2844 Kayıt Bulundu.
Bize Muhammed b. Tarif b. Halife el-Becelî, ona Muhammed b. Fudayl, ona Ebu Malik el-Eşca'i, ona Ebu Hazim ona da Ebu Hureyre; (T) Yine (aynı senedle) Ebu Malik, ona Rib'î, ona da Huzeyfe'den rivayet edildiğine göre Rasulullah (sav) şöyle buyurmuştur: "Allah Tebareke ve Teâlâ (kıyamette) insanları toplayacak. Müminler ayakta beklerler, nihâyet cennet onlara yaklaştırılır. Bunun üzerine Âdem'e gidip 'Ey babamız! Bizim için cennetin açılmasını talep et' derler. Hz. Âdem 'Sizi cennetten çıkaran, babanız Âdem'in hatası değil miydi? Dolayısıyla ben bu işin adamı değilim, siz oğlum Halîlullah İbrahim'e gidin' diyecek. Hz. İbrahim de onlara 'Ben de bu işin adamı değilim. Ben ancak perdelerin gerisinden halîl (dost) idim. Siz, Allah'ın kendisiyle konuştuğu Musa'ya gidin' diyecek. Hemen Hz. Musa'ya gidecekler. Hz. Musa da 'Ben de bu işin adamı değilim. Siz, Allah'ın kelimesi ve rûhu olan İsa'ya gidin' diyecek. Hz. İsa da 'Ben de bu işin adamı değilim' diyecek. Sonra insanlar Muhammed'e (sav) gidecekler. O da hemen kalkar, kendisine (şefaat için) izin verilir. O sırada emanet ile sıla-i rahim gönderilir. Sırât’ın sağ ve sol tarafına yerleştirilir. Sizin ilk kafileniz Sırât’tan şimşek gibi geçer. Bu sırada ben 'Anam babam sana fedâ olsun, şimşek gibi geçmek ne demektir?' diye sordum. Hz. Peygamber (sav) 'Şimşeği hiç görmediniz mi? Göz kırpacak kadar bir zaman içinde nasıl geçiyor?' buyurdu ve şöyle devam etti: Sonrakiler sırasıyla rüzgâr gibi, kuşlar gibi ve koşan insanlar gibi geçerler. Onları amelleri bu şekilde geçirecektir. O sırada Peygamberiniz de Sırât üzerinde duracak ve Rabbim, 'selâmet ver! Selâmet ver!' diyecektir. Nihayet kulların amelleri, onları oradan geçirmekten âciz kalacak, hatta insan oraya gelecek, yürümeye gücü yetmeyecek, ancak sürünecek. Sırât’ın iki yanında görevlendirilmiş çengeller asılıdır, bunlar yakalamakla emredildikleri kişileri alırlar. Bu yüzden insanlardan bazıları yara bere içinde kurtulur, bazıları da cehenneme atılır." Ebu Hureyre der ki: Ebu Hureyre’nin hayatı elinde olan Allah’a yemin ederim ki, cehennemin dibi yetmiş yıllık yoldur.
Açıklama: “Emânet” ile “Sıla-i rahim”in, Sırât’ın iki yakasına oturtulması, bu iki şeyin önemini gösterir. Emânet, daha çok insan hakları ile; Sıla-i rahim de beşerî ilişkilerle alâkalı bir husustur. Bunların oraya oturtulmaları da, bu konularda yapılan yanlışlıkların mutlaka adâlete uygun şekilde sorgulanıp hesabının görüleceği anlamındadır.
