Bize Hennâd, ona Ebu Avâne, ona Asım el-Ahvel, ona Ebu Osman en-Nehdî, ona da Ebu Zer, Hz. Peygamber'in (sav) şöyle buyurduğunu rivayet etmiştir:
"Her aydan üç gün oruç tutan kimse, senenin tamamını oruçlu geçirmiş demektedir. Nitekim Allah (ac), Kitab'ında bunu tasdik eden şu ayeti indirmiştir: (Bir iyilik yapana, onun on misli ecir vardır.) Bir gün, on güne karşılık gelmektedir."
[Ebu İsa şöyle demiştir: Bu, hasen-sahih bir hadistir. Bu hadisi Şu'be, Ebu Şimr ve Ebu Teyyâh'tan, onlar Ebu Osman'dan, o da Ebu Hureyre vasıtasıyla Nebî'den (sav) nakletmiştir.]
Öneri Formu
Hadis Id, No:
14325, T000762
Hadis:
حَدَّثَنَا هَنَّادٌ حَدَّثَنَا أَبُو مُعَاوِيَةَ عَنْ عَاصِمٍ الأَحْوَلِ عَنْ أَبِى عُثْمَانَ النَّهْدِىِّ عَنْ أَبِى ذَرٍّ قَالَ قَالَ رَسُولُ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم:
"مَنْ صَامَ مِنْ كُلِّ شَهْرٍ ثَلاَثَةَ أَيَّامٍ فَذَلِكَ صِيَامُ الدَّهْرِ. فَأَنْزَلَ اللَّهُ عَزَّ وَجَلَّ تَصْدِيقَ ذَلِكَ فِى كِتَابِهِ (مَنْ جَاءَ بِالْحَسَنَةِ فَلَهُ عَشْرُ أَمْثَالِهَا). الْيَوْمُ بِعَشْرَةِ أَيَّامٍ."
[قَالَ أَبُو عِيسَى هَذَا حَدِيثٌ حَسَنٌ صحيح. وَقَدْ رَوَى شُعْبَةُ هَذَا الْحَدِيثَ عَنْ أَبِى شِمْرٍ وَأَبِى التَّيَّاحِ عَنْ أَبِى عُثْمَانَ عَنْ أَبِى هُرَيْرَةَ عَنِ النَّبِىِّ صلى الله عليه وسلم.]
Tercemesi:
Bize Hennâd, ona Ebu Avâne, ona Asım el-Ahvel, ona Ebu Osman en-Nehdî, ona da Ebu Zer, Hz. Peygamber'in (sav) şöyle buyurduğunu rivayet etmiştir:
"Her aydan üç gün oruç tutan kimse, senenin tamamını oruçlu geçirmiş demektedir. Nitekim Allah (ac), Kitab'ında bunu tasdik eden şu ayeti indirmiştir: (Bir iyilik yapana, onun on misli ecir vardır.) Bir gün, on güne karşılık gelmektedir."
[Ebu İsa şöyle demiştir: Bu, hasen-sahih bir hadistir. Bu hadisi Şu'be, Ebu Şimr ve Ebu Teyyâh'tan, onlar Ebu Osman'dan, o da Ebu Hureyre vasıtasıyla Nebî'den (sav) nakletmiştir.]
Açıklama:
Yazar, Kitap, Bölüm:
Tirmizî, Sünen-i Tirmizî, Savm 54, 3/135
Senetler:
1. Ebu Zer el-Ğıfârî (Cündüb b. Abdullah b. Cünade)
2. Ebu Osman en-Nehdî (Abdurrahman b. Mül b. Amr b. Adiy b. Vehb)
3. Ebu Abdurrahman Asım el-Ahvel (Asım b. Süleyman)
4. Ebu Muaviye Muhammed b. Hâzim el-A'mâ ed-Darîr (Muhammed b. Hazim)
5. Ebu Serî Hennâd b. Serî et-Temîmî (Hennad b. Serî b. Musab b. Ebu Bekir)
Konular:
İyilik, iyilik yapana kat kat karşılığı sevap olarak verilecektir
KTB, ORUÇ
Nafile Oruç, nafile orucun fazileti
Oruç Olgusu
Oruç, Nafile Oruç, ayda üç gün oruç tutmak
Bize Yezid b. Harun, ona Muhammed b. Amr, ona Ebu Seleme (Abdullah b. Abdurrahman), ona da Ebu Hüreyre (ra) Rasulullah'ın (sav) şöyle buyurduğunu rivayet etmiştir:
"Andolsun ki, oruçlunun ağız kokusu, Allah katında misk kokusundan daha hoştur. Oruçlu için iki sevinç ânı vardır: Biri, orucunu açtığı an yaşadığı sevinç, diğeri de kıyamet günü [Rabb'ine kavuştuğu an] yaşayacağı sevinçtir."
Öneri Formu
Hadis Id, No:
41925, DM001810
Hadis:
أَخْبَرَنَا يَزِيدُ بْنُ هَارُونَ أنبأنا مُحَمَّدُ بْنُ عَمْرٍو عَنْ أَبِى سَلَمَةَ عَنْ أَبِى هُرَيْرَةَ قَالَ قَالَ رَسُولُ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم:
"لَخَلُوفُ فَمِ الصَّائِمِ أَطْيَبُ عِنْدَ اللَّهِ مِنْ رِيحِ الْمِسْكِ. وَلِلصَّائِمِ فَرْحَتَانِ: فَرْحَةٌ عِنْدَ فِطْرِهِ، وَفَرْحَةٌ يَوْمَ الْقِيَامَةِ."
Tercemesi:
Bize Yezid b. Harun, ona Muhammed b. Amr, ona Ebu Seleme (Abdullah b. Abdurrahman), ona da Ebu Hüreyre (ra) Rasulullah'ın (sav) şöyle buyurduğunu rivayet etmiştir:
"Andolsun ki, oruçlunun ağız kokusu, Allah katında misk kokusundan daha hoştur. Oruçlu için iki sevinç ânı vardır: Biri, orucunu açtığı an yaşadığı sevinç, diğeri de kıyamet günü [Rabb'ine kavuştuğu an] yaşayacağı sevinçtir."
Açıklama:
Yazar, Kitap, Bölüm:
Dârimî, Sünen-i Dârimî, Savm 50, 2/1109
Senetler:
1. Ebu Hureyre ed-Devsî (Abdurrahman b. Sahr)
2. Ebu Seleme b. Abdurrahman ez-Zuhrî (Abdullah b. Abdurrahman b. Avf b. Abduavf)
3. Ebu Abdullah Muhammed b. Amr el-Leysî (Muhammed b. Amr b. Alkame b. Vakkas)
4. Ebu Halid Yezid b. Harun el-Vasitî (Yezid b. Harun b. Zâzî b. Sabit)
Konular:
İyilik, iyilik yapana kat kat karşılığı sevap olarak verilecektir
KTB, ORUÇ
Oruç Olgusu
Oruç, ahiretteki karşılığı
Oruç, oruçlunun ağız kokusu
Öneri Formu
Hadis Id, No:
879, M000320
Hadis:
حَدَّثَنَا مِنْجَابُ بْنُ الْحَارِثِ التَّمِيمِىُّ أَخْبَرَنَا عَلِىُّ بْنُ مُسْهِرٍ عَنِ الأَعْمَشِ بِهَذَا الإِسْنَادِ[عَنْ أَبِى وَائِلٍ عَنْ عَبْدِ اللَّهِ] مِثْلَهُ [قَالَ قُلْنَا يَا رَسُولَ اللَّهِ أَنُؤَاخَذُ بِمَا عَمِلْنَا فِى الْجَاهِلِيَّةِ قَالَ "مَنْ أَحْسَنَ فِى الإِسْلاَمِ لَمْ يُؤَاخَذْ بِمَا عَمِلَ فِى الْجَاهِلِيَّةِ. وَمَنْ أَسَاءَ فِى الإِسْلاَمِ أُخِذَ بِالأَوَّلِ وَالآخِرِ."]
