Giriş

Bize Rib'î b. İbrahim, ona Abdurrahman b. İshak, ona Zeyd b. Eslem, ona Atâ b. yesâr, ona da Ebu Saîd el-Hudrî şöyle demiştir: "Hz. Peygamber'e (sav) 'Ey Allah’ın Rasulü! Kıyamet gününde Rabbimizi görecek miyiz?' diye sorduk. Hz. Peygamber (sav) 'Bulutsuz bir günde güneşi görmekte bir sıkıntı yaşar mısınız?' buyurdu. Biz 'Hayır' dedik. Hz. Peygamber (sav) 'Bulutsuz dolunaylı bir gecede ayı görmekte zorlanır mısınız? buyurdu. Biz yine 'Hayır' dedik. Bunun üzerine Hz. Peygamber (sav) şöyle buyurdu: İşte siz de Rabbinizi o gün böyle net bir şekilde göreceksiniz. Allah, kıyamet günü insanları düz bir sahada toplar ve 'Her kim neye tapıyorsa, şimdi ona tâbi olsun' diye nida edilir. Güneşe tapanlar, güneşe tâbi olurlar ve ateşe düşerler. Aya tapanlar aya tâbi olurlar ve ateşe düşerler. Putlara ve heykellere tapanlar da onlara tâbi olurlar ve ateşe düşerler. Allah’tan başka her neye ibadet edilmişse, ona tâbi olanlar böylece cehenneme düşer. Rasulullah (sav) şöyle buyurdu:" "Geriye, içindeki münafıklarıyla birlikte müminler kalır, bir de ehl-i kitaptan, dünyada sade ve gösterişsiz yaşayan birtakım kimseler kalır. – Hz. Peygamber burada eliyle onların sayıca az olduklarını işaret etti. – Allah Teâlâ onlara gelir ve 'Neye ibadet ediyorsanız, onun ardınca gidin' buyurur. Onlar 'Biz Allah’a, onu görmeden ibadet ederdik' dediler. Bunun üzerine Allah, sâkını (bacağını) açar ve o anda gönüllü olarak secde etmek isteyen herkes secdeye kapanır. Ama riyakarlık ve gösteriş için secde eden herkes sırt üstü düşer (secdeye varamaz)." "Sonra cehennemin üzerine sırat kurulur. Peygamberler, onun iki tarafında durur ve 'Allah’ım! Selâmet ver! Allah’ım! Selâmet ver!' diye dua ederler. Bu sırat kaygan ve tehlikeli bir yerdir. Orada kancalar ve çengeller bulunur. [Abdurrahman der ki: Bilmiyorum belki Rasulullah (sav):] Bu kancalar insanları yakalayarak çekip alırlar. [ifadesini de kullanmış olabilir.] Orada Necid’de yetişen dikenli bir bitki olan sa’dân dikenine benzer çengeller vardır. Ravi der ki: Hz. Peygamber (sav) onlara sa’dân dikenini tarif etti. sonra şöyle buyurdu: Sırattan ilk geçen ben ve ümmetim olacak. İnsanlar sırattan geçerken kimi şimşek gibi, kimi rüzgâr gibi, kimi iyi yarış atları gibi hızla geçer. Geçenlerden bazıları yara almış olur, bazıları ise ateşe düşer. Sıratı geçtikten sonra, onlar, sizlerin hakkını aramadaki ısrarından daha fazla bir ısrarla, ateşe düşmüş olan kardeşleri için Allah’a yalvarıp 'Ey Rabbimiz! Biz beraber cihada çıktık, birlikte hac ve umre yaptık. Şimdi ne oldu da biz kurtulduk da onlar helâk oldu?' derler. Bunun üzerine Allah Teâlâ 'Kalbinde bir dinar ağırlığı kadar iman olanı arayıp çıkarın' buyurur. Onlar da bu vasıftaki kimseleri çıkarırlar. Sonra Allah 'Kalbinde bir kırat ağırlığında iman olanı çıkarın' buyurur. Onlar yine çıkarır. Sonra 'Kalbinde bir hardal tanesi kadar iman olanı çıkarın' buyurur. Onlar da çıkarırlar." Ebu Saîd der ki: Buna dair aramızda Allah’ın Kitabı vardır. Abdurrahman der ki: Sanıyorum Ebu Saîd "Yapılan iş hardal tanesi kadar bile olsa, biz onu getirip mizana koyacağız. Hesap görücü olarak biz yeteriz" (Enbiyâ 21/47) ayetini kastetti. "Sonra onlar cehennemden çıkarılır ve Hayat Nehri denilen bir nehre atılırlar. Orada sele kapılmış bir tohumun yeniden bitmesi gibi yeniden hayat bulurlar. Görmez misiniz? Güneşe doğru büyüyen bitki yeşil olur; gölgeye doğru büyüyen ise sarı kalır. Sahâbe 'Ey Allah’ın Rasulü! Sanki sen çobanlık yapmış gibisin' dediler. Hz. Peygamber (sav) de 'Evet, ben gerçekten çobanlık yaptım' buyurdu."


