255 Kayıt Bulundu.
Bize Ubeydullah b. Sa’id, ona Muaz b. Hişâm, ona babası, ona Yahya b. Ebu Kesir, ona Zeyd, ona Ebu Sellam, ona Ebu Esma er-Rahabî, Hz. Peygamber’in (sav) azatlı kölesi Sevban’nın şöyle anlattığını rivayet etti: Hübeyre’nin kızı elinde büyük bir yüzükle Rasulullah’ın (sav) yanına geldi. Hz. Peygamber onun eline vurdu. Bunun üzerine Hübeyre’nin kızı Hz. Peygamber’in kızı Fatıma’nın yanına gelerek eline vurması sebebiyle Rasulullah’tan şikayette bulundu. Fatıma da boynundaki altın zinciri çıkardı ve dedi ki “Bunu bana Ebu Hasan (Hz. Ali) hediye etmişti.” O sırada Hz. Peygamber (sav) onların yanına girdi. Zincir Fatıma’nın elindeydi. Bunu görünce Hz. Peygamber Fatıma’ya “Ey Fatıma! insanların Hz. peygamber'in kızının elinde ateşten zincir var demeleri seni sevindirir mi?” dedi ve oturmadan çıkıp gitti. Bunu duyan Fatıma altın zincirini çarşıya gönderip sattırdı, parasıyla da bir köle satın alıp –ravi bir keresinde “ğulam” yerine “abd” kelimesini kullandı yani o manada başka bir kelime zekretti- âzad etmek suretiyle hürriyetine kavuşturdu. Fatıma’nın bu hareketi Hz. Peygamber'e söylenince: “Fatıma’yı ateşten kurtaran Allah’a hamdolsun” dedi.
Açıklama: Rivayetin isnadında Yahya b. Ebî Kesîr'in Zeyd b. Sellam'dan işitmediği tenkidi Yahya b. Main tarafından yapılmışsa da sahih olan müellifinden de tahdis siğası ile naklettiği üzere Ebû Hatim de işittiğini tespit etmektedir.bkz. Muhammed b. Ali b. Adem b. Musâ el-Etyobî el-vallâvî, Şerhu Süne'n-Nesâi (Zahiretü'l-Ukba fi şerhi'l-Müctebâ), (yy.:Dârü Âli Birevm, 1424/2003), 38/208.
Bize Hennâd b. es-Serrî, ona Ebu Bekir b. Ayyâş, ona Yahya b. Hâni, ona Ubu Huzeyfe, ona Abdulmelik b. Muhammed b. Beşir, Abdurrahman b. Alkame es-Sakafî’nin şöyle anlattığını rivayet etti: Sakîf heyeti Hz. peygamber'e (sav) gelmiş ve hediye de getirmişlerdi. Hz. Peygamber “Bu getirdiğiniz hediye midir, yoksa sadaka mıdır?” diye sordu. (Sonra şöyle devam etti) “Eğer hediye ise bu hediye ile Allah’ın Rasulü memnun edilmek ve (heyetin) ihtiyacı giderilmek istenmiştir. Eğer sadaka ise Allah’ın rızası kazanılmak istenmiştir.” Sakîf heyeti, “Hayır bu sadaka değil hediyedir” dediler.Hz. Peygamber (sav) de onların getirdikleri bu hediyeyi kabul etti. Heyetle beraber oturup konuştu. Onlara bazı şeyler sordu, onlar da Hz. Peygamber'e (sav) sordular. (O kadar çok oturup konuştular ki) öğle ile ikindi namazını birlikte kıldı.
Açıklama: İsnadında yer alan ravilerden Ebû Bekir b. Ayyaş el-Esedi ömrünün sonunda hafızası zayıflamakla tenkide uğramıştır. Bazı nüshalrda Yahya b. Ebî Hani şeklinde yanlış nakiller vardır doğrusu Yahya b. Hanidir. İbn Huzeyfe nispeti bilinmemktedir. Yahya b. Hanî Ebu Huzeyfe Abdullah b. Muhammed el-Kufî'den bu rivayeti dışında rivayeti bilinmemekte hali meçhul bir ravidir. Ayrıca onun da rivayet ettiği Ebu Beşir Abdulmelik b. Muahmed el-Kufî de hali meçhuldür. Bu rivayetin isnadında tenkide uğrayan ravileri sebebiyle zayıf bir rivayettir. bkz. Muhammed b. Ali b. Adem b. Musâ el-Etyobî el-Vallâvî, Şerhu Süne'n-Nesâi (Zahiretü'l-Ukba fi şerhi'l-Müctebâ), (yy.:d3arü âli birevm, 1424/2003), 30/261.