Tercemesi:
Bize Mincab b. Haris et-Temimî, ona Ali b. Müshir, ona da (Süleyman b. Mihran) el-A'meş bu isnad zinciriyle [yani ona Ebu Vail, ona da Abdullah (b. Mesud)] bir önceki hadisin aynısını rivayet etmiştir.
Açıklama:
Yazar, Kitap, Bölüm:
Müslim, Sahîh-i Müslim, İmân 320, /70
Senetler:
()
Konular:
Cahiliye, inançları, düzeltilmesi
İyilik, iyilik yapana kat kat karşılığı sevap olarak verilecektir
Öneri Formu
Hadis Id, No:
880, M000321
Hadis:
حَدَّثَنَا مُحَمَّدُ بْنُ الْمُثَنَّى الْعَنَزِىُّ وَأَبُو مَعْنٍ الرَّقَاشِىُّ وَإِسْحَاقُ بْنُ مَنْصُورٍ كُلُّهُمْ عَنْ أَبِى عَاصِمٍ - وَاللَّفْظُ لاِبْنِ الْمُثَنَّى - حَدَّثَنَا الضَّحَّاكُ - يَعْنِى أَبَا عَاصِمٍ - قَالَ أَخْبَرَنَا حَيْوَةُ بْنُ شُرَيْحٍ قَالَ حَدَّثَنِى يَزِيدُ بْنُ أَبِى حَبِيبٍ عَنِ ابْنِ شَمَاسَةَ الْمَهْرِىِّ قَالَ حَضَرْنَا عَمْرَو بْنَ الْعَاصِ وَهُوَ فِى سِيَاقَةِ الْمَوْتِ. فَبَكَى طَوِيلاً وَحَوَّلَ وَجْهَهُ إِلَى الْجِدَارِ فَجَعَلَ ابْنُهُ يَقُولُ يَا أَبَتَاهُ أَمَا بَشَّرَكَ رَسُولُ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم بِكَذَا أَمَا بَشَّرَكَ رَسُولُ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم بِكَذَا قَالَ فَأَقْبَلَ بِوَجْهِهِ. فَقَالَ إِنَّ أَفْضَلَ مَا نُعِدُّ شَهَادَةُ أَنْ لاَ إِلَهَ إِلاَّ اللَّهُ وَأَنَّ مُحَمَّدًا رَسُولُ اللَّهِ إِنِّى قَدْ كُنْتُ عَلَى أَطْبَاقٍ ثَلاَثٍ لَقَدْ رَأَيْتُنِى وَمَا أَحَدٌ أَشَدَّ بُغْضًا لِرَسُولِ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم مِنِّى وَلاَ أَحَبَّ إِلَىَّ أَنْ أَكُونَ قَدِ اسْتَمْكَنْتُ مِنْهُ فَقَتَلْتُهُ فَلَوْ مُتُّ عَلَى تِلْكَ الْحَالِ لَكُنْتُ مِنْ أَهْلِ النَّارِ فَلَمَّا جَعَلَ اللَّهُ الإِسْلاَمَ فِى قَلْبِى أَتَيْتُ النَّبِىَّ صلى الله عليه وسلم فَقُلْتُ ابْسُطْ يَمِينَكَ فَلأُبَايِعْكَ. فَبَسَطَ يَمِينَهُ - قَالَ - فَقَبَضْتُ يَدِى. قَالَ
"مَا لَكَ يَا عَمْرُو." قَالَ قُلْتُ أَرَدْتُ أَنْ أَشْتَرِطَ. قَالَ
"تَشْتَرِطُ بِمَاذَا." قُلْتُ أَنْ يُغْفَرَ لِى. قَالَ
"مَا عَلِمْتَ أَنَّ الإِسْلاَمَ يَهْدِمُ مَا كَانَ قَبْلَهُ وَأَنَّ الْهِجْرَةَ تَهْدِمُ مَا كَانَ قَبْلَهَا وَأَنَّ الْحَجَّ يَهْدِمُ مَا كَانَ قَبْلَهُ." وَمَا كَانَ أَحَدٌ أَحَبَّ إِلَىَّ مِنْ رَسُولِ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم وَلاَ أَجَلَّ فِى عَيْنِى مِنْهُ وَمَا كُنْتُ أُطِيقُ أَنْ أَمْلأَ عَيْنَىَّ مِنْهُ إِجْلاَلاً لَهُ وَلَوْ سُئِلْتُ أَنْ أَصِفَهُ مَا أَطَقْتُ لأَنِّى لَمْ أَكُنْ أَمْلأُ عَيْنَىَّ مِنْهُ وَلَوْ مُتُّ عَلَى تِلْكَ الْحَالِ لَرَجَوْتُ أَنْ أَكُونَ مِنْ أَهْلِ الْجَنَّةِ ثُمَّ وَلِينَا أَشْيَاءَ مَا أَدْرِى مَا حَالِى فِيهَا فَإِذَا أَنَا مُتُّ فَلاَ تَصْحَبْنِى نَائِحَةٌ وَلاَ نَارٌ فَإِذَا دَفَنْتُمُونِى فَشُنُّوا عَلَىَّ التُّرَابَ شَنًّا ثُمَّ أَقِيمُوا حَوْلَ قَبْرِى قَدْرَ مَا تُنْحَرُ جَزُورٌ وَيُقْسَمُ لَحْمُهَا حَتَّى أَسْتَأْنِسَ بِكُمْ وَأَنْظُرَ مَاذَا أُرَاجِعُ بِهِ رُسُلَ رَبِّى.
Tercemesi:
Bize Muhammed b. el-Müsenna el-Anezî, Ebu Ma'n er-Rekâşî ve İshak b. Mansur, hepsine Ebu Âsım, -lafız İbnü'l-Müsenna'ya aittir-, ona Dahhak -yani Ebu Âsım-, ona Hayve b. Şurayh, ona Yezid b. Ebu Habib, ona İbn Şemâse el-Mehrî şöyle rivayet etmiştir: Ölüm döşeğinde olan Amr b. Âs'ın yanına gelmiştik. Uzun uzun ağladı ve yüzünü duvara döndü. Oğlu ona babacığım! Rasulullah seni şununla müjdelemedi mi? Rasulullah seni bununla müjdelemedi mi? demeye başladı. Bunun üzerine yüzünü bize döndü ve şunları söyledi: Elbette ki (ahiret için) hazırladığımız en iyi şey Allah'tan başka ilah olmadığına ve Muhammed'in Allah'ın Rasulü olduğuna şehadet etmektir. Ben üç halde bulundum. Rasulullah'a (sav) benden daha fazla kin duyan kişi yoktu. Bir yolunu bulup onu öldürmeyi o kadar istiyordum ki. Eğer bu hal üzere ölseydim cehennemliklerden olurdum. Allah kalbimi İslam'a açıp (dinine girmeyi) bana nasip edince Hz. Peygamber'in (sav) huzuruna gelip sağ elini uzat da sana biat edeyim dedim. Sağ elini açtı. Ben hemen elimi çektim. Hz. Peygamber (sav); "ne oldu sana Ey Amr?" diye sordu. Sana bir şart koşmak istiyorum dedim.
