1969 Kayıt Bulundu.
Bize Yahya b. Bükeyr, ona Leys, ona Ukayl, ona İbn Şihâb, ona Urve b. Zübeyir, ona Mervân b. Hakem ve Misver b. Mahrame, onlara da Hz. Peygamber'in diğer sahâbileri şöyle haber vermiştir: Süheyl b. Amr, Hudeybiye barışının yapıldığı gün, barış metnini yazımı sırasında, Hz. Peygamber'e (sav) koştuğu şartları dile getirirken “bizden sana bir adam gelirse, o senin dininde dahi olsa, onu bize geri vereceksin ve bizimle onun arasına girmeyeceksin” dedi. Müslümanlar bu şartı beğenmeyip, tepki gösterdiler. Kureyş elçisi Süheyl ise bu şartta diretti. Onun bunda ısrar etmesi üzerine, Peygamber (sav) de antlaşmayı bu şartı kabul ederek yazdırdı. Peygamber (sav), o gün Mekke'den kaçıp gelmiş olan Ebu Cendel'i de, babası Süheyl b. Amr'a geri verdi. Barış anlaşması müddeti içinde, Müslüman olarak gelmiş olsa da, Mekkelilerden Peygamber'e gelen her erkeği Peygamber muhakkak iade etti. Daha sonra mümin kadınlar da muhacir olarak geldiler. Allah resulünün yanına çıkıp gelenlerden biri de Ukbe b. Ebu Muayt'ın kızı, genç bir hanım olan Ümmü Gülsüm'dü. Sonra ailesi gelerek Hz. Peygamber'den (sav) Ümmü Gülsüm'ü kendilerine geri vermesini istedi ama Peygamber (sav) Ümmü Gülsüm'ü ailesine vermedi. Çünkü kendisine gelen bu kadınlar hakkında Allah şu ayeti indirmiştir: "Ey iman edenler! Mü’min kadınlar muhacir olarak size geldiklerinde, onları imtihan edin. Allah, onların imanlarını daha iyi bilir. Eğer siz onların inanmış kadınlar olduklarını anlarsanız, onları kâfirlere geri göndermeyin. Çünkü müslüman hanımlar kâfirlere helâl değillerdir. Kâfirler de müslüman hanımlara helâl olmazlar. Mehir olarak harcadıklarını onlara (kocalarına geri) verin. Mehirlerini verdiğiniz takdirde, bu kadınlarla evlenmenizde size bir günah yoktur. Müşrik karılarınızın nikâhlarına tutunmayın. (Zira bu nikâhlar ortadan kalkmıştır.) Onlara harcadığınız mihri, (evlendikleri kâfir kocalarından) isteyin. Kâfirler de (İslâm’ı kabul eden ve sizinle evlenen eski hanımlarına) harcamış oldukları mihri (sizden) istesinler. Bu, Allah’ın hükmüdür. O, aranızda hüküm veriyor. Allah, hakkıyla bilendir, hüküm ve hikmet sahibidir." (Mümtehine: 10).
Bize Hasan el-Hulvânî ve Abd b. Humeyd, onlara Yakub b. İbrahim b. Şa'd, ona babası (İbrahim b. Şa'd), Salih, ona İbn Şihab, ona da Urve, kendisinin Âişe'ye "eğer yetimler hakkında adalet gösterememekten korkarsanız..." ayetini sorduğunu rivayet etmiş ve Yunus'un Zührî'den aktardığı hadisin aynısını aktarmış ve sonunda “yetim kızların malı ve güzelliği az olduğu vakit, onlara rağbet göstermedikleri için...” cümlesini ilave etmiştir.
Açıklama: Hadisin tam metni için M007528 numaralı hadise bakınız.
Bize Ebu Yemân, ona Şuayb, ona Zuhrî, ona da Urve b. Zubeyir şöyle rivayet etmiştir: Urve, Âişe'ye "Eğer yetim kızlar hakkında adaleti yerine getiremeyeceğinizden korkarsanız, sizin için helâl olan diğer kadınlardan... nikâh edin" (Nisâ, 2-3) ayetinin tefsirini sordu. Âişe (ra) şöyle cevap verdi: Ayette kast edilen, velisinin velayeti altında olan yetim kızlardır. Velisi o kızla, dengi olan kadınlara verilmesi teamül olan mehirden daha az bir mehir vererek evlenmek ister. İşte bu velilere, mehirlerini en üst derecede verme konusunda adaleti gözetmedikçe, velayeti altındaki yetim kızlarla nikâhlanmaları yasaklanmış ve onların dışında başka kadınlarla evlenmeleri emredilmiştir. Âişe, devamla der ki: Sonra insanlar, Rasulullah'tan fetva istediler. Bunun üzerine "Kadınlar hakkında senden fetva istiyorlar. De ki: Size onlar hakkındaki hükmü Allah açıklıyor" (Nisâ, 127) ayetini indirdi. Râvî devamında hadisin tamamını aktardı.