Bize Muhammed b. Abdullah b. Nümeyr, ona babası (Abdullah b. Nümeyr), ona A'meş, ona Marur b. Süveyd, ona Ebu Zer rivayet ettiğine göre Rasulullah (sav) şöyle buyurmuştur: "Cennete en son girip cehennemden en son çıkacak kişiyi biliyorum. O adam kıyamet günü getirilecek ve 'Buna küçük günahlarını gösterin ve büyük günahlarını ondan kaldırın' denilecek. Ona küçük günahları sunulacak ve 'Şu gün şöyle şöyle yapmıştın, falanca gün de böyle böyle yapmıştın' denilecek. O adam da 'Evet yaptım' diyecek ve yaptıklarını inkâr edemeyecek. Büyük günahlarının kendisine gösterilmesinden çekinecek. Ona 'Yaptığın her kötülüğün karşılığında bir iyilik vardır' denilecek. O kimse 'Rabbim! Bazı şeyler daha yapmıştım ama onları burada göremedim' diyecek. (Ravi der ki:) Rasulullah'ın (sav), azı dişleri görülecek kadar, güldüğünü gördüm."
Bize Muhammed b. Yahya el-Ezdî el-Basrî, ona Abdussamed b. Abdülvâris, ona Hâşim b. Said el-Kûfî, ona Zeyd el-Has'mî, ona da Esma bt. Umeys el-Has'amiyye, Hz. Peygamber (sav)'in şöyle buyurduğunu rivayet etmiştir: "Büyüklenen ve kendini beğenip, Kebîr (büyük) ve Müteâl (yüce) Allah'ı unutan kul, ne kötü bir kuldur. zorbalık yapan, haddini aşan ve Cebbâr, en yüce Allah'ı unutan kul, ne kötü bir kuldur. Gaflete düşen ve (boş işlerle) oyalanıp kabirler ile çürümeyi unutan kul, ne kötü bir kuldur. Fesatlık ve azgınlık yapıp (yaratılmasının) başlangıcını ve sonunu unutan kul, ne kötü bir kuldur. Din ile dünyayı (elde etmeye çalışan) kul, ne kötü bir kuldur. Dini, şüphelerle bozan kul, ne kötü bir kuldur. Kendisini arzularının yönettiği kul, ne kötü bir kuldur. Hevesinin kendisini saptırdığı kul, ne kötü bir kuldur. Arzusu kendisini zelil kılan kul, ne kötü bir kuldur." [Ebu İsa şöyle der ki: Bu rivayet, sadece bu isnad ile bildiğimiz garîb bir hadistir. İsnadı da sağlam (kavî) değildir.]
Bize Ezher b. Cemil, ona Halid b. Haris, ona Şube, ona Avn b. Ebu Cuheyfe, ona da Münzir b. Cerir, Babası (Cerir b. Abdullah) şöyle demiştir: "Sabahın erken saatlerinde Rasulullah'la (sav) birlikte oturuyorduk. Mudar kabilesinden bir gurup insan üzerlerinde (doğru dürüst bir) elbiseleri olmaksızın ve ayakları çıplak bir vaziyette kılıçlarını kuşanmış olarak geldiler. Rasulullah (sav) bunların bu ihtiyaçlı hallerini görünce yüzünün rengi değişti. İçeri girdi sonra çıktı Bilal’e ezan okumasını emretti, kamet getirilip namaz kılındı sonra bir konuşma yaptı ve 'Ey insanlar! Sizi bir tek nefisten yaratan ve ondan da eşini yaratan ve ikisinden birçok erkekler ve kadınlar üretip yayan Rabbinizden sakının. Adını kullanarak birbirinizden dilekte bulunduğunuz Allah'tan ve akrabalık haklarına riayetsizlikten de sakının. Şüphesiz Allah sizin üzerinizde gözetleyicidir.' [Nisâ, 4/1] ve 'Allah’ın azabından korunmaya çalışın herkes yarın için ne hazırladığına bir baksın' [Haşr, 59/18] ayetlerini okudu. İnsanlar dinarlarından, dirhemlerinden, elbiselerinden, buğday ve hurmasından bir hurma kadar bile olsa sadaka verdiler. Ensar’dan bir kimse zorlukla taşıdığı bir sepet hurmayla geldi; diğer insanlar da bunu takip ederek bir şeyler getirdiler. Getirilen yiyecek ve giyeceklerin iki yığın olduğunu gördüm. Rasulullah'ın (sav) yüzü güldü ve sevinçten altın gibi parlıyordu. Bunun üzerine Rasulullah (sav) şöyle buyurdu:" "Kim İslâm’da iyi bir yol çığır açarsa, o kişiye hem bu yaptığının sevabı hem de bu yolda sevap işleyenlerin sevabı verilir diğerlerinin sevabından da hiçbir şey eksiltilmez. Her kim de İslâm da kötü örnek olacak bir çığır açarsa, hem bunun günahı hem de o yol üzere amel edenlerin günahı o kimseye yazılır ve diğerlerinin günahından da hiçbir şey eksilmez."
Bize Hişam b. Ammar, ona İbrahim b. A’yen, ona İsmail b. Yahya eş-Şeybanî, ona Abdullah b. Ömer b. Hafs, ona da Nafi, (Abdullah) İbn Ömer şöyle demiştir: "Savaşlarının birisinde Rasululah (sav) ile birlikte bulunuyorduk. Hz. Peygamber (sav) bir topluluğa rastladı ve 'Sizler kimsiniz?' diye sordu. Onlar da 'Biz Müslümanız' dediler. Bir kadın da tandırına yakacak atmakla meşguldü ve beraberinde bir oğlu vardı. Tandır iyice kızınca, kadın çocuğunu uzaklaştırdı. Sonra Peygamber’in (sav) yanına geldi ve 'Sen Allah'ın Resulü (mü)sün?' dedi. O da 'Evet' cevabını verdi. Bunun üzerine kadın 'Babam, anam sana feda olsun! Allah merhametli olanların en merhametlisi değil midir?' dedi. Hz. Peygamber (sav) 'Evet' cevabını verdi. Kadın 'Allah, kullarına, annenin çocuğuna şefkatinden daha merhametli değil midir?' diye sordu. Hz. Peygamber (sav) 'Evet' buyurdu. Kadın 'Anne çocuğunu ateşe kesinlikle atmaz' dedi. Bunun üzerine Rasulullah (sav) ağlayarak başını eğip uzun zaman yere baktı. Sonra başını kadına doğru kaldırarak şöyle buyurdu: Şüphesiz Allah, O'na itaat etmeye tenezzül etmeyen ve 'lâ ilâhe illallah' demekten kaçınan, inat ve haddi aşmakta ileri giden azgın kulundan başkasına azap etmeyecektir."
Bize Yahya b. İshak, İbn Lehîa, ona Halid b. Ebu İmrân, ona Kasım b. Muhammed, ona da Hz. Aişe şöyle demiştir: "Hz. Peygamber’e (sav) 'Ey Allah’ın Rasulü! Kıyamet günü seven kişi sevdiğini hatırlar mı?' diye sordum, bana şöyle dedi: Ey Aişe! Üç yerde (kimse) kimseyi hatırlamaz: (1) Mizan (amel terazisi) kurulduğunda. Kişi terazisi ağır mı gelecek, hafif mi olacak diye düşünürken. (2) Kitaplar uçuştuğu vakit. Kişi defterini sağ elinden mi sol elinden mi alacağını düşünürken hatırlayamaz. (3) Ateşten bir boynun çıkıp üzerlerine sarıldığı, üzerlerine öfkeyle yürüdüğü vakit. O boyun şöyle der: Üç kişiye görevlendirildim, üç kişiye görevlendirildim: Allah’tan başka ilah edinen kimseye, Hesap gününe inanmayan kimseye ve Zorbalık yapan inatçı kişiye. Sonra, o boyun insanların üzerine sarılarak, onları yakalayıp ateşin derinliklerine savurur. Cehennem üzerine (uzatılmış), kıldan daha ince, kılıçtan daha keskin bir köprü vardır. Üzerinde kancalar ve dikenler bulunur ve bu kancalar Allah’ın dilediği kimseleri yakalayıp alır. İnsanlar bu köprüden, kimi göz kırpması gibi hızlı, kimi şimşek gibi, bazısı rüzgar gibi, bazısı da iyi koşan atlar ve binek hayvanları gibi geçerler. Melekler 'Rabbim! Selamet ver! Rabbim! Selamet ver!' diye dua ederler. Bazıları selametle geçer. Bazıları, yaralanıp çizilerek geçer. Bazıları da yüzüstü ateşe yuvarlanarak düşer."
