Bize İshak b. İbrahim el-Hanzalî, İbn Ebu Ömer, Muhammed b. Râfi' ve Abd b. Humeyd, onlara Abdürrezzak, ona Mamer, ona ez-Zührî, ona Ubeydullah b. Abdullah b. Utbe, ona İbn Abbas ona da Ebu Süfyan şöyle demiştir: Rasulullah (sav) ile aramızda (hudeybiye antlaşması yapıldıktan sonraki) barış zamanında (Şam'a) gitmiştim. Şam'da bulunduğum sırada Rasulullah'tan (sav) Herakleios'a bir mektup geldi. Mektubu getiren Dihye el-Kelbî onu Busrâ şehrinin valisine, o da Herakleios'a verdi. Herakleios da peygamberlik iddiasında bulunan bu adamın memleketinden birleri var mı burada dedi. Onlar da evet dediler. Birkaç Kureyşli ile birlikte davet edildik ve Herakleios'un huzuruna çıkarak karşısına oturtulduk. Herakleios; peygamberlik iddia eden bu adama soy olarak en yakınınız kim dedi. Ben de benim dedim. Bunun üzerine beni karşısına, arkadaşlarımı da arkama oturttular. Daha sonra tercümanı getirdiler. Herakleios; bunlara söyle! Ben bu adama (Ebu Süfyan'a) peygamberlik iddia eden adam hakkında sorular soracağım. Şayet yalan söylerse bana söylesinler dedi. Ebu Süfyan; vallahi, arkadaşlarımın beni yalancılıkla kınamayacaklarını bilsem yalan söylerdim dedi Sonra Herakleios tercümanına ona aranızda onun nesebi nasıldır diye sor dedi. Ben de nesebi soyludur dedim. Herakleios; peki atalarından melik olan kimse var mıydı dedi. Ben de hayır dedim. Herakleios; peygamberlik iddia etmeden önce onun yalanına şahit oldunuz mu hiç dedi. Ben de hayır dedim. Herakleios; peki ona iman edenler toplumun ileri gelenleri mi yoksa zayıfları mı dedi. Ben de zayıflarıdır dedim. Herakleios; ona uyanların sayıları artıyor mu yoksa azalıyor mu dedi. Ben de sayıları artıyor dedim. Herakleios; ona inandıktan sonra, kızarak dininden dönen oluyor mu dedi. Ben de hayır dedim. Herakleios; hiç onunla savaştınız mı dedi. Ben de evet dedim. Herakleios; peki aranızdaki savaş nasıl sonuçlandı dedi. Ben de nöbetleşe oluyordu, bazen onlar bazen de biz kazanırdık dedim. Herakleios; sözünü çiğneyip antlaşmayı bozar mı dedi. Ben de hayır, ama bu ateşkes süresince ne yapacağını bilemeyiz dedim. Ebu Süfyan der ki: Vallahi bundan başka olumsuz bir söz söyleyemedim. Herakleios; peki ondan önce peygamberlik iddiasında bulunan oldu mu dedi. Ben de hayır dedim. Sonra Herakleios tercümanına; ona şunları söyle dedi ve şöyle devam etti: Ben sana soyunu sordum sen soylu olduğunu söyledin. Peygamberler de bu şekilde toplumlarının soylu ve şereflilerinden seçilirler. Sonra ataları arasında bir melikin var olup olmadığını sordum, olmadığını söyledin. Şayet atalarından biri melik olsaydı atalarının eski saltanatına yeniden sahip olmak istiyor derdim. Taraftarları, toplumun ileri gelenler mi yoksa zayıfları mı diye sordum, sen de, zayıflarıdır, dedin. Nitekim peygamberlerin taraftarları da böyledirler. Peygamberlik iddiasından önce yalanına şahit olup olmadığınızı sordum, yalanına şahit olmadığınızı söyledin. İnsanlara yalan söylemediğine göre anladım ki Allah adına da yalan söyleyemez. İnsanların, ona kızarak sonradan dinlerinden ayrılıp ayrılmadığını sordum, ayrılmadıklarını söyledin. İşte kalbe giren iman böyledir. Ona inananlar artıyor mu, azalıyor mu sordum, arttıklarını söyledin. İşte iman tamama erinceye kadar böyledir. Sana, onunla savaşıp savaşmadığınızı sordum, savaştığınızı bazen onun bazen de sizin kazandığınızı söyledin. İşte peygamberler de böyle imtihan edilirler. Ama en sonunda kazanan onlar olur. sana, onun sözünü çiğneyip çiğnemediğini sordum, sözünde durduğunu söyledin. İşte peygamberler de böyledirler, verdiği sözü çiğnemezler. Ondan önce başka birinin böyle bir iddiada bulunup bulunmadığını sordum, hayır dedin. Eğer daha önce böyle bir iddiada bulunan biri olsaydı bu adam da onu taklit ediyor derdim. Daha sonra Herakleios; size ne emrediyor diye sordu. Ben de bize namaz kılmayı, zekat vermeyi, akrabalık bağlarını koruyup gözetmeyi ve iffetli olmayı emrediyor dedim. Herakleios; eğer bu dediklerin onda varsa, o hak bir peygamberdir. Ben onun ortaya çıkacağını biliyordum ama sizden biri olacağını tahmin etmiyordum. Şayet ona yetişebileceğimi bilseydim onunla görüşmek isterdim. Eğer yanında olsaydım ayaklarını yıkardım. O kesinlikle, bir gün ayaklarımın bastığı şu topraklara hakim olacak dedi. Sonra Rasulullah'ın (sav) mektubunu getirtip okudu. İçinde şunlar yazıyordu:
"Rahman ve Rahim olan Allah'ın adıyla. Allah'ın Rasulü Muhammed'den Rum kralı Herakleios'a. Hidayete uyanlara selam olsun. Seni İslam'a davet ediyorum. İslam'a gir ki kurtuluşa eresin. İslam'a gir ki Allah sana iki kere sevap versin. Eğer kabul etmezsen halkının vebalini de boynunda taşırsın." "Ey kitap ehli! Aramızdaki ortak bir söze gelin: Allah'tan başkasına kulluk etmeyelim. Şahit olun ki biz Müslümanlardanız." (Ali İmran, 64). Mektubu okumayı bitirince etrafındakiler söylenmeye başladılar, gürültü oluştu. Bizim çıkarılmamız emredildi. Çıktığımız esnada arkadaşlarıma; İbn Ebu Kebşe'nin meselesi iyice büyüdü. Roma kralı bile ondan korkuyor dedim. Rasulullah'ın (sav) zafere kavuşacağı konusunda kesin kanaat besliyordum. Ta ki Allah bana İslam'ı nasip etti.