"Ne şartı koşacaksın bakalım" diye sorunca beni affet dedim. Bunun üzerine; "ey Amr! Bilmez misin, nasıl hicret ve hac kendilerinden önce işlenen kötülükleri siliyorsa, Müslüman olmak da kendisinden önce yapılan (hataları) siler" buyurdu. Artık benim için Rasulullah'tan (sav) daha sevimli, gözümde ondan daha değerli kimse yoktu. Ona beslediğim saygı ve hürmet sebebiyle kendisine doya doya bakamazdım. Benden onu anlatmamı isteseler bunu yapamazdım. Çünkü onu doya doya seyredemezdim. Eğer bu hal üzere ölseydim cennete girenlerden olmayı ümit ederdim. Ne var ki bundan sonra üzerimize bazı işler aldık. Bunlar karşısında halim nice olur bilmiyorum. Öldüğüm zaman cenazemde yas eden kadınlar veya ateş olmasın. Beni gömerken üzerime toprağı iyice yayın. Sonra kabrimin etrafında bir deve kesilip dağıtılıncaya geçen süre kadar bekleyin de sizin refakatinizle teselli bulayım ve Rabbimin elçilerini nasıl karşılayacağıma bakayım.
Açıklama:
Yazar, Kitap, Bölüm:
Müslim, Sahîh-i Müslim, İmân 321, /70
Senetler:
()
Konular:
Biat, Hz. Peygambere biat etmek
Cahiliye, inançları, düzeltilmesi
İyilik, iyilik yapana kat kat karşılığı sevap olarak verilecektir
KTB, TEBERRÜK
Öneri Formu
Hadis Id, No:
56693, KK33/31
Hadis:
وَمَن يَقْنُتْ مِنكُنَّ لِلَّهِ وَرَسُولِهِ وَتَعْمَلْ صَالِحًا نُّؤْتِهَا أَجْرَهَا مَرَّتَيْنِ وَأَعْتَدْنَا لَهَا رِزْقًا كَرِيمًا
Tercemesi:
Sizden kim, Allah'a ve Resûlüne itaat eder ve yararlı iş yaparsa ona mükâfatını iki kat veririz. Ve ona (cennette) bol rızık hazırlamışızdır.
Açıklama:
Yazar, Kitap, Bölüm:
, ,
Senetler:
()
Konular:
Amel, salih amel
İtaat, Allah'a ve Rasûlüne itaat
İyilik, iyilik yapana kat kat karşılığı sevap olarak verilecektir
Öneri Formu
Hadis Id, No:
49072, HM006029
Hadis:
حَدَّثَنَا أَبُو الْيَمَانِ حَدَّثَنَا شُعَيْبٌ عَنِ الزُّهْرِيِّ حَدَّثَنِي سَالِمُ بْنُ عَبْدِ اللَّهِ أَنَّ عَبْدَ اللَّهِ بْنَ عُمَرَ قَالَ
سَمِعْتُ النَّبِيَّ صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ وَهُوَ قَائِمٌ عَلَى الْمِنْبَرِ يَقُولُ أَلَا إِنَّ بَقَاءَكُمْ فِيمَا سَلَفَ قَبْلَكُمْ مِنْ الْأُمَمِ كَمَا بَيْنَ صَلَاةِ الْعَصْرِ إِلَى غُرُوبِ الشَّمْسِ أُعْطِيَ أَهْلُ التَّوْرَاةِ التَّوْرَاةَ فَعَمِلُوا بِهَا حَتَّى إِذَا انْتَصَفَ النَّهَارُ عَجَزُوا فَأُعْطُوا قِيرَاطًا قِيرَاطًا وَأُعْطِيَ أَهْلُ الْإِنْجِيلِ الْإِنْجِيلَ فَعَمِلُوا بِهِ حَتَّى صَلَاةِ الْعَصْرِ ثُمَّ عَجَزُوا فَأُعْطُوا قِيرَاطًا قِيرَاطًا ثُمَّ أُعْطِيتُمْ الْقُرْآنَ فَعَمِلْتُمْ بِهِ حَتَّى غَرَبَتْ الشَّمْسُ فَأُعْطِيتُمْ قِيرَاطَيْنِ قِيرَاطَيْنِ فَقَالَ أَهْلُ التَّوْرَاةِ وَالْإِنْجِيلِ رَبَّنَا هَؤُلَاءِ أَقَلُّ عَمَلًا وَأَكْثَرُ أَجْرًا فَقَالَ هَلْ ظَلَمْتُكُمْ مِنْ أَجْرِكُمْ مِنْ شَيْءٍ فَقَالُوا لَا فَقَالَ فَضْلِي أُوتِيهِ مَنْ أَشَاءُ
Tercemesi:
Açıklama:
Yazar, Kitap, Bölüm:
Ahmed b. Hanbel, Müsned-i Ahmed, Abdullah b. Ömer b. el-Hattab 6029, 2/504
Senetler:
1. İbn Ömer Abdullah b. Ömer el-Adevî (Abdullah b. Ömer b. Hattab)
2. Ebu Ömer Salim b. Abdullah el-Adevî (Salim b. Abdullah b. Ömer b. Hattab)
3. Ebu Bekir Muhammed b. Şihab ez-Zührî (Muhammed b. Müslim b. Ubeydullah b. Abdullah b. Şihab)
4. Şuayb b. Ebu Hamza el-Ümevi (Şuayb b. Dinar)
5. Ebu Yeman Hakem b. Nafi' el-Behrânî (Hakem b. Nafi')
Konular:
Allah İnancı, takdiri
Bilgi, Hz. Peygamber'in verdiği gaybi haberler
İyilik, iyilik yapana kat kat karşılığı sevap olarak verilecektir
Müslüman, Müslümanların diğer ümmetlerden üstünlüğü
Önceki ümmetler, İncil
Önceki ümmetler, Tevrat
Bize Abdülaziz b. Abdullah, ona Süleyman, ona Şerik b. Abdullah'ın naklettiğine göre (Enes) b. Malik, Rasulullah'ın (sav) Kâbe'den başlayan İsrâ gecesiyle ilgili şöyle demiştir:
"Kendisine henüz vahiy gelmeden önce, Mescid-i Haram'da uyuduğu esnada Rasulullah'ın (sav) yanına (sav) üç kişilik bir grup geldi. İlki, “Şunlardan hangisi o?” diye sordu. Ortancası “Onların en hayırlı olanı” dedi. Sonuncusu da “Öyleyse içlerinden o en hayırlı olanı alın, götürelim” dedi. O gece sadece bu rüya olayı meydana geldi ve Hz. Peygamber (sav) onları bir daha görmedi. Nihayet o üç kişi bir başka gece, kalbinin görebileceği bir şekilde Hz. Peygamber'in (sav) yanına tekrar geldiler. Onlar geldiğinde Hz. Peygamber'in gözü uyuyor, ama kalbi uyumuyordu. Zaten bütün peygamberler böyledir; onların gözleri uyur, kalpleri uyumaz. Gelenler, Hz. Peygamber (sav) ile hiç konuşmadan, onu doğrudan götürüp Zemzem kuyusunun yanına koydular. Hz. Peygamber (sav) ile ilgili operasyonu, o üç melek arasından Cebrail üstlendi. Cebrail, önce onun göğsünü boğazına kadar yardı. Yarma işlemini bitirdikten sonra, kendi eliyle aldığı Zemzem suyuyla o bölgeyi güzelce yıkadı ve göğüs boşluğunun içini tertemiz yaptı. Sonra içinde altın maşrapa bulunan altın bir leğen, içi iman ve hikmetle doldurulmuş olarak getirildi. Cebrail, Hz. Peygamber'in (sav) göğsünü ve şah damarlarını iman ve hikmetle doldurdu ve ameliyat için açtığı göğsü tekrar kapattı. Operasyondan sonra onu dünyaya en yakın sema katına çıkardı ve kapılardan birine vurdu. Sema halkı “Kim o?” diye seslendi. “Cebrail” dedi. “Yanındaki kim?” diye sordular. “Yanımdaki Muhammed'dir” dedi. “ona davet gönderildi mi?” diye sordu. Cebrail'in “Evet” cevabı