dedi. Nitekim Ömer kendisine muhalefet edilmesinden hoşlanmazdı. Ebu Ubeyde'ye 'Evet, Allah’ın kaderinden yine Allah’ın kaderine kaçıyoruz. Ne dersin? Senin birtakım develerin olsaydı da biri verimli diğeri kurak iki yakası olan bir vadiye inseydin, verimli olanda develerini otlattığında Allah'ın takdiriyle otlatmış, kurak olanda otlattığında da yine Allah'ın takdiriyle otlatmış olmaz mıydın?' dedi. O sırada, bazı ihtiyaçları için ortadan kaybolmuş olan Abdurrahman b. Avf çıka geldi ve şöyle dedi: Bu konuda bende bir bilgi var. Ben Rasulullah'ın (sav) 'Bir yerde veba olduğunu duyduğunuz zaman oraya gitmeyin. Sizin de içerisinde bulunduğunuz bir yerde veba çıktığı zaman da vebadan kaçmak için oradan çıkmayın' buyurduğunu duydum. Bunun üzerine Ömer Allah'a hamd etti ve oradan ayrıldı."
Açıklama: Ecnad, Suriye bölgesi dışında Hicaz tarafına bakan yönde bulunan bir yerleşim yeri idi. Fakat aynı zamanda o dönemde Filistin, Ürdün, Şam, Humus ve Kınnesrîn şeklinde Suriye bölgesinin beş şehrinden oluşan mıntıka için kullanılan bir kavramdı. Burada kast edilen, bu ikinci kullanım olmalıdır.
Bize Musa b. İsmail, ona Hammad, ona Süheyl b. Ebu Salih, ona babası (Ebu Salih es-Semmân), ona da Ebu Hureyre'nin rivayet ettiğine göre Hz. Peygamber (sav) şöyle buyurmuştur: "Âdemoğlunun her biri için zinadan bir payı vardır." (Bu hadiste) Hz. Peygamber (sav) şunu da söylemiştir: "Eller zina eder. Onların zinası, tutmaktır. Ayaklar zina eder. Onların zinası, yürümektir. Ağız zina eder. Onun zinası da öpmektir."
Açıklama: Söz konusu mesele için bkz. D002152 numaralı hadis.
Bize Muhammed b. Ubeyd, ona İbn Sevr, ona Mamer b. Raşid, ona da İbn Tâvus'un rivayet ettiğine göre İbn Abbas şöyle demiştir: Ebu Hureyre’nin Peygamber'den (sav) naklettiği hadisten, ‘lemem’ (küçük günah) kavramını daha iyi açıklayan başka bir söz görmedim: "Şüphesiz ki Allah, Âdemoğluna zinadan nasibini yazmıştır. Buna kesinlikle erişecektir. Binaenaleyh gözlerin zinası, bakmaktır. Dilin zinası, konuşmaktır. Nefis ise temenni eder ve şehvet duyar. Nihayet cinsel organı da ya onu tasdik eder ya da yalanlar."
Bana Züheyr b. Harb, ona Cerir, ona Umare b. Ka'kâ, ona Ebu Zür'a, ona da Ebu Hureyre şöyle demiştir: "Rasulullah (sav) 'Bana sormak istediklerinizi sorun' buyurdu. Orada bulunan sahabîler soru sormaktan çekindi. Derken bir adam gelip Rasulullah'ın (sav) dizlerinin dibine oturdu ve 'Ey Allah'ın Rasulü! İslam nedir?' diye sordu. Hz. Peygamber (sav) 'Allah'a hiçbir şeyi ortak koşmaman, namazı kılman, zekâtı vermen ve Ramazan orucunu tutmandır' buyurdu. Adam 