Açıklama: Bu isnad Abdurrahman b. İshak'tan dolayı hasendir. Ashâbı Sünen onun rivayetlerine yer vermiştir, Müslim mutâbî rivayetler zikretmiştir.

    Öneri Formu
49982 HM011144 İbn Hanbel, III, 16

Bize Yahya b. Adem, ona Ebu Bekir b. Ayyâş, ona A'meş, ona Ebu Salih, ona da Ebu Saîd el-Hudrî'nin şöyle rivayet etmiştir: "Rasulullah (sav) 'Şüphesiz siz Rabbinizi göreceksiniz' buyurdu. Ashâb 'Ey Allah’ın Rasulü! Gerçekten Rabbimizi mi göreceğiz?' dediler. Rasulullah 'Öğle vakti güneşi görmekte zorluk çeker misiniz?' buyurdu. Sahabe 'Hayır' dedi. Hz. Peygamber (sav) 'Dolunay gecesi ayı görmekte zorluk çeker misiniz?' buyurdu. Sahabe 'Hayır' dedi. Bunun üzerine Hz. Peygamber (sav) 'İşte siz de kıyamet gününde Rabbinizi, tıpkı güneşi ve dolunayı açık ve net gördüğünüz gibi, hiçbir sıkıntı ve şüphe olmaksızın göreceksiniz' buyurdu." [A'meş der ki: "Birbirinize zorluk çıkarır mısınız? (لَا تُضَارُّونَ)" ifadesi "Birbiriniz ile çekişmezsiniz (لَا تُمَارُونَ)" anlamındadır.]


Açıklama: Buharî'nin şartlarına göre sahihtir. Ebu Bekr Ayyâş, Buhârî'nin ricalindendir ve tâbî olunmuştur (mutaba'at).

    Öneri Formu
49960 HM011137 İbn Hanbel, III, 16

Bize Züheyr b. Harb, ona Mervan b. Muaviye el-Fezârî, ona İsmail b. Ebu Halid, ona Kays b. Ebu Hazim, ona Cerir b. Abdullah şöyle demiştir: "Rasulullah (sav) huzurunda oturduğumuz bir sırada dolunaya baktı ve 'Sizler bu dolunayı gördüğünüz gibi Rabbinizi apaçık göreceksiniz. Onu görmek için birbirinizin üstüne yığılmak, birbirinizi sıkıştırmak ihtiyacını duymayacaksınız. Bu sebeple gücünüz yettiğince güneş doğmadan önce (sabah namazını) ve güneş batmadan önce (ikindi namazını) kılmayı ihmal etmeyin' buyurdu. Daha sonra Cerir 'Güneşin doğmasından ve batmasından önce Rabbini hamd ile tesbih et' [Taha 20/130] ayetini okudu."