üzerine içeridekiler, “Öyleyse hoş geldi, sefalar getirdi” dediler ve birbirlerine müjdelediler. Sema halkı, kendilerine bildirinceye kadar, Allah'ın yeryüzünde Hz. Muhammed (sav) hakkında neyi dilediğini bilmiyorlardı. Sonra dünyaya en yakın semada Adem'i gördüler. Cebrail Hz. Peygamber'e “Bu, baban Adem'dir. Ona selam ver” dedi. Hz. Peygamber, Adem'e selam verdi. Adem de onun selamını aldıktan sonra “Hoş geldin, sefalar getirdin, oğlum! Sen ne iyi oğulsun” diyerek karşılık verdi. Sonra akmakta olan iki nehir gördüler. Hz. Peygamber (sav) “Bu iki nehir de nedir, ey Cibril?” diye sordu. Cebrail “Bunlar, Nil ve Fırat nehirlerinin asıl kaynaklarıdır” dedi. Sonra semada gezinirken Hz. Peygamber (sav) üzerinde inci ve zebercetten yapılmış saray bulunan bir başka nehir gördü. Elini nehre değdirdi, bir de baktı ki misk! “Bu nedir, ey Cibril?” diye sordu. Cebrail “Bu, Rabb'inin senin için sakladığı Kevser'dir” dedi. Sonra onu ikinci kat semaya çıktı. Tıpkı ilk kattakiler gibi, bu katın görevli melekleri de Cebrail'e “Kim o?” diye seslendiler. “Cebrail” dedi. “Yanındaki kim?” diye sordular. “Yanımdaki Muhammed'dir” dedi. “ona davet gönderildi mi?” diye sordular. Cebrail'in “Evet” cevabı üzerine içeridekiler “Hoş geldi, sefalar getirdi” dediler. Sonra Cebrail Hz. Peygamber'i üçüncü sema katına çıkardı. Orada görevli melekler de, tıpkı birinci ve ikinci kattakiler gibi sorular sordular. Sonra onu dördüncü sema katına çıkardı. O katın görevlileri de aynı soruları sordular. Sonra onu beşinci sema katına çıkardı. Beşinci katın görevlileri de aynı soruları sordular. Sonra onu altıncı sema katına çıkardı. Altıncı katın görevlileri de aynı soruları sordular. Sonra onu yedinci sema katına çıkardı. O katın görevli melekleri de aynı soruları sordular. Her bir katta, Hz. Peygamber'in isimlerini söylediği peygamberler vardı. Hatırlayabildiğim kadarıyla ikinci katta İdris peygamber, dördüncü katta Harun peygamber, beşinci katta adını hatırlayamadığım bir başka bir peygamber, altıncı katta İbrahim peygamber ve yedinci katta, Allah'ın kelamına doğrudan muhatap olma şeref ve üstünlüğüne ermiş Musa peygamber vardı. Musa “Ey Rabb'im! Ben hiç kimsenin benden daha yüksek makama çıkarılacağını sanmazdım” dedi. Sonra Cebrail Hz. Peygamber'i, Allah'tan başka kimsenin bilemeyeceği bir şekilde yedinci sema katının üstüne yükseltti. Sonunda Hz. Peygamber (sav) Sidretü'l-müntehâya geldi. İzzet sahibi ve Cebbar olan Allah da Hz. Muhammed'e yaklaştı, derken aşağıya sarkıp daha da yaklaştı. O kadar ki, ona iki yay arası kadar, hatta daha da yakın oldu. Ve o anda Allah ona, bildirdiği vahiyler arasında “Ümmetine her gün ve gecede elli vakit namaz kılmak farzdır” hükmü vardı. Sonra Hz. Peygamber (sav) aşağı indi, Musa'nın yanına geldi. Musa onu durdurarak “Muhammed! Rabb'in sana ne emretti?” diye sordu. Hz. Peygamber (sav) “Rabb'im bana her gün ve gecede elli vakit namaz kılmayı emretti” deyince Musa “Ümmetinin buna gücü yetmez. Sen hemen geri dön de, Rabb'in senin ve ümmetinin sorumluluğunu hafifletsin” dedi. Bunun üzerine Hz. Peygamber, sanki kendisine danışmak istercesine Cebrail'e baktı. Cebrail “Evet, istersen öyle yap” diye işaret etti ve onu Cebbar olan Allah'ın huzuruna yükseltti. Hz. Peygamber, önceki makamında “Ey Rabb'im! bizim namaz sorumluluğumuzu hafiflet. Çünkü ümmetimin buna gücü yetmez” diye yalvardı. Bunun üzerine Allah (cc), namazı on vakte indirdi. Sonra Hz. Peygamber Musa'nın yanına döndü. Musa, Hz. Peygamber'i yine durdurdu ve onu Rabb'inin yanına tekrar tekrar gönderdi. Sonunda namaz beş vakte indi. Sonra Musa onu beş vakitle ilgili de durdurup “Ey Muhammed! Vallahi ben, kavmim İsrail oğullarına bundan daha azı ile döndüm de yine de onlar zayıflık gösterip onu da terk ettiler. Kaldı ki senin ümmetin vücut, kalp, beden, göz ve kulak bakımından benim ümmetimden daha zayıf. Sen hemen geri dön de, Rabbin sorumluluğunu biraz daha hafifletsin” dedi. Musa'nın her teklifinde Hz. Peygamber (sav) kendisine danışmak üzere Cebrail'e bakıyor ve Cebrail bunda bir sakınca görmüyordu. Cebrail, Hz. Peygamber'i beşinci kez huzura çıkardı. Hz. Peygamber “Ey Rabbim! Benim ümmetimin vücudu, kalbi, kulağı ve bedeni zayıftır. Bizim sorumluluğumuzu hafiflet!” diye yalvardı. Bunun üzerine Cebbar olan Allah “Ey Muhammed!” diye seslendi. Hz. Peygamber (sav) “Buyur ya Rab! Emrine amadeyim” dedi. Allah (cc) “Bilmiş ol ki, benim nezdimde, hüküm değişmez. Hüküm, Ana Kitap'ta sana farz kıldığım şekildedir. Her iyilik on katıyla ödüllendirilecektir. Bundan dolayı, aslında Ana Kitap'ta elli vakit olan namaz, sana beş vakte indirilmiştir” buyurdu. Hz. Peygamber (sav) Musa'nın yanına döndü. Musa “Ne yaptın?” diye sordu. Hz. Peygamber (sav) “Rabbim bizim sorumluluğumuzu hafifletti de her iyiliğe karşı bize on kat mükafat verdi” dedi. Musa “Vallahi ben, İsrail oğullarına bundan daha azını istedim, onu da terk ettiler. Sen Rabbine dön de, senin sorumluluğunu tekrar hafifletsin” dedi. Bunun üzerine Rasulullah (sav) “Ey Musa! Yanına sürekli gidip gelmekten dolayı artık Rabbimden utanıyorum” buyurdu. Cebrail de ona “Haydi, Allah'ın adını anarak in!” dedi."
