Giriş

Bize Ebu Bekir b. Ebu Şeybe, ona Ebu Muaviye ve Veki', onlara A'meş, ona Ebû Salih, ona da Ebu Hureyre (ra), Rasulullah'ın (sav) şöyle buyurduğunu rivayet etti. "Nefsim yed-i kudretinde olana yemin ederim ki iman etmedikçe cennete giremezsiniz. Birbirinizi sevmedikçe (kamil anlamda) iman etmiş olamazsınız. Size, yaptığınızda birbirinizi seveceğiniz bir şey göstereyim mi? Aranızda selamı yayın."


Açıklama: Müminlerin birbirlerini sevmeleri kamil anlamda iman etmiş olmaları için şarttır. Ancak iman etmedikçe cennete giremezsiniz cümlesindeki iman ise zahir manasına göre anlaşılır. Yani iman etmeyen kişilerin cennete giremeyecekleri belirtilmektedir. Öte yandan benzer lafızların zikredildiği Ebû Musa el-Eş'arî'den nakledilen bir hadiste Hz. Peygamber selam vesilesiyle bireysel sevgi ve saygının yanı sıra toplumsal ülfet ve birlikteliğin sağlanacağını daha farklı ifadelerle açıklamıştır.

    Öneri Formu
753 M000194 Müslim, İman, 93

Bize Yahya b. Cafer, ona Abdurrezzak, ona Ma'mer, ona Hemmâm, ona da Ebu Hureyre'nin (ra) rivaet ettiğine göre Rasûlullah (sav) şöyle buyurdu: "Allah, Adem’i kendi sureti üzere yarattı. Boyu altmış zira‘ idi. Onu yarattığında kendisine; 'Git, şu oturmakta olan melek gurubuna selam ver. Sana nasıl karşılık vereceklerini dinle. O selam, senin ve zürriyetinin selamı olacaktır' buyurdu. Bunun üzerine Adem gidip; 'es-Selâmu aleyküm' diye selam verdi. Melekler, 'es-Selâmu aleyke ve rahmetullâh' dediler. Selamlarında 've rahmetullâh' ifadesini eklediler. Cennete giren herkes, Adem'in suretinde olacaktır. İnsanlar o günden bu yana kısalarak geldiler."


Açıklama: Güvenlik ve esenlik manasına gelen, rahmet ve bereket duası olan selam, insanlarla kurulacak olan güzel ilişkinin ilk adımıdır. Cenâb-ı Hakk'ın Âdem'i yarattığında ilk olarak ona âdâbı muaşeret ve insanlarla güzel ilişki kurmanın ilk adımını öğretmiş olması önemli görülmelidir. 'Kendi sureti' ifadesindeki zamirin mercii konusunda iki görüş vardır: 1- Zamir Allah'a râcididr, dolayısıyla cümle, Âdem'i Allah kendi sûretinde yarattı manasına gelir. Bu durumda buradaki "sûret" lafzını sıfat diye anlamak gerekir; yani Allah Âdemi, hayat, ilim, semi, basar gibi kendisinde kâmil manada bulunan bazı sıfatları nâkıs manada olmak üzere Âdem'e de verdi demektir. Bu ibare teşrîf manasına da gelir; yani Allah Âdem'i mahlukatın en şereflisi olarak yaratmış ve onu üstün niteliklerle donatmıştır. 2- Zamir Âdem'e râcidir, buna göre de Allah Adem'i Adem sûretinde, insanların dünyada yaşadıkları sûrette yarattı demektir.Yani Âdem'i yaşayıp vefat ettiği sûrette yaratmıştır, dünyada şekil değiştirmemiştir. Cennetteki sûreti ile dünyadaki sûreti aynıdır. Onun nesli de boy-pos ve güzellik itibariyle aslî sûretlerinde cennete gireceklerdir. Bu hadîsin vurûd sebebi olarak İbn Hamza, el-Beyan ve't-ta'rîf adlı eserinde şöyle bir rivayet kaydeder: "Bir adam kölesini dövüyordu, Hz. Peygamber onu görünce, kendisini azarladı ve; 'Allah Âdem'i de onun sûretinde yarattı' buyurdu." Yani Allah Âdem'i de, senin dövdüğün köle sûretinde yarattı, buyurmuştur. Kültürümüzde Hadisler projesini ilgilendiren kısım: خَلَقَ اللَّهُ آدَمَ عَلَى صُورَتِهِ

