652 Kayıt Bulundu.
Bize Hennad, ona Süfyan b. Uyeyne, ona Damra b.Saîd bu isnad ile aynı hadisin benzerini rivayet etti. Ebu İsa der ki: Ebu Vakid el-Leysî’nin adı Haris b. Avf’dır.
Açıklama: hadisin tam metni için T000534 numaralı hadise bakınız.
Bize İshak b. Musa el-Ensârî, ona Ma'n b. İsa, ona Malik b. Enes, ona Damra b.Said ona Übeydullah b. Abdullah b. Utbe şöyle rivayet etmiştir: Ömer b. Hattâb, Ebu Vâkıd el-Leysî'ye “Hz. Peygamber (sav) Ramazan ve Kurban Bayramı'nda ne okurdu” diye sormuş, o da “"Kâf", (o çok şerefli Kuran hakkı için)” ile : “"Kamer" (kıyamet yaklaştı ve ay yarıldı) surelerini okurdu.” cevabını vermiştir. Ebu İsa der ki: Bu hasen- sahih bir hadistir.
Açıklama: Burada iki hususa itiraz edilmektedir. Birincisi bayram namazı için namazgâha minber çıkarılmasıdır. Hz. Peygamber döneminde bayram namazları açık arazide kılınır, namazdan sonar Rasulullah (sav) kalkıp hutbe okurdu. Hadisteki olayın cereyan ettiği sırada Medine valisi olan Mervan, hutbe için araziye minber koydurmuştu. Rivayete göre bu minberi de Kesir b. Salt yapmıştı. Hz. Peygamber döneminde böyle bir şey yapılmadığı için buna itiraz edilmişti. İtiraza konu olan ikinci husus, hutbenin namazdan önce okunmasıdır. Hz. Peygamber döneminde bayram hutbesi namazdan genelde sonra okunurdu. Ancak Buhârî ve diğer kaynaklarda Rasulullah, Hz. Ebû Bekir, Hz. Ömer ve Hz. Osman dönemlerinde de hutbenin namazdan önce okunduğuna dair rivayetler yer almaktadır. Ulemanın çoğunluğuna göre hutbe her ne kadar namazdan sonra ise de, önce okunduğu zaman da yine câiz olur. Çünkü o, vâcib değildir. Hanefîler, bayram hutbesinin namaza takdimini câiz görmekle birlikte sünnete muhâlif bularak mekrûh sayarlar. Şâfiîler, sünnete uygun olması için namazdan sonra iâdesini öngörürler. Ancak iâde edilmese de namaz sahîh olur. Mâlikîler’e göre, hatibe namazdan sonra hutbeyi iâde etmesi emrolunur. Burada asıl üzerinde durulması gereken husus, hadisin son cümlesidir. Burada iyiliği emredip kötülüğe mani olmak emredilmektedir. Toplumda böyle bir cemâatin mevcudiyeti, Kur’ân-ı Kerîm’in de emridir. toplumda iyiliği emredip kötülüğe mani olan bir cemâatin bulunması farz-ı kifâyedir. Hiç kimse bu görevi yerine getirmezse, bütün toplum sorumlu olur. Ancak bir insanın kendi çocuklarına ve hanımına karşı, genel bir ifâde ile âmirin memûruna, Devlet Reisinin halkına karşı bu görevi yapması, farz-ı kifâyeden de öte bir ehemmiyet arz etmektedir. Bunun farz-ı ayın olduğunu söylemek, yanlış olmasa gerektir.