Giriş

Bize Yakub, ona babası (İbrāhīm b. Sa‘d), ona İbn İshak, ona Salih b. İbrahim b. Abdurrahman b. Avf, ona Abdüleşhel oğullarının kardeşi Mahmud b. Lebîd, ona da Bedir ashabından Seleme b. Selâme b. Vakş şöyle demiştir: "Bizim, Abdüleşhel oğulları kabilesinden olan bir Yahudi komşumuz vardı. Allah Rasulü’nün (sav) gönderilişinden az bir zaman önce, bir gün evinden çıkarak bize uğradı ve Abdüleşhel oğullarının meclisinin önünde durdu. O sırada mecliste bulunanların en genci bendim. Üzerimde bir bürde olduğu halde ailemin avlusunda uzanmış yatıyordum. Bu Yahudi, ölümden sonra dirilişi, kıyameti, hesap ve mizanı, cennet ve cehennemi anlattı. Bunu, putlara tapan ve ölümden sonra dirilmenin gerçekleşeceğine inanmayan müşrik bir topluluğa anlatıyordu. Oradakiler 'Yazıklar olsun sana ey falanca! Gerçekten böyle bir şeyin olacağını mı sanıyorsun? Yani insanlar öldükten sonra diriltilecekler ve içinde cennet ile cehennem bulunan bir yurda götürülecekler, orada yaptıkları amellere göre karşılık görecekler, öyle mi?' dediler. Yahudi adam 'Evet! Ve adına yemin edilen Allah’a andolsun ki, insan ateşten payına düşene karşılık, bu dünyadaki en büyük tandıra sahip olmayı, onu hararetle ısıtıp içine sokulmayı, üstünün kapatılmasını, ama böylece o yarınki ateşten kurtulmayı isterdi' dedi. Bunun üzerine 'Yazıklar olsun sana, bunun alameti nedir?' dediler. O da '(Elini Mekke ve Yemen tarafına doğru işaret ederek), bu beldelerden birinden, elçi olarak gönderilecek bir peygamberdir' dedi. Onlar 'Peki, sence bu ne zaman gerçekleşir?' dediler. O yahut, yaşça o meclisin en küçüğü olana bana baktı ve 'Şayet ömrü yeterse bu delikanlı, o peygamberi mutlaka görür' dedi. Selâme der ki: Vallahi, bir kaç gün geçmemişti ki Allah Teâlâ Rasulünü gönderdi. O peygamber aramızda yaşadı. Biz ona iman ettik. Ama o Yahudi, haset ve azgınlık yüzünden inkâr etti. Biz de ona 'Yazıklar olsun sana ey falanca! Hani bize hakkında anlattıkların? Sen değil miydin onu anlatan?' dedik. O da 'Evet, ama işte o peygamber, bu kişi değil' dedi."


Açıklama: İsnad Muhammed b. İshâk dolayısıyla hasendir.

    Öneri Formu
64610 HM015935 İbn Hanbel, III, 467

Bize Kuteybe b. Said, ona Yakub -b. Abdurrahman el-Kârî-, ona Süheyl, ona babası, ona Ebu Hureyre'nin (ra) rivayet ettiğine göre Rasulullah (sav) şöyle buyurmuştur: "Allah'a ve ahiret gününe inanan bir kişi ensara kin gütmez."


    Öneri Formu
797 M000238 Müslim, İman, 130

Bize Ebu Bekir b. Ebu Şeybe, ona Affan; (T) Bize İshak b. İbrahim, ona Muğîra b. Seleme el-Mahzûmî, onlara Vüheyb, ona da Amr b. Yahya bu isnadla "ensarın bütün evlerinde hayır vardır" ifadesine kadar nakilde bulunmuş, sonraki Sa'd b. Ubade kıssasına değinmemiştir. Vüheyb'in naklettiği tarikte Rasulullah (sav) (ülkesinin idaresini ona verdiğine dair) ona yazı yazdı ilavesi yer almış, Vüheyb ise kendi rivayetinde; Rasulullah (sav) ona yazdı (فَكَتَبَ)" ibaresini zikretmemiştir.