Bize Abdurrezzak, ona Ma'mer, ona da Zührî şöyle demiştir: "Rasulullah (sav), vefat edince ashabından bazıları neredeyse vesveseye kapılıyordu. Hz. Osman bu durumda olanlardan biriydi. Hz. Ömer ona rastladı, selam verdi ama Osman ona cevap vermedi. Hz. Ömer, Hz. Ebu Bekir'in yanına geldi ve 'Osman’ın halini görüyor musun? Ona rastladım, selam verdim ama selamımı almadı' dedi. Ebu Bekir 'Hadi onun yanına gidelim' dedi ve yanına gidip selam verdiler. Osman selamlarını aldı. Ebu Bekir ona 'Neyin var?, biraz önce kardeşin sana rastladığında selam verdi, selamını almadın' dedi. Osman 'Ben böyle yapmadım' dedi. Ömer 'Hayır, yaptın. Ey Ümeyye oğulları! Bu sizin büyüklenmeniz var ya' dedi. Ebu Bekir 'Evet, yaptın. Fakat bir şey seni onunla ilgilenmekten alıkoydu' dedi. Osman 'Ben Rasulullah'ı (sav) düşünüyordum. Ben ona bu (ahirette azaptan) kurtulma meselesini soramadan, Allah onu vefat ettirdi' dedi. Ebu Bekir 'Ben onu, bunu sormuştum' dedi. Osman 'Anam babam sana feda olsun, sen buna daha layıksın' dedi. Ebu Bekir 'Ey Allah'ın Rasulü! İçinde bulunduğumuz bu durumun kurtuluşu nedir?' dedim, Rasulullah (sav) 'Kim amcama arz ettiğim ve onun da reddettiği kelimeyi (Lâ ilahe illallâh kelimesini) kabul ederse, bu onun için kurtuluştur' buyurdu."
Bize Hennâd b. Serî, ona Ebu Üsame, ona Mücalid, ona Şa'bî, ona da Amir b. Şehr (el-Hemdani) şöyle demiştir: "Rasulullah (sav), peygamber olarak ortaya çıkınca Hemdân ahalisi, bana 'Şu peygamber olduğunu söyleyen adama gidip de bizim için bilgi getirmek üzere öncü olur musun? Eğer bizim için bir şeyleri uygun görürsen onu kabul ederiz. Bir şeyleri de uygun görmezsen onu biz de uygun görmeyiz' dediler. Onlara 'Evet (giderim)' dedim ve gidip Rasulullah'ın huzuruna vardım. Onun dinini beğendim. Ardından kavmim de Müslüman oldu. Bunun üzerine Rasulullah (sav), Umeyr Zû Merrân’a bu yazıyı yazıp gönderdi. Amir b. Şehr der ki: Rasulullah (sav) Malik b. Mirâre er-Rahâvî’yi tüm Yemen halkına elçi olarak gönderdi. Bilahare Akk Zû Hayvân da Müslüman oldu. Akk Zû Hayvân’a 'Rasulullah’a (sav) git ve kendisinden köyün ve malların için emân al' denildi. O da Rasulullah’a (sav) geldi. Rasulullah (sav) ona 'Bismillâhirrahmânirrahîm. Allah’ın Rasulü Muhammed’den Akk Zû Hayvân’a. Eğer toprakları, malları ve köleleri konusunda doğru söylüyorsa emân, Allah’ın ve Allah’ın Rasulü Muhammed’in ahdi kendisinindir' yazdı. Bu emanı, Halid b. Saîd b. Âs yazıya geçirdi."