    Öneri Formu
5308 M001434 Müslim, Mesâcid ve Mevziu's Salat, 211

Bize Kuteybe, ona Abdülaziz b. Muhammed, ona Alâ b. Abdurrahman, ona babası (Abdurrahman b. Yakub), ona da Ebu Hureyre'nin rivayet ettiğine göre Hz. Peygamber (sav) şöyle buyurmuştur: "Allah, kıyamet günü insanları dümdüz bir meydanda toplar, ardından alemlerin Rabbi onlara tecelli edip (görünür) ve 'Kim, neye tapıyorsa, onun peşinden gitsin' buyurur. Bunun üzerine haça tapanlara haçları, puta tapanlara putları, ateşe tapanlara da ateş gösterilir ve herkes kendi mabuduna yönelir. Geriye sadece Müslümanlar kalır. Alemlerin Rabbi Müslümanlara da görünür ve 'Siz neden diğer insanlar gibi gitmiyorsunuz?' buyurur. Onlar 'Biz senden Allah’a sığınırız. Biz senden Allah’a sığınırız. Biz Rabbimizi arıyoruz. O’nu görmeden bu mekandan ayrılmayız' derler. Allah onları yerinde bırakıp gizlenir, sonra tekrar görünür ve 'Siz neden diğer insanlar gibi gitmiyorsunuz?' buyurur. Onlar 'Biz senden Allah’a sığınırız. Biz senden Allah’a sığınırız. Biz Rabbimizi arıyoruz. O’nu görmeden bu mekandan ayrılmayız' derler. Allah emir verir, onlar yerinde beklerler. (Ravi der ki:) Ashab 'Ey Allah'ın Rasulü, Rabbimizi görecek miyiz' dediler. Hz. Peygamber (sav) 'Ayın on dördüncü gecesinde ayı görmede bir sıkıntı yaşıyor musunuz' buyurdu. Onlar 'Hayır, ey Allah'ın Rasulü!' dediler. Rasulullah (sav) 'Sizler, onu görme hususunda (kıyamet) gününde bir sıkıntı yaşayamayacaksınız' buyurdu." "Sonra Allah müminlere tecelli edip kendisini tanıtır ve 'Ben sizin Rabbinizim, bana tabi olun' buyurur. Müslümanlar da kalkarlar, onlara Sırat (köprüsü) kurulur. Müslümanlar 'Kurtar ya Rabbi! Kurtar ya Rabbi!' diyerek soylu atlar ve binekler gibi onun üzerinden geçerler. Geride cehennemlikler kalırlar ve onlardan bir kısmı (ateşe) atılır. Ardından cehenneme 'Doldun mu?' denir. Cehennem de, 'Daha fazla yok mu' der. Sonra bir kısım daha cehenneme atılır ve yine 'Doldun mu?' denir. Cehennem ise 'Daha fazla yok mu' der. Nihayet cehennemlikler oraya atıldığı zaman Rahman, cehenneme ayağını koyar da oradakiler birbirlerinin üzerine çıkarlar. Allah 'Yeter mi?' diye buyurur, cehennem de 'Yeter, yeter' der. Allah, cennetlikleri cennete, cehennemlikleri de cehenneme koyduğunda ölüm, sürüklenerek getirilir, cennetliklerle cehennemlikler arasındaki bir sur üzerinde durdurulur. Sonra 'Ey cennetlikler' denir. Onlar korkarak ona bakarlar. Ardından 'Ey cehennemlikler' denir. Onlar da şefaat umuduyla sevinerek bakarlar. Cennetliklere ve cehennemliklere 'Bunu tanıdınız mı' denir. Onlar da 'Onu tanıdık. Bu bizim için görevlendirilen ölümdür' derler. Bunun üzerine ölüm, cennet ile cehennem arasındaki bir surun üzerinde yanı üzere yatırılıp kesilir. Ardından 'Ey cennetlikler, ebedisiniz, size ölüm yok. Ey cehennemlikler, ebedisiniz, size de ölüm yok' denir." [Ebu İsa şöyle der ki: Bu, hasen-sahih bir hadistir. İçerisinde insanların Rablerini görecekleri ile alakalı rüyet meselesi ve ayak (Sâk) ve benzeri şeylerin yer aldığı pek çok hadis, Nebî (sav)'den rivayet edilmiştir. Süfyan es-Sevrî, Mâlik b. Enes, İbn Mübârek, İbn Uyeyne, Vekî ve benzeri diğer ilim ehli imamların bu meseledeki görüşü şudur: Onlar bu gibi hadisleri rivayet ederler, akabinde “Bizler bu hadislere iman ederiz, 'nasıl' diye sormayız” derler. İşte bu ehli hadisin tercih ettiği görüştür. Onlar da bu hadisleri aktarıldığı gibi rivayet ederler, onlara iman ederler. Onları ne tefsir ederler ne de üzerinde fikir yürütürler. Bu görüş, ehli ilmin tercih edip benimsediği görüştür. Hadiste “kendisini onlara tanıtır” ifadesi, “onlara tecelli eder” demektir.]


    Öneri Formu
14842 T002557 Tirmizi, Sıfatü’l-Cenne, 20

Bize İshak b. İsmail, ona Süfyan, ona Süheyl b. Ebu Salih, ona da babası (Ebu Salih Semmân), ona da Ebu Hureyre şöyle demiştir: "Bazı kimseler 'Ey Allah'ın Rasulü, kıyamet gününde Rabbimizi görecek miyiz?' dedi. Hz. peygamber (sav) 'Öğle vaktinde bulutsuz bir havada güneşi görmekte herhangi bir sıkıntı ile karşılaşıyor musunuz?' buyurdu. 'Hayır' dediler. 'Bulutsuz bir gecede on dördündeki ayı görmekte hiç sıkıntı çekiyor musunuz?' buyurdu. Ashab 'Hayır' dediler. Rasulullah (sav) 'Nefsim elinde olana yemin olsun, onu görmek hususunda ancak bu ikisinden birisini görmek için çektiğiniz sıkıntı kadar bir sıkıntı çekersiniz' buyurdu."


    Öneri Formu
33674 D004730 Ebu Davud, Sünne, 19

Bize Süleyman b. Davud el-Hâşimî, ona İbrahim b. Sa'd, ona İbn şihâb, ona Atâ b. Yezîd, ona da Ebu Hüreyre; (T) Bize Ebu Kamil, ona İbrahim b. Sa'd, ona İbn şihâb, ona Atâ b. Yezîd, ona da Ebu Hüreyre şöyle rivayet etmiştir: "İnsanlar Peygamber’e (sav) 'Ey Allah’ın Rasulü! Kıyamet gününde Aziz ve Celil Rabbimizi görecek miyiz?' diye sordular. Peygamber (sav) 'Bulutsuz bir gecede dolunayı görmekte zorlanır mısınız?' buyurdu. Sahabe 'Hayır, zorlanmıyoruz' dedi. 'Bulutsuz bir havada güneşi görmekte zorlanır mısınız?' buyurdu. 'Hayır, zorlanmıyoruz' dediler. Bunun üzerine Hz. Peygamber (sav) şöyle buyurdu: İşte siz de kıyamet gününde Rabbinizi aynı şekilde (açık ve net olarak) göreceksiniz. Allah, insanları bir araya toplar ve 'Her kim neye tapıyorduysa şimdi onu takip etsin' buyurur. Böylece aya tapanlar ayı, güneşe tapanlar güneşi, tağutlara tapanlar da tağutları takip eder. Bu şekilde herkes tapındığı şeye gider. Geriye sadece, şefaatçileri ya da münafıklarıyla [Ebu Kamil der ki: burada tereddüt eden İbrahim'dir.] birlikte bu ümmet kalır. Aziz ve Celil Allah, onlara tanımadıkları bir surette gelir ve 'Ben Rabbinizim' buyurur. Onlar da 'Senden Allah’a sığınırız. Bu bizim yerimizdir, Aziz ve Celil Rabbimiz bize gelinceye kadar buradan ayrılmayız. O geldiğinde biz onu tanırız' derler. Sonra Allah, bildikleri surette onlara gelir ve 'Ben Rabbinizim' buyurur. Onlar da 'Evet, Sen Rabbimizsin' derler ve O’na tabi olurlar." "Sonra cehennemin üzerine köprü (sırat) kurulur. (Ravi der ki:) Peygamber (sav) 'Ben, köprüden geçenlerin ilki olacağım' buyurdu. O gün peygamberlerden başkası konuşamaz, onların da duası 'Allah’ım selâmet ver, selâmet ver' olur. Köprünün üzerinde sa‘dân dikeni gibi kancalar bulunur. Siz Sa'd'an'ı gördünüz mü? (Ravi der ki:) Ashab 'Evet ey Allah’ın Rasulü' dediler. Hz Peygamber şöyle buyurdu: İşte O kancalar da ona benzer ama onların büyüklüğünü ancak Allah bilir. Bu kancalar, insanların amellerine göre onları kapar. İçlerinden bazıları ameliyle helak olur bazıları da ameliyle güvenli bir şekilde geçip gider. Ya da onlardan bir kısmı yerde sürüne sürüne götürülür, bazıları da (cehenneme