Öneri Formu
Hadis Id, No:
2599, M004607
Hadis:
حَدَّثَنَا إِسْحَاقُ بْنُ إِبْرَاهِيمَ الْحَنْظَلِىُّ وَابْنُ أَبِى عُمَرَ وَمُحَمَّدُ بْنُ رَافِعٍ وَعَبْدُ بْنُ حُمَيْدٍ - وَاللَّفْظُ لاِبْنِ رَافِعٍ - قَالَ ابْنُ رَافِعٍ وَابْنُ أَبِى عُمَرَ حَدَّثَنَا وَقَالَ الآخَرَانِ أَخْبَرَنَا عَبْدُ الرَّزَّاقِ أَخْبَرَنَا مَعْمَرٌ عَنِ الزُّهْرِىِّ عَنْ عُبَيْدِ اللَّهِ بْنِ عَبْدِ اللَّهِ بْنِ عُتْبَةَ عَنِ ابْنِ عَبَّاسٍ أَنَّ أَبَا سُفْيَانَ أَخْبَرَهُ مِنْ فِيهِ إِلَى فِيهِ قَالَ انْطَلَقْتُ فِى الْمُدَّةِ الَّتِى كَانَتْ بَيْنِى وَبَيْنَ رَسُولِ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم قَالَ فَبَيْنَا أَنَا بِالشَّأْمِ إِذْ جِىءَ بِكِتَابٍ مِنْ رَسُولِ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم إِلَى هِرَقْلَ يَعْنِى عَظِيمَ الرُّومِ - قَالَ - وَكَانَ دِحْيَةُ الْكَلْبِىُّ جَاءَ بِهِ فَدَفَعَهُ إِلَى عَظِيمِ بُصْرَى فَدَفَعَهُ عَظِيمُ بُصْرَى إِلَى هِرَقْلَ فَقَالَ هِرَقْلُ هَلْ هَا هُنَا أَحَدٌ مِنْ قَوْمِ هَذَا الرَّجُلِ الَّذِى يَزْعُمُ أَنَّهُ نَبِىٌّ قَالُوا نَعَمْ - قَالَ - فَدُعِيتُ فِى نَفَرٍ مِنْ قُرَيْشٍ فَدَخَلْنَا عَلَى هِرَقْلَ فَأَجْلَسَنَا بَيْنَ يَدَيْهِ فَقَالَ أَيُّكُمْ أَقْرَبُ نَسَبًا مِنْ هَذَا الرَّجُلِ الَّذِى يَزْعُمُ أَنَّهُ نَبِىٌّ فَقَالَ أَبُو سُفْيَانَ فَقُلْتُ أَنَا. فَأَجْلَسُونِى بَيْنَ يَدَيْهِ وَأَجْلَسُوا أَصْحَابِى خَلْفِى ثُمَّ دَعَا بِتَرْجُمَانِهِ فَقَالَ لَهُ قُلْ لَهُمْ إِنِّى سَائِلٌ هَذَا عَنِ الرَّجُلِ الَّذِى يَزْعُمُ أَنَّهُ نَبِىٌّ فَإِنْ كَذَبَنِى فَكَذِّبُوهُ. قَالَ فَقَالَ أَبُو سُفْيَانَ وَايْمُ اللَّهِ لَوْلاَ مَخَافَةَ أَنْ يُؤْثَرَ عَلَىَّ الْكَذِبُ لَكَذَبْتُ. ثُمَّ قَالَ لِتَرْجُمَانِهِ سَلْهُ كَيْفَ حَسَبُهُ فِيكُمْ قَالَ قُلْتُ هُوَ فِينَا ذُو حَسَبٍ قَالَ فَهَلْ كَانَ مِنْ آبَائِهِ مَلِكٌ قُلْتُ لاَ. قَالَ فَهَلْ كُنْتُمْ تَتَّهِمُونَهُ بِالْكَذِبِ قَبْلَ أَنْ يَقُولَ مَا قَالَ قُلْتُ لاَ. قَالَ وَمَنْ يَتَّبِعُهُ أَشْرَافُ النَّاسِ أَمْ ضُعَفَاؤُهُمْ قَالَ قُلْتُ بَلْ ضُعَفَاؤُهُمْ. قَالَ أَيَزِيدُونَ أَمْ يَنْقُصُونَ قَالَ قُلْتُ لاَ بَلْ يَزِيدُونَ. قَالَ هَلْ يَرْتَدُّ أَحَدٌ مِنْهُمْ عَنْ دِينِهِ بَعْدَ أَنْ يَدْخُلَ فِيهِ سَخْطَةً لَهُ قَالَ قُلْتُ لاَ. قَالَ فَهَلْ قَاتَلْتُمُوهُ قُلْتُ نَعَمْ. قَالَ فَكَيْفَ كَانَ قِتَالُكُمْ إِيَّاهُ قَالَ قُلْتُ تَكُونُ الْحَرْبُ بَيْنَنَا وَبَيْنَهُ سِجَالاً يُصِيبُ مِنَّا وَنُصِيبُ مِنْهُ. قَالَ فَهَلْ يَغْدِرُ قُلْتُ لاَ. وَنَحْنُ مِنْهُ فِى مُدَّةٍ لاَ نَدْرِى مَا هُوَ صَانِعٌ فِيهَا. قَالَ فَوَاللَّهِ مَا أَمْكَنَنِى مِنْ كَلِمَةٍ أُدْخِلُ فِيهَا شَيْئًا غَيْرَ هَذِهِ. قَالَ فَهَلْ قَالَ هَذَا الْقَوْلَ أَحَدٌ قَبْلَهُ قَالَ قُلْتُ لاَ. قَالَ لِتَرْجُمَانِهِ قُلْ لَهُ إِنِّى سَأَلْتُكَ عَنْ حَسَبِهِ فَزَعَمْتَ أَنَّهُ فِيكُمْ ذُو حَسَبٍ وَكَذَلِكَ الرُّسُلُ تُبْعَثُ فِى أَحْسَابِ قَوْمِهَا. وَسَأَلْتُكَ هَلْ كَانَ فِى آبَائِهِ مَلِكٌ فَزَعَمْتَ أَنْ لاَ. فَقُلْتُ لَوْ كَانَ مِنْ آبَائِهِ مَلِكٌ قُلْتُ رَجُلٌ يَطْلُبُ مُلْكَ آبَائِهِ. وَسَأَلْتُكَ عَنْ أَتْبَاعِهِ أَضُعَفَاؤُهُمْ أَمْ أَشْرَافُهُمْ فَقُلْتَ بَلْ ضُعَفَاؤُهُمْ وَهُمْ أَتْبَاعُ الرُّسُلِ. وَسَأَلْتُكَ هَلْ كُنْتُمْ تَتَّهِمُونَهُ بِالْكَذِبِ قَبْلَ أَنْ يَقُولَ مَا قَالَ فَزَعَمْتَ أَنْ لاَ. فَقَدْ عَرَفْتُ أَنَّهُ لَمْ يَكُنْ لِيَدَعَ الْكَذِبَ عَلَى النَّاسِ ثُمَّ يَذْهَبَ فَيَكْذِبَ عَلَى اللَّهِ. وَسَأَلْتُكَ هَلْ يَرْتَدُّ أَحَدٌ مِنْهُمْ عَنْ دِينِهِ بَعْدَ أَنْ يَدْخُلَهُ سَخْطَةً لَهُ فَزَعَمْتَ أَنْ لاَ. وَكَذَلِكَ الإِيمَانُ إِذَا خَالَطَ بَشَاشَةَ الْقُلُوبِ. وَسَأَلْتُكَ هَلْ يَزِيدُونَ أَوْ يَنْقُصُونَ فَزَعَمْتَ أَنَّهُمْ يَزِيدُونَ وَكَذَلِكَ الإِيمَانُ حَتَّى يَتِمَّ. وَسَأَلْتُكَ هَلْ قَاتَلْتُمُوهُ فَزَعَمْتَ أَنَّكُمْ قَدْ قَاتَلْتُمُوهُ فَتَكُونُ الْحَرْبُ بَيْنَكُمْ وَبَيْنَهُ سِجَالاً يَنَالُ مِنْكُمْ وَتَنَالُونَ مِنْهُ. وَكَذَلِكَ الرُّسُلُ تُبْتَلَى ثُمَّ تَكُونُ لَهُمُ الْعَاقِبَةُ وَسَأَلْتُكَ هَلْ يَغْدِرُ فَزَعَمْتَ أَنَّهُ لاَ يَغْدِرُ. وَكَذَلِكَ الرُّسُلُ لاَ تَغْدِرُ. وَسَأَلْتُكَ هَلْ قَالَ هَذَا الْقَوْلَ أَحَدٌ قَبْلَهُ فَزَعَمْتَ أَنْ لاَ. فَقُلْتُ لَوْ قَالَ هَذَا الْقَوْلَ أَحَدٌ قَبْلَهُ قُلْتُ رَجُلٌ ائْتَمَّ بِقَوْلٍ قِيلَ قَبْلَهُ. قَالَ ثُمَّ قَالَ بِمَ يَأْمُرُكُمْ قُلْتُ يَأْمُرُنَا بِالصَّلاَةِ وَالزَّكَاةِ وَالصِّلَةِ وَالْعَفَافِ قَالَ إِنْ يَكُنْ مَا تَقُولُ فِيهِ حَقًّا فَإِنَّهُ نَبِىٌّ وَقَدْ كُنْتُ أَعْلَمُ أَنَّهُ خَارِجٌ وَلَمْ أَكُنْ أَظُنُّهُ مِنْكُمْ وَلَوْ أَنِّى أَعْلَمُ أَنِّى أَخْلُصُ إِلَيْهِ لأَحْبَبْتُ لِقَاءَهُ وَلَوْ كُنْتُ عِنْدَهُ لَغَسَلْتُ عَنْ قَدَمَيْهِ وَلَيَبْلُغَنَّ مُلْكُهُ مَا تَحْتَ قَدَمَىَّ. قَالَ ثُمَّ دَعَا بِكِتَابِ رَسُولِ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم فَقَرَأَهُ فَإِذَا فِيهِ
"بِسْمِ اللَّهِ الرَّحْمَنِ الرَّحِيمِ مِنْ مُحَمَّدٍ رَسُولِ اللَّهِ إِلَى هِرَقْلَ عَظِيمِ الرُّومِ سَلاَمٌ عَلَى مَنِ اتَّبَعَ الْهُدَى أَمَّا بَعْدُ فَإِنِّى أَدْعُوكَ بِدِعَايَةِ الإِسْلاَمِ أَسْلِمْ تَسْلَمْ وَأَسْلِمْ يُؤْتِكَ اللَّهُ أَجْرَكَ مَرَّتَيْنِ وَإِنْ تَوَلَّيْتَ فَإِنَّ عَلَيْكَ إِثْمَ الأَرِيسِيِّينَ." وَ "(يَا أَهْلَ الْكِتَابِ تَعَالَوْا إِلَى كَلِمَةٍ سَوَاءٍ بَيْنَنَا وَبَيْنَكُمْ أَنْ لاَ نَعْبُدَ إِلاَّ اللَّهَ وَلاَ نُشْرِكَ بِهِ شَيْئًا وَلاَ يَتَّخِذَ بَعْضُنَا بَعْضًا أَرْبَابًا مِنْ دُونِ اللَّهِ فَإِنْ تَوَلَّوْا فَقُولُوا اشْهَدُوا بِأَنَّا مُسْلِمُونَ)" فَلَمَّا فَرَغَ مِنْ قِرَاءَةِ الْكِتَابِ ارْتَفَعَتِ الأَصْوَاتُ عِنْدَهُ وَكَثُرَ اللَّغْطُ وَأَمَرَ بِنَا فَأُخْرِجْنَا. قَالَ فَقُلْتُ لأَصْحَابِى حِينَ خَرَجْنَا لَقَدْ أَمِرَ أَمْرُ ابْنِ أَبِى كَبْشَةَ إِنَّهُ لَيَخَافُهُ مَلِكُ بَنِى الأَصْفَرِ - قَالَ - فَمَا زِلْتُ مُوقِنًا بِأَمْرِ رَسُولِ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم أَنَّهُ سَيَظْهَرُ حَتَّى أَدْخَلَ اللَّهُ عَلَىَّ الإِسْلاَمَ.
