133 Kayıt Bulundu.
Bize Matar b. Fadl, ona Yezid b. Harun, ona Abdullah b. Avn, ona Enes b. Sirin, ona da Enes b. Malik şöyle demiştir: Ebu Talha'nın bir çocuğu hastalandı. Ebu Talha gittikten sonra da çocuk vefat etti. Ebu Talha eve döndü ve "oğlum nasıl" diye sordu. (Hanımı) Ümmü Süleym "Eskisinden çok daha iyi" dedi. Ümmü Süleym ona akşam yemeği hazırladı ve Ebu Talha yemeği yedi. Sonrasında Ümmü Süleym ile cinsî münasebette bulundu. Münasebetleri bitince Ümmü Süleym: "Haydi çocuğu defnet" dedi. Sabah olunca Ebu Talha doğrudan Rasulullah'a (sav) geldi ve durumu O'na anlattı. Hz. Peygamber (sav) "Gece münasebette bulundunuz mu?" dedi. O "evet" deyince, "Ey Allah'ım (bu gecelerini) onlara bereketli kıl." diye dua etti. Ümmü Süleym bir erkek çocuk doğurdu. Ebu Talha bana "Onu dikkatli bir şekilde Rasulullah'a (sav) götür" dedi. (Enes b. Mâlik) çocuğu Hz. Peygamber'e (sav) götürdü. Ümmü Süleym onunla birlikte biraz da hurma göndermişti. Rasulullah (sav) bebeği aldı ve "beraberinde bir şey var mı?" dedi. Oradakiler "evet hurma var" dediler. Rasulullah (sav) hurmaları aldı ve onları ağzında biraz çiğnedi. Sonra ağzından çıkardı ve bebeğin ağzına koydu. Ona tahnik yaptı ve ismini Abdullah koydu. Bize bu hadisi ayrıca Muhammed b. Müsennâ, ona İbn Ebu Âdiyy, ona İbn Avn, ona Muhammed, ona da Enes b. Malik nakletti.
Açıklama: Tahnik: “ağızda yumuşatılan hurmanın veya bal gibi tatlı bir maddenin yeni doğmuş ve henüz süt emmeye başlamamış bebeğin damağına sürülmesi” demektir. Tahnîk uygulamasıyla çocuğun ruh ve beden açısından sağlıklı olması hedeflenmekte, duasından bereket umulan sâlih bir kul tarafından karakter eğitiminin ilk adımı atılan çocuğun midesine de ilk defa helâl ve tatlı bir besinin girmesi arzulanmaktadır. Tahnîk yapan kimse erkek veya kadın olabilir, ancak onun sâlih ve nezih bir kişi olmasına ve hastalıklı bulunmamasına dikkat edilmelidir. (Zekeriya Güler, "Tahnik" DİA İstanbul 2010;39:416)
Bize Matar b. Fadl, ona Yezid b. Harun, ona Abdullah b. Avn, ona Enes b. Sirin, ona da Enes b. Malik şöyle demiştir: Ebu Talha'nın bir çocuğu hastalandı. Ebu Talha gittikten sonra da çocuk vefat etti. Ebu Talha eve döndü ve "oğlum nasıl" diye sordu. (Hanımı) Ümmü Süleym "Eskisinden çok daha iyi" dedi. Ümmü Süleym ona akşam yemeği hazırladı ve Ebu Talha yemeği yedi. Sonrasında Ümmü Süleym ile cinsî münasebette bulundu. Münasebetleri bitince Ümmü Süleym: "Haydi çocuğu defnet" dedi. Sabah olunca Ebu Talha doğrudan Rasulullah'a (sav) geldi ve durumu O'na anlattı. Hz. Peygamber (sav) "Gece münasebette bulundunuz mu?" dedi. O "evet" deyince, "Ey Allah'ım (bu gecelerini) onlara bereketli kıl." diye dua etti. Ümmü Süleym bir erkek çocuk doğurdu. Ebu Talha bana "Onu dikkatli bir şekilde Rasulullah'a (sav) götür" dedi. (Enes b. Mâlik) çocuğu Hz. Peygamber'e (sav) götürdü. Ümmü Süleym onunla birlikte biraz da hurma göndermişti. Rasulullah (sav) bebeği aldı ve "beraberinde bir şey var mı?" dedi. Oradakiler "evet hurma var" dediler. Rasulullah (sav) hurmaları aldı ve onları ağzında biraz çiğnedi. Sonra ağzından çıkardı ve bebeğin ağzına koydu. Ona tahnik yaptı ve ismini Abdullah koydu. Bize bu hadisi ayrıca Muhammed b. Müsennâ, ona İbn Ebu Âdiyy, ona İbn Avn, ona Muhammed, ona da Enes b. Malik nakletti.
