212 Kayıt Bulundu.
Bize Ebu Yemân, ona Şuayb, ona ez-Zührî rivâyet etti; (T) Yine bize İbn Vehb, ona Yunus, ona İbn Şihâb, ona Ubeydullah b. Abdullah b. Ebî Sevr, ona Abdullah b. Abbas (ra), ona da Hz. Ömer (ra) şöyle rivayet etmiştir: Benim, Medîne'nin Avâlî bölgesinde Ümeyye b. Zeyd oğulları mahallesinde oturan Ensârdan bir komşum vardı. Onunla nöbetleşe Rasûlullah'ın (sav) yanında kalırdık; bir gün o gidiyor, bir gün ben gidiyordum. Ben gittiğimde, o günün vahiy ve diğer haberlerini kendisine getirirdim, o gittiğinde de aynısını yapardı. Ensardan olan komşum kendi nöbet gününde Rasûlullah'ın (sav) yanına gitti. Döndüğünde şiddetle kapımı çaldı, 'O burada mı?' diye seslendi. Çok korkmuştum, hemen yanına gittim, bana 'Bugün büyük bir olay oldu' dedi. Ben hemen şehre indim, kızım Hafsa'nın yanına gittim. İçeri girdiğimde Hafsa ağlıyordu, kendisine, 'Rasûlullah (sav) sizi boşadı mı?' diye sordum. 'Bilmiyorum' dedi. Sonra çıkıp Hz. Peygamber'in (sav) yanına gittim, ayakta durarak kendisine, 'Zevcelerini boşadın mı?' diye sordum. "Hayır!" dedi. Bunun üzerine ben 'Allahu ekber!' diye sevinçten tekbir getirdim.
Açıklama: Çok muhtasar olarak rivâyet edilen bu hadîste, eşlerinin kendisine karşı davranışlarından üzülen Rasûlullah’ın (sav), hanımlarından bir ay süre ile ayrı kalması ve bunun üzerine de muhayyerlik âyetinin nuzûlü anlatılmaktadır. Rasûlullah (sav) zevcelerinin bazı davranışlarından üzülmüş, bu üzüntüsünü bir ay onlardan uzak kalmakla gâyet etkili bir şekilde belli etmişti. Bu durum da sahâbe arasında Rasûlullah (sav) eşlerini boşadı şeklinde anlaşılmıştı. Hadiste sözü edilen "Büyük bir olay"dan maksat, Hz. Peygamber'in zevcelerini boşadığı şayiasıdır.
Bize Ebu Kasım Halid b. Halî, ona Muhammed b. Harb, ona el-Evzâî, ona ez-Zührî, ona Ubeydullah b. Abdullah b. Utbe b. Mesud, ona da İbn Abbas şöyle rivayet etmiştir: Kendisi ve Hur b. Kays b. Hısn, Musa'nın arkadaşı hakkında tartışırlarken yanlarına Übey b. Ka'b gelmişti. İbn Abbas onu çağırıp 'Ben ve bu arkadaşım, Musa'nın kendisi ile buluşmak için yol aradığı arkadaşı hakkında konuşuyorduk, Rasulullah'tan (sav) onun durumunu hakkında bir şey işittin mi' diye sordu. Übey, 'Evet, onun durumuyla ilgili Rasulullah'ın (sav) şöyle buyurduğunu işittim' dedi ve şöyle devam etti: "Musa, İsrailoğulları'nın ileri gelenlerinden bir topluluğun yanındayken adamın birisi gelerek 'Senden daha bilgili birini biliyor musun?' diye sordu. Musa ise 'Hayır' dedi. Bunun üzerine Allah, Musa'ya şöyle vahyetti: 'Bilakis, kulumuz Hızır var.' (Musa) onun yanına nasıl gideceğini sordu. Allah, balığı, onun için bir işaret kıldı ve ona 'balığı kaybedince geri dön; onunla buluşacaksın' denildi. Musa, denizde balığın izini sürdü. Musa'nın yanındaki genç, 'Gördün mü, kayaya sığındığımız sırada balığı unuttum. Onu bana Şeytan'dan başkası unutturmadı' dedi. Musa da, 'Bu bizim aradığımız şeydi' dedi. İzlerini takip ederek geriye döndüler ve Hızır'ı buldular. İşte o ikisinin durumu Allah'ın kitabında anlattıklarıdır."