    Öneri Formu
6633 M005949 Müslim, Fadâil, 12

Bize Muhammed b. Beşşâr, ona Ğunder, ona Şu'be, ona Muhammed b. Ziyâd, ona da Ebu Hureyre'nin (ra) rivayetine göre Peygamber (sav) şöyle buyurmuştur: "Eğer Ensâr, bir dere ya da dağ yolunu tutup gitse ben de Ensâr'ın dere yolunu tutar giderdim. Eğer hicret olmasaydı, ben de Ensâr'dan biri olurdum." Ebu Hureyre “babam anam O'na feda olsun, Rasulullah (sav) bu sözünde haksız değildir. Çünkü Ensâr, Rasulullah'ı barındırdı ve O'na yardım etti” demiş ya da benzer başka sözler söylemiştir.


    Öneri Formu
34852 B003779 Buhari, Menakıbu'l-Ensar, 2

Abdurrezzâk, ona Ma'mer, ona Zuhrî, ona Ebu Bekir b. Abdurrahman b. Hâris b. Hişâm, ona da Esmâ bt. Umeys şöyle demiştir: "Rasulullah (sav) ilk olarak Meymûne’nin evinde hastalandı. Hastalığı şiddetlendi ve bayıldı. Eşleri ona ağız yoluyla ilaç damlatma hususunda istişare ettiler ve bu şekilde yaptılar. Ayıldığında 'Bu iş, Habeşistan’ı işaret ederek, şu taraftan gelen kadınların işidir' buyurdu. O kadınlar arasında Esmâ bt. Umeys de vardı. Onlar 'Ey Allah’ın Rasulü! Sizde Zatülcenb hastalığı olduğunu düşündük' dediler. Rasulullah (sav) 'Bu, Allah’ın bana vermeyeceği bir hastalıktır. Amcam Abbas hariç, evde bulunan herkese istinasız bu ilaç içirilsin' buyurdu. O gün oruçlu olmasına rağmen, Rasulullah’ın kesin emri sebebiyle Meymûne’ye de ilaç içirildi. Zuhrî der ki: Bana Ubeydullah b. Abdullah b. Utbe'nin bildirdiğine göre Hz. Âişe şöyle demiştir: Rasulullah (sav) ilk olarak Meymûne’nin evinde hastalandı. Daha sonra, hastalığı benim evimde geçirmek üzere, eşlerinden izin istedi, onlar da izin verdiler. Rasulullah (sav) dışarı çıktı, bir eli Fazl b. Abbas’ın omuzunda, diğer eli başka bir adamın omuzunda olduğu hâlde ayaklarını sürüyerek yürüyordu. Ubeydullah der ki: Bunu İbn Abbas’a anlattım, bana 'Âişe’nin adını anmadığı kişi Ali b. Ebu Tâlib’tir. Hz. Âişe, onun hakkında hayırlı bir söz söylemekten hoşlanmazdı' dedi." Zuhrî der ki: Urve'nin, başkasından aktardığına göre Hz. Âişe şöyle demiştir: "Rasulullah (sav) vefatına sebep olan hastalığı sırasında 'Bana, bağları çözülmemiş yedi kırbadan (su tulumundan) su dökün; umulur ki ferahlık bulur ve insanlara vasiyette bulunurum' buyurdu. Biz de onu Hafsa’nın bakır leğenine oturttuk ve üzerine su döktük. Nihayet eliyle 'yeter' işareti yapınca bıraktık ve o dışarı çıktı." Zuhrî der ki: Bana, babası tevbesi kabul edilen üç kişiden biri olan Abdurrahman b. Ka‘b b. Mâlik şöyle haber vermiştir: "Rasulullah (sav) o gün minbere çıktı, Allah’a hamd edip O’nu övdü ve Uhud günü şehit düşenler için mağfiret diledi. Sonra 'Ey Muhâcirler topluluğu! Siz artmaktasınız. ancak Ensâr artmaz. Ensâr, benim sığınıp yerleştiğim sadık dostlarımdır. Onların değerli olanına değer verin, kusurlu olanlarını da bağışlayın' buyurdu. Zuhrî der ki: Bir adamdan işittiğime göre Rasulullah (sav) (konuşmasının devamında) 'Allah, bir