Giriş


    Öneri Formu
4108 M002351 Müslim, Zekat, 69

Bize Ahmed b. Osman, ona Şurayh b. Seleme, ona İbrahim b. Yusuf, ona babası (Yusuf b. İshak), ona Ebu Ishâk, ona da Berâ (ra) şöyle demiştir: Rasulullah (sav), Abdullah b. Atîk ve Abdul­lah b. Utbe'yi, birtakım insanlar beraber Ebu Râfi üzerine gönderdi. Birlik kaleye yaklaştığında, başkanları Abdullah b. Atîk, arkadaşla­rına “yerinizde durun da ben kaleye gidip duruma baka­yım” dedi. Abdullah b. Atîk der ki: Ben gizlice kaleye girmek için gittim. Kale halkı, kaybettikleri bir eşeği aramak üzere alacakaranlıkta dışarıya çıkmışlardı. Ben tanınmaktan endişe ettim ve sanki ihtiyacımı gideriyormuş gibi, başımı kapattım. Sonra kapı nöbetçisi “kapıyı kapamadan önce içeri girmek isteyen girsin” diye seslendi. Ben de hemen içeriye girdim ve kale kapısının yanındaki eşek ahırının içinde saklandım. Adamları Ebu Râfi'in yanında akşam ye­meği yediler ve yanında oturup konuştular. Nihayet geceden bir müd­det geçti. Sonra adamları kale içindeki kendi evlerine döndüler. Sesler kesilip de hiçbir hareket işitmez olunca, ben (gizlendiğim yerden) dı­şarı çıktım. Kapı nöbetçisinin, kalenin anahtarını bir oyuk içine koyduğu yeri görmüştüm. Anahtarı oradan aldım ve ka­lenin kapısını açtım. Abdullah der ki: Kendi kendime “ya kale halkı beni tanırsa” di­ye düşündüm ve yavaşça yürüyüp kale içindeki evlerinin ka­pılarına vardım ve kapıları içlerindekilerin üzerine dıştan kilitledim. Sonra bir merdiven içinde üst kata, Ebu Râfi'in yanına çıktım. Bir de baktım ki, ev karanlık ve evin kandili sönmüş. Adamın nerede ol­duğunu bilemedim ve “ey Ebu Râfi” diye seslendim. “Kimdir o?” dedi. Abdullah der ki: Ona vurmak için hemen sesin geldiği tarafa gittim, fakat bağırınca iyi vuramadım. Sonra ona yardım ediyormuş gibi geldim ve ses tonumu değiştirerek “neyin var ey Ebu Râfi?” dedim. Ebu Râfi “yahu sana hayret ediyorum, anana yazıklar olsun! Yanıma bir adam girip bana kılıçla vurdu” dedi. Abdullah der ki: Ben yine gidip bir kere daha ona vur­dum, fakat yine iş görecek bir vuruş olmadı. Ebu Râfi bağırdı ve ev hal­kı ayağa kalktı. Abdullah der ki: Sonra ben sesimi değiştirerek yardım edecekmiş gibi geldim, baktım sırt üstü yatıyor. Hemen kılıcı kar­nının içine soktum, sonra üzerinde tersine çevirdim, nihayet kemiğin sesini işittim. Sonra dehşetle dışarı çıkıp merdivenlere kadar geldim. Aşağıya inmek isterken, merdivenden düştüm, ayağım eklem yerinden çıktı. Hemen ayağımı bir sargı ile sardım. Sonra ben bir ayak üzerinde sekerek arkadaşlarıma geldim ve onlara “sizler gidip Rasulullah'a (sav) sevinçli haberi bildiriniz. Ben ölüm haberini verenin sesini işitinceye kadar bura­dan ayrılmayacağım” dedim. Sabahın aydınlığı olunca ölüm habercisi yukarıya çıktı ve “Ebu Râfi'in ölümünü bildiririm” diye ilân etti. Abdullah b. Atîk der ki: Ardından ben, bende ayağımda hiçbir ağrı olmaksızın kalkıp yürüdüm. Arkadaşlarımın Peygamber'e (sav) gelmelerinden önce onlara yetiştim ve Peygamber'e (sav) o sevinçli haberi verdim.