düşmeden) (kurtulup) geçer. Sonra Allah tecelli eder ve kullar arasında hükmünü verdikten sonra, kendisinden başka ilah olmadığına şehadet edenlerden, rahmet dilediği kimseleri ateşten çıkarmak diler ve meleklerine 'Onları çıkarın' diye emreder. Melekler, onları cehennemde secde izlerinden tanır. Ateş Adem oğlunun, secde izi hariç, her yerini yakar. Allah, Âdemoğlunun secde izlerini ateşe haram kılmıştır. Melekler onları, bedenleri yanmış, kömürleşmiş bir halde ateşten çıkarırlar. Üzerlerine hayat suyu dökülür ve tıpkı sel suyuyla taşınan tohumun yeşerdiği gibi yeniden canlanırlar. Sonunda yüzü ateşe çevrilmiş bir adam kalır. Bu adam cennete en son giren kimsedir. Adam 'Ey Rabbim! Ateşin kokusu beni zehirledi, sıcaklığı yaktı. Yüzümü ateşten çevir' diye Allah’a dua eder durur. Sonra Aziz ve Celil Allah 'Eğer bunu sana verirsem, başka bir şey istemeyeceğine dair söz verir misin?' buyurur. Adam 'İzzetine yemin ederim ki başka bir şey istemem' diyerek Allah'a sözler ve garantiler verir. Allah da onun yüzünü ateşten çevirir. Adamın yüzü cennete döndüğünde cenneti görür ve Allah'ın dilediği bir süre sessiz kalır. Sonra yine 'Ey Rabbim! Beni cennetin kapısına yaklaştır' der. Allah 'Sen bana daha önce başka bir şey istemeyeceğine söz vermedin mi? Yazıklar olsun ey Âdemoğlu! Ne çabuk sözünden cayıyorsun' buyurur. Adam dua etmeye devam eder. Allah 'Eğer bunu da sana verirsem, başka bir şey istemeyeceğine dair bana söz verir misin?' buyurur. Adam 'Evet, izzetine yemin ederim, başka bir şey istemem' der. Allah, ondan söz ve yemin alır ve onu cennet kapısına yaklaştırır. Adam cennet kapısına yaklaşınca, cennet ona açılır. İçindekileri görünce, bir süre sessiz kalır. Sonra 'Ey Rabbim! Beni cennete al' der. Allah 'Sen bana başka bir şey istemeyeceğine dair söz vermemiş miydin? Yazıklar olsun ey Adem oğlu Ne çabuk sözünden cayıyorsun' buyurur. Adam: 'Ey Rabbim! Beni kullarının en bedbahtı kılma' diyerek Aziz ve Celil Allah'a yalvarmaya devam eder. Sonunda Allah Teâlâ ona rahmetiyle güler ve cennete girmesine izin verir. Cennete girdiğinde ona 'Aziz ve Celil Rabbinde dile ve iste' denir, o da diler. Allah'ın ' şunu ve şunu da dile' buyruğu bitinceye kadar dilemesi devam eder, en sonunda bütün arzular sona erince Aziz ve Celil Allah 'Bu nimetler ve bir o kadarı da senin olsun' buyurur" Atâ der ki: Ebu Hüreyre’nin yanında oturan Ebu Saîd el-Hudrî, Ebu Hüreyre'nin "Bu nimetler senindir ve bir o kadarı da senin olacaktır" sözüne kadar, bu rivayetin hiçbir yerinde ona itiraz etmedi. Burada Ebu Saîd itiraz etti ve “Ben, Peygamber’in (sav) "Bu nimetler senindir ve on misli de senin olacaktır" buyurduğunu işittim” dedi. Ebu Hüreyre de “Ben de "Bir o kadarı da senin olacaktır" kısmını ezberledim.” dedi. Ebu Saîd “Şehadet ederim ki ben Hz. Peygamber'den (sav) bu konuda "bu adama on katı vardır" sözünü ezberledim” dedi. Ebu Hureyre der ki: "İşte bu adam, cennete en son girecek kimsedir."