Açıklama: hadisin tam metni için B002763 numaralı hadise bakınız.
Ukayl der ki: Bana Zührî, ona Urve, ona da Âişe şöyle haber vermiştir: Rasulullah (sav) (mekke'den Medine'ye hicret eden) kadınları imtihan ederdi. Bize ulaşan habere göre, Yüce Allah, hicret eden mümin kadınların, müşrik kocalarının kendilerine yaptıkları harcamaları, onlara iade etmeleri ve Müslüman erkeklerin de kafir eşlerini artık nikahları altında tutmamaları gerektiğini bildiren hükmü indirdiği zaman Hz. Ömer, (Müslüman olmayan) iki eşini; Karîbe bt. Ebu Ümeyye ve Cervel el-Huzâî'nin kızını boşadı. Bunlardan Karîbe ile Muaviye, diğeri ile de Ebu Cehm evlendi. Kafirler, Müslümanların, kaçıp giden eşlerine harcadıkları nafakayı Müslümanlara ödemeye yanaşmayınca Yüce Allah "Eğer sizden birinin eşi dinden dönüp kâfirlere katılır da o kadına verdiğiniz mehir size iade edilmezse, onlarla yaptığınız savaşta galip gelip kendilerinden ganimet aldığınızda, eşleri gitmiş olan kocalara, ödedikleri mehir kadarını o ganimetten verin" (Mümtehine, 11) ayetini indirdi. "Akib (العقب)" eşi küffara kaçan Müslümanın, eşine yaptığı harcamayı ifade eder. Böylece Allah, eşi çekip giden bir Müslümanın, kaçıp giden kafir eşine ödediği mehrin, ona geri ödenmesini emretti. Ama biz, iman ettikten sonra dinden dönüp giden hiç bir kadını duymadık. Yine bize ulaşan habere göre, Hudeybiye antlaşması döneminde Ebu Basîr b. Üseyd es-Sakafî iman edip muhacir olarak Hz. Peygamber'e (sav) geldi. Ahnes b. Şerîk Hz. Peygamber'e mektup yazarak Ebu Basîr'in iadesini talep etti. Râvi hadisin devamını da aktardı.
Açıklama: Rivayet muallaktır; Buhari ile Ukayl b. Halid arasında inkıta vardır.
Bana Ebu Tâhir Ahmed b. Amrb. Serh ve Harmele b. Yahya et-Tucîbî, onlara İbn Vehb, ona Yunus, ona İbn Şihâb, ona da Urve b. Zübeyir şöyle rivayet etmiştir: Urve, Âişe'ye "Eğer yetim kızlar hakkında adaleti yerine getiremeyeceğinizden korkarsanız, sizin için helâl olan (diğer) kadınlardan ikişer, üçer, dörder olmak üzere nikâh edin..." (Nisâ, 3) ayetinin tefsirini sordu. Âişe (ra) şöyle cevap verdi: Ey kız kardeşimin oğlu, ayetteki "Yetimler" ile velisinin velayet ve vasiliği altında bulunup, mal hissesinde veliye ortak olan yetim kız kast edilmektedir. Bu yetimin malı ve güzelliği velisinin hoşuna gider. Bu sebeple velisi ona, mihrinde adaleti gözetmeden ve başkasının vereceği kadar mehir vermeden onunla evlenmek ister. İşte bu velilerin, kendi himayeleri altındaki yetime kızlarla, haklarında adalet gözetmeden ve onların mehirlerini en yüksek miktara yükseltmeden evlenmeleri yasaklanmış, yerine kendilerine helâl olan başka kadınlarla evlenmeleri emredilmiştir. Urve der ki: Âişe şöyle devam etti: Bu ayet indikten sonra insanlar Rasulullah'tan (sav) fetva istediler. Bunun üzerine Allah şu ayeti indirdi: "Kadınlar hakkında senden fetvâ istiyorlar. De ki: Size onlar hakkındaki hükmü Allah açıklıyor. Haklarını vermeksizin nikâhlamak istediğiniz yetim kızlar ile güçsüz ve korunmasız çocuklar hakkındaki hükümler ve yetimlerin hakkını âdil bir şekilde gözetmenize dair emirler, kitapta size okunuyor." (Nisâ, 127). Allah'ın bu ayette "Kitap'ta size karşı okunup duruyor" diye zikrettiği, surenin evvelinde geçen ve içinde "Eğer yetim kızlar hakkında adaleti yerine getiremeyeceğinizden korkarsanız, sizin için helâl olan diğer kadınlardan... nikâh ediniz" buyruğunun yer aldığı ayettir. Âişe der ki: Diğer ayette yer alan, Allah'ın "nikahlamayı istemediğiniz" buyruğu da herhangi birinizin himâyesi altında bulunan yetim kıza malı ve güzelliği az olduğu zaman rağbet göstermemesidir. Bu mal ve güzelliği az olan Öksüz kızlara rağbet etmediklerinden dolayı, malına ve güzelliğine rağbet ettikleri yetim kızları, adalete riayet etmedikleri sürece, nikâhlamaları yetim velilerine yasaklandı.
