1047 Kayıt Bulundu.
Bize Süveyd b. Nasr, ona Abdullah b. el-Mübârek, ona İmrân b. Zeyd et-Tağlibî, ona Zeyd el-Ammî, ona Enes b. Mâlik (ra) şöyle rivayet etmiştir: Hz. Peygamber (sav) bir kişiyle karşılaşıp onunla tokalaştığında, o kişi elini çekmeden onun elini bırakmazdı. O kişi yüzünü çevirmeden ondan yüzünü çevirmezdi. Rasulullah'ın (sav) yanında oturduğu hiç kimsenin önüne ayaklarını uzattığı görülmemiştir." Tirmizî şöyle dedi: Bu garîb bir hadistir.
Bize Hennâd, ona Yunus b. Bükeyr, ona Ömer b. Zerr, ona Mücahid, Ebu Hureyre’nin şöyle anlattığın rivayet etti: (Peygamberimizin kurduğu) Suffa Okulunun öğrencileri, Müslümanların konuk severliği sayesinde geçimlerini sürdürüyorlardı. Onların ne bir aileleri ne de servetleri vardı. Tek olan Allah’a and olsun ki bazı zamanlar, açlıktan baygınlık geçirir ve karnıma taş bağlardım. Bir gün, insanların geçtikleri yol üzerine oturdum. Ebu Bekir yoldan geçiyordu. Ona Allah’ın kitabından bir ayetin manasını sordum. (Aslında asıl) maksadım beni doyurmasıydı. Ancak yoluna devam etti. İçimden geçirdiğim şeyi yapmamıştı. Sonra Ömer çıkageldi. Ona da, Allah’ın kitabından bir ayet sordum. Amacım belliydi, karnımı doyursun istiyordum. O da biraz sonra ayrılıp gitmişti. Beni anlamamıştı. Sonra Efendimiz Ebü’l-Kâsım Muhammed (sav) çıkageldi. Karşıdan beni görünce gülümsedi ve “Ey Ebu Hureyre” dedi. “Buyurun, Ey Allah’ın Rasulü!” dedim. Efendimiz (sav) “Haydi, benimle gel!” diye söyledi. Yürümeye başladı, takıldım peşine. Evine girdi. (Ben de gireyim mi?) diye izin istedim. (Durma gir) diyerek izin verdi. Evde bir tas süt buldu ve ‘Bu sütü size kim getirdi?’ diye sordu. “Falan kimse bize hediye olarak getirmişti” dediler. Bunun üzerine Allah’ın Resulü, “Ebu Hureyre !” dedi. Ben de “Buyur, Ey Allah’ın elçisi!” dedim. “Suffa öğrencilerine git ve onları buraya çağır” dedi. Suffa öğrencileri Müslümanların misafirleriydi. Onların ne servetleri, ne de aileleri vardı. Allah’ın Resulü, kendisine sadaka geldiğinde ondan hiçbir şey yemez, onu doğruca Suffa öğrencilerine yönlendirirdi. Hediye geldiğinde ise Suffa öğrencilerine haber gönderir, kendisi bu hediyeden alır, Suffa’dakileri de hediyeye ortak ederdi. Bu sefer Suffa öğrencilerinin çağrılması hoşuma gitmemişti. Peygamber’in elçisi olarak Suffa’dakileri çağırmaya giderken, bir taraftan da kendi kendime söyleniyordum: “Bir tas süt Suffadakilerin hangisine yetecek! Allah'ın Resulü, bir tas sütü onlar arasında dolaştırmamı emredecek ki, benim payıma bundan ne düşebilir? Ben açlığımı giderecek kadar ondan içmek isterdim, Ne yapalım, Allah’a ve Resulüne itaatten başka çare yok.” (Az sonra) Suffa’ya vardım. Suffa’da kalan öğrencilere Efendimiz’in (sav) davetini ilettim. Hz. Peygamber’in yanına girince herkes yerini aldı. Efendimiz (sav), “Ebu Hureyre! Süt tasını al, onlara ikram et” buyurdu. Ben tası alıp tek tek herkese vermeye başladım. Tası her eline alan doyasıya içiyor, sonra tası tekrar bana veriyor, bende bir başkasına veriyordum. Sonunda bardağı Efendimize verdim. Orada bulunan herkes doyuncaya kadar içmişti. Allah'ın Resulü, süt tasını aldı ellerinin arasına koydu, sonra başını kaldırarak gülümsedi ve “Ebu Hureyre iç!” dedi. İçtim. Sonra tekrar “İç!” buyurdu. Efendimiz “iç” dedikçe, içip durdum. Sonunda şöyle dedim: “Seni hak ile gönderen Allah’a yemin olsun ki, artık içecek halim kalmadı.” Nihayet, Hz. Peygamber tası eline aldı, Allah’a hamd etti, besmele çekti ve O da sütten içti. [Tirmizî: Bu hadis hasen-sahihtir.]