    Öneri Formu
48250 HM007914 İbn Hanbel, II, 293

Bize Musa b. İsmail, ona Hammad; (T) Bize Ubeydullah b. Muaz, ona babası (Muâz b. Muâz), ona Şube –aynı manada olmak üzere- ona Ya'la b. Ata, ona Veki b. Udüs, ona da Ebu Rezin el-Ukaylî şöyle demiştir: "Ben 'Ey Allah’ın Rasulü! hepimiz Rabbimizi [İbn Muaz ise rivayetinde] kıyamet gününde açık bir şekilde görecek miyiz? Mahlukatı arasında bunun işareti nedir?' dedim. Rasulullah 'Ey Ebu Rezin, her biriniz ayı [İbn Muaz rivayetinde] on dördünde net bir şekilde görmüyor musunuz?' buyurdu. dedi, Ben 'Evet' dedim. Rasulullah (sav) 'Allah daha azametlidir' [İbn Muaz rivayetinde]'Şüphesiz dolunay Allah'ın yarattığı mahlukattan biridir. Yüce Allah ise mahlukatından daha üstün ve daha azametlidir' buyurdu."


    Öneri Formu
33676 D004731 Ebu Davud, Sünne, 19

Bize Musa b. İsmail, ona Hammad; (T) Bize Ubeydullah b. Muaz, ona babası (Muâz b. Muâz), ona Şube –aynı manada olmak üzere- ona Ya'la b. Ata, ona Veki b. Udüs, ona da Ebu Rezin el-Ukaylî şöyle demiştir: "Ben 'Ey Allah’ın Rasulü! hepimiz Rabbimizi [İbn Muaz ise rivayetinde] kıyamet gününde açık bir şekilde görecek miyiz? Mahlukatı arasında bunun işareti nedir?' dedim. Rasulullah 'Ey Ebu Rezin, her biriniz ayı [İbn Muaz rivayetinde] on dördünde net bir şekilde görmüyor musunuz?' buyurdu. dedi, Ben 'Evet' dedim. Rasulullah (sav) 'Allah daha azametlidir' [İbn Muaz rivayetinde]'Şüphesiz dolunay Allah'ın yarattığı mahlukattan biridir. Yüce Allah ise mahlukatından daha üstün ve daha azametlidir' buyurdu."