'Doğru söyledin' dedi. Sonra 'Ey Allah'ın Rasulü! İman nedir?' diye sordu. Hz. Peygamber (sav) 'Allah'a, meleklerine, kitabına, Allah'a kavuşmaya, peygamberlerine, ölümden sonra dirilmeye ve bütün kadere iman etmendir' buyurdu. Adam 'Doğru söyledin' dedi. Sonra 'Ey Allah'ın Rasulü! İhsan nedir?' diye sordu. Hz. Peygamber (sav) 'Allah'a, O'nu görüyormuş gibi saygı duymandır. Sen onu görmesen bile o seni görmektedir' buyurdu. Adam 'Doğru söyledin' dedi ve 'Ey Allah'ın Rasulü! Kıyamet ne zaman kopacak?' diye sordu. Hz. Peygamber (sav) 'Bu sorunun muhatabı, onu sorandan daha fazla bir şey bilmez. Ancak sana kıyametin alametlerini söyleyeyim: Kadının kendi efendisini doğurduğunu görürsen işte bu kıyamet alametlerindendir. Yalın ayaklı, çıplak, sağır, dilsiz takımının yeryüzünde hükümdar olduğunu görürsen bu kıyamet alametlerindendir. Çobanların bina yarıştırdıklarını gördüğün zaman işte bu kıyamet alametlerindendir. Kıyametin ne zaman kopacağı Allah'tan başka kimsenin bilmediği beş konudan biridir' dedi, ardından 'Kıyametin ne zaman kopacağı bilgisi şüphesiz yalnızca Allah katındadır. O, yağmuru indirir, rahimlerdekini bilir. Hiç kimse yarın ne kazanacağını bilemez. Hiç kimse nerede öleceğini de bilemez. Şüphesiz Allah hakkıyla bilendir, (her şeyden) hakkıyla haberdar olandır.' [Lokman, 31/34] ayetini okudu. Sonra adam kalkıp gitti. Rasulullah (sav) 'O adamı bana geri getirin' buyurdu. Adamı aradılar ama bulamadılar. Bunun üzerine Rasulullah (sav) 'Bu Cebrail idi. Siz soru sormayınca, dininizi öğrenin diye, o soru sormak üzere geldi' buyurdu."
Bize Vâsıl b. Abdülâ'lâ el-Kûfî, ona Muhammed b. Fadl, ona Kasım b. Habib ve Ali b. Nizar, ona İkrime, ona da İbn Abbas'ın rivayetine göre Rasulullah (sav) şöyle buyurmuştur: "Ümmetim içerisinde İslam'dan nasibi olmayan iki grup vardır. Bunlar Mürcie ve Kaderiyedir." [Tirmizî der ki: Bu konuda Ömer, İbn Ömer ve Râfi b. Hadis de hadis rivayet edilmiştir. Bu hadis garib hasen sahihtir.] [Bize Muhammed b. Râfi, ona Muhammed b. Bişr, ona Sellâm b. Ebu Amra, ona İkrime, ona da İbn Abbas bu hadisin bir benzerini rivayet etmiştir.]
Bizeana Züheyr b. Harb ve İbn Nümeyr, o ikisine el-Mukrî, ona Abdullah b. Yezid el-Mukrî, ona Hayve, ona Ebu Hani, ona Ebu Abdurrahman el-Hubulî, ona da Abdullah b. Amr b. Âs şöyle rivayet etmiştir: "Rasulullah (sav) 'Şüphesiz ki, bütün Ademoğlularının kalpleri bir kalp gibi Rahmanın parmaklarından iki parmak arasındadır. Onu dilediği yere çevirir' buyurdu, ardından 'Ey kalpleri çeviren Allah'ım! Bizim kalplerimizi Sana itaat etmeye çevir' diye dua etti."
Bize Musa b. Abdüla'lâ el-Kaysî, ona Mu'temir b. Süleyman et-Teymî, ona babası (Süleyman b. Tarhan), ona Rakabe, ona Ebu İshak, ona Said b. Cübeyr, ona da Übey b. Ka'b'ın rivayet ettiğine göre Rasulullah (sav) şöyle buyurmuştur: "Hz. Musa (as) kavminin içinde, onlara, 'Allah'ın günleri, nimetleri ve belalarıdır' diyerek Allah'ın günlerini hatırlatıyorken bir ara 'Yeryüzünde benden daha hayırlı yahut daha bilgili bir kimse bilmiyorum' dedi. Bunun üzerine Allah kendisine 'Ben hayrı yahut hayrın kimde olduğunu ondan daha iyi bilirim. Gerçekten yeryüzünde bir zat var ki, o senden daha bilgilidir' buyurdu. Bunun üzerine Musa 'Ey Rabbim! Onu bana göster' dedi. Kendisine 'Azık olarak yanına tuzlu bir balık al. O zat senin balığı kaybedeceğin yerdedir' denildi. Bunun üzerine Hz. Musa ile hizmetçisi bir kayanın yanına varıncaya kadar yürüdüler. Sonra orada Musa'nın algısı körleşti ve genç Hizmetçisini orada kayanın yanında bırakarak (unutarak) yürüyüp gitti. Bu esnada balık kıpırdanmaya başladı ve suya girdi, ardında iz bırakarak kemer gibi bir boşluk oluşturdu. (Ravi) der ki: Bunun üzerine genç hizmetçi 'Allah'ın peygamberine yetişip durumu haber versem mi?' dedi, ancak bu kendisine unutturuldu. Kayayı geçtiklerinde Musa hizmetçisine 'Kahvaltımızı getir, bu yolculuğumuzda çok yorulduk' dedi. Halbuki kayayı geçene kadar başlarına bir zorluk gelmemişti. Genç olan biteni hatırladı ve 'Gördün mü? Ben kayaya geldiğimizde balığı (olan biteni sana söylemeyi) unuttum. Fakat bunu bana unutturan şeytandı. Balık da şaşılacak bir şekilde denizde yol bulup gitti' dedi. Bunun üzerine Musa 'İşte aradığımız buydu' dedi. Sonra izlerini takip ederek geriye döndüler, hizmetçisi ona balığın yerini gösterdi, Musa da 'Bana tarif edilen yer de tam burasıydı' dedi." "(Ravi) der ki: Musa Hızır'ı aramaya koyuldu ve onu sırt üstü yatmış ve bir örtüye bürünmüş halde buldu. Sonra da ona 'es-Selamu Aleyküm' dedi. Hızır da elbisesini yüzünden çekip (yüzünü açıp) ve 'Aleykümü's-Selam, sen de kimsin' dedi. 'Ben Musa'yım' dedi. Hızır 'hangi Musa' dedi. 'İsrail oğullarının Musa'sıyım' dedi. Hızır 'Seni (buraya) getiren nedir?' dedi. Musa 'Sana öğretilen özel bilgiden bana öğretmen için geldim' dedi. Hızır da ona 'Sen benimle birlikte olmaya sabredemezsin. İyice bilmediğin bir şeye nasıl sabredeceksin? Ben bir şey yaparım ama sen onu görünce buna sabredemezsin' dedi. Musa da ona 'İnşallah (Allah'ın izniyle) beni sabırlı bulacaksın. Sana hiçbir şeyde karşı gelmem' dedi. Bunun üzerine Hızır 'Eğer bana tabi olursan, ben sana sebebini açıklayana kadar, bana hiçbir şey sorma' dedi. Yola devam ettiler. Nihayet bir gemiye bindiler. Hızır gemide bir delik açtı. Bunu bilerek yapmıştı. Bunun üzerine Musa 'İçindekiler boğulsun diye mi gemiye delik açtın? Sen gerçekten yadırganacak bir iş yaptın' dedi. Hızır 'Ben sana, benimle birlikte olmaya güç yetiremezsin demedim mi?' dedi. Musa 'Unuttuğumdan dolayı beni sorumlu tutma. Bu işte bana güçlükte çıkarma' dedi. Yola devam ettiler. Nihayet oyun oynayan çocuklara rastladılar. Hızır hemen bunlardan birisinin yanına gitti ve onu öldürdü. O sırada Musa aniden korktu ve 'Kısas hakkı olmaksınız bir insanı mı öldürdün? Gerçekten yadırganacak bir iş yaptın' dedi." "Tam burada Rasulullah (sav) şöyle buyurdu: Allah'ın rahmeti bize ve Musa'nın üzerine olsun. Şayet acele etmeseydi şaşılacak şeyler görecekti. Fakat o arkadaşından utandı ve 'Bundan sonra sana bir şey