kulunu, dünya ile ahiret arasında serbest bıraktı, o da Rabbi katında olanı tercih etti' buyurdu. Bunun üzerine Ebu Bekir, Hz. Peygamber'in (sav) (bir kul ifadesi ile) kendisini kastettiğini anlayıp ağladı. Rasulullah (sav) ona 'Sakin ol' buyurdu. Sonra da 'Mescide açılan şu kapıların hepsini kapatın, yalnızca Ebu Bekir’in kapısı açık kalsın. Çünkü arkadaşlarım arasında, bana en çok iyilikte bulunma, en çok destek olma açısından, Ebu Bekir’den daha faziletli kimseyi bilmiyorum' buyurdu." Zuhrî der ki: Bana Ubeydullah b. Abdullah b. Utbe, ona da Âişe ve İbn Abbas şöyle haber vermiştir: "Nebî (sav), kendisine hastalık nöbeti geldiğinde kendisine ait bir hırkayı (hamîsa) yüzüne örter, bunaldığı zaman da yüzünü açar ve 'Allah’ın lâneti Yahudiler ve Hristiyanlar üzerine olsun, onlar peygamberlerinin kabirlerini mescit edindiler' buyururdu. Âişe der ki: Hz. Peygamber (sav), böyle söyleyerek, onların yaptıkları gibi yapılmaması için uyarıda bulunuyordu." Ma‘mer der ki: Zührî şöyle demiştir: "Nebî (sav), Abdullah b. Zemʿa’ya 'İnsanlara, namaz kılmalarını emret' buyurdu. Abdullah b. Zemʿa çıktı ve Ömer b. Hattâb’a rastladı. Ona 'İnsanlara sen namaz kıldır' dedi. Bunun üzerine Ömer cemaate namaz kıldırdı. Ömer yüksek sesli bir kimseydi ve sesini yükseltti. Nebî (sav) işitip 'Bu Ömer’in sesi değil mi?' buyurdu. Onlar da 'Evet, ey Allah’ın Elçisi!' dediler. Bunun üzerine Nebî (sav) 'Allah da, müminler de bunu istemez. İnsanlara Ebu Bekir namaz kıldırsın' buyurdu. Ömer, Abdullah b. Zemʿa’ya 'Yaptığın ne kötü oldu. Ben sandım ki Rasulullah (sav), benim namaz kıldırmamı söylemeni sana emretti' dedi. Abdullah b. Zemʿa 'Hayır, vallahi! Bana, kimseye söylememi, emretmedi' dedi. Zührî der ki: Bana Abdullah b. Ömer'in haber verdiğine göre Hz. Âişe şöyle demiştir: Rasulullah (sav) hastalığı ağırlaşınca 'Ebu Bekir’e söyleyin, insanlara namaz kıldırsın' buyurdu. Ben 'Ey Allah’ın Elçisi! Ebu Bekir yufka yürekli bir adamdır, Kur'an okuduğunda gözyaşını tutamaz. Başkasını emretseniz' dedim. Vallahi, insanların Rasulullah’ın (sav) makamında ilk duran kişiden uğursuzluk çıkarmalarından hoşlanmadığım için böyle bir şey söylemiştim. Onu iki veya üç kez bu konuda tekrar uyardım. Bunun üzerine Hz. Peygamber (sav) 'İnsanlara Ebu Bekir namaz kıldırsın! Siz Yusuf’un arkadaşları (kadınları) gibisiniz' buyurdu. Zührî der ki: Bana Enes b. Mâlik şöyle haber vermiştir: Pazartesi günü Nebî (sav) odanın perdesini kaldırdı, Ebu Bekir’i cemaate namaz kıldırırken gördü. Yüzüne baktım, sanki Mushaf yaprağı gibi (dingin ve nurlu), tebessüm ediyordu. Onu görünce neredeyse sevincimizden, namazımızda fitneye düşüyorduk. Ebu Bekir geri çekilmek istedi, fakat Nebî (sav) ona yerinde kalmasını işaret etti, sonra perdeyi indirdi. O gün vefat etti. Ömer ayağa kalkarak 'Rasulullah (sav) ölmedi, Rabbi onu, Mûsâ’yı gönderdiği gibi kırk gece üzerine kırk gece gönderdi. Vallahi umarım ki