Tercemesi:
Bize İshak b. İbrahim el-Hanzalî, İbn Ebu Ömer, Muhammed b. Râfi' ve Abd b. Humeyd, onlara Abdürrezzak, ona Mamer, ona ez-Zührî, ona Ubeydullah b. Abdullah b. Utbe, ona İbn Abbas ona da Ebu Süfyan şöyle demiştir: Rasulullah (sav) ile aramızda (hudeybiye antlaşması yapıldıktan sonraki) barış zamanında (Şam'a) gitmiştim. Şam'da bulunduğum sırada Rasulullah'tan (sav) Herakleios'a bir mektup geldi. Mektubu getiren Dihye el-Kelbî onu Busrâ şehrinin valisine, o da Herakleios'a verdi. Herakleios da peygamberlik iddiasında bulunan bu adamın memleketinden birleri var mı burada dedi. Onlar da evet dediler. Birkaç Kureyşli ile birlikte davet edildik ve Herakleios'un huzuruna çıkarak karşısına oturtulduk. Herakleios; peygamberlik iddia eden bu adama soy olarak en yakınınız kim dedi. Ben de benim dedim. Bunun üzerine beni karşısına, arkadaşlarımı da arkama oturttular. Daha sonra tercümanı getirdiler. Herakleios; bunlara söyle! Ben bu adama (Ebu Süfyan'a) peygamberlik iddia eden adam hakkında sorular soracağım. Şayet yalan söylerse bana söylesinler dedi. Ebu Süfyan; vallahi, arkadaşlarımın beni yalancılıkla kınamayacaklarını bilsem yalan söylerdim dedi Sonra Herakleios tercümanına ona aranızda onun nesebi nasıldır diye sor dedi. Ben de nesebi soyludur dedim. Herakleios; peki atalarından melik olan kimse var mıydı dedi. Ben de hayır dedim. Herakleios; peygamberlik iddia etmeden önce onun yalanına şahit oldunuz mu hiç dedi. Ben de hayır dedim. Herakleios; peki ona iman edenler toplumun ileri gelenleri mi yoksa zayıfları mı dedi. Ben de zayıflarıdır dedim. Herakleios; ona uyanların sayıları artıyor mu yoksa azalıyor mu dedi. Ben de sayıları artıyor dedim. Herakleios; ona inandıktan sonra, kızarak dininden dönen oluyor mu dedi. Ben de hayır dedim. Herakleios; hiç onunla savaştınız mı dedi. Ben de evet dedim. Herakleios; peki aranızdaki savaş nasıl sonuçlandı dedi. Ben de nöbetleşe oluyordu, bazen onlar bazen de biz kazanırdık dedim. Herakleios; sözünü çiğneyip antlaşmayı bozar mı dedi. Ben de hayır, ama bu ateşkes süresince ne yapacağını bilemeyiz dedim. Ebu Süfyan der ki: Vallahi bundan başka olumsuz bir söz söyleyemedim. Herakleios; peki ondan önce peygamberlik iddiasında bulunan oldu mu dedi. Ben de hayır dedim. Sonra Herakleios tercümanına; ona şunları söyle dedi ve şöyle devam etti: Ben sana soyunu sordum sen soylu olduğunu söyledin. Peygamberler de bu şekilde toplumlarının soylu ve şereflilerinden seçilirler. Sonra ataları arasında bir melikin var olup olmadığını sordum, olmadığını söyledin. Şayet atalarından biri melik olsaydı atalarının eski saltanatına yeniden sahip olmak istiyor derdim. Taraftarları, toplumun ileri gelenler mi yoksa zayıfları mı diye sordum, sen de, zayıflarıdır, dedin. Nitekim peygamberlerin taraftarları da böyledirler. Peygamberlik iddiasından önce yalanına şahit olup olmadığınızı sordum, yalanına şahit olmadığınızı söyledin. İnsanlara yalan söylemediğine göre anladım ki Allah adına da yalan söyleyemez. İnsanların, ona kızarak sonradan dinlerinden ayrılıp ayrılmadığını sordum, ayrılmadıklarını söyledin. İşte kalbe giren iman böyledir. Ona inananlar artıyor mu, azalıyor mu sordum, arttıklarını söyledin. İşte iman tamama erinceye kadar böyledir. Sana, onunla savaşıp savaşmadığınızı sordum, savaştığınızı bazen onun bazen de sizin kazandığınızı söyledin. İşte peygamberler de böyle imtihan edilirler. Ama en sonunda kazanan onlar olur. sana, onun sözünü çiğneyip çiğnemediğini sordum, sözünde durduğunu söyledin. İşte peygamberler de böyledirler, verdiği sözü çiğnemezler. Ondan önce başka birinin böyle bir iddiada bulunup bulunmadığını sordum, hayır dedin. Eğer daha önce böyle bir iddiada bulunan biri olsaydı bu adam da onu taklit ediyor derdim. Daha sonra Herakleios; size ne emrediyor diye sordu. Ben de bize namaz kılmayı, zekat vermeyi, akrabalık bağlarını koruyup gözetmeyi ve iffetli olmayı emrediyor dedim. Herakleios; eğer bu dediklerin onda varsa, o hak bir peygamberdir. Ben onun ortaya çıkacağını biliyordum ama sizden biri olacağını tahmin etmiyordum. Şayet ona yetişebileceğimi bilseydim onunla görüşmek isterdim. Eğer yanında olsaydım ayaklarını yıkardım. O kesinlikle, bir gün ayaklarımın bastığı şu topraklara hakim olacak dedi. Sonra Rasulullah'ın (sav) mektubunu getirtip okudu. İçinde şunlar yazıyordu:
"Rahman ve Rahim olan Allah'ın adıyla. Allah'ın Rasulü Muhammed'den Rum kralı Herakleios'a. Hidayete uyanlara selam olsun. Seni İslam'a davet ediyorum. İslam'a gir ki kurtuluşa eresin. İslam'a gir ki Allah sana iki kere sevap versin. Eğer kabul etmezsen halkının vebalini de boynunda taşırsın." "Ey kitap ehli! Aramızdaki ortak bir söze gelin: Allah'tan başkasına kulluk etmeyelim. Şahit olun ki biz Müslümanlardanız." (Ali İmran, 64). Mektubu okumayı bitirince etrafındakiler söylenmeye başladılar, gürültü oluştu. Bizim çıkarılmamız emredildi. Çıktığımız esnada arkadaşlarıma; İbn Ebu Kebşe'nin meselesi iyice büyüdü. Roma kralı bile ondan korkuyor dedim. Rasulullah'ın (sav) zafere kavuşacağı konusunda kesin kanaat besliyordum. Ta ki Allah bana İslam'ı nasip etti.