    Öneri Formu
22114 B006227 Buhari, İsti'zan, 1

Bize Yahya b. Eyyüb, Süreyc b. Yunus, Kuteybe b. Saîd ve Ali b. Hucr, İsmail b. Cafer'den, -İbn Eyyüb, İsmail'den "Haddesena" sigasını kullanmış, hadisi şeyhinden işittiğini belirtmiştir-, ona Alâ'dan, ona Ebû Alâ Abdurrahman b. Yakub'dan ona Ebû Hureyre'den (ra) rivayet edildiğine göre Rasulullah (sav) mezarlığa gelip "Selam size ey müminlerin diyarı! Allah'ın dilediği zaman biz de size katılacağız! Kardeşlerimi görmüş olmayı çok isterdim" buyurmuştu. (Orada bulunan ashâb): "Biz senin kardeşlerin değil miyiz, ey Allah'ın resulü?" diye sordular. Hz. Peygamber "Siz benim ashâbımsınız. Kardeşlerimiz ise henüz gelmeyenlerdir" buyurdu. "Ümmetinden daha gelmeyenleri nasıl tanıyor ve biliyorsun ey Allah'ın resulü?" diye sordular. Hz. Peygamber "Bir adamın simsiyah atlar arasında alnı ve ayakları beyazlı atları olsa onları seçemez mi?" diye sordu. "Elbette seçer" dediler. Hz. Peygamber bunun üzerine şöyle buyurdu: "Onlar aldıkları abdest sebebiyle alınlarında ve ayaklarında nur olduğu halda gelirler. Ben onları havuza götürürüm. Dikkat ediniz! Bazı kimseler benim havuzumdan kaybolup (başka bir sürüye katılmış) devenin kovulduğu gibi kovulacaklar. Ben onlara "Haydi, buraya gelin" derim. Ama "Onlar senden sonra hallerini değiştirdiler" denilir. Ben de 'Öyleyse uzak olsunlar, uzak olsunlar' derim."


Açıklama: Burada havuzdan uzaklaştırılanların Rasulullah'tan sonra yaşayan mürted ve munafıklar olduğu belirtilir. Bunların abdest yerlerinin parlaması caiz görülmüştür. (Nevevî, Şerhu Muslim, III, 136-137). Nitekim kendilerine kahraman denilsin diye savaşıp ölenlerin kanlarıyla Allah huzuruna getirilmesinde benzer bir mana bulunabilir. Ancak Allah onların niyetleri ila-i kelimetullah olmadığı için amellerini kabul etmemiştir.

    Öneri Formu
280879 M000584-4 Müslim, Tahâre, 39

Bize Ebu Bekir b. Nafi', ona Behz, ona Hammad, ona Sabit, ona da Enes şöyle rivayet etmiştir: "Rasulullah (sav) çocuklarla oynarken yanıma geldi. Bize selam verdi ve beni bir ihtiyacı için gönderdi. Bu sebeple annemin yanına gitmekte geciktim. Yanına gelince Annem; neden geç kaldın diye sordu. Rasulullah (sav) beni bir ihtiyacı için gönderdi dedim. Neymiş bu ihtiyaç diye sordu. Bu bir sır dedim. Annem; öyleyse Rasulullah'ın sırrını hiç kimseye söyleme dedi." [Enes şöyle dedi: Sabit, Vallahi eğer bu sırrı birisine söyleyecek olsaydım sana söylerdim.]


    Öneri Formu
7574 M006378 Müslim, Fadâilu's Sahabe, 145

Bize Muhammed b. Mukâtil Ebu Hasan, ona Abdullah, ona Ma'mer, ona Hemmâm b. Münebbih, ona da Ebu Hureyre'nin rivayet ettiğine göre Hz. Peygamber (sav) şöyle buyurmuştur: "Küçükler büyüklere, yoldan geçenler oturmakta olanlara, sayıca az olanlar kendilerinden kalabalık olanlara selam verirler."


    Öneri Formu
22123 B006231 Buhari, İsti'zan, 4

Bize Muhammed, ona Mahled, ona İbn Cüreyc, ona Ziyad, ona Abdurrahman b. Zeyd'in azadlı kölesi Sabit, ona da Ebu Hureyre'nin (ra) rivayet ettiğine göre Resulullah şöyle buyurdu: "Binek üzerindeki yürüyene, yürüyen oturana, sayıca az olanlar, kendilerinden sayıca çok olanlara selam vermelidir."