Ravi der ki: Hz. Peygamber (sav), Mescid-i Haram'dayken uykudan uyandı.
Öneri Formu
Hadis Id, No:
30519, B007517
Hadis:
حَدَّثَنَا عَبْدُ الْعَزِيزِ بْنُ عَبْدِ اللَّهِ حَدَّثَنِى سُلَيْمَانُ عَنْ شَرِيكِ بْنِ عَبْدِ اللَّهِ أَنَّهُ قَالَ سَمِعْتُ ابْنَ مَالِكٍ يَقُولُ لَيْلَةَ أُسْرِىَ بِرَسُولِ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم مِنْ مَسْجِدِ الْكَعْبَةِ أَنَّهُ جَاءَهُ ثَلاَثَةُ نَفَرٍ قَبْلَ أَنْ يُوحَى إِلَيْهِ وَهْوَ نَائِمٌ فِى الْمَسْجِدِ الْحَرَامِ ، فَقَالَ أَوَّلُهُمْ أَيُّهُمْ هُوَ فَقَالَ أَوْسَطُهُمْ هُوَ خَيْرُهُمْ . فَقَالَ آخِرُهُمْ خُذُوا خَيْرَهُمْ . فَكَانَتْ تِلْكَ اللَّيْلَةَ ، فَلَمْ يَرَهُمْ حَتَّى أَتَوْهُ لَيْلَةً أُخْرَى فِيمَا يَرَى قَلْبُهُ ، وَتَنَامُ عَيْنُهُ وَلاَ يَنَامُ قَلْبُهُ وَكَذَلِكَ الأَنْبِيَاءُ تَنَامُ أَعْيُنُهُمْ وَلاَ تَنَامُ قُلُوبُهُمْ ، فَلَمْ يُكَلِّمُوهُ حَتَّى احْتَمَلُوهُ فَوَضَعُوهُ عِنْدَ بِئْرِ زَمْزَمَ فَتَوَلاَّهُ مِنْهُمْ جِبْرِيلُ فَشَقَّ جِبْرِيلُ مَا بَيْنَ نَحْرِهِ إِلَى لَبَّتِهِ حَتَّى فَرَغَ مِنْ صَدْرِهِ وَجَوْفِهِ ، فَغَسَلَهُ مِنْ مَاءِ زَمْزَمَ بِيَدِهِ ، حَتَّى أَنْقَى جَوْفَهُ ، ثُمَّ أُتِىَ بِطَسْتٍ مِنْ ذَهَبٍ فِيهِ تَوْرٌ مِنْ ذَهَبٍ مَحْشُوًّا إِيمَانًا وَحِكْمَةً ، فَحَشَا بِهِ صَدْرَهُ وَلَغَادِيدَهُ - يَعْنِى عُرُوقَ حَلْقِهِ - ثُمَّ أَطْبَقَهُ ثُمَّ عَرَجَ بِهِ إِلَى السَّمَاءِ الدُّنْيَا فَضَرَبَ بَابًا مِنْ أَبْوَابِهَا فَنَادَاهُ أَهْلُ السَّمَاءِ مَنْ هَذَا فَقَالَ جِبْرِيلُ . قَالُوا وَمَنْ مَعَكَ قَالَ مَعِى مُحَمَّدٌ . قَالَ وَقَدْ بُعِثَ قَالَ نَعَمْ . قَالُوا فَمَرْحَبًا بِهِ وَأَهْلاً . فَيَسْتَبْشِرُ بِهِ أَهْلُ السَّمَاءِ ، لاَ يَعْلَمُ أَهْلُ السَّمَاءِ بِمَا يُرِيدُ اللَّهُ بِهِ فِى الأَرْضِ حَتَّى يُعْلِمَهُمْ ، فَوَجَدَ فِى السَّمَاءِ الدُّنْيَا آدَمَ فَقَالَ لَهُ جِبْرِيلُ هَذَا أَبُوكَ فَسَلِّمْ عَلَيْهِ . فَسَلَّمَ عَلَيْهِ وَرَدَّ عَلَيْهِ آدَمُ وَقَالَ مَرْحَبًا وَأَهْلاً بِابْنِى ، نِعْمَ الاِبْنُ أَنْتَ . فَإِذَا هُوَ فِى السَّمَاءِ الدُّنْيَا بِنَهَرَيْنِ يَطَّرِدَانِ فَقَالَ مَا هَذَانِ النَّهَرَانِ يَا جِبْرِيلُ قَالَ هَذَا النِّيلُ وَالْفُرَاتُ عُنْصُرُهُمَا . ثُمَّ مَضَى بِهِ فِى السَّمَاءِ فَإِذَا هُوَ بِنَهَرٍ آخَرَ عَلَيْهِ قَصْرٌ مِنْ لُؤْلُؤٍ وَزَبَرْجَدٍ فَضَرَبَ يَدَهُ فَإِذَا هُوَ مِسْكٌ قَالَ مَا هَذَا يَا جِبْرِيلُ قَالَ هَذَا الْكَوْثَرُ الَّذِى خَبَأَ لَكَ رَبُّكَ . ثُمَّ عَرَجَ إِلَى السَّمَاءِ الثَّانِيَةِ فَقَالَتِ الْمَلاَئِكَةُ لَهُ مِثْلَ مَا قَالَتْ لَهُ الأُولَى مَنْ هَذَا قَالَ جِبْرِيلُ . قَالُوا وَمَنْ مَعَكَ قَالَ مُحَمَّدٌ صلى الله عليه وسلم . قَالُوا وَقَدْ بُعِثَ إِلَيْهِ قَالَ نَعَمْ . قَالُوا مَرْحَبًا بِهِ وَأَهْلاً . ثُمَّ عَرَجَ بِهِ إِلَى السَّمَاءِ الثَّالِثَةِ وَقَالُوا لَهُ مِثْلَ مَا قَالَتِ الأُولَى وَالثَّانِيَةُ ، ثُمَّ عَرَجَ بِهِ إِلَى الرَّابِعَةِ فَقَالُوا لَهُ مِثْلَ ذَلِكَ ، ثُمَّ عَرَجَ بِهِ إِلَى السَّمَاءِ الْخَامِسَةِ فَقَالُوا مِثْلَ ذَلِكَ ، ثُمَّ عَرَجَ بِهِ إِلَى السَّمَاءِ السَّادِسَةِ فَقَالُوا لَهُ مِثْلَ ذَلِكَ ، ثُمَّ عَرَجَ بِهِ إِلَى السَّمَاءِ السَّابِعَةِ فَقَالُوا لَهُ مِثْلَ ذَلِكَ ، كُلُّ سَمَاءٍ فِيهَا أَنْبِيَاءُ قَدْ سَمَّاهُمْ فَأَوْعَيْتُ مِنْهُمْ إِدْرِيسَ فِى الثَّانِيَةِ ، وَهَارُونَ فِى الرَّابِعَةِ ، وَآخَرَ فِى الْخَامِسَةِ لَمْ أَحْفَظِ اسْمَهُ ، وَإِبْرَاهِيمَ فِى السَّادِسَةِ ، وَمُوسَى فِى السَّابِعَةِ بِتَفْضِيلِ كَلاَمِ اللَّهِ ، فَقَالَ مُوسَى رَبِّ لَمْ أَظُنَّ أَنْ يُرْفَعَ عَلَىَّ أَحَدٌ . ثُمَّ عَلاَ بِهِ فَوْقَ ذَلِكَ بِمَا لاَ يَعْلَمُهُ إِلاَّ اللَّهُ ، حَتَّى جَاءَ سِدْرَةَ الْمُنْتَهَى وَدَنَا الْجَبَّارُ رَبُّ الْعِزَّةِ فَتَدَلَّى حَتَّى كَانَ مِنْهُ قَابَ قَوْسَيْنِ أَوْ أَدْنَى فَأَوْحَى اللَّهُ فِيمَا أَوْحَى إِلَيْهِ خَمْسِينَ صَلاَةً عَلَى أُمَّتِكَ كُلَّ يَوْمٍ وَلَيْلَةٍ . ثُمَّ هَبَطَ حَتَّى بَلَغَ مُوسَى فَاحْتَبَسَهُ مُوسَى فَقَالَ يَا مُحَمَّدُ مَاذَا عَهِدَ إِلَيْكَ رَبُّكَ قَالَ عَهِدَ إِلَىَّ خَمْسِينَ صَلاَةً كُلَّ يَوْمٍ وَلَيْلَةٍ . قَالَ إِنَّ أُمَّتَكَ لاَ تَسْتَطِيعُ ذَلِكَ فَارْجِعْ فَلْيُخَفِّفْ عَنْكَ رَبُّكَ وَعَنْهُمْ . فَالْتَفَتَ النَّبِىُّ صلى الله عليه وسلم إِلَى جِبْرِيلَ كَأَنَّهُ يَسْتَشِيرُهُ فِى ذَلِكَ ، فَأَشَارَ إِلَيْهِ جِبْرِيلُ أَنْ نَعَمْ إِنْ شِئْتَ . فَعَلاَ بِهِ إِلَى الْجَبَّارِ فَقَالَ وَهْوَ مَكَانَهُ يَا رَبِّ خَفِّفْ عَنَّا ، فَإِنَّ أُمَّتِى لاَ تَسْتَطِيعُ هَذَا . فَوَضَعَ عَنْهُ عَشْرَ صَلَوَاتٍ ثُمَّ رَجَعَ إِلَى مُوسَى فَاحْتَبَسَهُ ، فَلَمْ يَزَلْ يُرَدِّدُهُ مُوسَى إِلَى رَبِّهِ حَتَّى صَارَتْ إِلَى خَمْسِ صَلَوَاتٍ ، ثُمَّ احْتَبَسَهُ مُوسَى عِنْدَ الْخَمْسِ فَقَالَ يَا مُحَمَّدُ وَاللَّهِ لَقَدْ رَاوَدْتُ بَنِى إِسْرَائِيلَ قَوْمِى عَلَى أَدْنَى مِنْ هَذَا فَضَعُفُوا فَتَرَكُوهُ فَأُمَّتُكَ أَضْعَفُ أَجْسَادًا وَقُلُوبًا وَأَبْدَانًا وَأَبْصَارًا وَأَسْمَاعًا ، فَارْجِعْ فَلْيُخَفِّفْ عَنْكَ رَبُّكَ ، كُلَّ ذَلِكَ يَلْتَفِتُ النَّبِىُّ صلى الله عليه وسلم إِلَى جِبْرِيلَ لِيُشِيرَ عَلَيْهِ وَلاَ يَكْرَهُ ذَلِكَ جِبْرِيلُ ، فَرَفَعَهُ عِنْدَ الْخَامِسَةِ فَقَالَ يَا رَبِّ إِنَّ أُمَّتِى ضُعَفَاءُ أَجْسَادُهُمْ وَقُلُوبُهُمْ وَأَسْمَاعُهُمْ وَأَبْدَانُهُمْ فَخَفِّفْ عَنَّا فَقَالَ الْجَبَّارُ يَا مُحَمَّدُ . قَالَ لَبَّيْكَ وَسَعْدَيْكَ . قَالَ إِنَّهُ لاَ يُبَدَّلُ الْقَوْلُ لَدَىَّ ، كَمَا فَرَضْتُ عَلَيْكَ فِى أُمِّ الْكِتَابِ - قَالَ - فَكُلُّ حَسَنَةٍ بِعَشْرِ أَمْثَالِهَا ، فَهْىَ خَمْسُونَ فِى أُمِّ الْكِتَابِ وَهْىَ خَمْسٌ عَلَيْكَ . فَرَجَعَ إِلَى مُوسَى فَقَالَ كَيْفَ فَعَلْتَ فَقَالَ خَفَّفَ عَنَّا أَعْطَانَا بِكُلِّ حَسَنَةٍ عَشْرَ أَمْثَالِهَا . قَالَ مُوسَى قَدْ وَاللَّهِ رَاوَدْتُ بَنِى إِسْرَائِيلَ عَلَى أَدْنَى مِنْ ذَلِكَ فَتَرَكُوهُ ، ارْجِعْ إِلَى رَبِّكَ فَلْيُخَفِّفْ عَنْكَ أَيْضًا . قَالَ رَسُولُ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم يَا مُوسَى قَدْ وَاللَّهِ اسْتَحْيَيْتُ مِنْ رَبِّى مِمَّا اخْتَلَفْتُ إِلَيْهِ . قَالَ فَاهْبِطْ بِاسْمِ اللَّهِ . قَالَ وَاسْتَيْقَظَ وَهْوَ فِى مَسْجِدِ الْحَرَامِ .
