151 Kayıt Bulundu.
Bize Yahyâ b. Süleymân, ona İbn Vehb, ona Amr rivayet etti. Bekir b. Mudar’a Amr b. el-Hâris, ona Bükeyr, ona da İbn Abbas'ın Mevlası Küreyb'in naklettiğine göre İbn Abbâs, Abdurrahmân b. Ezher ve Misver b. Mahrece (Küreyb’i) Âişe’ye (r.anha) gönderip şöyle dediler: “Hepimizden ona selam söyle ve kendisine ikindi namazından sonraki iki rekatlık namazı(n hükmünü) sor. Bize senin bu namazı kıldığın söylendi, oysa bize Peygamber’in (sav) bunu yasakladığı haberi ulaşmıştı, diye söyle. İbn Abbâs (r.anhuma) şöyle dedi: Ben Ömer ile birlikte bu iki rekât namaz(ı kıldıkların)dan dolayı insanları dövüyordum. Küreyb (devamla) şöyle dedi: Ben Âişe’nin (r.anha) huzuruna girdim ve söylemem için beni gönderdikleri şeyi ona söyledim. O: Sen (bu meseleyi) Ümmü Seleme’ye sor, dedi. Ben de durumu beni gönderenlere haber verdim. Bunun üzerine onlar beni Âişe’ye gönderdikleri gibi (bu defa da) Ümmü Seleme’ye gönderdiler. Ümmü Seleme (r.anha) de: Ben Peygamber’den (sav) bu iki rekâtı yasakladığını işitmiştim. (Bir defasında) O, ikindi namazını kılmış ve benim odama girmişti. O sırada yanımda ensardan, Benî Haram kabilesinden bir grup kadın bulunuyordu. Rasûlullah o iki rekâtlık namazı kıldı. Bunun üzerine ben kendisine hizmetçi kızı gönderdim ve ona şöyle tenbih ettim: Onun yanında dur ve Ümmü Seleme size “Ey Allah’ın Rasûlu, ben sizin bu iki rekâtlık namazı yasakladığınızı işitmemiş miydim? Oysa sizi onu kılarken görüyorum” diyor, de. O eliyle işaret ederse, huzurdan çekil. Hizmetçi kız dediğimi yaptı. Allah Rasûlu eliyle işaret edince, o huzurdan çekildi. Namazını bitirince Rasûlullah şöyle buyurdu: Ey Ebu Ümeyye’nin kızı, bana ikindi namazından sonra kıldığım iki rekâtı sordun. Abdülkays kabilesinden birileri müslüman olmak için gelmişlerdi. Onlar beni alıkoydukları için öğlen namazın(ın farzın)dan sonraki iki rekatı kılamamıştım. İşte bu kıldıklarım (öğlen namazından sonra kılamadığım) o iki rekattır.
Açıklama: Rivayet muallaktır; Müellif ile Bekir b. Mudar El-Kuraşi arasında inkita vardır.
Bize Ebu Nuaym, ona Zekeriyya, ona Âmir, ona Ebu Seleme b. Abdurrahman, ona da Hz. Âişe (ra) şöyle rivâyet etmiştir: Rasûlullah (sav) kendisine; “Cebrail (as) sana selam ediyor” demiş. Hz. Âişe (ra) de; “Ve aleyhisselâmü ve rahmetüllahi” diye karşılık vermiştir.