Açıklama: Hadis Hz. Peygamber’in (s.a.v.) diğer insanlara karşı nezaket ve zerafetini anlatmaktadır. Hadisin sahabî ravisi olan Enes b. Malik, on yaşından itibaren on yıl süreyle Resûl-i Ekrem’in yanında bulunan ve çocuk ve bir genç olarak Ona hizmet etmiş birisidir. O aynı zamanda Hz. Peygamber’in hayatının en iyi bir gözlemcisidir. Bunun sonucu olarak rivayet ettiği 2286 hadisle en çok hadis rivayet eden üçüncü sahabî olmuştur. Enes b. Malik Resûlullah’ın şemaili ve ahlâkı hakkında da birçok hadisin ravisi durumundadır. Yukarıdaki hadis, küçük lafız farklılıklarıyla birçok kaynakta yer almıştır. İsnadda da bazı farklılıklar mevcuttur. (Beyhaki, es-Sünenü’l-kübra, X, 324, No: 20790; el-Âdâb, s. 67, No: 162; Şuabü’l-iman, X, 449, No: 7780; İbn Mübarek, ez-Zühd ve’r-rakâik, s. 132, No: 392; Tirmizi, Sıfatü’l-kıyame, 46; İbn Mace, Edeb, 21). Tirmizi hadisi garîb olarak nitelendirmiştir. El-Elbani ise hadisin ilk kısmının sahih, son kısmının ise zaif olduğunu söylemektedir. Ebu Davud ise Enes b. Malik’ten “(Bir şey söylemek için) ağzını Resûlullah’ın (s.a.v.) kulağına yaklaştıran ve o şahıs başını uzaklaştırmadıkça Resûlullah’ın başını uzaklaştırdığını görmedim. Bir kişinin Hz. Peygamber’in elini tutup da Resûlullah’ın elini bırakmadıkça Hz. Peygamber’in onun elini bıraktığını görmedim” şeklinde bir rivayete yerir. Bu hadis hasen kabul edilmiştir.
Bize Haccac b. Minhal, ona Hammâd b. Seleme, ona Sabit, Enes'in şöyle anlattığını rivayet etti: "Rasulullah'ın (sav) teni beyazdı. Teri inci tanesi gibiydi. Yürüdüğü zaman biraz öne doğru meyilli yürürdü. Onun eli kadar yumuşak, ne bir ipeğe ne de bir atlasa dokundum. Ne misk ne başkası, asla onun kokusu kadar güzel bir koku koklamadım."
Bize Kuteybe b. Said, ona Hatim b. İsmail, ona Ca'd b. Abdurrahman, ona da Saib b. Yezid şöyle rivayet etti: Teyzem beni Peygamber'e (sav) götürdü ve 'Ey Allah’ın Rasulü! kız kardeşimin oğlunun ağrısı var (rahatsız)' dedi. "Bunun üzerine O (sav) başımı sıvazladı ve benim için bereket dua buyurdu. Sonra Rasulullah (sav) abdest aldı; ben de abdest aldığı sudan geriye kalanı içtim ve O'nun (sav) ardına durdum ve iki küreği arasındaki Peygamberlik mührüne baktım, keklik yumurtası büyüklüğündeydi." Ebu İsa dedi ki; Zirr: (Keklik) yumurtası demektir. Ebu İsa dedi ki; Bu konuda Selman, Kurre b. İyas el-Müzeni, Câbir b. Semure, Ebu Rimse, Büreyde el-Eslemi, Abdullah b. Sercis Amr b. Ahtab ve Ebu Saîd’den de hadis rivâyet edilmiştir. Bu isnadıyla hadis, hasen-sahih-garibtir.
Bize Muhammed b. Yezîd er-Rifâî, ona Ebu Bekir, ona Habîb b. Cezera, Hureyş oğullarından bir adamın şöyle anlattığını rivayet etti: Rasulullah (sav) Mâiz b. Mâlik'e recm cezası verdiği zaman babamla birlikte Hz. Peygamber'in (sav) yanındaydım. "(Mâiz'e) taş isabet edince korktum ve Rasulullah (sav) beni bağrına bastı. Koltuk altından misk gibi kokan teri üzerime aktı."
Bize Yezîd b. Harun, ona Şerîk, ona el-A'meş, İbrahim'in şöyle dediğini rivayet etti: "Rasulullah (sav) geceleyin, güzel kokusundan tanınırdı."