Açıklama:
Yazar, Kitap, Bölüm:
Müslim, Sahîh-i Müslim, Cihâd ve's-Siyer 4607, /755
Senetler:
()
Konular:
Ahlak, eylemle ilişkisi
Ahlak, güzel ahlak
Ahlak, Hz. Peygamber'in ahlakı
Arkadaş, Arkadaşlık, arkadaşlık ilişkileri
DOĞRULUK VE YALANCILIK
Dürüstlük, doğruluk
Hz. Peygamber, daveti
Hz. Peygamber, Kişiliği, Hayatı ve Örnekliği
Hz. Peygamber, öğreticiliği
Hz. Peygamber, vasıfları, şemaili, hasaisi
HZ.PEYGAMBER'İN SAYGINLIĞI
Müslüman, Hoşgörü, müsamaha
Tebliğ, Hz. Peygamber, hükümdarlara mektubu
حَدَّثَنِى أَبُو مَعْنٍ الرَّقَاشِىُّ زَيْدُ بْنُ يَزِيدَ أَخْبَرَنَا عُمَرُ بْنُ يُونُسَ حَدَّثَنَا عِكْرِمَةُ - وَهُوَ ابْنُ عَمَّارٍ - قَالَ قَالَ إِسْحَاقُ قَالَ أَنَسٌ كَانَ رَسُولُ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم مِنْ أَحْسَنِ النَّاسِ خُلُقًا فَأَرْسَلَنِى يَوْمًا لِحَاجَةٍ فَقُلْتُ وَاللَّهِ لاَ أَذْهَبُ. وَفِى نَفْسِى أَنْ أَذْهَبَ لِمَا أَمَرَنِى بِهِ نَبِىُّ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم فَخَرَجْتُ حَتَّى أَمُرَّ عَلَى صِبْيَانٍ وَهُمْ يَلْعَبُونَ فِى السُّوقِ فَإِذَا رَسُولُ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم قَدْ قَبَضَ بِقَفَاىَ مِنْ وَرَائِى - قَالَ - فَنَظَرْتُ إِلَيْهِ وَهُوَ يَضْحَكُ فَقَالَ:
"يَا أُنَيْسُ أَذَهَبْتَ حَيْثُ أَمَرْتُكَ." قَالَ قُلْتُ نَعَمْ أَنَا أَذْهَبُ يَا رَسُولَ اللَّهِ.
Öneri Formu
Hadis Id, No:
6925, M006015
Hadis:
حَدَّثَنِى أَبُو مَعْنٍ الرَّقَاشِىُّ زَيْدُ بْنُ يَزِيدَ أَخْبَرَنَا عُمَرُ بْنُ يُونُسَ حَدَّثَنَا عِكْرِمَةُ - وَهُوَ ابْنُ عَمَّارٍ - قَالَ قَالَ إِسْحَاقُ قَالَ أَنَسٌ كَانَ رَسُولُ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم مِنْ أَحْسَنِ النَّاسِ خُلُقًا فَأَرْسَلَنِى يَوْمًا لِحَاجَةٍ فَقُلْتُ وَاللَّهِ لاَ أَذْهَبُ. وَفِى نَفْسِى أَنْ أَذْهَبَ لِمَا أَمَرَنِى بِهِ نَبِىُّ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم فَخَرَجْتُ حَتَّى أَمُرَّ عَلَى صِبْيَانٍ وَهُمْ يَلْعَبُونَ فِى السُّوقِ فَإِذَا رَسُولُ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم قَدْ قَبَضَ بِقَفَاىَ مِنْ وَرَائِى - قَالَ - فَنَظَرْتُ إِلَيْهِ وَهُوَ يَضْحَكُ فَقَالَ:
"يَا أُنَيْسُ أَذَهَبْتَ حَيْثُ أَمَرْتُكَ." قَالَ قُلْتُ نَعَمْ أَنَا أَذْهَبُ يَا رَسُولَ اللَّهِ.
Tercemesi:
Bize Ebu Ma'n er-Rakâşî Zeyd b. Yezid, ona Ömer b. Yunus, ona İkrime –ki o İbn Ammar'dır-, ona İshak, ona da Enes şöyle rivayet etti: Rasulullah (sav) insanların arasında ahlâkı en güzel olanlardandı. Bir gün beni bir iş için göndermişti. Ben de vallahi gitmeyeceğim, dedim. Halbuki ben Allah'ın Nebisi'nin (sav) bana emrettiği işe gitmek niyetini içimde saklamıştım. Nihayet dışarı çıktığımda, çarşıda oynayan çocukların yanından geçtim, derken Rasulullah'ın (sav) arkamdan kafamı yakaladığını fark ettim. Ona baktığımda O gülüyordu.
"Ey Enescik, sana emrettiğim yere gittin mi" dedi. Ben; evet, şimdi gidiyorum ey Allah'ın Rasulü dedim.
Açıklama:
Yazar, Kitap, Bölüm:
Müslim, Sahîh-i Müslim, Fedâil 6015, /972
Senetler:
1. Enes b. Malik el-Ensarî (Enes b. Malik b. Nadr b. Damdam b. Zeyd b. Haram)
Konular:
Ahlak, Hz. Peygamber'in ahlakı
Hz. Peygamber, çocuk sevgisi
وَحَدَّثَنَا شَيْبَانُ بْنُ فَرُّوخَ وَأَبُو الرَّبِيعِ قَالاَ حَدَّثَنَا عَبْدُ الْوَارِثِ عَنْ أَبِى التَّيَّاحِ عَنْ أَنَسِ بْنِ مَالِكٍ قَالَ:
"كَانَ رَسُولُ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم أَحْسَنَ النَّاسِ خُلُقًا."
Öneri Formu
Hadis Id, No:
6932, M006017
Hadis:
وَحَدَّثَنَا شَيْبَانُ بْنُ فَرُّوخَ وَأَبُو الرَّبِيعِ قَالاَ حَدَّثَنَا عَبْدُ الْوَارِثِ عَنْ أَبِى التَّيَّاحِ عَنْ أَنَسِ بْنِ مَالِكٍ قَالَ:
"كَانَ رَسُولُ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم أَحْسَنَ النَّاسِ خُلُقًا."
Tercemesi:
Bize Şeyban b. Ferruh ve Ebu Rabî’, o ikisine Abdülvaris, ona Ebu Teyyah, ona da Enes b. Malik'in, "Rasulullah (sav) insanların en güzel ahlaklısıydı dediğini rivayet etti."
Açıklama:
Yazar, Kitap, Bölüm:
Müslim, Sahîh-i Müslim, Fedâil 6017, /973
Senetler:
1. Enes b. Malik el-Ensarî (Enes b. Malik b. Nadr b. Damdam b. Zeyd b. Haram)
Konular:
Ahlak, Hz. Peygamber'in ahlakı
حَدَّثَنَا أَبُو بَكْرِ بْنُ أَبِى شَيْبَةَ وَعَمْرٌو النَّاقِدُ قَالاَ حَدَّثَنَا سُفْيَانُ بْنُ عُيَيْنَةَ عَنِ ابْنِ الْمُنْكَدِرِ سَمِعَ جَابِرَ بْنَ عَبْدِ اللَّهِ قَالَ:
"مَا سُئِلَ رَسُولُ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم شَيْئًا قَطُّ فَقَالَ لاَ."
Öneri Formu
Hadis Id, No:
6935, M006018
Hadis:
حَدَّثَنَا أَبُو بَكْرِ بْنُ أَبِى شَيْبَةَ وَعَمْرٌو النَّاقِدُ قَالاَ حَدَّثَنَا سُفْيَانُ بْنُ عُيَيْنَةَ عَنِ ابْنِ الْمُنْكَدِرِ سَمِعَ جَابِرَ بْنَ عَبْدِ اللَّهِ قَالَ:
"مَا سُئِلَ رَسُولُ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم شَيْئًا قَطُّ فَقَالَ لاَ."