Bize Yahyâ b. Süleymân, ona İbn Vehb, ona Amr rivayet etti. Bekir b. Mudar’a Amr b. el-Hâris, ona Bükeyr, ona da İbn Abbas'ın Mevlası Küreyb'in naklettiğine göre İbn Abbâs, Abdurrahmân b. Ezher ve Misver b. Mahrece (Küreyb’i) Âişe’ye (r.anha) gönderip şöyle dediler: “Hepimizden ona selam söyle ve kendisine ikindi namazından sonraki iki rekatlık namazı(n hükmünü) sor. Bize senin bu namazı kıldığın söylendi, oysa bize Peygamber’in (sav) bunu yasakladığı haberi ulaşmıştı, diye söyle. İbn Abbâs (r.anhuma) şöyle dedi: Ben Ömer ile birlikte bu iki rekât namaz(ı kıldıkların)dan dolayı insanları dövüyordum. Küreyb (devamla) şöyle dedi: Ben Âişe’nin (r.anha) huzuruna girdim ve söylemem için beni gönderdikleri şeyi ona söyledim. O: Sen (bu meseleyi) Ümmü Seleme’ye sor, dedi. Ben de durumu beni gönderenlere haber verdim. Bunun üzerine onlar beni Âişe’ye gönderdikleri gibi (bu defa da) Ümmü Seleme’ye gönderdiler. Ümmü Seleme (r.anha) de: Ben Peygamber’den (sav) bu iki rekâtı yasakladığını işitmiştim. (Bir defasında) O, ikindi namazını kılmış ve benim odama girmişti. O sırada yanımda ensardan, Benî Haram kabilesinden bir grup kadın bulunuyordu. Rasûlullah o iki rekâtlık namazı kıldı. Bunun üzerine ben kendisine hizmetçi kızı gönderdim ve ona şöyle tenbih ettim: Onun yanında dur ve Ümmü Seleme size “Ey Allah’ın Rasûlu, ben sizin bu iki rekâtlık namazı yasakladığınızı işitmemiş miydim? Oysa sizi onu kılarken görüyorum” diyor, de. O eliyle işaret ederse, huzurdan çekil. Hizmetçi kız dediğimi yaptı. Allah Rasûlu eliyle işaret edince, o huzurdan çekildi. Namazını bitirince Rasûlullah şöyle buyurdu: Ey Ebu Ümeyye’nin kızı, bana ikindi namazından sonra kıldığım iki rekâtı sordun. Abdülkays kabilesinden birileri müslüman olmak için gelmişlerdi. Onlar beni alıkoydukları için öğlen namazın(ın farzın)dan sonraki iki rekatı kılamamıştım. İşte bu kıldıklarım (öğlen namazından sonra kılamadığım) o iki rekattır.
Bize Yahya b. Bükeyr, ona Leys, ona Yunus, ona İbn Şihâb, ona Ebu Seleme'nin rivayet ettiğine göre Hz. Aişe (r.anha) şöyle demiştir: Rasulullah (sav) bir gün: "Ey Aişe, işte Cebrail sana selam söylüyor." dedi. Ben de "Allah'ın selamı, rahmeti ve bereketi onun da üzerine olsun; (Ey Allah'ın Resulü) sen bizim görmediklerimizi görüyorsun, dedim. Bu sözüyle Rasulullah'ı kastediyordu.
Bize İsmail, ona Mâlik, ona Muhammed b. Amr b. Halhale, ona da Humeyd b. Mâlik b. Huseym rivayet etti: Ebu Hüreyre ile onun Akîk’teki arazisinde oturuyordum. Medine halkından bir grup, binekleri üzerinde ona doğru geldiler ve (daha sonra) indiler. Bunun üzerine Ebu Hüreyre, "Anneme git ve ona de ki oğlun sana selâm ediyor ve bize bir şey ikram etsin diyor." Annesi de üç arpa ekmeği, bir miktar zeytinyağı ve tuzu bir tepsiye koydu. Ben de onu başımın üzerine koyup onlara götürdüm. Yiyeceği onların önüne koyunca Ebu Hüreyre tekbir getirdi ve "İki siyah yani hurma ve sudan başka yiyecek bir şeyimiz yokken bizi ekmekle doyuran Allah’a hamdolsun", dedi. Onlar dönüp gidince (bana) "Koyunlarına iyi bak, onların üzerindeki toz ve toprağı al, ağıllarını temiz tut, bir köşesinde namazını kıl. Çünkü onlar cennet hayvanlarındandır. Gücü ve kudretiyle canımı elinde tutan Allah’a yemin ederim ki, sahibi nezdinde bir koyun sürüsünün Mervân’ın evinden daha değerli olacağı günün gelmesi yakındır" dedi.