Açıklama: Tahnik: “ağızda yumuşatılan hurmanın veya bal gibi tatlı bir maddenin yeni doğmuş ve henüz süt emmeye başlamamış bebeğin damağına sürülmesi” demektir. Tahnîk uygulamasıyla çocuğun ruh ve beden açısından sağlıklı olması hedeflenmekte, duasından bereket umulan sâlih bir kul tarafından karakter eğitiminin ilk adımı atılan çocuğun midesine de ilk defa helâl ve tatlı bir besinin girmesi arzulanmaktadır. Tahnîk yapan kimse erkek veya kadın olabilir, ancak onun sâlih ve nezih bir kişi olmasına ve hastalıklı bulunmamasına dikkat edilmelidir. (Zekeriya Güler, "Tahnik" DİA İstanbul 2010;39:416)
Bize Amr b. Muhammed en-Nâkıd, İshak b. İbrahim el-Hanzalî, Ubeydullah b. Saîd ve Muhammed b. Ebu Ömer el-Mekkî, onlara İbn Uyeyne, ona Amr b. Dînâr, ona da Saîd b. Cübeyr şöyle demiştir: İbn Abbâs’a “Nevf el-Bikâlî, Hızır (as) ile arkadaşlık yapan Musa’nın İsrailoğullarına gönderilen peygamber Hz. Musa olmadığını söylüyor” dedim. İbn Abbâs “Allah düşmanı yalan söylemiş. Übey b. Ka’b’dan duyduğuma göre Rasulullah (sav) şöyle buyurdu: "Hz. Musa (as) hutbe okumak için İsrailoğullarının arasında ayağa kalktı. Ona “insanların en bilgilisi kimdir?” diye sordular. O da “benim” dedi. Bunun üzerine Allah onu kınadı. Çünkü ilmi Allah’a havale etmemişti. Allah ona “iki denizin birleştiği yerde bulunan kullarımdan biri senden daha bilgilidir” buyurdu. Hz. Musa “ey Rabbim, onu nasıl bulabilirim?” diye sordu. Kendisine “ey Musa, bir sepetin için bir balık koy ve bunu sırtına al. Bu balığı nerede kaybedersen o zat oradadır” denildi. Hz. Musa yola çıktı. Yanında Yuşa b. Nûn adındaki hizmetçisi de vardı. Sonunda kayaya geldiler. Musa (as) ve hizmetçisi uyuyakaldılar. Sepetteki balık hareketlenip sepetten çıktı ve denize düştü. Allah o suyun akıntısını kesti ve su kemer gibi oldu. Balık için bir kanal meydana gelmişti. Musa ve hizmetçisi şaşıp kalmıştı. Sonra yollarına gece gündüz devam ettiler. Hz. Musa’nın hizmetçisi ona haber vermeyi unutmuştu. Sabah olunca Hz. Musa hizmetçisine “yemeğimizi getir, yolculuktan yorulduk” dedi. Emredildiği yere geçene kadar yorulmamıştı. Hizmetçi “gördün mü, kayaya geldiğimizde balığı unuttum. Ama onu bana ancak şeytan unutturdu. Denizde şaşılacak bir şekilde yol alıp gitti” dedi. Hemen izlerini takip edip geriye döndüler. Kendi izlerini takip ediyorlardı. Sonunda konakladıkları kayanın yanına geldiler. Musa orada üzeri örtülü bir adam gördü ve ona selam verdi. Hızır (as) ona “senin bu diyarda selam ne gezer” dedi. Hz. Musa ona “ben Musa’yım” deyince Hızır (as) “İsrailoğullarının Musa’sı mı?” diye sordu. Hz. Musa “evet” dedi. Hızır (as) ona “sen, benim bilmediğim, Allah’ın sana öğrettiği bir şey biliyorsun. Ben de senin bilmediğin Allah’ın bana bildirdiği bir şey biliyorum” dedi. Hz. Musa (as) “seni takip etsem sana öğretilenden bana öğretir misin?” diye sordu. Hızır (as) “sen benimle sabredemezsin. Bilgin olmadığın konuda nasıl sabredeceksin?” dedi. Hz. Musa (as) “Allah’ın izniyle benim sabredip senin emrine karşı çıkmadığımı göreceksin” dedi. Hızır (as) “öyleyse sana açıklayana kadar bana hiçbir şey sorma” dedi. Hz. Musa (as) “tamam sormam” buyurdu. Hızır ve Musa sahilde yürümeye devam ettiler. Yanlarına bir gemi uğradı. Gemidekilere o ikisini götürmelerini söylediler. Gemidekiler Hızır’ı (as) tanıdıklarından o ikisini ücretsiz olarak taşımayı kabul ettiler. Hızır (as) geminin tahtalarından birine yönelip onu söktü. Hz. Musa (as) ona “bizi karşılıksız olarak gemilerinde taşıyan insanlar boğulsunlar diye mi gemilerini batırdın. Gerçekten çok çirkin bir iş yaptın” dedi. Hızır (as) “ben sana, benimle beraber sabredemezsin dememiş miydim” dedi. Hz. Musa “unuttuğum için beni kınama ve gücümün yetmediği şeyden beni sorumlu tutma” dedi. Sonra gemiden indiler. Sahilde yürürlerken çocuklarla oynayan bir oğlan gördüler. Hızır (as) çocuğun kafasından tutup kopardı ve onu öldürdü. Bunun üzerine Hz. Musa (as) “masum bir canı kısas hakkı olmadan haksız yere öldürdün mü? Gerçekten kınanacak bir şey yaptın” dedi. Hızır (as) “ben sana, benimle birlikte sabredemezsin dememiş miydim?” dedi. Hz. Musa (as) “bu imtihan birincisinden daha ağırdı” buyurdu ve “eğer bundan sonra sana bir şey sorarsam bana eşlik etme. Artık özrün de sınırına vardım” dedi. Yollarına devam ettiler. Bir köye varıp köylülerden yiyecek istediler. Köylüler onları misafir etmekten kaçındılar. Bu sefer köyde yıkılmak üzere olan bir duvar buldular. Hızır (as) o duvarı düzeltti. Hızır (av) eliyle kontrol ediyor ve “eğrilmiş” diyordu. Sonunda onu tamamen düzeltti. Hz. Musa (as) ona “kendilerine geldiğimizde bizi misafir etmeyen ve bizi doyurmayan bu topluluktan, istesen bu yaptığın iş için ücret alabilirdin” dedi. Hızır (as) “artık ayrılma vaktimiz geldi. Sabredemediğin şeyleri sana açıklayacağım” dedi." Rasulullah (sav) şöyle buyurmuştur: "Allah, Musa’ya rahmet eylesin. Dilerdim ki sabredip Hızır’la birlikte gördüklerini bize de anlatsaydı." Ravi şöyle demiştir: Rasulullah (sav) şöyle buyurdu: "Birincisi Musa’nın unutması idi. Bir serçe gelip geminin kenarına kondu. Sonra denize gaga vurunca Hızır ona “benim ilmimle senin ilmin Allah’ın ilmine göre şu serçenin denizden azalttığı su kadar azdır” dedi." Said b. Cübeyr şöyle demiştir: İbn Abbas şu ayeti okurdu: "Önlerinde bir hükümdar vardı ki, geminin hepsini gasp edip alacaktı." Şu âyeti de okurdu: "Çocuğa gelince o kafirdi."
Açıklama: Rivayet muallaktır; Buhari ile Şerik b. Abdullah arasında inkita vardır.
Açıklama: Rivayette yer alan ve 'yemini doğru çıkaracak az bir müddet' şeklinde tercüme ettiğimiz تَحِلَّةَ الْقَسَمِ ifadesi ile Hz. Peygamber'in (sav) Meryem suresi yetmiş birinci ayeti kastettiği kaydedilmiştir. Hadisi nakleden İmam Buhari'nin de rivayetin sonunda zikrettiği ayeti kerimede "Hepiniz muhakkak oraya (cehenneme) geleceksiniz" buyurulmakta, herkesin ahirette cehennemi göreceği haber verilmektedir. Üç çocuğu vefat eden Müslüman her ne kadar affa nail olsa da bu haberin tahakkuk edeceği kadar bir miktar cehenneme gireceği yahut orayı göreceği [bir anlık da olsa Cehennem'in korkusunu yaşayacağı] ifade edilmiştir. Bkz. Ayni, Umdetü'l-Kari, VIII, 33.
Açıklama: Rivayet muallaktır; Buhari ile Şerik b. Abdullah arasında inkita vardır.
Açıklama: Rivayette yer alan ve 'Allah Teala'nın andını yerine getirecek kadar bir müddet' şeklinde tercüme ettiğimiz تَحِلَّةَ الْقَسَمِ ifadesi ile Hz. Peygamber'in (sav) Meryem suresi yetmiş birinci ayeti kastettiği kaydedilmiştir. Ayeti kerimede "Hepiniz muhakkak oraya (cehenneme) geleceksiniz" buyrulmakta, herkesin ahirette cehennemi göreceği haber verilmektedir. Üç çocuğu vefat eden Müslüman her ne kadar affa nail olsa da bu haberin tahakkuk edeceği kadar bir miktar cehenneme gireceği yahut orayı göreceği [bir anlık da olsa Cehennem'in korkusunu yaşayacağı] ifade edilmiştir. Bkz. Ayni, Umdetü'l-Kari, VIII, 33.