1028 Kayıt Bulundu.
Giriş
Bize Hafs b. Gıyâs, ona Dâvud b. Ebu Hind, ona eş-Şa'bî, ona Ebu Cebîra b. ed-Dahhâk el-Ensârî'den, ona da Halası şöyle söylemiştir: "Hz. Peygamber (sav) (Yesrib'e) geldiğinde herkesin bir veya iki lakabı vardı. Hz. Peygamber (sav) bir adamı lakabı ile çağırdı. Biz Hz. Peygamber'e o (adam), bu (lakabla) şekilde çağrılmaktan hoşlanmaz dedik. Bunun üzerine "Birbirinizi kötü isimlerle çağırmayınız!" (Hucurât, 49/11) ayeti nazil oldu."
Açıklama: Ricâlî Şeyhayn'ın sikalarıdır. Ancak Davud b. Ebî Hind Müslim'in ricalindendir.
Bize Abdullah b. Yusuf, ona Mâlik, ona Hişâm b. Urve, ona da babası (Urve b. Zübeyir) şöyle demiştir: Henüz daha küçük yaşta iken, Hz. Peygamber'in (sav) hanımı Âişe’ye “"Safâ ile Merve Allah’ın hac ve umre için belirlediği işaretlerdendir. O halde hacceden veya umre yapan bir kimsenin, bu iki tepe arasında sa‘yetmesinde bir mahzur yoktur" (Bakara, 158) ayeti hakkında ne dersin? Bana göre, bir kişinin Safa ile Merve arasında sa’y yapmamasında bir sakınca yoktur” dedim. Âişe şu cevabı verdi: Asla, eğer senin dediğin gibi olsaydı, ayet “Aralarında tavaf yapmamasından ötürü ona bir günah (vebal) yoktur” şeklinde olmalıydı. Bu ayet Ensar hakkında inmiştir. Onlar Menat için telbiye getirip ihrama giriyorlardı. Menat da o sırada Kudeyd hizasında bulunuyordu. O yüzden Safa ile Merve arasında tavaf yapmaktan çekiniyorlardı. İslam gelince Rasulullah’a (sav) buna dair soru sormaları üzerine, yüce Allah "Safâ ile Merve Allah’ın hac ve umre için belirlediği işaretlerdendir. O halde hacceden veya umre yapan bir kimsenin, bu iki tepe arasında sa‘yetmesinde bir mahzur yoktur" (Bakara, 158) ayetini indirdi.
Bize Muhammed b. Yusuf, ona Süfyan, ona da Âsım b. Süleyman şöyle demiştir: Enes b. Mâlik’e (ra) Safa ve Merve’ye dair soru sordum, şu cevabı verdi: Biz Safa ile Merve arasında sa’y yapmanın cahiliye adeti olduğu kanaatinde idik. Bu sebeple İslam gelince aralarında sa’y etmeyi bıraktık. Sonra yüce Allah "Şüphe yok ki Safa ile Merve Allah’ın alâmetlerindendir. Her kim Beyt’i hac eder veya umre yaparsa, onları güzelce tavaf etmesinde bir sakınca yoktur" (Bakara, 158) ayetini indirdi.
Bize Musa b. İsmail, ona Ebu Avâne, ona Husayn, ona Ebu Vâil, ona Mesrûk b. Ecda, ona da Âişe'nin (r.anha) annesi Ümmü Rûmân şöyle demiştir: Âişe ile birlikte otururken, yanımıza Ensar'dan bir kadın girdi ve “Allah falancanın cezasını versin” dedi. Ümmü Rûmân kadına “ne oldu, neden öyle dedin?” dedi. Kadın “Çünkü oğlum (olacak o kişi), iftirayı oradan oraya taşıyıp yaydı” dedi. Bunun üzerine Âişe “ne oldu (Bu adam hangi sözü iftirayı yaydı?)” dedi. Ümmü Rûmân da, olan biteni Âişe'ye haber verdi. Âişe “Rasulullah (sav) de bu sözleri duydu mu?” diye sordu. “Evet” dedi. “peki Ebu Bekir duydu mu?” dedi. “Evet” dedi. Bunun üzerine Âişe bayıldı. Daha sonra yüksek ateşli bir şekilde titreme nöbeti ile uyandı. Ümmü Rûmân der ki: Ben hemen üzerine elbisesini atıp onu örttüm. Ardından Hz. Peygamber (sav) geldi ve "Âişe'nin nesi var?" diye sordu. Ben de “sıtma hastalığına yakalandı” dedim. Hz. peygamber (sav) "hakkında konuşulan iftiradan dolayı herhalde" buyurdu. Ben de “Evet” dedim. Âişe kalkıp oturdu ve “Eğer ben size bu söyleneni yapmadım diye yemin etsem, inanmayacaksınız. Eğer özür beyan etsem, özrümü kabul etmeyeceksiniz. Bu durumda benimle sizin örneğiniz, Yakup Peygamber ile oğullarının durumu gibidir. "Ne diyeyim, sizin bu anlattıklarınız karşısında yardımına sığınacağım tek merci yalnız Allah’tır!" Yûsuf: 18)” dedi. Sonra Peygamber (sav) bir şey demeden oradan ayrıldı, Allah da Âişe'nin suçsuz olduğuna dair ayetlerini indirdi. Bunun üzerine Âişe “sadece Allah'a hamdolsun, ne Sana ne de başka kimseye değil” dedi.