Rasulullah, (dönecek ve) 'Rasulullah (sav) öldü' diyen bazı münafıkların ellerini ve dillerini kesinceye kadar yaşayacaktır' dedi. Ma'mer der ki: Bana Eyyûb, ona İkrime, ona da Abbas b. Abdülmuttalib şöyle demiştir: Vallahi, Rasulullah’ın aramızda ne kadar kalacağını öğrenmek istedim ve Hz. Peygamber'e (sav) 'Ey Allah’ın Elçisi! Sizin için bir makam yapsak da toz sizden uzaklaşsa ve hasımlar size ulaşamasa' dedim. Nebî 'Bırakın, Allah beni onlardan rahatlatıncaya kadar, onlar ridâmı çekiştirsinler, topuğuma bassınlar, tozları bana ulaşsın' buyurdu. O zaman aramızda fazla kalmayacağını anladım." "Nebî (sav) vefat edince Ömer yine ayağa kalktı ve 'Rasulullah (sav) ölmedi! Sadece Mûsâ gibi bayıldı. Allah’a yemin ederim ki, Allah’ın Rasulü'nün 'Rasulullah (sav) vefat etti' diyen bazı münafıkların ellerini ve dillerini kesinceye kadar yaşayacağını umuyorum' dedi. Hz. Abbas kalktı ve 'Ey insanlar! Aranızda Allah’ın Rasulü'nden (sav), kendisine, bir söz veya sözleşme verilmiş kimse var mı?' dedi. Onlar 'Allah’a yemin olsun ki hayır' dediler. Hz. Abbas 'Allah Rasulü (sav) bağlar (ilişkiler) kurmuş, savaşlar yapmış, faaliyetlerini sürdürmüş, barış yapmış, kadınlarla evlenmiş, boşamış, sizi apaçık bir hüccet ve açık bir yol üzere bırakmıştır. Eğer İbn Hattâb’ın dediği doğru ise, Allah’ın onu bize geri getirmekten aciz kalmayacağını bilin. Yok eğer (dedikleri) doğru değilse, o hâlde bizi sahibimizle (Peygamberimizle) baş başa bırakın. Çünkü o da insanlar gibi (ölüp) toprağa karışacaktır' dedi. Zuhrî der ki: İbn Kâ‘b b. Mâlik, İbn Abbâs’tan şöyle aktarmıştır: Hz. Abbas ve Hz. Ali, Rasulullah'ın (sav) hastalığı sırasında yanından çıktılar. Bir adam onlara rastladı ve 'Ey Ebu Hasan! Allah’ın Rasulü (sav) bu sabah nasıl oldu?' diye sordu. Hz. Ali 'Allah’ın Rasulü (sav) bu sabah şifa bulmuş olarak (iyi) oldu' dedi. Bunun üzerine Hz. Abbas, Hz. Ali’ye 'Üç gün içinde sen, değneğin kölesi (yani başkasına tâbi olan biri) olacaksın' dedi ve sonra 'Ben, Abdülmuttalib oğullarının yüzlerini ölüm anında tanırım. Korkarım ki Allah Rasulü (sav) bu hastalığından kurtulamayacak. Haydi gel, onun yanına gidelim de bu işin (yani halifeliğin) bize ait olup olmadığını soralım. Eğer bize aitse, bunu öğrenmiş oluruz, değilse de, bize karşı iyi davranmasını vasiyet etmesini isteriz' dedi. Hz. Ali ise 'Peki ya yanına gidip de bize bu işi vermezse, insanlar bize verir mi sanıyorsun? Allah’a yemin ederim ki, bunu kendisine asla sormayacağım' dedi. Zuhrî der ki: Hz. Âişe şöyle demiştir: Allah’ın Resûlü'nün (sav) hastalığı ağırlaşınca, üç defa 'Refîku’l-A‘la’ya (Yüce Dost’un yanına)' buyurdu ve ardından ruhunu teslim etti. Ma'mer der ki: Ben, Katâde’nin şöyle dediğini işittim: Allah Rasulü'nün (sav) söylediği son söz şu oldu: Allah’tan korkun ve kadınlar hususunda (onların haklarını gözetmede) ve mülkiyetiniz altındaki kimseler (köleler, hizmetliler) hakkında Allah’tan sakının."


