Öneri Formu
Hadis Id, No:
56762, KK33/71
Hadis:
يُصْلِحْ لَكُمْ أَعْمَالَكُمْ وَيَغْفِرْ لَكُمْ ذُنُوبَكُمْ وَمَن يُطِعْ اللَّهَ وَرَسُولَهُ فَقَدْ فَازَ فَوْزًا عَظِيمًا
Tercemesi:
(Böyle davranırsanız) Allah işlerinizi düzeltir ve günahlarınızı bağışlar. Kim Allah ve Resûlüne itaat ederse büyük bir kurtuluşa ermiş olur.
Açıklama:
Kültürümüzde Hadisler projesini ilgilendiren kısım:
وَمَن يُطِعْ اللَّهَ وَرَسُولَهُ فَقَدْ فَازَ فَوْزًا عَظِيمًا
Yazar, Kitap, Bölüm:
Kur'an, Kur'an-ı Kerim, Ahzâb 33/71, /
Senetler:
()
Konular:
Ahlak, eylemle ilişkisi
Allah İnancı, sevdiği ve sevmediği davranışlar
Dürüstlük, özde ve sözde samimi olmak
Hz. Peygamber, emrine uymak
İtaat, Allah'a ve Rasûlüne itaat
Kulluk, Allah'ın emrine uymak
Kurtuluş, Mutluluk, ahirette ve dünyada büyük kurtuluş
Müttaki, Allah katında itibarlı olan kimseler
Bize İshak b. İbrahim el-Hanzalî, İbn Ebu Ömer, Muhammed b. Râfi' ve Abd b. Humeyd, onlara Abdürrezzak, ona Mamer, ona ez-Zührî, ona Ubeydullah b. Abdullah b. Utbe, ona İbn Abbas ona da Ebu Süfyan şöyle demiştir: Rasulullah (sav) ile aramızda (hudeybiye antlaşması yapıldıktan sonraki) barış zamanında (Şam'a) gitmiştim. Şam'da bulunduğum sırada Rasulullah'tan (sav) Herakleios'a bir mektup geldi. Mektubu getiren Dihye el-Kelbî onu Busrâ şehrinin valisine, o da Herakleios'a verdi. Herakleios da peygamberlik iddiasında bulunan bu adamın memleketinden birleri var mı burada dedi. Onlar da evet dediler. Birkaç Kureyşli ile birlikte davet edildik ve Herakleios'un huzuruna çıkarak karşısına oturtulduk. Herakleios; peygamberlik iddia eden bu adama soy olarak en yakınınız kim dedi. Ben de benim dedim. Bunun üzerine beni karşısına, arkadaşlarımı da arkama oturttular. Daha sonra tercümanı getirdiler. Herakleios; bunlara söyle! Ben bu adama (Ebu Süfyan'a) peygamberlik iddia eden adam hakkında sorular soracağım. Şayet yalan söylerse bana söylesinler dedi. Ebu Süfyan; vallahi, arkadaşlarımın beni yalancılıkla kınamayacaklarını bilsem yalan söylerdim dedi Sonra Herakleios tercümanına ona aranızda onun nesebi nasıldır diye sor dedi. Ben de nesebi soyludur dedim. Herakleios; peki atalarından melik olan kimse var mıydı dedi. Ben de hayır dedim. Herakleios; peygamberlik iddia etmeden önce onun yalanına şahit oldunuz mu hiç dedi. Ben de hayır dedim. Herakleios; peki ona iman edenler toplumun ileri gelenleri mi yoksa zayıfları mı dedi. Ben de zayıflarıdır dedim. Herakleios; ona uyanların sayıları artıyor mu yoksa azalıyor mu dedi. Ben de sayıları artıyor dedim. Herakleios; ona inandıktan sonra, kızarak dininden dönen oluyor mu dedi. Ben de hayır dedim. Herakleios; hiç onunla savaştınız mı dedi. Ben de evet dedim. Herakleios; peki aranızdaki savaş nasıl sonuçlandı dedi. Ben de nöbetleşe oluyordu, bazen onlar bazen de biz kazanırdık dedim. Herakleios; sözünü çiğneyip antlaşmayı bozar mı dedi. Ben de hayır, ama bu ateşkes süresince ne yapacağını bilemeyiz dedim. Ebu Süfyan der ki: Vallahi bundan başka olumsuz bir söz söyleyemedim. Herakleios; peki ondan önce peygamberlik iddiasında bulunan oldu mu dedi. Ben de hayır dedim. Sonra Herakleios tercümanına; ona şunları söyle dedi ve şöyle devam etti: Ben sana soyunu sordum sen soylu olduğunu söyledin. Peygamberler de bu şekilde toplumlarının soylu ve şereflilerinden seçilirler. Sonra ataları arasında bir melikin var olup olmadığını sordum, olmadığını söyledin. Şayet atalarından biri melik olsaydı atalarının eski saltanatına yeniden sahip olmak istiyor derdim. Taraftarları, toplumun ileri gelenler mi yoksa