Tercemesi:
Bize Abdülaziz b. Abdullah, ona Süleyman, ona Şerik b. Abdullah'ın naklettiğine göre (Enes) b. Malik, Rasulullah'ın (sav) Kâbe'den başlayan İsrâ gecesiyle ilgili şöyle demiştir:
"Kendisine henüz vahiy gelmeden önce, Mescid-i Haram'da uyuduğu esnada Rasulullah'ın (sav) yanına (sav) üç kişilik bir grup geldi. İlki, “Şunlardan hangisi o?” diye sordu. Ortancası “Onların en hayırlı olanı” dedi. Sonuncusu da “Öyleyse içlerinden o en hayırlı olanı alın, götürelim” dedi. O gece sadece bu rüya olayı meydana geldi ve Hz. Peygamber (sav) onları bir daha görmedi. Nihayet o üç kişi bir başka gece, kalbinin görebileceği bir şekilde Hz. Peygamber'in (sav) yanına tekrar geldiler. Onlar geldiğinde Hz. Peygamber'in gözü uyuyor, ama kalbi uyumuyordu. Zaten bütün peygamberler böyledir; onların gözleri uyur, kalpleri uyumaz. Gelenler, Hz. Peygamber (sav) ile hiç konuşmadan, onu doğrudan götürüp Zemzem kuyusunun yanına koydular. Hz. Peygamber (sav) ile ilgili operasyonu, o üç melek arasından Cebrail üstlendi. Cebrail, önce onun göğsünü boğazına kadar yardı. Yarma işlemini bitirdikten sonra, kendi eliyle aldığı Zemzem suyuyla o bölgeyi güzelce yıkadı ve göğüs boşluğunun içini tertemiz yaptı. Sonra içinde altın maşrapa bulunan altın bir leğen, içi iman ve hikmetle doldurulmuş olarak getirildi. Cebrail, Hz. Peygamber'in (sav) göğsünü ve şah damarlarını iman ve hikmetle doldurdu ve ameliyat için açtığı göğsü tekrar kapattı. Operasyondan sonra onu dünyaya en yakın sema katına çıkardı ve kapılardan birine vurdu. Sema halkı “Kim o?” diye seslendi. “Cebrail” dedi. “Yanındaki kim?” diye sordular. “Yanımdaki Muhammed'dir” dedi. “ona davet gönderildi mi?” diye sordu. Cebrail'in “Evet” cevabı üzerine içeridekiler, “Öyleyse hoş geldi, sefalar getirdi” dediler ve birbirlerine müjdelediler. Sema halkı, kendilerine bildirinceye kadar, Allah'ın yeryüzünde Hz. Muhammed (sav) hakkında neyi dilediğini bilmiyorlardı. Sonra dünyaya en yakın semada Adem'i gördüler. Cebrail Hz. Peygamber'e “Bu, baban Adem'dir. Ona selam ver” dedi. Hz. Peygamber, Adem'e selam verdi. Adem de onun selamını aldıktan sonra “Hoş geldin, sefalar getirdin, oğlum! Sen ne iyi oğulsun” diyerek karşılık verdi. Sonra akmakta olan iki nehir gördüler. Hz. Peygamber (sav) “Bu iki nehir de nedir, ey Cibril?” diye sordu. Cebrail “Bunlar, Nil ve Fırat nehirlerinin asıl kaynaklarıdır” dedi. Sonra semada gezinirken Hz. Peygamber (sav) üzerinde inci ve zebercetten yapılmış saray bulunan bir başka nehir gördü. Elini nehre değdirdi, bir de baktı ki misk! “Bu nedir, ey Cibril?” diye sordu. Cebrail “Bu, Rabb'inin senin için sakladığı Kevser'dir” dedi. Sonra onu ikinci kat semaya çıktı. Tıpkı ilk kattakiler gibi, bu katın görevli melekleri de Cebrail'e “Kim o?” diye seslendiler. “Cebrail” dedi. “Yanındaki kim?” diye sordular. “Yanımdaki Muhammed'dir” dedi. “ona davet gönderildi mi?” diye sordular. Cebrail'in “Evet” cevabı üzerine içeridekiler “Hoş geldi, sefalar getirdi” dediler. Sonra Cebrail Hz. Peygamber'i üçüncü sema katına çıkardı. Orada görevli melekler de, tıpkı birinci ve ikinci kattakiler gibi sorular sordular. Sonra onu dördüncü sema katına çıkardı. O katın görevlileri de aynı soruları sordular. Sonra onu beşinci sema katına çıkardı. Beşinci katın görevlileri de aynı soruları sordular. Sonra onu altıncı sema katına çıkardı. Altıncı katın görevlileri de aynı soruları sordular. Sonra onu yedinci sema katına çıkardı. O katın görevli melekleri de aynı soruları sordular. Her bir katta, Hz. Peygamber'in isimlerini söylediği peygamberler vardı. Hatırlayabildiğim kadarıyla ikinci katta İdris peygamber, dördüncü katta Harun peygamber, beşinci katta adını hatırlayamadığım bir başka bir peygamber, altıncı katta İbrahim peygamber ve yedinci katta, Allah'ın kelamına doğrudan muhatap olma şeref ve üstünlüğüne ermiş Musa peygamber vardı. Musa “Ey Rabb'im! Ben hiç kimsenin benden daha yüksek makama çıkarılacağını sanmazdım” dedi. Sonra Cebrail Hz. Peygamber'i, Allah'tan başka kimsenin bilemeyeceği bir şekilde yedinci sema katının üstüne yükseltti. Sonunda Hz. Peygamber (sav) Sidretü'l-müntehâya geldi. İzzet sahibi ve Cebbar olan Allah da Hz. Muhammed'e yaklaştı, derken aşağıya sarkıp daha da yaklaştı. O kadar ki, ona iki yay arası kadar, hatta daha da yakın oldu. Ve o anda Allah ona, bildirdiği vahiyler arasında “Ümmetine her gün ve gecede elli vakit namaz kılmak farzdır” hükmü vardı. Sonra Hz. Peygamber (sav) aşağı indi, Musa'nın yanına geldi. Musa onu durdurarak “Muhammed! Rabb'in sana ne emretti?” diye sordu. Hz. Peygamber (sav) “Rabb'im bana her gün ve gecede elli vakit namaz kılmayı emretti” deyince Musa “Ümmetinin buna gücü yetmez. Sen hemen geri dön de, Rabb'in senin ve ümmetinin sorumluluğunu hafifletsin” dedi. Bunun üzerine Hz. Peygamber, sanki kendisine danışmak istercesine Cebrail'e baktı. Cebrail “Evet, istersen öyle yap” diye işaret etti ve onu Cebbar olan Allah'ın huzuruna yükseltti. Hz. Peygamber, önceki makamında “Ey Rabb'im! bizim namaz sorumluluğumuzu hafiflet. Çünkü ümmetimin buna gücü yetmez” diye yalvardı. Bunun üzerine Allah (cc), namazı on vakte indirdi. Sonra Hz. Peygamber Musa'nın yanına döndü. Musa, Hz. Peygamber'i yine durdurdu ve onu Rabb'inin yanına tekrar tekrar gönderdi. Sonunda namaz beş vakte indi. Sonra Musa onu beş vakitle ilgili de durdurup “Ey Muhammed! Vallahi ben, kavmim İsrail oğullarına bundan daha azı ile döndüm de yine de onlar zayıflık gösterip onu da terk ettiler. Kaldı ki senin ümmetin vücut, kalp, beden, göz ve kulak bakımından benim ümmetimden daha zayıf. Sen hemen geri dön de, Rabbin sorumluluğunu biraz daha hafifletsin” dedi. Musa'nın her teklifinde Hz. Peygamber (sav) kendisine danışmak üzere Cebrail'e bakıyor ve Cebrail bunda bir sakınca görmüyordu. Cebrail, Hz. Peygamber'i beşinci kez huzura çıkardı. Hz. Peygamber “Ey Rabbim! Benim ümmetimin vücudu, kalbi, kulağı ve bedeni zayıftır. Bizim sorumluluğumuzu hafiflet!” diye yalvardı. Bunun üzerine Cebbar olan Allah “Ey Muhammed!” diye seslendi. Hz. Peygamber (sav) “Buyur ya Rab! Emrine amadeyim” dedi. Allah (cc) “Bilmiş ol ki, benim nezdimde, hüküm değişmez. Hüküm, Ana Kitap'ta sana farz kıldığım şekildedir. Her iyilik on katıyla ödüllendirilecektir. Bundan dolayı, aslında Ana Kitap'ta elli vakit olan namaz, sana beş vakte indirilmiştir” buyurdu. Hz. Peygamber (sav) Musa'nın yanına döndü. Musa “Ne yaptın?” diye sordu. Hz. Peygamber (sav) “Rabbim bizim sorumluluğumuzu hafifletti de her iyiliğe karşı bize on kat mükafat verdi” dedi. Musa “Vallahi ben, İsrail oğullarına bundan daha azını istedim, onu da terk ettiler. Sen Rabbine dön de, senin sorumluluğunu tekrar hafifletsin” dedi. Bunun üzerine Rasulullah (sav) “Ey Musa! Yanına sürekli gidip gelmekten dolayı artık Rabbimden utanıyorum” buyurdu. Cebrail de ona “Haydi, Allah'ın adını anarak in!” dedi."
