405 Kayıt Bulundu.
Bana Mâlik, ona Abdullah b. Dînâr, ona Ebû Sâlih es-Semmân, ona da Ebû Hureyre (ra) şöyle demiştir: "İnsan hiç önemsemediği öyle bir söz söyler ki, o söz yüzünden cehenneme yuvarlanır. Yine insan hiç önem vermediği öyle bir söz söyler ki, bu söz onu cennete götürür."
Bize Hennâd b. es-Seriy, ona Vekî’, ona el-A'meş, ona Mücâhid, ona Tâvûs, ona da İbn Abbâs (ra) şöyle rivayet etmiştir: “Hz. Peygamber (sav) iki mezarın yanından geçiyordu. ‘Bu mezardakilerin ikisi de azap görüyorlar. Üstelik azap görmeleri büyük bir günah sebebiyle değildir. Bu idrarından sakınmazdı, bu ise insanlar arasında laf taşırdı’ buyurdu. Sonra taze bir hurma dalı getirilmesini istedi. Dalı ikiye böldü ve parçalardan birini bir mezara, diğerini öbür mezara dikti. Sonra da, ‘Bu dallar kurumadıkça umulur ki onların azabı hafifletilir’ buyurdu.” Mansur bu rivayeti farklı bir isnadla tahric etmiş ve onu Mücahid vasıtasıyla İbn Abbas'tan rivayet etmiştir, Tavus'u zikretmemiştir.
Bize Ahmed b. Hanbel'in arkadaşı Ebû Abdullah Muhammed b. Ebî Selc el-Bağdâdî, ona Ali b. Hafs, ona İbrahim b. Abdullah b. Hâtıb, ona Abdullah b. Dînâr, ona da İbn Ömer’in (ra) rivayet ettiğine göre Rasûlullah (sav) şöyle buyurdu: “Allah’ı zikretmek dışında fazla sözden kaçının! Çünkü Azîz ve Celîl olan Allah’ın zikri dışındaki fazla söz, kalbe katılık verir. İnsanların Allah’a en uzak olanı da katı kalpli olanlardır.” Bize Ebû Bekir b. Ebî'n-Nadr, ona Ebû'n-Nadr, ona İbrahim b. Abdullah b. Hâtıb, ona Abdullah b. Dînâr, ona da İbn Ömer (ra) senediyle Hz. Peygamber'den (sav) aynı manadaki bir hadisi rivayet etmiştir. Ebû İsâ şöyle demiştir: Bu, hasen-garîb bir hadistir. Onu sadece İbrahim b. Abdullah b. Hâtıb'ın rivayetiyle biliyoruz.
Bize Hennâd, Kuteybe ve Ebû Kureyb, onlara Vekî’, ona el-A'meş, ona Mücâhid, ona Tâvûs, ona İbn Abbâs şöyle rivayet etmiştir: Hz. Peygamber (sav) iki mezarın yanından geçmiş ve şöyle buyurmuştu: "Bu ikisi mezarlarında azap görüyorlar. Üstelik azaplarına sebep olan şey büyük bir günah değil. Buradaki idrar yaparken sütre kullanmazdı, şuradaki ise insanlar arasında laf taşırdı." Ebû İsa şöyle demiştir: Bu konuda Ebû Hureyre, Ebû Musa, Abdurrahman b. Hasene, Zeyd b. Sâbit ve Ebû Bekre'den hadis rivayet edilmiştir. Yine Ebû İsa dedi ki: Bu, hasen-sahîh bir hadistir. Mansûr bu hadisi Mücâhid'den, o da İbn Abbâs'tan rivayet etmiş, bu senette Tâvûs'u zikretmemiştir. el-A'meş'in rivayeti daha sahihtir. Dedi ki: Vekî'in müstemlisi Ebû Bekir Muhammed b. Ebân el-Belhî’den işittim, o da Vekî'in şöyle dediğini duymuştur: "el-A'meş, İbrahim'in isnadını Mansûr'dan daha iyi bilir."
Bize Hennâd, Kuteybe ve Ebû Kureyb, onlara Vekî’, ona el-A'meş, ona Mücâhid, ona Tâvûs, ona da İbn Abbâs şöyle rivayet etmiştir: Hz. Peygamber (sav) iki mezarın yanından geçerken şöyle buyurmuştu: "Bu ikisi mezarlarında azap görüyorlar. Üstelik azaplarına sebep olan şey büyük bir günah değil. Bunlardan biri idrar yaparken sütre kullanmazdı, diğeri ise insanlar arasında laf taşırdı." Ebû İsa şöyle demiştir: Bu konuda Ebû Hureyre, Ebû Musa, Abdurrahman b. Hasene, Zeyd b. Sâbit ve Ebû Bekre'den hadis rivayet edilmiştir. Yine Ebû İsa dedi ki: Bu, hasen-sahîh bir hadistir. Mansûr bu hadisi Mücâhid'den o da İbn Abbâs'tan rivayet etmiştir. Bu senette Tâvûs'u zikretmemiştir. el-A'meş'in rivayeti daha sahihtir. Dedi ki: Vekî'in müstemlisi Ebû Bekir Muhammed b. Ebân el-Belhî’den işittim, o da Vekî'in şöyle dediğini duymuştur: "el-A'meş, İbrahim'in isnadını Mansûr'dan daha iyi bilir."