zayıfları mı diye sordum, sen de, zayıflarıdır, dedin. Nitekim peygamberlerin taraftarları da böyledirler. Peygamberlik iddiasından önce yalanına şahit olup olmadığınızı sordum, yalanına şahit olmadığınızı söyledin. İnsanlara yalan söylemediğine göre anladım ki Allah adına da yalan söyleyemez. İnsanların, ona kızarak sonradan dinlerinden ayrılıp ayrılmadığını sordum, ayrılmadıklarını söyledin. İşte kalbe giren iman böyledir. Ona inananlar artıyor mu, azalıyor mu sordum, arttıklarını söyledin. İşte iman tamama erinceye kadar böyledir. Sana, onunla savaşıp savaşmadığınızı sordum, savaştığınızı bazen onun bazen de sizin kazandığınızı söyledin. İşte peygamberler de böyle imtihan edilirler. Ama en sonunda kazanan onlar olur. sana, onun sözünü çiğneyip çiğnemediğini sordum, sözünde durduğunu söyledin. İşte peygamberler de böyledirler, verdiği sözü çiğnemezler. Ondan önce başka birinin böyle bir iddiada bulunup bulunmadığını sordum, hayır dedin. Eğer daha önce böyle bir iddiada bulunan biri olsaydı bu adam da onu taklit ediyor derdim. Daha sonra Herakleios; size ne emrediyor diye sordu. Ben de bize namaz kılmayı, zekat vermeyi, akrabalık bağlarını koruyup gözetmeyi ve iffetli olmayı emrediyor dedim. Herakleios; eğer bu dediklerin onda varsa, o hak bir peygamberdir. Ben onun ortaya çıkacağını biliyordum ama sizden biri olacağını tahmin etmiyordum. Şayet ona yetişebileceğimi bilseydim onunla görüşmek isterdim. Eğer yanında olsaydım ayaklarını yıkardım. O kesinlikle, bir gün ayaklarımın bastığı şu topraklara hakim olacak dedi. Sonra Rasulullah'ın (sav) mektubunu getirtip okudu. İçinde şunlar yazıyordu:
"Rahman ve Rahim olan Allah'ın adıyla. Allah'ın Rasulü Muhammed'den Rum kralı Herakleios'a. Hidayete uyanlara selam olsun. Seni İslam'a davet ediyorum. İslam'a gir ki kurtuluşa eresin. İslam'a gir ki Allah sana iki kere sevap versin. Eğer kabul etmezsen halkının vebalini de boynunda taşırsın." "Ey kitap ehli! Aramızdaki ortak bir söze gelin: Allah'tan başkasına kulluk etmeyelim. Şahit olun ki biz Müslümanlardanız." (Ali İmran, 64). Mektubu okumayı bitirince etrafındakiler söylenmeye başladılar, gürültü oluştu. Bizim çıkarılmamız emredildi. Çıktığımız esnada arkadaşlarıma; İbn Ebu Kebşe'nin meselesi iyice büyüdü. Roma kralı bile ondan korkuyor dedim. Rasulullah'ın (sav) zafere kavuşacağı konusunda kesin kanaat besliyordum. Ta ki Allah bana İslam'ı nasip etti.
Öneri Formu
Hadis Id, No:
2599, M004607
Hadis:
حَدَّثَنَا إِسْحَاقُ بْنُ إِبْرَاهِيمَ الْحَنْظَلِىُّ وَابْنُ أَبِى عُمَرَ وَمُحَمَّدُ بْنُ رَافِعٍ وَعَبْدُ بْنُ حُمَيْدٍ - وَاللَّفْظُ لاِبْنِ رَافِعٍ - قَالَ ابْنُ رَافِعٍ وَابْنُ أَبِى عُمَرَ حَدَّثَنَا وَقَالَ الآخَرَانِ أَخْبَرَنَا عَبْدُ الرَّزَّاقِ أَخْبَرَنَا مَعْمَرٌ عَنِ الزُّهْرِىِّ عَنْ عُبَيْدِ اللَّهِ بْنِ عَبْدِ اللَّهِ بْنِ عُتْبَةَ عَنِ ابْنِ عَبَّاسٍ أَنَّ أَبَا سُفْيَانَ أَخْبَرَهُ مِنْ فِيهِ إِلَى فِيهِ قَالَ انْطَلَقْتُ فِى الْمُدَّةِ الَّتِى كَانَتْ بَيْنِى وَبَيْنَ رَسُولِ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم قَالَ فَبَيْنَا أَنَا بِالشَّأْمِ إِذْ جِىءَ بِكِتَابٍ مِنْ رَسُولِ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم إِلَى هِرَقْلَ يَعْنِى عَظِيمَ الرُّومِ - قَالَ - وَكَانَ دِحْيَةُ الْكَلْبِىُّ جَاءَ بِهِ فَدَفَعَهُ إِلَى عَظِيمِ بُصْرَى فَدَفَعَهُ عَظِيمُ بُصْرَى إِلَى هِرَقْلَ فَقَالَ هِرَقْلُ هَلْ هَا هُنَا أَحَدٌ مِنْ قَوْمِ هَذَا الرَّجُلِ الَّذِى يَزْعُمُ أَنَّهُ نَبِىٌّ قَالُوا نَعَمْ - قَالَ - فَدُعِيتُ فِى نَفَرٍ مِنْ قُرَيْشٍ فَدَخَلْنَا عَلَى هِرَقْلَ فَأَجْلَسَنَا بَيْنَ يَدَيْهِ فَقَالَ أَيُّكُمْ أَقْرَبُ نَسَبًا مِنْ هَذَا الرَّجُلِ الَّذِى يَزْعُمُ أَنَّهُ نَبِىٌّ فَقَالَ أَبُو سُفْيَانَ فَقُلْتُ أَنَا. فَأَجْلَسُونِى بَيْنَ يَدَيْهِ وَأَجْلَسُوا أَصْحَابِى خَلْفِى ثُمَّ دَعَا بِتَرْجُمَانِهِ فَقَالَ لَهُ قُلْ لَهُمْ إِنِّى سَائِلٌ هَذَا عَنِ الرَّجُلِ الَّذِى يَزْعُمُ أَنَّهُ نَبِىٌّ فَإِنْ كَذَبَنِى فَكَذِّبُوهُ. قَالَ فَقَالَ أَبُو سُفْيَانَ وَايْمُ اللَّهِ لَوْلاَ مَخَافَةَ أَنْ يُؤْثَرَ عَلَىَّ الْكَذِبُ لَكَذَبْتُ. ثُمَّ قَالَ لِتَرْجُمَانِهِ سَلْهُ كَيْفَ حَسَبُهُ فِيكُمْ قَالَ قُلْتُ هُوَ فِينَا ذُو حَسَبٍ قَالَ فَهَلْ كَانَ مِنْ آبَائِهِ مَلِكٌ قُلْتُ لاَ. قَالَ فَهَلْ كُنْتُمْ تَتَّهِمُونَهُ بِالْكَذِبِ قَبْلَ أَنْ يَقُولَ مَا قَالَ قُلْتُ لاَ. قَالَ وَمَنْ يَتَّبِعُهُ أَشْرَافُ النَّاسِ أَمْ ضُعَفَاؤُهُمْ قَالَ قُلْتُ بَلْ ضُعَفَاؤُهُمْ. قَالَ أَيَزِيدُونَ أَمْ يَنْقُصُونَ قَالَ قُلْتُ لاَ بَلْ يَزِيدُونَ. قَالَ هَلْ يَرْتَدُّ أَحَدٌ مِنْهُمْ عَنْ دِينِهِ بَعْدَ أَنْ يَدْخُلَ فِيهِ سَخْطَةً لَهُ قَالَ قُلْتُ لاَ. قَالَ فَهَلْ قَاتَلْتُمُوهُ قُلْتُ نَعَمْ. قَالَ فَكَيْفَ كَانَ قِتَالُكُمْ إِيَّاهُ قَالَ قُلْتُ تَكُونُ الْحَرْبُ بَيْنَنَا وَبَيْنَهُ سِجَالاً يُصِيبُ مِنَّا وَنُصِيبُ مِنْهُ. قَالَ فَهَلْ يَغْدِرُ قُلْتُ لاَ. وَنَحْنُ مِنْهُ فِى مُدَّةٍ لاَ نَدْرِى مَا هُوَ صَانِعٌ فِيهَا. قَالَ فَوَاللَّهِ مَا أَمْكَنَنِى مِنْ كَلِمَةٍ أُدْخِلُ فِيهَا شَيْئًا غَيْرَ هَذِهِ. قَالَ فَهَلْ قَالَ هَذَا الْقَوْلَ أَحَدٌ قَبْلَهُ قَالَ قُلْتُ لاَ. قَالَ لِتَرْجُمَانِهِ قُلْ لَهُ إِنِّى سَأَلْتُكَ عَنْ حَسَبِهِ فَزَعَمْتَ أَنَّهُ فِيكُمْ ذُو حَسَبٍ وَكَذَلِكَ الرُّسُلُ تُبْعَثُ فِى أَحْسَابِ قَوْمِهَا. وَسَأَلْتُكَ هَلْ كَانَ فِى آبَائِهِ مَلِكٌ فَزَعَمْتَ أَنْ لاَ. فَقُلْتُ لَوْ كَانَ مِنْ آبَائِهِ مَلِكٌ قُلْتُ رَجُلٌ يَطْلُبُ مُلْكَ آبَائِهِ. وَسَأَلْتُكَ عَنْ أَتْبَاعِهِ أَضُعَفَاؤُهُمْ أَمْ أَشْرَافُهُمْ فَقُلْتَ بَلْ ضُعَفَاؤُهُمْ وَهُمْ أَتْبَاعُ الرُّسُلِ. وَسَأَلْتُكَ هَلْ كُنْتُمْ تَتَّهِمُونَهُ بِالْكَذِبِ قَبْلَ أَنْ يَقُولَ مَا قَالَ فَزَعَمْتَ أَنْ لاَ. فَقَدْ عَرَفْتُ أَنَّهُ لَمْ يَكُنْ لِيَدَعَ الْكَذِبَ عَلَى النَّاسِ ثُمَّ يَذْهَبَ فَيَكْذِبَ عَلَى اللَّهِ. وَسَأَلْتُكَ هَلْ يَرْتَدُّ أَحَدٌ مِنْهُمْ عَنْ دِينِهِ بَعْدَ أَنْ يَدْخُلَهُ سَخْطَةً لَهُ فَزَعَمْتَ أَنْ لاَ. وَكَذَلِكَ الإِيمَانُ إِذَا خَالَطَ بَشَاشَةَ الْقُلُوبِ. وَسَأَلْتُكَ هَلْ يَزِيدُونَ أَوْ يَنْقُصُونَ فَزَعَمْتَ أَنَّهُمْ يَزِيدُونَ وَكَذَلِكَ الإِيمَانُ حَتَّى يَتِمَّ. وَسَأَلْتُكَ هَلْ قَاتَلْتُمُوهُ فَزَعَمْتَ أَنَّكُمْ قَدْ قَاتَلْتُمُوهُ فَتَكُونُ الْحَرْبُ بَيْنَكُمْ وَبَيْنَهُ سِجَالاً يَنَالُ مِنْكُمْ وَتَنَالُونَ مِنْهُ. وَكَذَلِكَ الرُّسُلُ تُبْتَلَى ثُمَّ تَكُونُ لَهُمُ الْعَاقِبَةُ وَسَأَلْتُكَ هَلْ يَغْدِرُ فَزَعَمْتَ أَنَّهُ لاَ يَغْدِرُ. وَكَذَلِكَ الرُّسُلُ لاَ تَغْدِرُ. وَسَأَلْتُكَ هَلْ قَالَ هَذَا الْقَوْلَ أَحَدٌ قَبْلَهُ فَزَعَمْتَ أَنْ لاَ. فَقُلْتُ لَوْ قَالَ هَذَا الْقَوْلَ أَحَدٌ قَبْلَهُ قُلْتُ رَجُلٌ ائْتَمَّ بِقَوْلٍ قِيلَ قَبْلَهُ. قَالَ ثُمَّ قَالَ بِمَ يَأْمُرُكُمْ قُلْتُ يَأْمُرُنَا بِالصَّلاَةِ وَالزَّكَاةِ وَالصِّلَةِ وَالْعَفَافِ قَالَ إِنْ يَكُنْ مَا تَقُولُ فِيهِ حَقًّا فَإِنَّهُ نَبِىٌّ وَقَدْ كُنْتُ أَعْلَمُ أَنَّهُ خَارِجٌ وَلَمْ أَكُنْ أَظُنُّهُ مِنْكُمْ وَلَوْ أَنِّى أَعْلَمُ أَنِّى أَخْلُصُ إِلَيْهِ لأَحْبَبْتُ لِقَاءَهُ وَلَوْ كُنْتُ عِنْدَهُ لَغَسَلْتُ عَنْ قَدَمَيْهِ وَلَيَبْلُغَنَّ مُلْكُهُ مَا تَحْتَ قَدَمَىَّ. قَالَ ثُمَّ دَعَا بِكِتَابِ رَسُولِ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم فَقَرَأَهُ فَإِذَا فِيهِ