Tercemesi:
Bize Ebu Bekir b. Ebu Şeybe ve Amr en-Nakıd, o ikisine Süfyan b. Uyeyne, ona İbn Münkedir, ona da Cabir b. Abdullah şöyle rivayet etti:
"Rasulullah'tan (sav) bir şey istenip de yok dediği asla görülmemiştir."
Açıklama:
Yazar, Kitap, Bölüm:
Müslim, Sahîh-i Müslim, Fedâil 6018, /973
Senetler:
()
Konular:
Ahlak, Hz. Peygamber'in ahlakı
Öneri Formu
Hadis Id, No:
6936, M006019
Hadis:
وَحَدَّثَنَا أَبُو كُرَيْبٍ حَدَّثَنَا الأَشْجَعِىُّ ح
وَحَدَّثَنِى مُحَمَّدُ بْنُ الْمُثَنَّى حَدَّثَنَا عَبْدُ الرَّحْمَنِ - يَعْنِى ابْنَ مَهْدِىٍّ - كِلاَهُمَا عَنْ سُفْيَانَ عَنْ مُحَمَّدِ بْنِ الْمُنْكَدِرِ قَالَ سَمِعْتُ جَابِرَ بْنَ عَبْدِ اللَّهِ يَقُولُ مِثْلَهُ سَوَاءً
[مَا سُئِلَ رَسُولُ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم شَيْئًا قَطُّ فَقَالَ لاَ.]
Tercemesi:
Bize Ebu Küreyb, ona el-Eşcaî; (T)
Bize Muhammed b. el-Müsenna, ona Abdurrahman –yani İbn Mehdî, o ikisine Süfyan, ona Muhammed b. el-Münkedir, ona da Cabir b. Abdullah şöyle rivayet etti: Ben birebir aynısını söylerken dinledim.
[Rasulullah'tan (sav) bir şey istenip de hayır dediği asla görülmemiştir.]
Açıklama:
Yazar, Kitap, Bölüm:
Müslim, Sahîh-i Müslim, Fedâil 6019, /973
Senetler:
1. Cabir b. Abdullah el-Ensârî (Cabir b. Abdullah b. Amr b. Haram b. Salebe)
Konular:
Ahlak, Hz. Peygamber'in ahlakı
Hz. Peygamber, cömertliği
قَالَ سَالِمٌ فَسَمِعْتُ عَبْدَ اللَّهِ بْنَ عُمَرَ يَقُولُ انْطَلَقَ بَعْدَ ذَلِكَ رَسُولُ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم وَأُبَىُّ بْنُ كَعْبٍ الأَنْصَارِىُّ يَؤُمَّانِ النَّخْلَ الَّتِى فِيهَا ابْنُ صَيَّادٍ ، حَتَّى إِذَا دَخَلَ رَسُولُ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم طَفِقَ رَسُولُ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم يَتَّقِى بِجُذُوعِ النَّخْلِ ، وَهْوَ يَخْتِلُ أَنْ يَسْمَعَ مِنِ ابْنِ صَيَّادٍ شَيْئًا قَبْلَ أَنْ يَرَاهُ ، وَابْنُ صَيَّادٍ مُضْطَجِعٌ عَلَى فِرَاشِهِ فِى قَطِيفَةٍ لَهُ فِيهَا رَمْرَمَةٌ أَوْ زَمْزَمَةٌ ، فَرَأَتْ أُمُّ ابْنِ صَيَّادٍ النَّبِىَّ صلى الله عليه وسلم وَهْوَ يَتَّقِى بِجُذُوعِ النَّخْلِ ، فَقَالَتْ لاِبْنِ صَيَّادٍ أَىْ صَافِ - وَهْوَ اسْمُهُ - هَذَا مُحَمَّدٌ . فَتَنَاهَى ابْنُ صَيَّادٍ . قَالَ رَسُولُ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم: "لَوْ تَرَكَتْهُ بَيَّنَ".
Salim'in bildirdiğine göre Abdullah b. Ömer şöyle demiştir:
Bundan sonra Rasulullah (sav) ve Übey b. Ka'b, içerisinde İbn Sayyâd'ın bulunduğu hurmalığa doğru yöneldiler. Öyle ki, Rasulullah (sav) oraya girdiğinde, İbn Sayyad kendisini görmeden onu gafil avlayıp ondan bir şeyler işitmek için hurma gövdelerinde saklanmaya başladı. O sırada İbn Sayyad da elbisesi içerisinde, içinden hırıltı (gelen) -ravi şüpheye düşerek benzer başka bir kelime zikremiştir- yatağına uzanmış vaziyette idi. (Derken), İbn Sayyâd'ın annesi, hurma gövdelerinde gizlenmiş haldeki Nebî'yi (sav) gördü. İbn Sayyad'a "Ya Sâfi, -râvinin dediğine göre Sâfi, İbn Sayyâd'ın ismidir- bu Muhammed'dir" dedi. (O esnada) İbn Sayyad kendine geldi. Rasulullah (sav) da, "Eğer onu bırakıp (uyandırmasaydı, İbn Sayyâd'ın durumu) ortaya çıkacaktı." buyurdu.
Açıklama: B006173 numaralı hadisin devamı.
Öneri Formu
Hadis Id, No:
20905, B006174
Hadis:
قَالَ سَالِمٌ فَسَمِعْتُ عَبْدَ اللَّهِ بْنَ عُمَرَ يَقُولُ انْطَلَقَ بَعْدَ ذَلِكَ رَسُولُ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم وَأُبَىُّ بْنُ كَعْبٍ الأَنْصَارِىُّ يَؤُمَّانِ النَّخْلَ الَّتِى فِيهَا ابْنُ صَيَّادٍ ، حَتَّى إِذَا دَخَلَ رَسُولُ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم طَفِقَ رَسُولُ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم يَتَّقِى بِجُذُوعِ النَّخْلِ ، وَهْوَ يَخْتِلُ أَنْ يَسْمَعَ مِنِ ابْنِ صَيَّادٍ شَيْئًا قَبْلَ أَنْ يَرَاهُ ، وَابْنُ صَيَّادٍ مُضْطَجِعٌ عَلَى فِرَاشِهِ فِى قَطِيفَةٍ لَهُ فِيهَا رَمْرَمَةٌ أَوْ زَمْزَمَةٌ ، فَرَأَتْ أُمُّ ابْنِ صَيَّادٍ النَّبِىَّ صلى الله عليه وسلم وَهْوَ يَتَّقِى بِجُذُوعِ النَّخْلِ ، فَقَالَتْ لاِبْنِ صَيَّادٍ أَىْ صَافِ - وَهْوَ اسْمُهُ - هَذَا مُحَمَّدٌ . فَتَنَاهَى ابْنُ صَيَّادٍ . قَالَ رَسُولُ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم: "لَوْ تَرَكَتْهُ بَيَّنَ".
Tercemesi:
Salim'in bildirdiğine göre Abdullah b. Ömer şöyle demiştir:
Bundan sonra Rasulullah (sav) ve Übey b. Ka'b, içerisinde İbn Sayyâd'ın bulunduğu hurmalığa doğru yöneldiler. Öyle ki, Rasulullah (sav) oraya girdiğinde, İbn Sayyad kendisini görmeden onu gafil avlayıp ondan bir şeyler işitmek için hurma gövdelerinde saklanmaya başladı. O sırada İbn Sayyad da elbisesi içerisinde, içinden hırıltı (gelen) -ravi şüpheye düşerek benzer başka bir kelime zikremiştir- yatağına uzanmış vaziyette idi. (Derken), İbn Sayyâd'ın annesi, hurma gövdelerinde gizlenmiş haldeki Nebî'yi (sav) gördü. İbn Sayyad'a "Ya Sâfi, -râvinin dediğine göre Sâfi, İbn Sayyâd'ın ismidir- bu Muhammed'dir" dedi. (O esnada) İbn Sayyad kendine geldi. Rasulullah (sav) da, "Eğer onu bırakıp (uyandırmasaydı, İbn Sayyâd'ın durumu) ortaya çıkacaktı." buyurdu.
Açıklama:
B006173 numaralı hadisin devamı.