    Öneri Formu
22126 B006232 Buhari, İsti'zan, 5

Bize İshak b. İbrahim, ona Ravh b. Ubâde, ona İbn Cüreyc, ona Ziyad, ona Abdurrahman b. Zeyd'in azatlısı Sabit, ona da Ebu Hureyre'nin (ra) rivayet ettiğine göre Resûlullah (sav) şöyle buyurdu: "Binek üzerindekiler yürüyenlere; yü­rüyenler oturanlara; sayıca az olanlar kendilerinden kalabalık olanlara selam verirler."


    Öneri Formu
22130 B006233 Buhari, İsti'zan, 6

Bana Züheyr b. Harb, ona Cerir, ona A'meş bu isnatla (bir önceki isnadla) rivayet ettiğine göre Rasulullah (sav) şöyle buyurdu: "Nefsim kudretinde olan Allah'a yemin olsun ki iman etmeden cennete giremezsiniz." Sonra Ebu Muaviye ve Veki' hadisinin benzerini rivayet etmiştir: [(İman etmeden cennete giremezsiniz. Birbirinizi sevmeden -kamil manada- iman etmiş olmazsınız. Size yaptığınız zaman birbirinizi seveceğiniz bir şey tavsiye edeyim mi? Aranızda selamı yayın.)]


Açıklama: İsnadın tamamı için bk. M000194.

    Öneri Formu
754 M000195 Müslim, İman, 94

Bize Ebu Bekir b. Ebu Şeybe, ona Ebu Muaviye ve Veki', onlara A'meş, ona Ebu Salih, ona da Ebu Hureyre (ra), Rasulullah'ın (sav) şöyle buyurduğunu rivayet etti. "Nefsim yed-i kudretinde olana yemin ederim ki iman etmedikçe cennete giremezsiniz. Birbirinizi sevmedikçe (kamil anlamda) iman etmiş olamazsınız. Size, yaptığınızda birbirinizi seveceğiniz bir şey göstereyim mi? Aranızda selamı yayın."


Açıklama: Müminlerin birbirlerini sevmeleri kamil anlamda iman etmiş olmaları için şarttır. Ancak iman etmedikçe cennete giremezsiniz cümlesindeki iman ise zahir manasına göre anlaşılır. Yani iman etmeyen kişilerin cennete giremeyecekleri belirtilmektedir. Öte yandan benzer lafızların zikredildiği Ebû Musa el-Eş'arî'den nakledilen bir hadiste Hz. Peygamber selam vesilesiyle bireysel sevgi ve saygının yanı sıra toplumsal ülfet ve birlikteliğin sağlanacağını daha farklı ifadelerle açıklamıştır.

    Öneri Formu
270602 M000194-2 Müslim, İman, 93

Bize İshak b. Mansûr, ona Abdullah b. Nümeyr, ona Ubeydullah, ona Saîd b. Ebu Saîd el-Makburî, ona da Ebu Hureyre (ra) şöyle rivayet etti: “Rasûlullah (sav) mescidin bir köşesinde otururken bir adam mescide girdi, namaz kıldı. Sonra geldi ve Rasûlullah'a (sav) selam verdi. Rasûlullah (sav) ona, “Ve aleyke's-selâm. Sen git, tekrar namazı kıl, çünkü namazı (düzgün) kılmadın” buyurdu. Bunun üzerine adam döndü, tekrar namaz kıldı. Sonra dönüp geldi, yine selâm verdi. Rasûlullah (sav) yine, “Ve aleyke's-selâm. Fakat dön, tekrar namaz kıl, çünkü namazı (düzgün) kılmadın” buyurdu. Adam, ikinci seferde yahut ondan bir sonrakinde; “Yâ Rasûlullah! Bana (namazı doğru kılmayı) öğretir misin?” dedi. Bunun üzerine (Rasûlullah (sav) şöyle buyurdu; “Namaz kılmak istediğinde önce güzelce abdest al. Sonra kıbleye dön ve iftitah tekbirini al. Sonra, sana kolay gelen yerlerden biraz Kur'ân oku. Sonra, rükû halinde iken tüm vücudun sükûn buluncaya kadar rükû yap. Sonra, ayakta iken tüm bedenin dümdüz olacak şekilde kıyam et. Sonra, secde halinde iken tüm vücudun sükûn buluncaya kadar secde yap. Sonra kalk ve tüm vücudun sükûn buluncaya kadar otur. Sonra, tüm vücudun sükûn buluncaya kadar (ikinci) secdeyi yap. Sonra kalk ve tüm vücudun sükûn buluncaya kadar otur. Sonra, bunu tüm namazında yap.” Ebû Üsame bu hadisin sonunda; “Ayakta iken tüm bedenin dümdüz olana kadar” diye de ekledi.


    Öneri Formu
22167 B006251 Buhari, İsti'zan, 18