"بِسْمِ اللَّهِ الرَّحْمَنِ الرَّحِيمِ مِنْ مُحَمَّدٍ رَسُولِ اللَّهِ إِلَى هِرَقْلَ عَظِيمِ الرُّومِ سَلاَمٌ عَلَى مَنِ اتَّبَعَ الْهُدَى أَمَّا بَعْدُ فَإِنِّى أَدْعُوكَ بِدِعَايَةِ الإِسْلاَمِ أَسْلِمْ تَسْلَمْ وَأَسْلِمْ يُؤْتِكَ اللَّهُ أَجْرَكَ مَرَّتَيْنِ وَإِنْ تَوَلَّيْتَ فَإِنَّ عَلَيْكَ إِثْمَ الأَرِيسِيِّينَ." وَ "(يَا أَهْلَ الْكِتَابِ تَعَالَوْا إِلَى كَلِمَةٍ سَوَاءٍ بَيْنَنَا وَبَيْنَكُمْ أَنْ لاَ نَعْبُدَ إِلاَّ اللَّهَ وَلاَ نُشْرِكَ بِهِ شَيْئًا وَلاَ يَتَّخِذَ بَعْضُنَا بَعْضًا أَرْبَابًا مِنْ دُونِ اللَّهِ فَإِنْ تَوَلَّوْا فَقُولُوا اشْهَدُوا بِأَنَّا مُسْلِمُونَ)" فَلَمَّا فَرَغَ مِنْ قِرَاءَةِ الْكِتَابِ ارْتَفَعَتِ الأَصْوَاتُ عِنْدَهُ وَكَثُرَ اللَّغْطُ وَأَمَرَ بِنَا فَأُخْرِجْنَا. قَالَ فَقُلْتُ لأَصْحَابِى حِينَ خَرَجْنَا لَقَدْ أَمِرَ أَمْرُ ابْنِ أَبِى كَبْشَةَ إِنَّهُ لَيَخَافُهُ مَلِكُ بَنِى الأَصْفَرِ - قَالَ - فَمَا زِلْتُ مُوقِنًا بِأَمْرِ رَسُولِ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم أَنَّهُ سَيَظْهَرُ حَتَّى أَدْخَلَ اللَّهُ عَلَىَّ الإِسْلاَمَ.
Tercemesi:
Bize İshak b. İbrahim el-Hanzalî, İbn Ebu Ömer, Muhammed b. Râfi' ve Abd b. Humeyd, onlara Abdürrezzak, ona Mamer, ona ez-Zührî, ona Ubeydullah b. Abdullah b. Utbe, ona İbn Abbas ona da Ebu Süfyan şöyle demiştir: Rasulullah (sav) ile aramızda (hudeybiye antlaşması yapıldıktan sonraki) barış zamanında (Şam'a) gitmiştim. Şam'da bulunduğum sırada Rasulullah'tan (sav) Herakleios'a bir mektup geldi. Mektubu getiren Dihye el-Kelbî onu Busrâ şehrinin valisine, o da Herakleios'a verdi. Herakleios da peygamberlik iddiasında bulunan bu adamın memleketinden birleri var mı burada dedi. Onlar da evet dediler. Birkaç Kureyşli ile birlikte davet edildik ve Herakleios'un huzuruna çıkarak karşısına oturtulduk. Herakleios; peygamberlik iddia eden bu adama soy olarak en yakınınız kim dedi. Ben de benim dedim. Bunun üzerine beni karşısına, arkadaşlarımı da arkama oturttular. Daha sonra tercümanı getirdiler. Herakleios; bunlara söyle! Ben bu adama (Ebu Süfyan'a) peygamberlik iddia eden adam hakkında sorular soracağım. Şayet yalan söylerse bana söylesinler dedi. Ebu Süfyan; vallahi, arkadaşlarımın beni yalancılıkla kınamayacaklarını bilsem yalan söylerdim dedi Sonra Herakleios tercümanına ona aranızda onun nesebi nasıldır diye sor dedi. Ben de nesebi soyludur dedim. Herakleios; peki atalarından melik olan kimse var mıydı dedi. Ben de hayır dedim. Herakleios; peygamberlik iddia etmeden önce onun yalanına şahit oldunuz mu hiç dedi. Ben de hayır dedim. Herakleios; peki ona iman edenler toplumun ileri gelenleri mi yoksa zayıfları mı dedi. Ben de zayıflarıdır dedim. Herakleios; ona uyanların sayıları artıyor mu yoksa azalıyor mu dedi. Ben de sayıları artıyor dedim. Herakleios; ona inandıktan sonra, kızarak dininden dönen oluyor mu dedi. Ben de hayır dedim. Herakleios; hiç onunla savaştınız mı dedi. Ben de evet dedim. Herakleios; peki aranızdaki savaş nasıl sonuçlandı dedi. Ben de nöbetleşe oluyordu, bazen onlar bazen de biz kazanırdık dedim. Herakleios; sözünü çiğneyip antlaşmayı bozar mı dedi. Ben de hayır, ama bu ateşkes süresince ne yapacağını bilemeyiz dedim. Ebu Süfyan der ki: Vallahi bundan başka olumsuz bir söz söyleyemedim. Herakleios; peki ondan önce peygamberlik iddiasında bulunan oldu mu dedi. Ben de hayır dedim. Sonra Herakleios tercümanına; ona şunları söyle dedi ve şöyle devam etti: Ben sana soyunu sordum sen soylu olduğunu söyledin. Peygamberler de bu şekilde toplumlarının soylu ve şereflilerinden seçilirler. Sonra ataları arasında bir melikin var olup olmadığını sordum, olmadığını söyledin. Şayet atalarından biri melik olsaydı atalarının eski saltanatına yeniden sahip olmak istiyor derdim. Taraftarları, toplumun