Bize Ebu Küreyb, ona Ebu Usame, ona Hişam, ona da babası (Urve) şöyle rivayet etmiştir: Âişe "Kadınlar hakkında senden fetva istiyorlar. De ki : Onlar hakkında verecektir..." ayeti hakkında şöyle dedi: Bu kız, bir adamın yanında bulunan, malında hatta hurmada ona ortak olan ve adamın kendisinden yüz çevirdiği, yani nikahlanmayı istemediği ama başkasıyla nikahlanmasını da, malına ortak olur diye, istemediği ve kendisini evlenmekten alıkoyduğu yetim kızdır.
Bize Yahya b. Bükeyr, ona Leys, ona Ukayl, ona İbn Şihâb, ona Urve b. Zübeyir, ona Mervân b. Hakem ve Misver b. Mahrame, onlara da Hz. Peygamber'in diğer sahâbileri şöyle haber vermiştir: Süheyl b. Amr, Hudeybiye barışının yapıldığı gün, barış metnini yazımı sırasında, Hz. Peygamber'e (sav) koştuğu şartları dile getirirken “bizden sana bir adam gelirse, o senin dininde dahi olsa, onu bize geri vereceksin ve bizimle onun arasına girmeyeceksin” dedi. Müslümanlar bu şartı beğenmeyip, tepki gösterdiler. Kureyş elçisi Süheyl ise bu şartta diretti. Onun bunda ısrar etmesi üzerine, Peygamber (sav) de antlaşmayı bu şartı kabul ederek yazdırdı. Peygamber (sav), o gün Mekke'den kaçıp gelmiş olan Ebu Cendel'i de, babası Süheyl b. Amr'a geri verdi. Barış anlaşması müddeti içinde, Müslüman olarak gelmiş olsa da, Mekkelilerden Peygamber'e gelen her erkeği Peygamber muhakkak iade etti. Daha sonra mümin kadınlar da muhacir olarak geldiler. Allah resulünün yanına çıkıp gelenlerden biri de Ukbe b. Ebu Muayt'ın kızı, genç bir hanım olan Ümmü Gülsüm'dü. Sonra ailesi gelerek Hz. Peygamber'den (sav) Ümmü Gülsüm'ü kendilerine geri vermesini istedi ama Peygamber (sav) Ümmü Gülsüm'ü ailesine vermedi. Çünkü kendisine gelen bu kadınlar hakkında Allah şu ayeti indirmiştir: "Ey iman edenler! Mü’min kadınlar muhacir olarak size geldiklerinde, onları imtihan edin. Allah, onların imanlarını daha iyi bilir. Eğer siz onların inanmış kadınlar olduklarını anlarsanız, onları kâfirlere geri göndermeyin. Çünkü müslüman hanımlar kâfirlere helâl değillerdir. Kâfirler de müslüman hanımlara helâl olmazlar. Mehir olarak harcadıklarını onlara (kocalarına geri) verin. Mehirlerini verdiğiniz takdirde, bu kadınlarla evlenmenizde size bir günah yoktur. Müşrik karılarınızın nikâhlarına tutunmayın. (Zira bu nikâhlar ortadan kalkmıştır.) Onlara harcadığınız mihri, (evlendikleri kâfir kocalarından) isteyin. Kâfirler de (İslâm’ı kabul eden ve sizinle evlenen eski hanımlarına) harcamış oldukları mihri (sizden) istesinler. Bu, Allah’ın hükmüdür. O, aranızda hüküm veriyor. Allah, hakkıyla bilendir, hüküm ve hikmet sahibidir." (Mümtehine: 10).