Yazar, Kitap, Bölüm:
Buhârî, Sahîh-i Buhârî, Edeb 97, 2/521
Senetler:
1. İbn Ömer Abdullah b. Ömer el-Adevî (Abdullah b. Ömer b. Hattab)
2. Ebu Ömer Salim b. Abdullah el-Adevî (Salim b. Abdullah b. Ömer b. Hattab)
3. Ebu Bekir Muhammed b. Şihab ez-Zührî (Muhammed b. Müslim b. Ubeydullah b. Abdullah b. Şihab)
4. Şuayb b. Ebu Hamza el-Ümevi (Şuayb b. Dinar)
5. Ebu Yeman Hakem b. Nafi' el-Behrânî (Hakem b. Nafi')
Konular:
Adab, izin isteme adabı
Ahlak, Hz. Peygamber'in ahlakı
Hz. Peygamber, beşer olarak
KTB, ADAB
Bize İshak b. İbrahim ve Muhammed b. Rafi, o ikisine Abdürrezzak, ona Mamer, ona Katade, ona Zürâre b. Evfâ “Sa'd b. Hişam'ın bir komşusu, ona, hanımını boşadığını haber verdi” demiş ve hadisi Said'in hadisi rivayet ettiği gibi rivayet etmiştir:
İbn Evfâ'nın rivayetinde şu ifadeler de vardır: (Aişe) “Hişam kim” diye sordu, o da “İbn Amir” dedi. Aişe “o ne iyi bir adamdı, Uhud gününde Rasulullah (sav) ile yaralanmıştı” dedi. Yine onun rivayetinde şu ifade de yer almıştır: Hakim b. Eflah “eğer ben, senin onun huzuruna giremediğini bilseydim, onun hadisini sana nakletmezdim” demiştir.
Öneri Formu
Hadis Id, No:
6153, M001742
Hadis:
وَحَدَّثَنَا إِسْحَاقُ بْنُ إِبْرَاهِيمَ وَمُحَمَّدُ بْنُ رَافِعٍ كِلاَهُمَا عَنْ عَبْدِ الرَّزَّاقِ أَخْبَرَنَا مَعْمَرٌ عَنْ قَتَادَةَ عَنْ زُرَارَةَ بْنِ أَوْفَى "أَنَّ سَعْدَ بْنَ هِشَامٍ كَانَ جَارًا لَهُ فَأَخْبَرَهُ أَنَّهُ طَلَّقَ امْرَأَتَهُ. وَاقْتَصَّ الْحَدِيثَ بِمَعْنَى حَدِيثِ سَعِيدٍ وَفِيهِ قَالَتْ مَنْ هِشَامٌ قَالَ ابْنُ عَامِرٍ. قَالَتْ نِعْمَ الْمَرْءُ كَانَ أُصِيبَ مَعَ رَسُولِ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم يَوْمَ أُحُدٍ. وَفِيهِ فَقَالَ حَكِيمُ بْنُ أَفْلَحَ أَمَا إِنِّى لَوْ عَلِمْتُ أَنَّكَ لاَ تَدْخُلُ عَلَيْهَا مَا أَنْبَأْتُكَ بِحَدِيثِهَا."
Tercemesi:
Bize İshak b. İbrahim ve Muhammed b. Rafi, o ikisine Abdürrezzak, ona Mamer, ona Katade, ona Zürâre b. Evfâ “Sa'd b. Hişam'ın bir komşusu, ona, hanımını boşadığını haber verdi” demiş ve hadisi Said'in hadisi rivayet ettiği gibi rivayet etmiştir:
İbn Evfâ'nın rivayetinde şu ifadeler de vardır: (Aişe) “Hişam kim” diye sordu, o da “İbn Amir” dedi. Aişe “o ne iyi bir adamdı, Uhud gününde Rasulullah (sav) ile yaralanmıştı” dedi. Yine onun rivayetinde şu ifade de yer almıştır: Hakim b. Eflah “eğer ben, senin onun huzuruna giremediğini bilseydim, onun hadisini sana nakletmezdim” demiştir.
Açıklama:
Yazar, Kitap, Bölüm:
Müslim, Sahîh-i Müslim, Salâtu'l-müsâfirîn ve Kasruhâ 1742, /293
Senetler:
()
Konular:
Ahlak, Hz. Peygamber'in ahlakı
KTB, NAMAZ,
Vitir Namazı, Vitir namazı
وَحَدَّثَنِى عَنْ مَالِكٍ أَنَّهُ قَدْ بَلَغَهُ أَنَّ رَسُولَ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم قَالَ:
"بُعِثْتُ لأُتَمِّمَ حُسْنَ الأَخْلاَقِ."
Bana (Yahya b. Yahya'ya) Mâlik (b. Enes), Rasulullah'ın (sav) şöyle bir buyruğunun kendisine ulaştığını rivayet etmiştir:
"Ben güzel ahlâkı tamamlamak için gönderildim."
Öneri Formu
Hadis Id, No:
38566, MU001643
Hadis:
وَحَدَّثَنِى عَنْ مَالِكٍ أَنَّهُ قَدْ بَلَغَهُ أَنَّ رَسُولَ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم قَالَ:
"بُعِثْتُ لأُتَمِّمَ حُسْنَ الأَخْلاَقِ."
Tercemesi:
Bana (Yahya b. Yahya'ya) Mâlik (b. Enes), Rasulullah'ın (sav) şöyle bir buyruğunun kendisine ulaştığını rivayet etmiştir:
"Ben güzel ahlâkı tamamlamak için gönderildim."
Açıklama:
Yazar, Kitap, Bölüm:
İmam Mâlik, Muvatta', Husnü'l-huluk 1643, 1/356
Senetler:
()
Konular:
Ahlak, güzel ahlak
Ahlak, Hz. Peygamber'in ahlakı
İtaat, Allah'a ve Rasûlüne itaat
MÜSLÜMANLARIN BİRBİRLERİNE KARŞI ÖDEVLERİ
Seçki, Güzel ahlak
أخبرني إسماعيل بن محمد بن الفضل بن محمد الشعراني ثنا جدي ثنا إبراهيم بن المنذر الحزامي ثنا عبد العزيز بن محمد عن ابن عجلان عن القعقاع بن حكيم عن أبي صالح عن أبي هريرة رضي الله عنه أن رسول الله صلى الله عليه و سلم قال :
" بُعِثْتُ لِأُتَمِّمَ مَكَارِمَ الْأَخْلاَقِ."
[هذا حديث صحيح على شرط مسلم و لم يخرجاه]
[تعليق الذهبي قي التلخيص : على شرط مسلم]
Bana İsmâil b. Muhammed b. Fadl b. Muhammed eş-Şa'rânî, ona dedesi, ona İbrahim b. el-Münzir el-Hizâmî, ona Abdülaziz b. Muhammed, ona İbn 'Aclân, ona el-Ka'kâ' b. Hakîm, ona Ebu Sâlih, ona da Ebû Hureyre, Rasulullah'ın (sav) şöyle buyurduğunu rivayet etti:
"Ben yüce ahlâkî değerleri tamamlamak için gönderildim."
[Bu hadis, Müslim'in şartlarına göre sahihtir. Buhârî ve Müslim bu hadisi eserlerinde rivayet etmemişlerdir.
[Zehebî'nin et-Telhîs'teki notu: Müslim'in şartına göre (sahihtir).]
Öneri Formu
Hadis Id, No:
98037, HM4221
Hadis:
أخبرني إسماعيل بن محمد بن الفضل بن محمد الشعراني ثنا جدي ثنا إبراهيم بن المنذر الحزامي ثنا عبد العزيز بن محمد عن ابن عجلان عن القعقاع بن حكيم عن أبي صالح عن أبي هريرة رضي الله عنه أن رسول الله صلى الله عليه و سلم قال :
" بُعِثْتُ لِأُتَمِّمَ مَكَارِمَ الْأَخْلاَقِ."
[هذا حديث صحيح على شرط مسلم و لم يخرجاه]
[تعليق الذهبي قي التلخيص : على شرط مسلم]
Tercemesi:
Bana İsmâil b. Muhammed b. Fadl b. Muhammed eş-Şa'rânî, ona dedesi, ona İbrahim b. el-Münzir el-Hizâmî, ona Abdülaziz b. Muhammed, ona İbn 'Aclân, ona el-Ka'kâ' b. Hakîm, ona Ebu Sâlih, ona da Ebû Hureyre, Rasulullah'ın (sav) şöyle buyurduğunu rivayet etti:
"Ben yüce ahlâkî değerleri tamamlamak için gönderildim."
