2844 Kayıt Bulundu.
Bize Hennâd ve Nasr b. Abdurrahman el-Kûfî, onlara el-Muhâribî, ona Ebû Halid Yezid b. Abdurrahman, ona Zeyd b. Ebû Üneyse, ona Saîd el-Makburî, ona da Ebû Hureyre, Hz. Peygamber'in (sav) şöyle buyurduğunu rivayet etmiştir: "Kendisinde, din kardeşinin namusu veya malı ile ilgili bir hak bulunan ve ölmeden önce kendisine gelip helâllik istediğinde (hakkını helâl eden) kula Allah Teâlâ merhamet buyursun! Zira o gün ne dinar ve ne de dirhem geçerlidir! Eğer onun sevapları varsa bu hakkı sevaplarından alınacaktır, şayet sevapları yoksa (hak sahibinin) günahları onun sırtına yüklenecektir." Ebû İsa şöyle demiştir: Bu, Said el-Makburî'nin rivayet ettiği hasen-sahih-garîb bir hadistir. Bu hadisin benzerini Malik b. Enes, Said el-Makburî'den, o Ebû Hureyre'den, o da Hz. Peygamber'den (sav) rivayet etmiştir.
Açıklama: Kul haklarını affetme yetkisi sadece kendisine haksızlık yapılan kişiye aittir. Başka hiç kimsenin suçluyu bağışlama yetkisi yoktur. Kıyâmet günü bu suçtan kurtulmanın yolu da, dünyada yapılan hayır ve şerrin teâtisinden ibarettir. Yani zâlim, eğer bir hayırlı ameli varsa, onu, haksızlık ettiği insana verecek, hayırlı ameli yoksa veya suçunu affettirmeye kâfi gelmezse, bu sefer mazlumun günahı alınıp onun sırtına vurulacaktır. İnsan hakları konusunda İslâm'ın ölçüsü budur.
Bize Ahmed b. Ebu Şuayb, ona Züheyr, ona el-A'meş, ona Ebû Salih, ona da Ebu Hureyre (ra), Rasulullah'ın (sav) şöyle buyurduğunu rivayet etti: "Nefsim elinde olana yemin ederim ki iman etmedikçe cennete giremezsiniz. Birbirinizi sevmedikçe (kamil anlamda) iman etmiş olamazsınız. Size, yaptığınızda birbirinizi seveceğiniz bir iş göstereyim mi? Aranızda selamı yayınız."
Açıklama: Müminlerin birbirlerini sevmeleri kamil anlamda iman etmiş olmaları için şarttır. Ancak iman etmedikçe cennete giremezsiniz cümlesindeki iman ise zahir manasına göre anlaşılır. Yani iman etmeyen kişilerin cennete giremeyecekleri belirtilmektedir. Öte yandan benzer lafızların zikredildiği Ebû Musa el-Eş'arî'den nakledilen bir hadiste Hz. Peygamber selam vesilesiyle bireysel sevgi ve saygının yanı sıra toplumsal ülfet ve birlikteliğin sağlanacağını daha farklı ifadelerle açıklamıştır.
Bize Yahya b. Habîb b. Arabî, ona Mu'temir b. Süleyman, ona babası (Süleyman b. Tarhân), ona Süleyman el-A'meş, ona Ebu Salih, ona da Ebu Hureyre, Hz. Peygamber (sav)'in şöyle buyurduğunu rivayet etmiştir: "Adem ve Musa tartıştılar. Musa, “ey Adem, sen ki, Allah seni kudret eliyle yarattı ve sana ruhundan üfledi. (Ancak) sen, insanların sapmasına sebep olup onları cennetten çıkarttın” dedi. Adem ise “sen de ey Musa, Allah, kelamıyla seni seçmiş (olmasına rağmen) Allah'ın gökleri ve yeri yaratmazdan önce benim için yazdığı, benim de onu işlediğim bir amel sebebiyle beni kınıyor musun” dedi." Hz. Peygamber (sav) "Adem, Musa'ya üstün geldi" buyurdu. Ebu İsa der ki: Bu konuda Ömer ve Cündeb'ten de hadis rivayet edilmiştir. Bu hadis, bu tarikten, Süleyman et-Teymî'nin A'meş'ten rivayet ettiği hadis olarak hasen-sahih-garîb bir rivayettir. A'meş'in bazı râvileri, bu hadisin bir benzerini Ameş'ten, o Ebu Salih'ten, o Ebu Hureyre'den, o da Hz. Peygamber (sav)'den rivayet etmişlerdir. Bazıları da A'meşten, o Ebu Salih'ten, o Ebu Said'den, o da Hz. Peygamber (sav)'den rivayet etmişlerdir. Bu hadis, daha pek çok tarikten Ebu Hureyre vasıtasıyla Hz. Peygamber (sav)'den rivayet edilmiştir.
Bize Ebu Küreyb, ona Vekî, ona Cafer b. Burkân, ona Yezîd b. Asam, ona Ebu Hureyre rivayet ettiğine göre Rasulullah (sav) şöyle buyurmuştur: "Allah şöyle buyurur: Ben kulumun Benim hakkımdaki zannı üzereyim (Benden ne bekliyorsa onu bulur). Bana dua ettiğinde, onunla beraberim." [Ebu İsa (Tirmizî): Bu hasen-sahih bir hadistir.]