Bize Abde b. Abdullah el-Huzâî el-Basrî, ona Yahya b. Adem, ona İbrahim b. Humeyd er-Ruâsî, ona Hişam b. Urve, ona Muhammed b. İbrahim et-Teymî, Enes b. Mâlik’in şöyle anlattığını rivayet etti: Kilâb kabilesinden bir adam Hz. Peygamber’e (sav) erkek hayvanın döllemesi karşılığında ücret alınır mı diye sordu. Rasul-i Ekrem bunu yasakladı. Adam “Biz erkek hayvanı bu iş için veririz ve bu yüzden bize hediye olarak bir şeyler verilir” deyince; Hz. peygamber (sav) bu işin karşılığında hediye almaya izin verdi. [Tirmîzî: “Bu hadis hasen-garibtir. Hadisi sadece İbrahim b. Humeyd’in Hişam b. Urveden yaptığı rivayetle bilmekteyiz.”]
Bize Ziyad b. Eyyub, ona Abdulvahid b. Vasıl, ona Behz b. Hakîm, ona babası Hakim b. Muaviye, dedesinin (Ebû Hakim Muaviye b. Hayde) şöyle dediğini rivayet etti: Hz. Peygamber’e (sav) bir şey getirildiği zaman “Bu hediye mi yoksa sadaka mı?” diye sorardı. “Sadaka” denirse yemezdi, “hediye” denirse elini uzatırdı (yerdi).
Bize Abdullah b. el-Heysem, ona Ebu Bekir el-Hanefî, ona Süfyan, ona Talha b. Yahya, ona Mücahid Hz. Ayşe’nin şöyle anlattığını rivayet etti: Hz. Peygamber (sav) bazen gelir ve “Yanınızda yiyecek bir şey var mı?” diye sorardı. Biz de “Hayır yok” derdik. O da “Öyle ise ben oruçluyum” derdi. Bir gün gelmişti bize da hays (hurma, yağ ve keş karışımı) yemeği hediye edilmişti. “Yanınızda yiyecek bir şey var mı?” diye sordu. Biz de “Evet. Bize hays (hurma, yağ ve keş karışımı) yemeği hediye edildi” dedik. Bunun üzerine şöyle dedi: “Ben oruca niyet ederek sabahlamıştım” dedi ve o yemekten yedi. [Kasım b. Yezid, hadisi Süfyan'dan rivayet eden Ebu Bekir el-Hanefi’ye muhalefet etmiş ve “Talha, Mücahid ve Hz. Ayşe” yerine haberi “Talha, Ayşe binti Talha, Hz. Ayşe” isnadıyla rivayet etmiştir.]
Bize Hennâd, ona Yunus b. Bükeyr, ona Ömer b. Zerr, ona Mücahid, Ebu Hureyre’nin şöyle anlattığın rivayet etti: (Peygamberimizin kurduğu) Suffa Okulunun öğrencileri, Müslümanların konuk severliği sayesinde geçimlerini sürdürüyorlardı. Onların ne bir aileleri ne de servetleri vardı. Tek olan Allah’a and olsun ki bazı zamanlar, açlıktan baygınlık geçirir ve karnıma taş bağlardım. Bir gün, insanların geçtikleri yol üzerine oturdum. Ebu Bekir yoldan geçiyordu. Ona Allah’ın kitabından bir ayetin manasını sordum. (Aslında asıl) maksadım beni doyurmasıydı. Ancak yoluna devam etti. İçimden geçirdiğim şeyi yapmamıştı. Sonra Ömer çıkageldi. Ona da, Allah’ın kitabından bir ayet sordum. Amacım belliydi, karnımı doyursun istiyordum. O da biraz sonra ayrılıp gitmişti. Beni anlamamıştı. Sonra Efendimiz Ebü’l-Kâsım Muhammed (sav) çıkageldi. Karşıdan beni görünce gülümsedi ve “Ey Ebu Hureyre” dedi. “Buyurun, Ey Allah’ın Rasulü!” dedim. Efendimiz (sav) “Haydi, benimle gel!” diye söyledi. Yürümeye başladı, takıldım peşine. Evine girdi. (Ben de gireyim mi?) diye izin istedim. (Durma gir) diyerek izin verdi. Evde bir tas süt buldu ve ‘Bu sütü size kim getirdi?’ diye sordu. “Falan kimse bize hediye olarak getirmişti” dediler. Bunun üzerine Allah’ın Resulü, “Ebu Hureyre !” dedi. Ben de “Buyur, Ey Allah’ın elçisi!” dedim. “Suffa öğrencilerine git ve onları buraya çağır” dedi. Suffa öğrencileri Müslümanların misafirleriydi. Onların ne servetleri, ne de aileleri vardı. Allah’ın Resulü, kendisine sadaka geldiğinde ondan hiçbir şey yemez, onu doğruca Suffa öğrencilerine yönlendirirdi. Hediye geldiğinde ise Suffa öğrencilerine haber gönderir, kendisi bu hediyeden alır, Suffa’dakileri de hediyeye ortak ederdi. Bu sefer Suffa öğrencilerinin çağrılması hoşuma gitmemişti. Peygamber’in elçisi olarak Suffa’dakileri çağırmaya giderken, bir taraftan da kendi kendime söyleniyordum: “Bir tas süt Suffadakilerin hangisine yetecek! Allah'ın Resulü, bir tas sütü onlar arasında dolaştırmamı emredecek ki, benim payıma bundan ne düşebilir? Ben açlığımı giderecek kadar ondan içmek isterdim, Ne yapalım, Allah’a ve Resulüne itaatten başka çare yok.” (Az sonra) Suffa’ya vardım. Suffa’da kalan öğrencilere Efendimiz’in (sav) davetini ilettim. Hz. Peygamber’in yanına girince herkes yerini aldı. Efendimiz (sav), “Ebu Hureyre! Süt tasını al, onlara ikram et” buyurdu. Ben tası alıp tek tek herkese vermeye başladım. Tası her eline alan doyasıya içiyor, sonra tası tekrar bana veriyor, bende bir başkasına veriyordum. Sonunda bardağı Efendimize verdim. Orada bulunan herkes doyuncaya kadar içmişti. Allah'ın Resulü, süt tasını aldı ellerinin arasına koydu, sonra başını kaldırarak gülümsedi ve “Ebu Hureyre iç!” dedi. İçtim. Sonra tekrar “İç!” buyurdu. Efendimiz “iç” dedikçe, içip durdum. Sonunda şöyle dedim: “Seni hak ile gönderen Allah’a yemin olsun ki, artık içecek halim kalmadı.” Nihayet, Hz. Peygamber tası eline aldı, Allah’a hamd etti, besmele çekti ve O da sütten içti. [Tirmizî: Bu hadis hasen-sahihtir.]