[Bu hadis, Müslim'in şartlarına göre sahihtir. Buhârî ve Müslim bu hadisi eserlerinde rivayet etmemişlerdir.
[Zehebî'nin et-Telhîs'teki notu: Müslim'in şartına göre (sahihtir).]
Açıklama:
Yazar, Kitap, Bölüm:
, ,
Senetler:
()
Konular:
Ahlak, Hz. Peygamber'in ahlakı
Seçki, Güzel ahlak
Öneri Formu
Hadis Id, No:
6149, M001740
Hadis:
وَحَدَّثَنَا مُحَمَّدُ بْنُ الْمُثَنَّى حَدَّثَنَا مُعَاذُ بْنُ هِشَامٍ حَدَّثَنِى أَبِى عَنْ قَتَادَةَ عَنْ زُرَارَةَ بْنِ أَوْفَى عَنْ سَعْدِ بْنِ هِشَامٍ أَنَّهُ طَلَّقَ امْرَأَتَهُ ثُمَّ انْطَلَقَ إِلَى الْمَدِينَةِ لِيَبِيعَ عَقَارَهُ. فَذَكَرَ نَحْوَهُ.
[أَنَّ سَعْدَ بْنَ هِشَامِ بْنِ عَامِرٍ أَرَادَ أَنْ يَغْزُوَ فِى سَبِيلِ اللَّهِ فَقَدِمَ الْمَدِينَةَ فَأَرَادَ أَنْ يَبِيعَ عَقَارًا لَهُ بِهَا فَيَجْعَلَهُ فِى السِّلاَحِ وَالْكُرَاعِ وَيُجَاهِدَ الرُّومَ حَتَّى يَمُوتَ فَلَمَّا قَدِمَ الْمَدِينَةَ لَقِىَ أُنَاسًا مِنْ أَهْلِ الْمَدِينَةِ فَنَهَوْهُ عَنْ ذَلِكَ وَأَخْبَرُوهُ أَنَّ رَهْطًا سِتَّةً أَرَادُوا ذَلِكَ فِى حَيَاةِ نَبِىِّ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم فَنَهَاهُمْ نَبِىُّ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم وَقَالَ "أَلَيْسَ لَكُمْ فِىَّ أُسْوَةٌ." فَلَمَّا حَدَّثُوهُ بِذَلِكَ رَاجَعَ امْرَأَتَهُ وَقَدْ كَانَ طَلَّقَهَا وَأَشْهَدَ عَلَى رَجْعَتِهَا فَأَتَى ابْنَ عَبَّاسٍ فَسَأَلَهُ عَنْ وِتْرِ رَسُولِ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم فَقَالَ ابْنُ عَبَّاسٍ أَلاَ أَدُلُّكَ عَلَى أَعْلَمِ أَهْلِ الأَرْضِ بِوِتْرِ رَسُولِ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم قَالَ مَنْ قَالَ عَائِشَةُ. فَأْتِهَا فَاسْأَلْهَا ثُمَّ ائْتِنِى فَأَخْبِرْنِى بِرَدِّهَا عَلَيْكَ فَانْطَلَقْتُ إِلَيْهَا فَأَتَيْتُ عَلَى حَكِيمِ بْنِ أَفْلَحَ فَاسْتَلْحَقْتُهُ إِلَيْهَا فَقَالَ مَا أَنَا بِقَارِبِهَا لأَنِّى نَهَيْتُهَا أَنْ تَقُولَ فِى هَاتَيْنِ الشِّيعَتَيْنِ شَيْئًا فَأَبَتْ فِيهِمَا إِلاَّ مُضِيًّا. - قَالَ - فَأَقْسَمْتُ عَلَيْهِ فَجَاءَ فَانْطَلَقْنَا إِلَى عَائِشَةَ فَاسْتَأْذَنَّا عَلَيْهَا فَأَذِنَتْ لَنَا فَدَخَلْنَا عَلَيْهَا. فَقَالَتْ أَحَكِيمٌ فَعَرَفَتْهُ. فَقَالَ نَعَمْ. فَقَالَتْ مَنْ مَعَكَ قَالَ سَعْدُ بْنُ هِشَامٍ. قَالَتْ مَنْ هِشَامٌ قَالَ ابْنُ عَامِرٍ فَتَرَحَّمَتْ عَلَيْهِ وَقَالَتْ خَيْرًا - قَالَ قَتَادَةُ وَكَانَ أُصِيبَ يَوْمَ أُحُدٍ. فَقُلْتُ يَا أُمَّ الْمُؤْمِنِينَ أَنْبِئِينِى عَنْ خُلُقِ رَسُولِ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم. قَالَتْ أَلَسْتَ تَقْرَأُ الْقُرْآنَ قُلْتُ بَلَى. قَالَتْ فَإِنَّ خُلُقَ نَبِىِّ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم كَانَ الْقُرْآنَ. - قَالَ - فَهَمَمْتُ أَنْ أَقُومَ وَلاَ أَسْأَلَ أَحَدًا عَنْ شَىْءٍ حَتَّى أَمُوتَ ثُمَّ بَدَا لِى فَقُلْتُ أَنْبِئِينِى عَنْ قِيَامِ رَسُولِ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم. فَقَالَتْ أَلَسْتَ تَقْرَأُ "(يَا أَيُّهَا الْمُزَّمِّلُ)" قُلْتُ بَلَى. قَالَتْ فَإِنَّ اللَّهَ عَزَّ وَجَلَّ افْتَرَضَ قِيَامَ اللَّيْلِ فِى أَوَّلِ هَذِهِ السُّورَةِ فَقَامَ نَبِىُّ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم وَأَصْحَابُهُ حَوْلاً وَأَمْسَكَ اللَّهُ خَاتِمَتَهَا اثْنَىْ عَشَرَ شَهْرًا فِى السَّمَاءِ حَتَّى أَنْزَلَ اللَّهُ فِى آخِرِ هَذِهِ السُّورَةِ التَّخْفِيفَ فَصَارَ قِيَامُ اللَّيْلِ تَطَوُّعًا بَعْدَ فَرِيضَةٍ. - قَالَ - قُلْتُ يَا أُمَّ الْمُؤْمِنِينَ أَنْبِئِينِى عَنْ وِتْرِ رَسُولِ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم. فَقَالَتْ كُنَّا نُعِدُّ لَهُ سِوَاكَهُ وَطَهُورَهُ فَيَبْعَثُهُ اللَّهُ مَا شَاءَ أَنْ يَبْعَثَهُ مِنَ اللَّيْلِ فَيَتَسَوَّكُ وَيَتَوَضَّأُ وَيُصَلِّى تِسْعَ رَكَعَاتٍ لاَ يَجْلِسُ فِيهَا إِلاَّ فِى الثَّامِنَةِ فَيَذْكُرُ اللَّهَ وَيَحْمَدُهُ وَيَدْعُوهُ ثُمَّ يَنْهَضُ وَلاَ يُسَلِّمُ ثُمَّ يَقُومُ فَيُصَلِّى التَّاسِعَةَ ثُمَّ يَقْعُدُ فَيَذْكُرُ اللَّهَ وَيَحْمَدُهُ وَيَدْعُوهُ ثُمَّ يُسَلِّمُ تَسْلِيمًا يُسْمِعُنَا ثُمَّ يُصَلِّى رَكْعَتَيْنِ بَعْدَ مَا يُسَلِّمُ وَهُوَ قَاعِدٌ فَتِلْكَ إِحْدَى عَشْرَةَ رَكْعَةً يَا بُنَىَّ فَلَمَّا أَسَنَّ نَبِىُّ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم وَأَخَذَ اللَّحْمَ أَوْتَرَ بِسَبْعٍ وَصَنَعَ فِى الرَّكْعَتَيْنِ مِثْلَ صَنِيعِهِ الأَوَّلِ فَتِلْكَ تِسْعٌ يَا بُنَىَّ وَكَانَ نَبِىُّ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم إِذَا صَلَّى صَلاَةً أَحَبَّ أَنْ يُدَاوِمَ عَلَيْهَا وَكَانَ إِذَا غَلَبَهُ نَوْمٌ أَوْ وَجَعٌ عَنْ قِيَامِ اللَّيْلِ صَلَّى مِنَ النَّهَارِ ثِنْتَىْ عَشْرَةَ رَكْعَةً وَلاَ أَعْلَمُ نَبِىَّ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم قَرَأَ الْقُرْآنَ كُلَّهُ فِى لَيْلَةٍ وَلاَ صَلَّى لَيْلَةً إِلَى الصُّبْحِ وَلاَ صَامَ شَهْرًا كَامِلاً غَيْرَ رَمَضَانَ. - قَالَ - فَانْطَلَقْتُ إِلَى ابْنِ عَبَّاسِ فَحَدَّثْتُهُ بِحَدِيثِهَا فَقَالَ صَدَقَتْ لَوْ كُنْتُ أَقْرَبُهَا أَوْ أَدْخُلُ عَلَيْهَا لأَتَيْتُهَا حَتَّى تُشَافِهَنِى بِهِ. - قَالَ - قُلْتُ لَوْ عَلِمْتُ أَنَّكَ لاَ تَدْخُلُ عَلَيْهَا مَا حَدَّثْتُكَ حَدِيثَهَا.]