    Öneri Formu
31217 B004040 Buhari, Megâzî, 16

Seleme b. Şebîb, ona Hasen b. A'yen, ona Züheyr, ona Ebu İshak, ona da Berâ b. Âzib şöyle rivayet etmiştir: Babam evindeyken Ebu Bekir es-Sıddık, gelerek ondan bir semer satın aldı. Ebu Bekir, Azib'e, “oğlunu benimle gönder, semeri yanımda evime kadar taşısın” dedi. Babam bana “semeri götür” dedi. Ben de semeri Ebu Bekir'in evine kadar götürdüm. Babam parasını alarak Ebu Bekir'le birlikte dışarı çıktı ve Ebu Bekir'e “ey Ebu Bekir, Allah Resulü (sav) ile beraber gittiğiniz hicret gecesinde neler yaşadığınızı bana anlat” dedi. Ebu Bekir şöyle dedi: Evet, bütün gece yürüdük. Nihayet gün ortası oldu. Yol ıssızlaştı. Artık kimse geçmez oldu. Karşımızda gölgesi henüz kaybolmamış uzun bir kaya yükseldi, gölgesinde konakladık. Kayanın dibine girip Hz. Peygamber'in (sav) gölgede uyuyabileceği bir yeri elimle düzelttim. Sonra buraya bir post serdim ve “ey Allah'ın Rasulü, buyur uyu, ben çevreni kolaçan ederim” dedim. Efendimiz uykuya daldı. Çevresini gözlüyordum ki, bir de ne göreyim koyunlarını otlatan bir çoban bizim yaptığımız gibi gölgeye sığınmak için koyunlarıyla kayaya doğru geliyor. Karşısına çıkıp, “delikanlı, sen kimin çobanısın?” diye sordum. “şehir halkından birinin çobanıyım” dedi. “koyunlarında süt var mı?” diye sordum. “var” dedi. “benim için süt sağar mısın?” diye sordum. “sağarım” dedi ve bir koyun yakaladı. Çobana “koyunun memesini iyi temizle de kıl, toprak, toz olmasın” dedim. -Ravi der ki: Berâ, hadisi naklederken, tıpkı Ebu Bekir'in anlatımında olduğu gibi ellerini silkeledi.- Çoban, benim için tahtadan bir kaba bir miktar süt sağdı. Yanımda bir de matara vardı. Bu matarayı, Peygamber Efendimiz (sav) su içsin, abdest alsın diye taşıyordum. Peygamber Efendimizin yanına geldim. Uyandırmaya kıyamadım. Uyanmasını bekledim. Dibi soğusun diye sütün üzerine biraz su ilave ettim. (Efendimiz uyanınca) “Ey Allah'ın Resulü, bu sütten iç” dedim. Ben razı olana kadar içti. Sonra bana "yolculuk vakti gelmedi mi?" diye sordu. “Evet, geldi” dedim. Güneş biraz geçtikten sonra öğleyin yola koyulduk. Biz kaskatı bir toprak üzerindeyken Sürâka b. Malik bize yetişti. “ey Allah'ın Rasulü, bize yetişti” dedim. Bunun üzerine Hz. Peygamber (sav) "Üzülme, Allah bizimledir" dedi. Allah Rasulü (sav), Sürâka'ya beddua ediyordu. Bu esnada Sürâka'nın atı, taş gibi toprağa, gövdesine kadar saplandı. Zannederim Sürâka “bana beddua ettiniz, anladım ki Allah sizi takip edip yakalamamı istemiyor. Benim için dua edin” dedi. Allah'ın Rasulü (sav) de dua etti, Sürâka kurtuldu. Hemen geri döndü ve rastladığı herkesi “benim burada size ihtiyacım yok” diyerek geri çevirdi. -Râvî der ki:- Böylece bize verdiği sözde durmuş oldu.


    Öneri Formu
168 M007521 Müslim, Zühd ve Rekâik, 75

Bize Kuteybe, ona Malik, ona İbn Şihab, ona da Enes şöyle rivayet etmiştir: Peygamber (sav), Mekke'ye girdiğinde başında miğfer vardı. Kendisine İbn Hatal'ın Kâbe'nin örtüsüne sığındığı haber verilince "öldürün onu" buyurdu.


    Öneri Formu
24328 N002870 Nesai, Menâsikü'l-Hac, 107

Bize Ebu Nuaym, ona Süfyân, ona İsmail, ona Kays b. Ebu Hâzım, ona da Hâlid b. Velîd şöyle demiştir: Mûte Savaşı'nda elimde dokuz kılıç kırıldı ve elimde yalnız Yemen işi, ağzı enli bir kılıç sağlam kaldı.


    Öneri Formu
33715 B004265 Buhari, Megâzî, 44

Bana Übeyd b. İsmail, ona Ebu Usame, ona Hişâm b. Urve, ona babası (Urve b. Zübeyir), ona da Zübeyir şöyle demiştir: Bedir günü ben, Ubeyde b. Saîd b. Âs ile karşılaştım. Sadece gözleri gözükecek kadar baştan ayağa kadar zırhını kuşanmış ve silahlanmıştı. Onun künyesi Ebu Zâtu'l-Keriş'ti. Bana “ben Ebu Zâti'l-Keriş'im” diye meydan okudu. Ben de hemen harbemle ona saldırdım ve harbemi onun gözü­nün içine soktum, hemen öldü. Hişâm der ki: Bana haber verildiğine göre, Zübeyir “yemin olsun ki ben ayağımı onun üzerine basıp har­bemi olanca kuvvetimle çekip çıkardım. Fakat harbemin iki tarafı eğrilmişti” demiştir. Urve der ki: Sonra Rasulullah (sav), o harbeyi, Zübeyir'den emanet olarak istedi, Zübeyir de verdi. Rasulullah vefat ettiğinde, Zübeyir onu geri aldı. Sonra o harbeyi Ebu Bekir istedi, Zübeyir ona da verdi. Ebu Bekir vefat edince Zübeyir onu tekrar geri aldı. Bu defa o harbeyi Ömer istedi, Zübeyir ona da verdi. Ömer vefat edince, onu yine kendisi al­dı. Sonra o harbeyi Osman istedi; Zübeyir ona da verdi. Osman şehit edilince harbe, Ali'ye ve sonra oğullarına geçti. Abdullah b. Zübeyir onu Ali'nin çocuklarından isteyip aldı ve Abdullah b. Zübeyir öldürülünceye kadar onun yanında durdu.


    Öneri Formu
31145 B003998 Buhari, Megâzî, 12


    Öneri Formu
2191 M000727 Müslim, Hayız, 41


    Öneri Formu
2600 M000815 Müslim, Hayız, 107


    Öneri Formu
17418 M003490 Müslim, Nikah, 79


    Öneri Formu
18468 B002488 Buhari, Şirket, 3