    Öneri Formu
81011 MA009754 Musannef-i Abdurrezzak, V, 428

Bize Abdüla‘la, ona İbn İshak, ona Abdulmelik b. Ebu Bekir, ona Zuhrî, ona Ubeydullâh b. Abdullah b. Utbe, ona da İbn Abbâs şöyle demiştir: "Mina’da, Ömer b. Hattâb ile birlikte bulunduğumuz günlerde, Abdurrahman b. Avf’a gider, ona Kur’ân öğretirdim. Bir gün evine gittim, fakat onu bulamadım. Bana, 'Emîru’l-Mü’minîn’in yanındadır' denildi. Onu bekledim. Yanıma geldiğinde bana, 'Bugün Ömer öyle bir öfkelendi ki, hilafete geçtiğinden beri benzerini görmedim' dedi. Ben de 'Neden?' diye sordum, şöyle dedi: Ensâr’dan iki kişi, Ebu Bekir’in biatinden bahsedip 'Vallahi o iş ani oldu, oldu bittiye getirildi. Ama eğer bu (halife) vefat edecek olursa, kişi sevdiğine gider, onun elinden tutup biat eder, kimse de bunu engelleyemez. İş olması gerektiği gibi olur' demiş ve bu söz de Ömer'e ulaşmış. Bunun üzerine Ömer, insanlara hitap etmeye niyetlendi. Ben kendisine 'Bunu yapma, ey Emîru’l-Mü’minîn! Çünkü sen şu anda Arap kabilelerinin her yanından insanların toplandığı bir beldedesin. Eğer sen burada bir söz söylersen, o söz senden nakledilir, bütün diyarlara yayılır ve bunun neticesinde ne olacağı bilinmez. Seninle aynı görüşte olup, seni destekleyecek olanlar ise ancak Medine’ye dönenler olacaktır' dedim." "Medine’ye döndüğümüzde, ben erkenden mescide gittim, minberin sağ tarafındaki sütuna yaslandım. O esnada Saîd b. Zeyd b. Amr b. Nüfeyl yanıma geldi, oturdu. Ona 'Ömer, bugün hilafete geçtiğinden beri söylemediği bir sözü söyleyecek' dedim. O 'Ne söyleyecek olabilir?' diye sordu, bende' Birazdan duyarsın' dedim. Halk toplanınca Ömer çıktı, minbere oturdu. Allah’a hamd etti, sena etti, sonra Rasulullah'ı (sav) anıp salat ve selam getirdi. Ardından şöyle dedi:" "Allah, Rasulullâh'ı (sav) aramızda bıraktı, O’na Allah’tan vahiy gelir, O bu vahiyle helâl kılar, haram kılardı. Sonra Allah, Rasulü’nü vefat ettirdi. Allah, ondan dilediğini kaldırdı, dilediğini bıraktı. Biz de kalanına tutunduk, bazıları ise bizden geçti. Bizim Kur'an'da okuduğumuz şeylerden biri de 'Babalarınızdan yüz çevirmeyin. Çünkü babalarınızdan yüz çevirmeniz, sizin için küfürdür' ayetiydi. Recm ayeti indi, bunun üzerine Hz. Peygamber (sav) recmi uyguladı, biz de onunla birlikte recmettik. Muhammed’in nefsi elinde olana yemin ederim ki, ben onu ezberledim, öğrendim, idrak ettim. Eğer 'Ömer Mushaf'a, içinde olmayanı yazdı' denilmeyecek olsaydı, onu kendi elimle yazardım. Recim, üç hâlde uygulanır: Hamilelik ile sabit olursa, kişinin kendi ikrarıyla olursa, yahut Allah’ın emrettiği şekilde adaletli şahitlerle sabit olursa." "Bazı kimselerin, Ebu Bekir’in hilafeti hakkında, ‘O, ani ve hazırlıksız oldu, oldu bittiye getirildi' dedikleri kulağıma geldi. Evet, öyleydi, ancak Allah onun hayrını verdi, şerrinden korudu. Siz, insanların boyunlarını ona yöneltip koştuğu gibi, başka birine koşacak olmanızdan sakının. Rasulullâh (sav) vefat ettiğinde, Ensâr’ın Sâide oğullarında Sa‘d b. Ubâde ile toplanıp ona biat ettikleri haberi bize ulaştı. Bunun üzerine Ebu Bekir, Ebu Ubeyde b. Cerrâh ve ben oraya yöneldik.; İslâm’da bir gedik açmalarından endişe ediyorduk. Bizi, Ensâr’dan iki güvenilir adam; Uveym b. Sâide ve Ma‘n b. Adiyy karşıladı. Bize, 'Nereye gidiyorsunuz?' dediler. Biz de, 'Kavminize gidiyoruz, onların durumu bize ulaştı' dedik. Onlar, 'Geri dönün; size muhalefet etmeyecekler, hoşunuza gitmeyen bir şey de olmayacak' dediler. Fakat biz gitmeyi tercih ettik. İçimden bir konuşma hazırlamıştım. Onlara ulaştığımızda, Sa'd b. Ubâde hasta hâlde, sedirinde oturuyordu. Ensâr 'Bizden bir emir, sizden bir emir olsun' dedi. Hubâb b. Münzir ayağa kalktı ve 'Ben, bu işin direği ve sağlam hurma fidanıyım. Eğer isterseniz, vallahi bu işi başa alırız' dedi. Ebu Bekir 'Sakin olun' dedi. Ben konuşmaya niyetlendim ama o 'Sus, ey Ömer' dedi. Sonra Allah’a hamd etti, sena etti ve şöyle dedi:" "Ey Ensâr topluluğu! Vallahi sizin üstünlüğünüzü, İslâm’daki hizmetinizi, hakkınızı inkâr etmeyiz. Fakat siz de biliyorsunuz ki, Kureyş kabilesi, Araplar arasında öyle bir konumdadır ki, Araplar ancak onlardan birine ittifak eder. Biz emirleriz, siz vezirlersiniz. Allah’tan korkun, İslâm’ı bölmeyin, İslâm’da ilk fitneyi çıkaran olmayın. Ben, size şu iki kişiden birini uygun görüyorum: Ben veya Ebu Ubeyde b. Cerrâh. Hangisine biat ederseniz, o sizin için güvenilir kişidir. Vallahi o gün, sadece 'Vallahi, günaha girmeden öldürülüp dirilmek, sonra yine öldürülüp dirilmek, benim için Ebu Bekir’in bulunduğu bir topluluğa emir olmaktan daha hayırlıdır' ifadem haricinde, söylemek istediğim her şeyi Ebu Bekir söyledi. Sonra ben 'Ey Ensâr topluluğu! Ey Müslümanlar! Rasulullâh'dan (sav) sonra bu işe en layık olan kişi, mağarada ikinin ikincisi olan, önde gelen ve üstün olan Ebu Bekir’dir' dedim. Elini tuttum. Ensâr’dan bir adam, benim elimden önce onun eline biat etti. Sonra ben biat ettim, ardından insanlar topluca biat ettiler. Sa‘d b. Ubâde’ye yüklenildi ve Halk, 'kahrolsun Sa'd' dedi. Ben de, 'Onu dışlayın, Allah da kahretsin!' dedim. Böylece Allah, Müslümanların işini Ebu Bekir ile bir araya getirdi. Vallahi dediğiniz gibi oldu: Allah hayrını verdi, şerrinden korudu. Kim bu yolla (ani, hazırlıksız bir şekilde) davette bulunursa, onun ne kendisine ne de ona biat edene biat geçerli değildir."