Bize Muhammed b. Beşşâr, ona Gundar, ona Şu'be, ona da Ebu Cemre şöyle rivayet etmiştir: Ben, İbn Abbas ile insanlar arasında tercümanlık yapıyordum. İbn Abbas şöyle anlattı: Abdülkays oğulları heyeti Hz. Peygamber'in (sav) huzuruna gelmişlerdi. Hz. Peygamber (sav), "Kim bu heyet -ya da kim bu insanlar-?" diye sordu. Onlar da, 'Rabîa'yız' dediler. Hz. Peygamber (sav), "Cemâate -veya heyete- merhaba, hoş geldiniz. Allah utandırmasın ve pişman etmesin" dedi. Onlar, 'Biz uzak yerden geliyoruz. Bizimle senin aranda Mudar kafilerinin şu kabilesi var. Bu yüzden ancak haram aylarda sana gelebiliyoruz. Bize öyle şeyler söyle ki, geride bıraktıklarımıza onları haber verelim ve o sayede cennete girelim' dediler. Hz. Peygamber (sav) de, onlara dört şeyi emretti, dört şeyi de yasakladı. Onlara, aziz ve celil olan Allah'ın birliğine iman etmelerini emretti. Sonra da, "Allah'ın birliğine iman etmek ne demek, bilir misiniz?" diye sordu. Onlar, 'En doğrusunu Allah ve rasulü bilir' dediler. Hz. Peygamber (sav) şöyle devam etti: "Allah'tan başka ilah olmadığına ve Muhammed'in de Allah'ın rasulü olduğuna şehadet etmek, namaz kılmak, zekât vermek, Ramazan (orucunu) tutmak ve ganimetin beşte birini vermektir." Ayrıca Rasûlullah (sav) onlara dübbâı (kuru kabağın içi oyularak yapılan su kabı), hantemi (topraktan yapılan su testisi), müzeffeti (içi ziftle kaplanmış kap) ve nakîri (hurma kütüğünün içi oyularak yapılan su kabı) yasakladı. Râvi Şube, nakîr kelimesini bazen mukayyer diye telaffuz ederdi. Sonra şöyle buyurdu: "Bunları aklınızda tutun ve geride bıraktıklarınıza haber verin."
Açıklama: Rivayet muallaktır; Buhari ile Abdullah b. Vehb arasında inkita vardır.
Bize Muhammed b. Alâ, ona Hammâd b. Üsame, ona Büreyd b. Abdullah, ona Ebu Bürde, ona da Ebu Musa'nın rivayet ettiğine göre Hz. Peygamber (sav) şöyle buyurdu: "Allah’ın benimle göndermiş olduğu hidâyet ve ilim, yeryüzüne yağan bol yağmura benzer. Yağmurun yağdığı bazı yerler yağmur suyunu emerek bol çayır ve ot bitirir. Bazı yerler ise serttir, suyu emmeyip üzerinde bekletir. Allah burada biriken sudan insanları faydalandırır. Hem kendileri içer, hem de hayvanlarını ve ekinlerini sularlar. Yağmurun yağdığı bazı yerler ise, düz arazilerdir. Buralar ne su tutar, ne de buralarda ot biter. Bu verdiğim örnek, Allah’ın dininde anlayışlı olan ve Allah’ın benimle gönderdiği şeylerin kendisine fayda verdiği, bunları öğrenip öğreten kimse ile buna başını kaldırıp kulak vermeyerek Allah’ın benimle gönderdiği hidâyeti kabul etmeyen kimsenin durumuna benzer." Ebu Abdullah (el-Buhârî) dedi ki: İshâk dedi ki "Ve kâne minhâ tâifetun kayyeleti'l-mâe (O topraktan kimi suyu içen bir taifedir)" şeklinde söyledi. 'Ka'a' üzerinde suyu tutan arazi parçasıdır. 'Safsaf' ise dümdüz arazi demektir.
Açıklama: Buhârî, rivayetin sonunda yaptığı açıklamalarla İshak b. Râhûye’den gelen tariklerdeki bazı lafız farklılıklarına işarette bulunmuştur. Hadisin sonunda الصَّفْصَفُ kelimesi hakkında yapılan açıklama ise rivayetteki قَاعٌ kelimesinin Kur’ân-ı Kerîm’de bu kelimeyle birlikte kullanılmasından (Tâhâ, 20/106) kaynaklanmaktadır. Nitekim hadisteki bazı lâfızları Kur'ân'dakilerle birlikte açıklamak Buhârî'nin âdetindendir (İbn Hâcer, Fethu’l-Bârî, Beyrut, ty I/177).