Bize Ebu Rabi' el-Atekî, ona Hammad b. Zeyd, ona Ma'bed b. Hilal el-Anezîi;(T) Bize Said b. Mansur –lafız ona aittir-, ona Hammad b. Zeyd, ona Ma'bed b. Hilal el-Anezi şöyle rivayet etmiştir: Sabit'i aracı kılarak Enes b. Malik’e gittik. Yanına vardığımızda kuşluk namazı kılıyordu. Sabit bizim için izin istedi. Huzuruna girdik. Sabit'i yanına döşeğine oturttu. Sabit 'Ey Ebu Hamza! Basralı kardeşlerin senden kendilerine şefaat hadisini rivayet etmeni rica ediyorlar' dedi. Enes 'Hz. Muhammed (sav) şöyle buyurmuştur' dedi: "Kıyamet günü geldiğinde insanlar deniz dalgaları gibi hercümerç olacak, birbirlerine karışacaklar. Sonra Âdem'e gelip 'Zürriyetine şefaat et' diyecekler. Hz. Âdem (as) 'Ben ona ehil değilim. Siz İbrahim’e gidin. Çünkü o Allah’ın dostu, halilidir' diye karşılık verecek. Bunun üzerine İbrahim’e gidecekler. O da 'Ben buna ehil değilim. Siz Musa’ya gidin, o Allah’ın kendisiyle konuştuğu kişi (Kelîmullah)’tır' dedi. Ardından Musa’nın yanına gelecekler. Musa onlara 'Ben buna ehil değilim. İsa’ya gidin. O Allah’ın ruhu ve kelimesidir' diyecek. Hz. İsa’ya gidecekler. O da 'Ben buna ehil değilim. Siz Muhammed'e (sav) gidin' diyecek. Sonunda bana gelecekler. Ben onlara 'Evet, ben bu işe ehilim' deyip Hemen oradan ayrılıp Rabbimin huzuruna gitmek için izin isteyeceğim. Bene izin verilecek. Onun huzurunda kalkıp şu an bilemediğim bazı dualarla hamd edeceğim. Rabbim bana bunları ilham edecek. Sonra Rabbime secde edeceğim. Bana 'Ey Muhammed! Başını kaldır. Dile sözün işitilsin, iste, istediğin verilsin. Şefaat et, şefaatin kabul edilsin' buyuracak. Ben de 'Rabbim! Ümmetim! Ümmetim!' diyeceğim. O zaman 'Haydi git! Kalbinde buğday veya arpa tanesi kadar imanı olanı cehennemden çıkar' buyuracak. Ben gidip bunu yapacağım. Sonra yine Rabbime dönüp hamd ve sena edeceğim, ona secde edeceğim. Bana 'Ey Muhammed! Başını kaldır' denilecek. Ardından Rabbim 'Dile sözün işitilsin, iste, istediğin verilsin. Şefaat et, şefaatin kabul edilsin' buyuracak. Ben de 'Ümmetim! Ümmetim!' diyeceğim. Sonra bana 'Kalbinde hardal tanesi kadar iman olanı cehennemden çıkar' denilecek. Ben de onları oradan çıkaracağım. Sonra tekrar Rabbime gidip ona hamd ü sena edeceğim. Ardından ona secde edeceğim. Bana 'Başını kaldır. Dile sözün işitilsin, iste, istediğin verilsin. Şefaat et, şefaatin kabul edilsin' denilecek. Ben 'Rabbim! Ümmetim! Ümmetim!' diyeceğim. Bana 'Haydi git, hardal tanesinden kat kat küçük da olsa, kalbinde iman olanları da cehennemden çıkar' denilecek." İşte Enes’in bize rivayet ettiği bu hadistir. Onun yanından kalktık. Çölün yüksek bir yerine varınca “Hasan’ın yanına uğrayıp ona bir selam versek. O şimdi Ebu Halife’nin evinde gizlenmiştir” dedik. Onun huzuruna