    Öneri Formu
128673 MŞ38198 Musannef-i İbn Ebi Şeybe, Megâzî, 43

Bize Nasr b. Ali el-Cehdamî, ona Yezid b. Zürey', ona Hâlid el-Hazzâ, ona Ebu Ma'şer, ona İbrahim, ona Alkame, ona da Abdullah, Hz. Peygamber (sav)'in şöyle buyurduğunu rivayet etmiştir: "(Hemen arkamda) sizden âkil ve toplumu yönlendiren kimseler dursunlar. Sonra onları takip edenler, ardından da onları takip eden dursunlar. İhtilafa düşmeyin ki, kalpleriniz de ihtilafa düşmesin. Çarşı-pazarın hengamesinden de sakının." [Ebu İsa şöyle demiştir: Bu konuda Übey b. Ka'b, Ebu Mesud, Ebu Said, Berâ ve Enes'ten de hadis rivayet edilmiştir. Ebu İsa şöyle demiştir: İbn Mesud hadisi, hasen-sahih-garîb bir hadistir. Nebî (sav)'den rivayet edildiğine göre, Muhacir ve Ensâr'ın (sureleri) ezberlemek için hemen arkasında saf tutmaları kendisinin hoşuna giderdi. Ebu İsa şöyle demiştir: Halid el-Hazzâ, Halid b. Mihrân olup Ebu Menâzil diye künyelenir. Muhammed b. İsmail'den işittiğime göre Halid'in esasında kunduracılık yapmadığı, sadece bir kundurucanın yanında bulunduğundan bu mesleğe nispet edildiği söylenmiştir. Ebu İsa şöyle demiştir: Ebu Ma'şer'in ismi ise Ziyâd b. Küleyb'dir.]


    Öneri Formu
11397 T000228 Tirmizi, Salat, 54