ileri gelenler mi yoksa zayıfları mı diye sordum, sen de, zayıflarıdır, dedin. Nitekim peygamberlerin taraftarları da böyledirler. Peygamberlik iddiasından önce yalanına şahit olup olmadığınızı sordum, yalanına şahit olmadığınızı söyledin. İnsanlara yalan söylemediğine göre anladım ki Allah adına da yalan söyleyemez. İnsanların, ona kızarak sonradan dinlerinden ayrılıp ayrılmadığını sordum, ayrılmadıklarını söyledin. İşte kalbe giren iman böyledir. Ona inananlar artıyor mu, azalıyor mu sordum, arttıklarını söyledin. İşte iman tamama erinceye kadar böyledir. Sana, onunla savaşıp savaşmadığınızı sordum, savaştığınızı bazen onun bazen de sizin kazandığınızı söyledin. İşte peygamberler de böyle imtihan edilirler. Ama en sonunda kazanan onlar olur. sana, onun sözünü çiğneyip çiğnemediğini sordum, sözünde durduğunu söyledin. İşte peygamberler de böyledirler, verdiği sözü çiğnemezler. Ondan önce başka birinin böyle bir iddiada bulunup bulunmadığını sordum, hayır dedin. Eğer daha önce böyle bir iddiada bulunan biri olsaydı bu adam da onu taklit ediyor derdim. Daha sonra Herakleios; size ne emrediyor diye sordu. Ben de bize namaz kılmayı, zekat vermeyi, akrabalık bağlarını koruyup gözetmeyi ve iffetli olmayı emrediyor dedim. Herakleios; eğer bu dediklerin onda varsa, o hak bir peygamberdir. Ben onun ortaya çıkacağını biliyordum ama sizden biri olacağını tahmin etmiyordum. Şayet ona yetişebileceğimi bilseydim onunla görüşmek isterdim. Eğer yanında olsaydım ayaklarını yıkardım. O kesinlikle, bir gün ayaklarımın bastığı şu topraklara hakim olacak dedi. Sonra Rasulullah'ın (sav) mektubunu getirtip okudu. İçinde şunlar yazıyordu:
"Rahman ve Rahim olan Allah'ın adıyla. Allah'ın Rasulü Muhammed'den Rum kralı Herakleios'a. Hidayete uyanlara selam olsun. Seni İslam'a davet ediyorum. İslam'a gir ki kurtuluşa eresin. İslam'a gir ki Allah sana iki kere sevap versin. Eğer kabul etmezsen halkının vebalini de boynunda taşırsın." "Ey kitap ehli! Aramızdaki ortak bir söze gelin: Allah'tan başkasına kulluk etmeyelim. Şahit olun ki biz Müslümanlardanız." (Ali İmran, 64). Mektubu okumayı bitirince etrafındakiler söylenmeye başladılar, gürültü oluştu. Bizim çıkarılmamız emredildi. Çıktığımız esnada arkadaşlarıma; İbn Ebu Kebşe'nin meselesi iyice büyüdü. Roma kralı bile ondan korkuyor dedim. Rasulullah'ın (sav) zafere kavuşacağı konusunda kesin kanaat besliyordum. Ta ki Allah bana İslam'ı nasip etti.
Açıklama:
Yazar, Kitap, Bölüm:
Müslim, Sahîh-i Müslim, Cihâd ve's-Siyer 4607, /755
Senetler:
()
Konular:
Ahlak, eylemle ilişkisi
Ahlak, güzel ahlak
Ahlak, Hz. Peygamber'in ahlakı
Arkadaş, Arkadaşlık, arkadaşlık ilişkileri
DOĞRULUK VE YALANCILIK
Dürüstlük, doğruluk
Hz. Peygamber, daveti
Hz. Peygamber, Kişiliği, Hayatı ve Örnekliği
Hz. Peygamber, öğreticiliği
Hz. Peygamber, vasıfları, şemaili, hasaisi
HZ.PEYGAMBER'İN SAYGINLIĞI
Müslüman, Hoşgörü, müsamaha
Tebliğ, Hz. Peygamber, hükümdarlara mektubu
Bize Hafs b. Ömer, ona Hemmâm, ona Katade, ona Zürâre b. Evfâ, ona da Sa'd b. Hişam şöyle demiştir:
Karımı boşadım, sonra da Medine'deki bir akarımı satmak ve silah satın alıp gaza etmek için Medine'ye geldim. Hz. Peygamber'in (sav) ashabından bir toplulukla karşılaştım. Onlar bana kendilerinden altı kişinin de buna niyetlendiğini ancak Hz. Peygamber'in (sav) kendilerini bundan alıkoyduğunu ve "Allah'ın Rasulü'nde sizin için güzel bir örnek vardır" (Ahzab, 33/21) dediğini söylediler. Ben de İbn Abbâs'a geldim ve ona Hz. Peygamber'in (sav) vitir namazını sordum. O da “sana Hz. Peygamber'in (sav) vitir namazını en iyi bilen kişiyi göstereyim mi? Hz. Aişe'ye git” dedi. Ben de Hz. Aişe'ye gitmeye niyetlendim ve Hakîm b. Eflah'tan bana eşlik etmesini istedim. Gitmek istemeyince kendisinden “Allah'ını seversen gel” diye istekte bulundum o da benimle beraber geldi. Hz. Aişe'nin yanına girmek için izin istedik. Hz. Aişe, “O gelen kimdir?” diye sordu. Arkadaşım “Hakîm b. Eflâh” dedi. Hz. Aişe, tekrar “yanındaki diğer kişi kim” dedi. O da “Sa'd b. Hişâm” dedi. Hz. Aişe, “Uhud'da şehid edilen Hişam b. Âmir'in (oğlu mu)?” diye sordu. O da “evet” dedi. Hz. Aişe “Âmir ne iyi bir adamdı” dedi. Ben “ey Müminlerin annesi, bana Hz. Peygamber'in ahlakından bahseder misin?” Hz. Aişe bana “Sen Kur'an okumuyor musun? Onun ahlakı Kur'an'dı” dedi. Tekrar ona Hz. Peygamber'in (sav), gece kıldığı namazı sordum, bana, Müzzemmil süresinin ilk ayetini okuyarak “bu sureyi okumuyor musun?” dedi. Ben de “elbette okuyorum” dedim. Bana “bu süre ilk nazil olan süredir. Hz. Peygamber'in ashabı ayakları şişinceye kadar namaz kılarlardı Bu Müzzemmil süresinin son ayetleri on iki ay semada tutuldu. Daha sonra nazil oldu da böylece farz olan gece namazı farzdan nafile namaza dönüştü” dedi. Saîd b. Hişâm der ki: Sonra “bana Hz. Peygamber'in (sav) vitir namazından bahset” dedim. O da bana şöyle dedi: Hz. Peygamber (sav) hiç oturmadan sekiz rekât namaz kılar, sonunda tek bir rekât kılarak vitiri eda ederdi. Ancak sekizinci ve dokuzuncu rekatlarda oturur ve sadece dokuzuncu rekâtta selam verirdi. Sonra oturarak iki rekât daha kılardı ki böylece hepsi on bir rekât olurdu. Ey Oğulcuğum! Hz. Peygamber hiçbir zaman gecenin tamamını sabaha kadar namaz kılarak geçirmedi. Bir gecede de Kur'an'ı tamamen okumamıştır. Ramazan haricinde de bir ayın tamamını oruçlu geçirmemiştir. Herhangi bir namazı kılıyorsa onu devam ettirirdi. Eğer gece uykusu ağır basar da namazı kılamazsa gündüz onu on iki rekât olarak kılardı. Sad der kİ: İbn Abbas'a geldim söylenenleri ona aktardım, Bana “yemin ederim ki işte hadis budur. Eğer ben Hz. Aişe'yle konuşsaydım, ona gider, bizzat kendisinden dinlerdim” dedi. Bunun üzerine Sa'd, İbn Abbas'a şöyle demiştir: Eğer senin Hz. Aişe'yle konuşmadığını bilseydim, sana bu hadisi aktarmazdım.
Öneri Formu
Hadis Id, No:
9536, D001342
Hadis:
حَدَّثَنَا حَفْصُ بْنُ عُمَرَ حَدَّثَنَا هَمَّامٌ حَدَّثَنَا قَتَادَةُ عَنْ زُرَارَةَ بْنِ أَوْفَى عَنْ سَعْدِ بْنِ هِشَامٍ قَالَ : طَلَّقْتُ امْرَأَتِى فَأَتَيْتُ الْمَدِينَةَ لأَبِيعَ عَقَارًا كَانَ لِى بِهَا ، فَأَشْتَرِىَ بِهِ السِّلاَحَ وَأَغْزُوَ ، فَلَقِيتُ نَفَرًا مِنْ أَصْحَابِ النَّبِىِّ صلى الله عليه وسلم فَقَالُوا : قَدْ أَرَادَ نَفَرٌ مِنَّا سِتَّةٌ أَنْ يَفْعَلُوا ذَلِكَ فَنَهَاهُمُ النَّبِىُّ صلى الله عليه وسلم وَقَالَ: "لَقَدْ كَانَ لَكُمْ فِى رَسُولِ اللَّهِ أُسْوَةٌ حَسَنَةٌ." فَأَتَيْتُ ابْنَ عَبَّاسٍ فَسَأَلْتُهُ عَنْ وِتْرِ النَّبِىِّ صلى الله عليه وسلم فَقَالَ : أَدُلُّكَ عَلَى أَعْلَمِ النَّاسِ بِوِتْرِ رَسُولِ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم فَأْتِ عَائِشَةَ رضى الله عنها . فَأَتَيْتُهَا فَاسْتَتْبَعْتُ حَكِيمَ بْنَ أَفْلَحَ فَأَبَى فَنَاشَدْتُهُ فَانْطَلَقَ مَعِى ، فَاسْتَأْذَنَّا عَلَى عَائِشَةَ ، فَقَالَتْ : مَنْ هَذَا قَالَ : حَكِيمُ بْنُ أَفْلَحَ . قَالَتْ : وَمَنْ مَعَكَ قَالَ : سَعْدُ بْنُ هِشَامٍ . قَالَتْ : هِشَامُ بْنُ عَامِرٍ الَّذِى قُتِلَ يَوْمَ أُحُدٍ قَالَ قُلْتُ : نَعَمْ . قَالَتْ : نِعْمَ الْمَرْءُ كَانَ عَامِرًا . قَالَ قُلْتُ : يَا أُمَّ الْمُؤْمِنِينَ حَدِّثِينِى عَنْ خُلُقِ رَسُولِ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم . قَالَتْ : أَلَسْتَ تَقْرَأُ الْقُرْآنَ فَإِنَّ خُلُقَ رَسُولِ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم كَانَ الْقُرْآنَ . قَالَ قُلْتُ : حَدِّثِينِى عَنْ قِيَامِ اللَّيْلِ قَالَتْ : أَلَسْتَ تَقْرَأُ ( يَا أَيُّهَا الْمُزَّمِّلُ ) قَالَ قُلْتُ : بَلَى . قَالَتْ : فَإِنَّ أَوَّلَ هَذِهِ السُّورَةِ نَزَلَتْ ، فَقَامَ أَصْحَابُ رَسُولِ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم حَتَّى انْتَفَخَتْ أَقْدَامُهُمْ ، وَحُبِسَ خَاتِمَتُهَا فِى السَّمَاءِ اثْنَىْ عَشَرَ شَهْرًا ، ثُمَّ نَزَلَ آخِرُهَا فَصَارَ قِيَامُ اللَّيْلِ تَطَوُّعًا بَعْدَ فَرِيضَةٍ . قَالَ قُلْتُ : حَدِّثِينِى عَنْ وِتْرِ النَّبِىِّ صلى الله عليه وسلم . قَالَتْ : كَانَ يُوتِرُ بِثَمَانِ رَكَعَاتٍ لاَ يَجْلِسُ إِلاَّ فِى الثَّامِنَةِ ، ثُمَّ يَقُومُ فَيُصَلِّى رَكْعَةً أُخْرَى ، لاَ يَجْلِسُ إِلاَّ فِى الثَّامِنَةِ وَالتَّاسِعَةِ ، وَلاَ يُسَلِّمُ إِلاَّ فِى التَّاسِعَةِ ، ثُمَّ يُصَلِّى رَكْعَتَيْنِ وَهُوَ جَالِسٌ فَتِلْكَ إِحْدَى عَشْرَةَ رَكْعَةً يَا بُنَىَّ ، فَلَمَّا أَسَنَّ وَأَخَذَ اللَّحْمَ أَوْتَرَ بِسَبْعِ رَكَعَاتٍ لَمْ يَجْلِسْ إِلاَّ فِى السَّادِسَةِ وَالسَّابِعَةِ ، وَلَمْ يُسَلِّمْ إِلاَّ فِى السَّابِعَةِ ، ثُمَّ يُصَلِّى رَكْعَتَيْنِ وَهُوَ جَالِسٌ ، فَتِلْكَ هِىَ تِسْعُ رَكَعَاتٍ يَا بُنَىَّ ، وَلَمْ يَقُمْ رَسُولُ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم لَيْلَةً يُتِمُّهَا إِلَى الصَّبَاحِ ، وَلَمْ يَقْرَإِ الْقُرْآنَ فِى لَيْلَةٍ قَطُّ ، وَلَمْ يَصُمْ شَهْرًا يُتِمُّهُ غَيْرَ رَمَضَانَ ، وَكَانَ إِذَا صَلَّى صَلاَةً دَاوَمَ عَلَيْهَا ، وَكَانَ إِذَا غَلَبَتْهُ عَيْنَاهُ مِنَ اللَّيْلِ بِنَوْمٍ صَلَّى مِنَ النَّهَارِ ثِنْتَىْ عَشْرَةَ رَكْعَةً . قَالَ : فَأَتَيْتُ ابْنَ عَبَّاسٍ فَحَدَّثْتُهُ . فَقَالَ : هَذَا وَاللَّهِ هُوَ الْحَدِيثُ ، وَلَوْ كُنْتُ أُكَلِّمُهَا لأَتَيْتُهَا حَتَّى أُشَافِهَهَا بِهِ مُشَافَهَةً . قَالَ قُلْتُ : لَوْ عَلِمْتُ أَنَّكَ لاَ تُكَلِّمُهَا مَا حَدَّثْتُكَ .
Tercemesi:
Bize Hafs b. Ömer, ona Hemmâm, ona Katade, ona Zürâre b. Evfâ, ona da Sa'd b. Hişam şöyle demiştir:
Karımı boşadım, sonra da Medine'deki bir akarımı satmak ve silah satın alıp gaza etmek için Medine'ye geldim. Hz. Peygamber'in (sav) ashabından bir toplulukla karşılaştım. Onlar bana kendilerinden altı kişinin de buna niyetlendiğini ancak Hz. Peygamber'in (sav) kendilerini bundan alıkoyduğunu ve "Allah'ın Rasulü'nde sizin için güzel bir örnek vardır" (Ahzab, 33/21) dediğini söylediler. Ben de İbn Abbâs'a geldim ve ona Hz. Peygamber'in (sav) vitir namazını sordum. O da “sana Hz. Peygamber'in (sav) vitir namazını en iyi bilen kişiyi göstereyim mi? Hz. Aişe'ye git” dedi. Ben de Hz. Aişe'ye gitmeye niyetlendim ve Hakîm b. Eflah'tan bana eşlik etmesini istedim. Gitmek istemeyince kendisinden “Allah'ını seversen gel” diye istekte bulundum o da benimle beraber geldi. Hz. Aişe'nin yanına girmek için izin istedik. Hz. Aişe, “O gelen kimdir?” diye sordu. Arkadaşım “Hakîm b. Eflâh” dedi. Hz. Aişe, tekrar “yanındaki diğer kişi kim” dedi. O da “Sa'd b. Hişâm” dedi. Hz. Aişe, “Uhud'da şehid edilen Hişam b. Âmir'in (oğlu mu)?” diye sordu. O da “evet” dedi. Hz. Aişe “Âmir ne iyi bir adamdı” dedi. Ben “ey Müminlerin annesi, bana Hz. Peygamber'in ahlakından bahseder misin?” Hz. Aişe bana “Sen Kur'an okumuyor musun? Onun ahlakı Kur'an'dı” dedi. Tekrar ona Hz. Peygamber'in (sav), gece kıldığı namazı sordum, bana, Müzzemmil süresinin ilk ayetini okuyarak “bu sureyi okumuyor musun?” dedi. Ben de “elbette okuyorum” dedim. Bana “bu süre ilk nazil olan süredir. Hz. Peygamber'in ashabı ayakları şişinceye kadar namaz kılarlardı Bu Müzzemmil süresinin son ayetleri on iki ay semada