Bize Amr b. Osman b. Said b. Kesir b. Dinar el-Hımsî, ona babası, ona Muhammed b. Abdurrahman b. Irk, ona babası, en-Nu’man b. Beşîr’in şöyle anlattığını rivayet etti: Hz. Peygamber’e (sav) Tâif’ten bir miktar (yaş) üzüm hediye edilmişti. Rasul-i Ekrem (sav) beni çağırarak “Şu salkımı al da anana ulaştır” dedi. Ben de üzümü anama ulaştırmadan önce yedim. Birkaç gece sonra Hz. Peygamber (sav) bana “Üzüm salkımı ne oldu, onu anana ulaştırdın mı?” diye sordu. Ben de “Hayır (anama ulaşmadı)” dedim. Hz. Peygamber bana vefasız, dedi.”
Bize Hişam b. Ammar, ona İsmail b. Ayyaş, ona Utbe b. Humeyd ed-Dabbî, Yahya b. Ebu İshak el-Hünâî’nin şöyle anlattığını rivayet etti: Enes b. Mâlik’e şunu sordum: Bizden bir adam, (din) kardeşine mal borç veriyor. Borç alan kişi, borç verene bir hediye verebilir mi? Enes dedi ki: Hz. Peygamber (sav) şöyle buyurmuştur: “Her hangi biriniz bir borç verir, sonra borcu alan kişi, borç verene bir hediye vermek veya onu bineğine bindirmek istediği zaman sakın o bineğe binmesin ve o hediyeyi kabul etmesin. Ancak borç olayından önce, aralarında buna benzer hediye alma ve verme âdetleri varsa bunu yapabilirler.”
Bize Kuteybe, ona el-Leys, ona Bükeyr, ona Büsr b. Said, İbnü’s-Sâidî el-Mâlikî’nin şöyle anlattığını rivayet etti: Ömer (ra) beni zekât toplama işinde görevlendirmişti. İşimi bitirip de topladığım zekâtları kendisine teslim edince, bana ücret verilmesini emretti. Bunun üzerine “Ben bu işi Allah rızası için yaptım, mükâfatım Allah’a aittir” dedim. Bana dedi ki: “Sana verdiğimi al, zira ben de Hz. Peygamber (sav) zamanında (bu işte) çalıştım. Ben de dediğin gibi demiştim. Hz. Peygamber (sav) bana “İstemeden sana bir şey verildiği zaman onu (al) ye ve tasadduk et” buyurmuştu.
Bize Said b. Abdurrahman Ebu Ubeydullah el-Mahzûmî, ona Süfyan, ona Zühri, ona es-Sâib b. Yezid, ona Huvaytıb b. Abduluzzâ, Adullah b. es-Sa’dî’nin şöyle anlattığını rivayet etti: Şam’dan gelip Ömer b. Hattab’ın huzuruna çıktım. Bana “Müslümanların bir kısım işlerini yaptığını, karşılığında sana ücret ödendiğini, ama senin kabul etmediğini öğrendim. Bu doğru mu?” dedi. Ben de “Evet! Benim atlarım, kölelerim var ve maddi durumum iyidir. Dolayısıyla yaptığım çalışmanın Müslümanlara sadaka olmasını istedim” dedim. Ömer de şöyle anlattı. Ben de senin gibi istememiştim. Hz. Peygamber (sav) bana bu ücreti verirdi. Ben “Bunu daha fakir olanlara veriniz” derim. Rasul-i Ekrem, yine bir seferinde böyle bir ücret vermişti. Ben de “Onu benden daha fazla ihtiyaç sahibi olanlara veriniz” dedim. Bunun üzerine şöyle buyurdu: “Allah’ın sana verdiği bu malı, isteme ve beklenti olmaksızın al ve kabul et veya tasadduk et. İsteme ve beklenti ile gelen malda gözün kalmasın.”