Bize Ebu Yemân, ona Şuayb, ona Zuhrî, ona da Urve b. Zubeyir şöyle rivayet etmiştir: Urve, Âişe'ye "Eğer yetim kızlar hakkında adaleti yerine getiremeyeceğinizden korkarsanız, sizin için helâl olan diğer kadınlardan... nikâh edin" (Nisâ, 2-3) ayetinin tefsirini sordu. Âişe (ra) şöyle cevap verdi: Ayette kast edilen, velisinin velayeti altında olan yetim kızlardır. Velisi o kızla, dengi olan kadınlara verilmesi teamül olan mehirden daha az bir mehir vererek evlenmek ister. İşte bu velilere, mehirlerini en üst derecede verme konusunda adaleti gözetmedikçe, velayeti altındaki yetim kızlarla nikâhlanmaları yasaklanmış ve onların dışında başka kadınlarla evlenmeleri emredilmiştir. Âişe, devamla der ki: Sonra insanlar bu ayetin inmesinin ardından, Rasulullah'tan fetva istediler. Bunun üzerine Azîz ve Celîl olan Allah "Kadınlar hakkında senden fetva istiyorlar. De ki: Size onlar hakkındaki hükmü Allah açıklıyor" (Nisâ, 127) ayetini indirdi. Âişe der ki: Allah bu ayetin içinde şunu da beyan etti: Yetim kız güzellik ve mal sahibi olduğu zaman, velileri onunla nikâhlanmayı arzu ediyor, ama ona, akranlarının mehrine denk, üst seviyede bir mehir vermiyor. Öte yandan yetim kızın malı ve güzelliği az olduğunda da onunla evlenmekten vazgeçip başka kadınları arıyorlar. Râvî der ki: Nasıl ki onlar malı ve güzelliği az olduğunda, onlarla evlenmekten vazgeçiyorlarsa, o zaman malından ve güzelliğinden dolayı nikâhlanmayı arzu ettikleriyle de, yeterli mehir vererek adaleti sağlayıp onlara hakkını tam verdikten sonra evlenebilirler.
Bize Yahya b. Bükeyr, ona Leys, ona Ukayl, ona İbn Şihâb, ona Urve b. Zübeyir, ona Mervân b. Hakem ve Misver b. Mahrame, onlara da Hz. Peygamber'in diğer sahâbileri şöyle haber vermiştir: Süheyl b. Amr, Hudeybiye barışının yapıldığı gün, barış metnini yazımı sırasında, Hz. Peygamber'e (sav) koştuğu şartları dile getirirken “bizden sana bir adam gelirse, o senin dininde dahi olsa, onu bize geri vereceksin ve bizimle onun arasına girmeyeceksin” dedi. Müslümanlar bu şartı beğenmeyip, tepki gösterdiler. Kureyş elçisi Süheyl ise bu şartta diretti. Onun bunda ısrar etmesi üzerine, Peygamber (sav) de antlaşmayı bu şartı kabul ederek yazdırdı. Peygamber (sav), o gün Mekke'den kaçıp gelmiş olan Ebu Cendel'i de, babası Süheyl b. Amr'a geri verdi. Barış anlaşması müddeti içinde, Müslüman olarak gelmiş olsa da, Mekkelilerden Peygamber'e gelen her erkeği Peygamber muhakkak iade etti. Daha sonra mümin kadınlar da muhacir olarak geldiler. Allah resulünün yanına çıkıp gelenlerden biri de Ukbe b. Ebu Muayt'ın kızı, genç bir hanım olan Ümmü Gülsüm'dü. Sonra ailesi gelerek Hz. Peygamber'den (sav) Ümmü Gülsüm'ü kendilerine geri vermesini istedi ama Peygamber (sav) Ümmü Gülsüm'ü ailesine vermedi. Çünkü kendisine gelen bu kadınlar hakkında Allah şu ayeti indirmiştir: "Ey iman edenler! Mü’min kadınlar muhacir olarak size geldiklerinde, onları imtihan edin. Allah, onların imanlarını daha iyi bilir. Eğer siz onların inanmış kadınlar olduklarını anlarsanız, onları kâfirlere geri göndermeyin. Çünkü müslüman hanımlar kâfirlere helâl değillerdir. Kâfirler de müslüman hanımlara helâl olmazlar. Mehir olarak harcadıklarını onlara (kocalarına geri) verin. Mehirlerini verdiğiniz takdirde, bu kadınlarla evlenmenizde size bir günah yoktur. Müşrik karılarınızın nikâhlarına tutunmayın. (Zira bu nikâhlar ortadan kalkmıştır.) Onlara harcadığınız mihri, (evlendikleri kâfir kocalarından) isteyin. Kâfirler de (İslâm’ı kabul eden ve sizinle evlenen eski hanımlarına) harcamış oldukları mihri (sizden) istesinler. Bu, Allah’ın hükmüdür. O, aranızda hüküm veriyor. Allah, hakkıyla bilendir, hüküm ve hikmet sahibidir." (Mümtehine: 10).