Bize Kuteybe, ona Abdülaziz b. Muhammed, ona Alâ b. Abdurrahman, ona da babası (Abdurrahman b. Yakub), Ebu Hureyre'nin şöyle dediğini rivayet etmiştir: Hz. Peygamber (sav), "Müflis kimdir, bilir misiniz?" diye (ashâbına) sordu. Onlar da: "Ey Allah'ın elçisi, bize göre müflis, parası ve malı olmayan kimsedir' cevabını verdiler. Rasulullah (sav) bunun üzerine şöyle buyurdu: "Ümmetimden müflis olan kişi, kıyamet günü (huzura) namaz, oruç ve zekât amelleri ile gelmesine rağmen, aynı zamanda birine sövmüş, iftira atmış, bir başkasının malını yemiş, kanını dökmüş ve birisine vurmuş olarak (kötü amelleri) olan kimsedir. Bu kişi (hesap vermek için) oturur, onun sevaplarının bir kısmı (yaptığı kötülüklere) kısas olarak hak sahiplerinden birine, diğer sevapları da başka bir hak sahibine verilir. O kişinin sevapları, yaptığı kötülüklerin kısası olarak verilirken tükenirse, hak sahiplerinin günahları alınıp ona yüklenir. Sonunda o kişi ateşe atılır." [Ebu İsa (Tirmizî): 'Bu, hasen-sahih bir hadistir.' demiştir.]
Bize Kuteybe, ona Abdülaziz b. Muhammed, ona Alâ b. Abdurrahman, ona babası (Abdurrahman b. Yakub), ona da Ebu Hureyre, Hz. Peygamber (sav)'in şöyle buyurduğunu rivayet etmiştir: "Boynuzsuz koyun ile boynuzlu koyunun kısasına varıncaya kadar haklar, sahiplerine (kıyamet gününde) iade edilecektir." Bu konuda Ebu Zer ve Abdullah b. Üneys'ten de hadis rivayet edilmiştir. Ebu İsa şöyle demiştir:Ebu Hureyre'den rivayet edilen hadis, hasen-sahih bir hadistir.
"Böylece sana da emrimizden bir ruh vahyettik. Yoksa daha önce sen kitap nedir, iman nedir, bilmezdin. Biz Kur'ân'ı bir nur yaptık ki, onunla kullarımızdan dilediklerimize yol gösteriyoruz. Sen de, hiç şüphesiz, dosdoğru bir yola rehberlik ediyorsun." (Şûrâ, 42/52)
Bize İsmail, ona Hişam ed-Destevâî, ona Yahya b. Ebu Kesir, ona Zeyd b. Sellam, ona dedesi (Memtûr el-Esved), ona da Ebu Ümame, şöyle haber vermiştir: "Bir adam gelerek 'Ey Allah'ın Rasulü! iman denir?' diye sordu. Hz. Peygamber (sav) 'Yaptığın iyilik seni sevindiriyor ve yaptığın kötülük de seni üzüyorsa sen müminsin' buyurdu. Adam yine 'Ey Alah'ın Rasulü! kötülük nedir?' diye sordu. Hz. Peygamber (sav) de 'Bir şey içini rahatsız ediyorsa o işi terk et' buyurdu."
Bize Muhammed b. Ubeyd, ona Şurahbîl b. Müdrik el-Cu'fî, ona Abdullah b. Nücey el-Hadramî, ona babası (Nücey el-Hadramî), ona da Hz. Ali (ra) şöyle demiştir: "Rasulullah'ın yanında, başka hiç kimseye nasip olmayacak kadar üstün bir konumum vardı. Her seher vakti kendisine gider, selâm verir, boğazını temizleyene (sesimi duyduğunu hissettirecek şekilde hafifçe öksürene) kadar, selam vermeye devam ederdim. Yine bir gece geldim ve 'es-Selâmun aleyke ey Allah'ın Rasulü' dedim. Bunun üzerine bana 'Yavaş ol (Acele etme), ey Ebu Hasan, bekle yanına çıkayım' buyurdu. Yanıma çıktığında 'Ey Allah’ın Peygamberi! Seni kızdıran biri mi oldu?' dedim, bana 'Hayır' dedi. 'Peki o hâlde, neden daha önceki gecelerde benimle konuşmadığın halde bu gece konuştun' dedim, şöyle cevap verdi: Hücrede bir kıpırtı duydum 'Kim o?' diye sordum. 'Ben Cebrail'im' dedi. 'Buyur gir' dedim. 'Hayır, sen dışarı çık' dedi. Ben de çıktım. Cebrail 'Evinde öyle bir şey var ki, orada bulunduğu sürece hiçbir melek oraya girmez' dedi. 'Ey Cebrail, böyle bir şey olduğunu bilmiyorum' dedim. 'Git bak, araştır' dedi. Eve girdim, baktım ki sadece Hasan’ın oynadığı bir köpek yavrusu var. 'Sadece bir köpek yavrusu buldum' dedim. Bunun üzerine Cebrail 'Üç şey vardır ki, bir mekânda bulundukça oraya asla melek girmez: Bunlardan biri köpek, biri cünüplük, diğeri de ruh taşıyan varlığın sureti (heykeli, resmi)' dedi."