tutuldu. Daha sonra nazil oldu da böylece farz olan gece namazı farzdan nafile namaza dönüştü” dedi. Saîd b. Hişâm der ki: Sonra “bana Hz. Peygamber'in (sav) vitir namazından bahset” dedim. O da bana şöyle dedi: Hz. Peygamber (sav) hiç oturmadan sekiz rekât namaz kılar, sonunda tek bir rekât kılarak vitiri eda ederdi. Ancak sekizinci ve dokuzuncu rekatlarda oturur ve sadece dokuzuncu rekâtta selam verirdi. Sonra oturarak iki rekât daha kılardı ki böylece hepsi on bir rekât olurdu. Ey Oğulcuğum! Hz. Peygamber hiçbir zaman gecenin tamamını sabaha kadar namaz kılarak geçirmedi. Bir gecede de Kur'an'ı tamamen okumamıştır. Ramazan haricinde de bir ayın tamamını oruçlu geçirmemiştir. Herhangi bir namazı kılıyorsa onu devam ettirirdi. Eğer gece uykusu ağır basar da namazı kılamazsa gündüz onu on iki rekât olarak kılardı. Sad der kİ: İbn Abbas'a geldim söylenenleri ona aktardım, Bana “yemin ederim ki işte hadis budur. Eğer ben Hz. Aişe'yle konuşsaydım, ona gider, bizzat kendisinden dinlerdim” dedi. Bunun üzerine Sa'd, İbn Abbas'a şöyle demiştir: Eğer senin Hz. Aişe'yle konuşmadığını bilseydim, sana bu hadisi aktarmazdım.
Açıklama:
Yazar, Kitap, Bölüm:
Ebû Davud, Sünen-i Ebu Davud, Tatavvu' 317, /313
Senetler:
1. Ümmü Abdullah Aişe bt. Ebu Bekir es-Sıddîk (Aişe bt. Abdullah b. Osman b. Âmir)
2. Sa'd b. Hişam el-Ensari (Sa'd b. Hişam b. Amir)
3. Ebu Hâcib Zürâre b. Evfâ el-Haraşî (Zürare b. Evfa)
4. Ebu Hattab Katade b. Diame es-Sedusî (Katade b. Diame b. Katade)
5. Ebu Abdullah Hemmâm b. Yahya el-Avzî (Hemmâm b. Yahya b. Dinar)
6. Ebu Ömer Hafs b. Ömer el-Ezdî (Hafs b. Ömer b. Hâris b. Sehbera)
Konular:
Ahlak, eylemle ilişkisi
Müslüman, peygamber sevgisi
Nafile ibadet, Hz. Peygamber'in
Vitir Namazı, Vitir namazı
Bize Zeyd b. Hubab, ona Ali b. Mes'ade el-Bâhilî, ona Katâde (b. Diame), ona da Enes b. Malik'in rivayet ettiğine göre Rasulullah (sav) şöyle buyurmuuştur:
"Kulun kalbi istikamet üzere (dosdoğru) oluncaya kadar imanı dosdoğru olmaz. Dili dosdoğru oluncaya kadar da kalbi dosdoğru olmaz. Komşusunun, kötülüğünden emin olmadığı kimse de cennete giremez."
Öneri Formu
Hadis Id, No:
60517, HM013079
Hadis:
حَدَّثَنَا زَيْدُ بْنُ الْحُبَابِ قَالَ أَخْبَرَنِي عَلِيُّ بْنُ مَسْعَدَةَ الْبَاهِلِيُّ قَالَ حَدَّثَنَا قَتَادَةُ عَنْ أَنَسِ بْنِ مَالِكٍ قَالَ: قَالَ رَسُولُ اللَّهِ صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ:
"لَا يَسْتَقِيمُ إِيمَانُ عَبْدٍ حَتَّى يَسْتَقِيمَ قَلْبُهُ، وَلَا يَسْتَقِيمُ قَلْبُهُ حَتَّى يَسْتَقِيمَ لِسَانُهُ. وَلَا يَدْخُلُ الْجَنَّةَ رَجُلٌ، لَا يَأْمَنُ جَارُهُ بَوَائِقَهُ."
Tercemesi:
Bize Zeyd b. Hubab, ona Ali b. Mes'ade el-Bâhilî, ona Katâde (b. Diame), ona da Enes b. Malik'in rivayet ettiğine göre Rasulullah (sav) şöyle buyurmuuştur:
"Kulun kalbi istikamet üzere (dosdoğru) oluncaya kadar imanı dosdoğru olmaz. Dili dosdoğru oluncaya kadar da kalbi dosdoğru olmaz. Komşusunun, kötülüğünden emin olmadığı kimse de cennete giremez."
Açıklama:
Yazar, Kitap, Bölüm:
Ahmed b. Hanbel, Müsned-i Ahmed, Enes b. Malik 13079, 4/512
Senetler:
1. Enes b. Malik el-Ensarî (Enes b. Malik b. Nadr b. Damdam b. Zeyd b. Haram)
2. Ebu Hattab Katade b. Diame es-Sedusî (Katade b. Diame b. Katade)
3. Ali b. Mes'ade el-Bahili (Ali b. Mes'ade)
4. Ebu Huseyin Zeyd b. Hubab et-Temimi (Zeyd b. Hubab b. Reyyan)
Konular:
Adab, sohbet adabı
Ahlak, eylemle ilişkisi
Cehennem, Sevkeden İşler, Sözler, Davranışlar
İman, imanın amelle ilişkisi
Kalp, kalp temizliği
Komşuluk, komşuluk ilişkileri
KTB, İMAN
Seçki, Güzel ahlak
Takva, eline ve diline sahip olmak