Bize Muhammed b. Yusuf, ona Ebu Müshir, ona Muhammed b. Harb, ona ez-Zübeydî, ona ez-Zührî, ona da Mahmud b. Rabî' şöyle rivayet etmiştir: "Ben beş yaşlarındayken Hz. Peygamber'in (sav) bir kovadaki sudan ağzına alarak yüzüme püskürttüğünü hatırlıyorum."
Bize Muhammed b. Kesîr, ona Süfyân, ona İbn Ebu Halid, ona Kays b. Ebu Hâzim, ona da Ebu Mesud el-Ensârî şöyle rivayet etmiştir: Bir adam, 'Yâ Rasulullah! Falan kimsenin bize uzun kıldırmasından dolayı namazı neredeyse tamamlayamıyorum' dedi. Ben, Hz. Peygamber'in (sav) -va'zü nasihatte bulunurken- o günkü kadar sinirlendiğini hiç görmedim! (Adamın sözü üzerine) O (sav): "Ey insanlar! Sizler (arkanızda saf tutanları) nefret ettiriyorsunuz! İnsanlara namaz kıldıran (namazı) kısa tutsun. Çünkü onların içinde hasta, zayıf ve ihtiyaç sahibi kimseler vardır" buyurdu.
Bize Muhammed b. Alâ, ona Ebu Üsâme, ona Büreyd, ona Ebu Bürde, ona da Ebu Musa el-Eş'arî şöyle rivayet etmiştir: Bir gün Hz. Peygamber'e (sav) hoşuna gitmeyen bazı şeyler soruldu. Sorular artınca öfkelendi. Sonra insanlara "Bana istediğinizi sorun" buyurdu. Bir adam "Benim babam kim?" diye sordu. Hz. Peygamber "Senin baban Hüzâfe'dir" buyurdu. Başka birisi kalktı ve "Ey Allah'ın resulü! Ya benim babam kim?" diye sordu. Hz. Peygamber "Şeybe'nin azatlısı Sâlim'dir" buyurdu. Ömer b. Hattâb Hz. Peygamber'in (sav) yüzündeki öfke izini görünce "Ey Allah'ın resulü! Allah'tan (ac) af dileriz" dedi.
Bize Abdullah b. Muhammed, ona Ebu Âmir, ona Süleyman b. Bilâl el-Medînî, ona Rabî b. Ebu Abdurrahman, ona Münbais'in azatlısı Yezîd, ona da Zeyd b. Hâlid el-Cühenî şöyle rivayet etmiştir: Hz. Peygamber'e (sav) bir adam lukata (kayıp eşya) hakkında sormuştu. Hz. Peygamber (sav) "Onun bağını ve heybesini iyice belle. Sonra bir sene onu ilan et. Sonra onu kullan. Eğer sahibi gelirse onu kendisine ver" buyurdu. Adam kayıp deveyi de sordu. Rasulullah (sav) bu soruya çok kızdı, o kadar ki kızgınlıktan yanakları kıpkırmızı oldu -veya yüzü kıpkırmızı oldu- ve şöyle buyurdu: "Ondan sana ne? Onun su tulumu ve yürüyecek ayağı vardır. Suya gider, otlardan yer. Sahibi gelinceye kadar onu bırak." Adam "Kaybolmuş davara ne dersin?" diye sorunca "Ya senin, ya kardeşinin veya kurdundur" buyurdu.
Bize Ebu Yemân, ona Şuayb, ona ez-Zührî, ona da Enes b. Mâlik şöyle rivayet etmiştir: Hz. Peygamber (sav) dışarı çıkıp (yanımıza gelmişti). Abdullah b. Hüzâfe ayağa kalkıp 'Benim babam kim?' diye sordu. Hz. Peygamber (sav) "Senin baban Hüzâfe'dir" buyurdu. Daha sonra (Hz. Peygamber (sav) gereksiz sorulardan daralmış bir şekilde) "Sorun bana" diye çokça tekrar edince Hz. Ömer iki dizinin üzerine dikildi ve 'Rab olarak Allah'a, din olarak İslam'a, Peygamber olarak da Muhammed'e razı olduk' dedi. Bunun üzerine Hz. Peygamber sükût etti.