girip selam verdik ve “Ey Ebu Said! Kardeşin Ebu Hamza’nın yanından geldik. Bize şefaat hakkında rivayet ettiği hadis gibi başka bir hadis duymamıştık” dedik. Ebu Said “Neymiş o hadis, söyleyin bakalım” dedi. Bu hadisi kendisine aktardık. “Devam edin” dedi. “Bize bundan daha fazlasını söylemedi” dedik. Bunun üzerine “O bu hadisi bize yirmi yıl önce rivayet etti. O zaman tamdı. Şimdi bazı kısımlarını bırakmış. Unuttu mu yoksa, dayanıp güvenirsiniz diye size rivayet etmek mi istemedi bilemiyorum” dedi. Biz “Kalan kısmını bize aktar” dedik. Güldü ve “İnsan aceleden yaratılmıştır. Bunu size zaten hadisi rivayet etmek istediğim için söyledim” dedi ve şöylece rivayet etti: "Sonra dördüncü defa rabbime döneceğim. Ona aynı şekilde hamd ve sena edip secde edeceğim. Bana 'Ey Muhammed! Başını kaldır. Dile sözün işitilsin, iste, istediğin verilsin. Şefaat et, şefaatin kabul edilsin' denilecek. Ben de 'Rabbim! 'Allah'tan başka ilah yoktur' diyen herkes için bana izin ver' diyeceğim. Rabbim 'Bu senin hakkın değildir. Ancak izzetim, yüceliğim ve azametime yemin olsun ki Allah'tan başka ilah yoktur diyenleri cehennemden ben çıkaracağım' buyuracaktır. " [Ravi Ma'bed şöyle der ki: Hasan üzerine şehadet ederim ki o bize, bu hadisi, Enes b. Malik’ten işittiğini söyleyerek rivayet etti ve “Zannederim yirmi sene önce, o zaman derli topluydu” dedi.]
Bize Ebu Rabi' el-Atekî, ona Hammad b. Zeyd, ona Ma'bed b. Hilal el-Anezîi;(T) Bize Said b. Mansur –lafız ona aittir-, ona Hammad b. Zeyd, ona Ma'bed b. Hilal el-Anezi şöyle rivayet etmiştir: Sabit'i aracı kılarak Enes b. Malik’e gittik. Yanına vardığımızda kuşluk namazı kılıyordu. Sabit bizim için izin istedi. Huzuruna girdik. Sabit'i yanına döşeğine oturttu. Sabit 'Ey Ebu Hamza! Basralı kardeşlerin senden kendilerine şefaat hadisini rivayet etmeni rica ediyorlar' dedi. Enes 'Hz. Muhammed (sav) şöyle buyurmuştur' dedi: "Kıyamet günü geldiğinde insanlar deniz dalgaları gibi hercümerç olacak, birbirlerine karışacaklar. Sonra Âdem'e gelip 'Zürriyetine şefaat et' diyecekler. Hz. Âdem (as) 'Ben ona ehil değilim. Siz İbrahim’e gidin. Çünkü o Allah’ın dostu, halilidir' diye karşılık verecek. Bunun üzerine İbrahim’e gidecekler. O da 'Ben buna ehil değilim. Siz Musa’ya gidin, o Allah’ın kendisiyle konuştuğu kişi (Kelîmullah)’tır' dedi. Ardından Musa’nın yanına gelecekler. Musa onlara 'Ben buna ehil değilim. İsa’ya gidin. O Allah’ın ruhu ve kelimesidir' diyecek. Hz. İsa’ya gidecekler. O da 'Ben buna ehil değilim. Siz Muhammed'e (sav) gidin' diyecek. Sonunda bana gelecekler. Ben onlara 'Evet, ben bu işe ehilim' deyip Hemen oradan ayrılıp Rabbimin huzuruna gitmek için izin isteyeceğim. Bene izin verilecek. Onun huzurunda kalkıp şu an