Bana Mâlik, ona Süheyl b. Ebî Sâlih, ona babası, ona da Ebû Hureyre’nin (ra) rivayet ettiğine göre Rasûlullah (sav) şöyle buyurmuştur: "Şüphesiz ki Allah sizin için üç şeye razı olur, fakat üç şeye de kızar. Sadece O’na kulluk yapıp kendisine hiç bir şeyi ortak koşmamanıza, hep birlikte Allah’ın ipine sımsıkı sarılmanıza ve başınıza yönetici olarak verdiği kişilere samimiyetle nasihat etmenize razı olur. Dedikodu etmenize, savurganlık yapmanıza ve çok soru sormanıza da kızar."
Açıklama: Hz. Peygamber hayatta iken çok soru sorulması çeşitli âyet ve hadislerle yasaklanmıştır. Çünkü soruların sınırı yoktur. Hatta bazen gerçekleri çarpıtmak ve zihinleri bulandırmak amacıyla sorular sorulur. Fakat daha önemlisi vahiy gelirken ve Peygamber henüz hayatta iken çok ve gereksiz sorular sorulmasının başka bir sakıncası daha vardır. O da hakkında hüküm verilmemiş, dolayısıyla bir sınırlama konulmamış olan bir konuda soru sorulması ve zorunlu olarak verilen cevapta insanlara sınırlama getirilmesidir. Yasak olmayan bir davranışın yasaklanmasına sebep olmaktır. İnsanların rahat ve geniş bir alanda hareket imkânı varken bu alanı daraltmaktır. Bakara sûresindeki kesilmesi emredilen sığır hadisesi, bunun en canlı örneğidir. Sıradan bir ineği kesmeleri ile maksat hasıl olacakken sorulan ısrarlı sorular bu genişliği daraltılmış ve insanlar neredeyse istenilen nitelikte bir ineği bulamayacak hale gelmişlerdi. Bu yönüyle bakıldığında çok soru sorma yasağı, vahyin devam ettiği zaman ile sınırlıdır ve tamamen insanların hayatını kolaylaştırmak, daha geniş bir hareket alanı kazandırmak amacına matuftur. Ancak gerçekleri çarpıtmak ve insanların zihinlerini bulandırmak amacıyla ortaya atılan sorular, her dönemde kaçınılması gereken bir hâldir.
Bize Ebû Bekir b. Ebû Şeybe, ona Ebû Muâviye ve Vekî, ona A'meş, ona Mücâhid, ona Tâvûs, ona İbn Abbâs (ra) şöyle rivayet etmiştir: Hz. Peygamber (sav) iki mezarın yanından geçmiş ve şöyle buyurmuştur: "Bu ikisi azap görüyorlar. Hem de çok büyük bir şeyden dolayı değil. Onlardan biri (hacet giderirken) üzerine idrar sıçramasından sakınmazdı. Diğeri ise insanlar arasında laf taşırdı."
Açıklama: Bu konu ile ilgili hadislerde iki farklı fiil kullanılmaktadır. Biri burada olduğu gibi sakınmazdı anlamına gelen "lâ yestenzihu" fiili, diğeri de örtünmezdi anlamına gelen "lâ yestetiru" fiili. Bunların Arapça olarak yazılışı birbirine benzemektedir. Eğer Hz. Peygamber her iki fiili de kullanmadı ise, burada ravilerden veya Arap alfabesinden kaynaklanan bir hatadan söz etmek gerekir. İkisinden birini tercih etmek gerekirse, "lâ yestetiru" şeklini tercih etmek daha makul gözükmektedir. Bilindiği üzere o dönemde tuvalet ihtiyacını gidermek için kapalı bir mekân yoktu. Rasûlullah'ın (sav) ve ashabın huzurunda Mescid-i Nebî'de idrarını yapan bir bedevînin varlığı bilinen bir husustur. Dolayısıyla insanlar bu ihtiyaçlarını açık alanda gideriyorlardı. Muhtemelen bu esnada insanların pek çoğu sütre kullanmak, bir tepenin veya bir ağacın gerisine gitmek, yani mahremiyete dikkat etmek alışkanlığına da sahip değildi. Bundan dolayı Hz. Peygamber'in abdest bozarken mahremiyete dikkat edilmesini kastetmiş olma ihtimali daha fazladır. Doğru olan, her iki hususu göz önünde bulundurmaktır, yani hem idrar damlalarının üstümüze bulaşmasından sakınmak ve hem de mahremiyete dikkat etmek gerekir. Zaten Hz. Peygamber'in maksadı da bu olmalıdır.
Bize el-Esved b. Âmir, ona Şerîk, ona er-Rukeyn, ona Nuaym b. Hanzala, -Şerîk bu ismi bazen Nu'man b. Hanzala olarak söylerdi- ona da Ammâr’ın rivayet ettiğine göre Hz. Peygamber (sav) şöyle buyurmuştur: "Dünyada iki yüzlü olan kişinin kıyamette ateşten iki dili olur."
Bize Salih b. Abdullah, ona Abdullah b. el-Mübârek, ona Süveyd b. Nasr, ona İbnü'l-Mübârek, ona Yahya b. Eyyûb, ona Ubeydullah b. Zahr, ona Ali b. Yezîd, ona el-Kasım, ona Ebû Ümâme’nin rivayet ettiğine göre Ukbe b. Âmir şöyle demiştir: Hz. Peygamber'e (sav), "- Ey Allah'ın rasûlü! Kurtuluş nedir?" diye sordum. "- Dilini tut, evin genişlet ve günahlarına göz yaşı dök!" buyurdu. Ebû İsa şöyle demiştir: Bu, hasen bir hadistir.