sorarsam benimle arkadaşlık yapma. Artık benim özür dileyecek durumum kalmadı' dedi. Şayet sabretseydi şaşılacak şeyler görecekti. (Ravi) der ki: Rasulullah (sav) bir peygamberden bahsedeceği zaman (duaya) önce kendisinden başlar ve 'Allah'ın rahmeti bize ve filanca kardeşimin üzerine olsun' derdi." "Yolculuğa devam ettiler. Nihayet cimri ve adi bir köy halkına geldiler. Kendilerine yiyecek vermesi için bütün meclisleri dolaştılar. Fakat hiçbiri onları misafir etmedi. Sonra Hızır yıkılmak üzere olan bir duvar gördü ve onu tamir etti. Bunun üzerine Musa 'İsteseydin bunun için bir ücret alırdın' dedi. Hızır da 'Artık bu, seninle benim aramdaki ayrılıktır' dedi ve elbisesinden tutarak şöyle dedi: Sana sabredemediğin şeylerin açıklamasını yapacağım. Gemiye gelince, o, geçimlerini denizden sağlayan bir takım yoksul kimselere aitti. Ben ona kasten bir miktar hasar vermek istedim. Çünkü güzergâhları üzerinde her sağlam gemiyi zorla gasp eden zalim bir kral vardı. Eğer sağlam görseydi gemiyi gasp edecekti. Delik olduğu için onu geçip gitti. Onlar da sonra tamir ettiler. Çocuğa gelince, yaratıldığında kafir olarak yaratılmıştı. Anne babası ise ona karşı (çok) merhametliydi. Çocuk büyüdüğünde, anne babasını azgınlığa ve küfre götürecekti. Bu sebeple biz, o çocuğun yerine, ondan daha faydalı ve merhametli bir çocuk vermesini istedik. Duvara gelince, duvar şehirdeki iki yetim çocuğa aitti. Altında da o çocuklara ait gömülü bir hazine bulunuyordu. Babaları da sâlih bir kişiydi. Böylece Rabbin o iki çocuğun olgunluk çağına ulaşıp kendilerine ait o hazineyi çıkarmalarını istedi. Bunların her biri Rabbinden birer rahmet tezahürüdür. Ben bunları kendiliğimden yapmış değilim. İşte sabretmeye tahammül gösteremediğin hâdiselerin iç yüzü bundan ibarettir."
Bize Harun b. İshak el-Hemedânî, ona Abde b. Süleyman, ona Hişâm b. Urve, ona babası (Urve b. Zübeyir), ona da Hz. Âişe “Rasulullah (sav) şöyle dua ederdi” demiştir: "Allah’ım Cehennem’in fitnesinden ve Cehennem azabından, kabir fitnesinin şerrinden ve yoksulluk fitnesinin şerrinden ve Mesih Deccâl’ın fitnesinden sana sığınırım. Allah’ım hatalarımı kar ve dolu suyu ile yıka beyaz elbiseyi kirden temizlediğin gibi kalbimi de günahlardan temizle. Doğu ile batının arasını uzaklaştırdığın gibi benimle günahlarımın arasını aç, uzaklaştır. Allah’ım tembellikten, ihtiyarlıktan, günahtan ve borçtan sana sığınırım." [Tirmizî der ki: Bu hadis hasen sahihtir.]
Bize Vâsıl b. Abdülâ'lâ el-Kûfî, ona Muhammed b. Fadl, ona Kasım b. Habib ve Ali b. Nizar, ona İkrime, ona da İbn Abbas'ın rivayetine göre Rasulullah (sav) şöyle buyurmuştur: "Ümmetim içerisinde İslam'dan nasibi olmayan iki grup vardır. Bunlar Mürcie ve Kaderiyedir." [Tirmizî der ki: Bu konuda Ömer, İbn Ömer ve Râfi b. Hadis de hadis rivayet edilmiştir. Bu hadis garib hasen sahihtir.] [Bize Muhammed b. Râfi, ona Muhammed b. Bişr, ona Sellâm b. Ebu Amra, ona İkrime, ona da İbn Abbas bu hadisin bir benzerini rivayet etmiştir.]
Bizeana Züheyr b. Harb ve İbn Nümeyr, o ikisine el-Mukrî, ona Abdullah b. Yezid el-Mukrî, ona Hayve, ona Ebu Hani, ona Ebu Abdurrahman el-Hubulî, ona da Abdullah b. Amr b. Âs şöyle rivayet etmiştir: "Rasulullah (sav) 'Şüphesiz ki, bütün Ademoğlularının kalpleri bir kalp gibi Rahmanın parmaklarından iki parmak arasındadır. Onu dilediği yere çevirir' buyurdu, ardından 'Ey kalpleri çeviren Allah'ım! Bizim kalplerimizi Sana itaat etmeye çevir' diye dua etti."