    Öneri Formu
273100 D004731-2 Ebu Davud, Sünne, 19

Bize Hişam b. Ammâr, ona Abdülhamid b. Habib b. Ebu İşrîn, ona Abdurrahman b. Amr el-Evzâî, ona Hassan b. Atiye, ona Saîd b. Müseyyeb şöyle rivayet etmiştir: "Ebu Hureyre ile karşılaştım, bana 'Allah bizi Cennet çarşısında buluştursun' dedi. Saîd 'Cennette çarşı var mı?' diye sordu. Ebu Hureyre 'Evet, Rasulullah (sav) bana şöyle haber verdi: Cennetlikler cennete girdikten sonra amellerinin üstünlüğüne göre orada konaklarına yerleşirler. Dünya günlerinden Cuma günü kadar bir süre için onlara verilen izin üzerine Aziz ve Celil Allah’ı ziyaret ederler. Onlara Arşını gösterir ve cennet bahçelerinden bir bahçe içerisinde onlara tecelli eder. Onlar için nurdan minberler, inciden minberler, yakuttan minberler, zebercetten minberler, altından minberler ve gümüşten minberler kurulur. Onların en alt mertebede olanları –ki aralarında alt mertebede kimse yoktur- misk ve kâfur tepeleri üzerine oturur. Kürsüleri (minberleri) üzerinde oturan kimselerin oturdukları yerleri itibariyle kendilerinden daha üstün olduğu onlara gösterilmez (hissettirilmez). Ebu Hureyre der ki: Ben 'Ey Allah’ın Rasulü, Rabbimizi görecek miyiz' dedim. 'Evet, güneşi ve dolunayı görmek için birbirinizi itip kakar mısınız?' buyurdu. Biz 'Hayır' dedik. Hz. Peygamber (sav) şöyle buyurdu: Aynı şekilde Aziz ve Celil Rabbinizi görmekte de birbirinizle itişmezsiniz. O mecliste Aziz ve Celil Allah’ın herkesle tercümansız ve aracısız konuşur. Hatta O sizden birisine 'Ey filan kişi, şu şu işi yaptığın günü hatırlıyor musun' diyecek ve ona dünyada iken yapmış olduğu bazı günahlarını hatırlatacaktır. O kişi 'Rabbim günahlarımı bağışlamamış mıydın?' diyecek. Yüce Allah 'Elbette bağışladım, zaten mağfiretimin genişliği sayesinde sen bu konumuna ulaşabildin' diyecek. Onlar bu halde iken, üstlerinden bir bulut onları bürüyüverecek, üzerlerine kesinlikle benzerini duymadıkları hoş bir koku yağdıracak, sonra da 'Haydi sizin için hazırlamış olduğun ikram ve lütuflara kalkın, canınızın çektiği her ne ise onu alın' buyuracak. Bunun üzerine biz, meleklerin her tarafını kuşattıkları bir pazara geleceğiz. O pazarda gözlerin benzerini görmediği, kulakların işitmediği ve kalplerin hatırlarından geçirmediği şeyler vardır. Bu sefer canımızın çektiği ne olursa, bize (konaklarımıza) taşınıp götürülecek. Orada ne bir şey satılır, ne bir şey satın alınır. O pazarda cennetlikler birbirleriyle karşılaşırlar, yüksek konumdaki bir adam gelir ve daha aşağı mertebedeki birisiyle karşılaşır –ki aralarında daha aşağı mertebede kimse yoktur- onun üzerindeki elbiselerden (alt mertebedeki kişi) hoşlanınca, daha sözünü tamamlamadan, derhal onun üzerinde ondan daha güzel elbiseler görünür. Çünkü orada hiç kimsenin üzülmemesi gerekir. Sonra evlerimize döneriz, eşlerimiz 'Merhaba hoş safa geldiniz, bizden ayrıldığınız vakitteki hale göre daha da güzel ve daha hoş kokularla geri geldiniz' diyerek bizi karşılar. Biz de 'Biz bugün, Aziz, Celil ve Cebbar Rabbimizle oturduk, Bu yüzden, bu şekilde size dönmek bize layık ve haktır' deriz."


    Öneri Formu
32440 İM004336 İbn Mâce, Zühd, 39

Bize Hennâd, ona Vekî, ona İsmail b. Ebu Hâlid, ona Kays b. Ebu Hâzim, ona Cerir b. Abdullah el-Becelî şöyle demiştir: "Rasulullah (sav) huzurunda oturduğumuz bir sırada dolunaya baktı ve 'Sizler bu dolunayı gördüğünüz gibi Rabbinizi apaçık göreceksiniz. Onu görmek için birbirinizin üstüne yığılmak, birbirinizi sıkıştırmak ihtiyacını duymayacaksınız. Bu sebeple gücünüz yettiğince güneş doğmadan önce (sabah namazını) ve güneş batmadan önce (ikindi namazını) kılmayı ihmal etmeyin' buyurdu, sonra 'Güneşin doğmasından ve batmasından önce Rabbini hamd ile tesbih et' [Kâf, 50/39] ayetini okudu." [Ebu İsa (Tirmizî) der ki: Bu, hasen sahih bir hadistir.]


    Öneri Formu
14825 T002551 Tirmizi, Sıfatü’l-Cenne, 16