bilemediğim bazı dualarla hamd edeceğim. Rabbim bana bunları ilham edecek. Sonra Rabbime secde edeceğim. Bana 'Ey Muhammed! Başını kaldır. Dile sözün işitilsin, iste, istediğin verilsin. Şefaat et, şefaatin kabul edilsin' buyuracak. Ben de 'Rabbim! Ümmetim! Ümmetim!' diyeceğim. O zaman 'Haydi git! Kalbinde buğday veya arpa tanesi kadar imanı olanı cehennemden çıkar' buyuracak. Ben gidip bunu yapacağım. Sonra yine Rabbime dönüp hamd ve sena edeceğim, ona secde edeceğim. Bana 'Ey Muhammed! Başını kaldır' denilecek. Ardından Rabbim 'Dile sözün işitilsin, iste, istediğin verilsin. Şefaat et, şefaatin kabul edilsin' buyuracak. Ben de 'Ümmetim! Ümmetim!' diyeceğim. Sonra bana 'Kalbinde hardal tanesi kadar iman olanı cehennemden çıkar' denilecek. Ben de onları oradan çıkaracağım. Sonra tekrar Rabbime gidip ona hamd ü sena edeceğim. Ardından ona secde edeceğim. Bana 'Başını kaldır. Dile sözün işitilsin, iste, istediğin verilsin. Şefaat et, şefaatin kabul edilsin' denilecek. Ben 'Rabbim! Ümmetim! Ümmetim!' diyeceğim. Bana 'Haydi git, hardal tanesinden kat kat küçük da olsa, kalbinde iman olanları da cehennemden çıkar' denilecek." İşte Enes’in bize rivayet ettiği bu hadistir. Onun yanından kalktık. Çölün yüksek bir yerine varınca “Hasan’ın yanına uğrayıp ona bir selam versek. O şimdi Ebu Halife’nin evinde gizlenmiştir” dedik. Onun huzuruna girip selam verdik ve “Ey Ebu Said! Kardeşin Ebu Hamza’nın yanından geldik. Bize şefaat hakkında rivayet ettiği hadis gibi başka bir hadis duymamıştık” dedik. Ebu Said “Neymiş o hadis, söyleyin bakalım” dedi. Bu hadisi kendisine aktardık. “Devam edin” dedi. “Bize bundan daha fazlasını söylemedi” dedik. Bunun üzerine “O bu hadisi bize yirmi yıl önce rivayet etti. O zaman tamdı. Şimdi bazı kısımlarını bırakmış. Unuttu mu yoksa, dayanıp güvenirsiniz diye size rivayet etmek mi istemedi bilemiyorum” dedi. Biz “Kalan kısmını bize aktar” dedik. Güldü ve “İnsan aceleden yaratılmıştır. Bunu size zaten hadisi rivayet etmek istediğim için söyledim” dedi ve şöylece rivayet etti: "Sonra dördüncü defa rabbime döneceğim. Ona aynı şekilde hamd ve sena edip secde edeceğim. Bana 'Ey Muhammed! Başını kaldır. Dile sözün işitilsin, iste, istediğin verilsin. Şefaat et, şefaatin kabul edilsin' denilecek. Ben de 'Rabbim! 'Allah'tan başka ilah yoktur' diyen herkes için bana izin ver' diyeceğim. Rabbim 'Bu senin hakkın değildir. Ancak izzetim, yüceliğim ve azametime yemin olsun ki Allah'tan başka ilah yoktur diyenleri cehennemden ben çıkaracağım' buyuracaktır. " [Ravi Ma'bed şöyle der ki: Hasan üzerine şehadet ederim ki o bize, bu hadisi, Enes b. Malik’ten işittiğini söyleyerek rivayet etti ve “Zannederim yirmi sene önce, o zaman derli topluydu” dedi.]