Ravi der ki: Hz. Peygamber (sav), Mescid-i Haram'dayken uykudan uyandı.
Açıklama:
Yazar, Kitap, Bölüm:
Buhârî, Sahîh-i Buhârî, Tevhid 37, 2/771
Senetler:
1. Enes b. Malik el-Ensarî (Enes b. Malik b. Nadr b. Damdam b. Zeyd b. Haram)
2. Ebu Abdullah Şerik b. Abdullah el-Leysi (Şerik b. Abdullah b. Ebu Nemr)
3. Ebu Muhammed Süleyman b. Bilal el-Kuraşi (Süleyman b. Bilal)
4. Abdulaziz b. Abdullah el-Üveysi (Abdulaziz b. Abdullah b. Yahya b. Amr b. Üveys)
Konular:
Hz. Peygamber, Cebraille ilişkisi
Hz. Peygamber, göğsünün yarılması
İyilik, iyilik yapana kat kat karşılığı sevap olarak verilecektir
Mirac, İsra
Mirac, Sidretu'l-münteha
Namaz, Farziyeti
Peygamberler, önceki peygamberler
Zemzem, suyun hikayesi, özellikleri, vs.
Bize Yezid, ona Cerir b. Hazim, ona Beşşar b. Ebu Seyf, ona el-Velid b. Abdurrahman, Iyaz b. Ğutayf’ın şöyle anlattığını rivayet etti: Hastalanan Ebu Ubeyde’yi ziyaret etmek üzere evine gitmiştik. Bize dedi ki: Ben Hz. Peygamber’den duydum şöyle diyordu:
"Kim, ihtiyaç fazlasından Allah yolunda harcama yaparsa, yediyüz kat fazlasını alır. Kim kendine veya ailesine harcama yapar veya bir hastayı ziyaret eder ya da yoldan rahatsızlık verici bir şeyi kaldırırsa (bu bir iyiliktir ve) iyiliğe on misli karşılık verilir. Oruç (gıybet vs. gibi bir günahla) zedelenmediği sürece kalkandır. Allah kimi vücud (sağlığı) ile imtihan ederse o günahına kafarettir."
Öneri Formu
Hadis Id, No:
40807, HM001701
Hadis:
حَدَّثَنَا يَزِيدُ أَنْبَأَنَا جَرِيرُ بْنُ حَازِمٍ حَدَّثَنَا بَشَّارُ بْنُ أَبِي سَيْفٍ عَنِ الْوَلِيدِ بْنِ عَبْدِ الرَّحْمَنِ عَنْ عِيَاضِ بْنِ غُطَيْفٍ قَالَ دَخَلْنَا عَلَى أَبِي عُبَيْدَةَ فَذَكَرَ الْحَدِيثَ (نَعُودُهُ قَالَ إِنِّي سَمِعْتُ رَسُولَ اللَّهِ صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ يَقُولُ مَنْ أَنْفَقَ نَفَقَةً فَاضِلَةً فِي سَبِيلِ اللَّهِ فَبِسَبْعِ مِائَةٍ وَمَنْ أَنْفَقَ عَلَى نَفْسِهِ أَوْ عَلَى أَهْلِهِ أَوْ عَادَ مَرِيضًا أَوْ مَازَ أَذًى عَنْ طَرِيقٍ فَهِيَ حَسَنَةٌ بِعَشْرِ أَمْثَالِهَا وَالصَّوْمُ جُنَّةٌ مَا لَمْ يَخْرِقْهَا وَمَنْ ابْتَلَاهُ اللَّهُ بَلَاءً فِي جَسَدِهِ فَهُوَ لَهُ حِطَّةٌ)
Tercemesi:
Bize Yezid, ona Cerir b. Hazim, ona Beşşar b. Ebu Seyf, ona el-Velid b. Abdurrahman, Iyaz b. Ğutayf’ın şöyle anlattığını rivayet etti: Hastalanan Ebu Ubeyde’yi ziyaret etmek üzere evine gitmiştik. Bize dedi ki: Ben Hz. Peygamber’den duydum şöyle diyordu:
"Kim, ihtiyaç fazlasından Allah yolunda harcama yaparsa, yediyüz kat fazlasını alır. Kim kendine veya ailesine harcama yapar veya bir hastayı ziyaret eder ya da yoldan rahatsızlık verici bir şeyi kaldırırsa (bu bir iyiliktir ve) iyiliğe on misli karşılık verilir. Oruç (gıybet vs. gibi bir günahla) zedelenmediği sürece kalkandır. Allah kimi vücud (sağlığı) ile imtihan ederse o günahına kafarettir."
Açıklama:
Yazar, Kitap, Bölüm:
Ahmed b. Hanbel, Müsned-i Ahmed, Ebu Ubeyde b. Cerrah 1701, 1/523
Senetler:
1. Ebu Ubeyde b. Cerrah (Amir b. Abdullah b. Cerrah b. Hilal b. Üheyb)
2. Iyaz b. Ğutayf el-Kindi (Iyaz b. Ğutayf b. Haris)
3. Velid b. Abdurrahman el-Ceraşi (Velid b. Abdurrahman)
4. İbn Ebu Seyf Beşşar b. Ebu Seyf el-Cermî (Beşşar b. Ebu Seyf)
5. Ebu Nadr Cerîr b. Hazım el-Ezdî (Cerir b. Hâzim b. Zeyd b. Abdullah b. Şucâ')
6. Ebu Halid Yezid b. Harun el-Vasitî (Yezid b. Harun b. Zâzî b. Sabit)
Konular:
İnfak, Allah yolunda
İyilik, iyilik yapana kat kat karşılığı sevap olarak verilecektir
Oruç, oruçlu gıybet yapmaz
Oruç, zedelenmediği sürece oruç kalkandır