Tercemesi:
Bize Muhammed b. Müsenna, ona Muaz b. Hişam (Destevâî), ona babası (Hişam b. Ebu Abdullah Destevâî), ona Katade (b. Di'âme es-Sedusî), ona Zürâre b. Evfâ, ona da Sa'd b. Hişam şöyle rivayet etmiştir: Sa'd b. Hişam hanımını boşadı sonra arazisini satmak için Medine'ye gitti...(6148 nolu) hadisi mana ile rivayette bulundu.
[Sa'd b. Hişam b. Amir, Allah yolunda gazaya niyet ederek Medine'ye geldi ve Medine'de kendine ait bulunan bir arsayı satarak, bedeli ile silah ve at satın almak, böylece ölünceye kadar Bizanslılara karşı cihatta bulunmak istedi. Medine'ye gelince, Medinelilerden bazı kimselerle karşılaştı. Onlar kendisini bu işten nehy ettiler ve ona Nebi'nin (sav) hayatında altı kişilik bir cemaatin bunu yapmak istediğini fakat Hz. Peygamber'in (sav), onları bundan nehyettiğini ve kendilerine; "Benim şahsımda sizin için güzel bir örnek yok mudur?" buyurdu. Onlar, bunu söyleyince Sa'd evvelce boşadığı karısına ric'at etmiş ve ric'at ettiğine şahit de getirdi. Peşinden İbn Abbas'a (ra) gelerek, ona Rasulullah'ın (sav) vitir namazını sordu. İbn Abbas; sana Rasulullah'ın (sav) vitrini yeryüzünde en iyi bilenini göstereyim mi? dedi. Sa'd; o kimdir? diye sordu. İbn Abbas; Aişe'dir. Hemen ona git de sor. Sonra gel de sana verdiği cevabı bana haber ver!, dedi. (Sa'd diyor ki): Bunun üzerine ben, Aişe'ye gitmek üzere yola çıktım ve Hakim b. Eflah'a vararak Aişe'ye beraber gitmek üzere, onu yanıma almak istedim. Hakim; ben ona yaklaşmam. Çünkü ben, onu şu iki fırka hakkında bir şey söylemekten nehyettim de o, buna razı olmayarak bildiğini işledi dedi. Ben, Hakim'e yeminle ısrar ettim. Bunun üzerine (Benimle) geldi. Beraberce Aişe'ye gittik. Ve yanına girmek için izin istedik. Aişe bize izin verdi. Yanına girdik. Hakim'i (görünce onu) tanıyarak sen, Hakim misin? dedi. Hakim; evet cevabını verdi. Aişe; yanındaki kimdir? dedi. Hakim; Sa'd b. Hişam'dır cevabını verdi. Aişe; hangi Hişam? dedi. Hakim; Amir'in oğlu dedi. Bunun üzerine Aişe, ona rahmet okudu ve hayırdır inşallah! dedi. (Ravi Katade: Hişam, Uhud harbinde yaralanmıştı demiştir.) (Sa'd diyor ki :) Ey Mü'minlerin annesi! Bana, Resulullah'ın (sav) ahlâkını anlat dedim. Aişe; sen, Kur'an okuyorsun değil mi? dedi. Evet okuyorum dedim. İşte Nebiyyullah'ın (sav) ahlâkı Kur'an'dı dedi. Bunun üzerine ben kalkmaya davrandım. Ve (bundan sonra) ölünceye kadar kimseye bir şey sormamaya niyet ettim. Sonra aklıma geldi de bana, Rasulullah'ın (sav) gece namazını anlat dedim. Aişe; sen Müzemmil sûresini okuyorsun değil mi? dedi. Evet okurum cevabını verdim. Aişe; işte Allah (ac) bu surenin başında gece namazını farz kıldı. Bunun üzerine Nebiyyullah (sav) ile ashabı bir sene gece namazına kalktılar. Allah, bu surenin sonunu on iki ay semada tuttu. Nihayet bu surenin sonunda tahfifi indirdi de artık gece namazı farzdan sonra kılınan bir nafile oldu dedi. Ben; ey Mü'minlerin annesi! Bana Rasulullah'ın (sav) vitrinden haber ver dedim. Aişe; biz, onun misvakını ve abdest suyunu hazırlardık. Allah da onu geceleyin ne zaman uyandırmak dilerse uyandırırdı. Bunu müteâkib misvak tutunur; abdest alır ve dokuz rekât namaz kılardı. Bu rekâtların yalnız sekizincisinde oturur da Allah'ı zikreder; ona hamd eyler ve duada bulunurdu. Sonra selâm vermeden ayağa kalkar, dokuzuncu rekâtı da kılardı. Sonra oturarak Allah'ı zikreder, ona hamd eyler ve duada bulunurdu. Sonra bize işittirecek derecede selâm verirdi. Selam verdikten sonra oturduğu yerden iki rekât namaz kılardı. İşte evladım bu namaz on bir rekâttır. Nebiyyullah (sav) yaşlanıp biraz kilo alınca vitri yedi rekât kılmaya başladı. Bu iki rekâtı yine eskiden kıldığı gibi kıldı. Böylece bu da dokuz rekât oldu yavrucuğum! Nebiyyullah (sav) bir namazı kıldı mı, artık ona devam etmeyi severdi. Şayet kendisine uyku veya bir ağrı galebe çalar da gece namazını kılamazsa (onun yerine) gündüz on iki rekât namaz kılardı Nebiyyullah'ın (sav) bütün Kur'an'ı bir gecede okuduğunu, bütün bir gece sabaha kadar namaz kıldığını ve Ramazandan başka tam bir ay oruç tuttuğunu bilmiyorum dedi. Bunun üzerine ben, İbn Abbas'a giderek Aişe'nin söylediklerini ona anlattım. İbn Abbas; Aişe doğru söylemiş! Onun yakınına gidebilsem yahut yanına girip çıkabilsem mutlaka onun yanma gider, bunları onun ağzından dinlerdim dedi. Ben; senin onun yanına girmediğini bilseydim, onun hadisini sana aktarmazdım dedim.]
Açıklama:
Yazar, Kitap, Bölüm:
Müslim, Sahîh-i Müslim, Salâtu'l-müsâfirîn ve Kasruhâ 1740, /293
Senetler:
1. Ümmü Abdullah Aişe bt. Ebu Bekir es-Sıddîk (Aişe bt. Abdullah b. Osman b. Âmir)
2. Sa'd b. Hişam el-Ensari (Sa'd b. Hişam b. Amir)
3. Ebu Hâcib Zürâre b. Evfâ el-Haraşî (Zürare b. Evfa)
4. Ebu Hattab Katade b. Diame es-Sedusî (Katade b. Diame b. Katade)
5. Hişam b. Ebu Abdullah ed-Destevâî (Hişam b. Senber)
6. Ebu Abdullah Muaz b. Hişam ed-Destevâî (Muaz b. Hişam b. Senber)
7. Muhammed b. Müsenna el-Anezî (Muhammed b. Müsenna b. Ubeyd b. Kays b. Dinar)
Konular:
Abdest, abdest alırken misvak kullanmak
Ahlak, Hz. Peygamber'in ahlakı
İtaat, Allah'a ve Rasûlüne itaat
KTB, NAMAZ,
Namaz, gece namazı ve kılınışı
Namaz, misvak kullanmak
Savaş, ve Barış
Seçki, Güzel ahlak
Vitir Namazı, Vitir namazı