Açıklama: Ebu Hüreyre'nin annesi, kafir olmasına rağmen Medine'de yaşıyordu. Ebu Hüreyre onu İslam'a davet etmesine rağmen uzun müddet bunu reddetmişti. Allah Resûlü'nün duasının bereketiyle İslam'ı kabul etmiş (Müslim, Fezâilü's-sahâbe, 158) ve sonrasında nispeten uzun müddet yaşamıştır. Ebu Hüreyre'nin annesinin ismi hakkında ihtilaf edilmesine rağmen Ümeyme olduğu zikredilir (İbn Hacer, İsâbe, VII, 512 -Şamile-) Koyunların cennet hayvanı olması onun cennette yaratılacak hayvanlar arasında olması anlamına geleceği gibi (İbn Kuteybe, Te'vîl, s. 244 -şamile-) cennette onlara benzeyen canlılar bulunacağı için benzerlik nedeniyle koyuna cennet hayvanı denmiş olabilir (Zürkânî, Şerhü'l-Muvatta, IV, 399 -Şamile-). Hadiste “Mervân’ın evi” diye sözü edilen Mervân b. el-Hakem’in (ö. 65/685) evidir. Bu ev, Medine’nin en kıymetli evi olduğu için Araplar bunu atasözü olarak kullanmaktaydılar. (Bkz. İbn Abdülber, İstizkâr, thk. Sâlim Muhammed Atâ, Muhammed Ali Muavvız, Beyrut: Daru’l-Kütübi’l-ilmiyye,1421/2000, VIII, 384.) (Muhammet Beyler) O dönemde şehirlerde patlak verecek olan iç karışıklıklarda bulunmak yerine koyun sürüsüne sahip olmak suretiyle dağ başında koyunlarını otlatmanın daha faziletli olduğu anlatılmak istenmiştir. Her ne kadar Ebu Hüreyre bu ifadeleri Hz. Peygamber'e izafe etmemiş ise de söz konusu mesajın Allah Resulü'nden alındığı söylenebilir. Zira aynı konu merfû hadislerde de işlenmektedir (İbn Abdilberr, İstizkâr, VIII, 384;Zürkânî, Şerhü'l-Muvatta, IV, 399 -Şamile-).
Bize Ebu Yeman, ona Şuayb, ona ez-Zührî, ona da Ebu Seleme b. Abdurrahman'ın rivayet ettiğine göre Hz. Peygamber'in (sav) eşi Hz. Aişe (r.anha) şöyle rivayet etmiştir: Hz. Peygamber kendisine "Ey Aişe! İşte Cebrail, sana selam söylüyor" dedi. Ben de "Selam ve Allah'ın rahmeti onun üzerine olsun" dedim. Hz. Aişe "Hz. Peygamber (sav) bizim görmediklerimizi görürdü" demiştir.
Bize Abdullah b. Muhammed, ona Hişam, ona Mamer, ona ez-Zührî, ona Ebu Seleme, ona Hz. Aişe'nin rivayet ettiğine göre Hz. Peygamber (sav) şöyle buyurdu: "Ey Aişe! Bu Cebrail'dir, sana selam söylüyor". Hz. Aişe, "Selam, Allah'ın rahmeti ve bereketi onun da üzerine olsun" demiş ve Hz. Peygamber'i kastederek "Sen benim görmediklerimi de görüyorsun" demiştir."
Bize Ebû Ali er-Rûzebârî, ona Muhammed b. Bekr, ona Ebû Dâvûd, ona Müsedded, ona Bişr b. el-Mufaddal, ona Gâlib el-Kattân, ona bir adam, ona babası, ona da dedesinin rivayet ettiğine göre mensubu bulunduğu aile su kaynaklarından biri üzerinde yetkili ve sorumlu bir mevkide bulunuyorlarmış. İslam'ın mesajı onlara kadar ulaşınca, su kaynağının sahibi, müslüman olmaları durumunda kavmine yüz deve vereceğini vaadetti. Bunun üzerine onlar müslüman oldu. Suyun sahibi de develeri onlar arasında paylaştırdı. Ancak (bir süre sonra içinde) onlardan develeri geri alma isteği belirdi. Bunun için, şu şekilde tenbih ederek oğlunu Peygamber’e (s.a.v.) gönderdi: – Peygamber’e (s.a.v.) git ve ona: "Babamın size selamı var, kendisi müslüman olmaları şartıyla kavmine yüz deve vereceğini vaad etti. Onlar da müslüman oldular. Bunun üzerine develeri aralarında paylaştırdı. Ancak (bir süre sonra) onlardan develeri geri alma gereği hasıl oldu. Bu durumda develeri almakta babam mı daha haklı, yoksa onlar mı?" diye sor. Şayet o (sana) “Evet (baban daha haklı)” derse (tamam). Şayet “Hayır (onlar daha haklı) derse (o vakit) kendisine şöyle de: "Benim babam epeyce yaşlanmış bulunmakta olup hali hazırda o suyun sorumluluğunu deruhte etmektedir. Sizden, kendisinden sonra anılan suyun idare sorumluluğunu bana vermenizi istiyor" de. Bunun üzerine adamın oğlu Peygamber’e gelip: – Babam size selam söyledi, dedi. O da: – “Aleyke ve alâ ebîke’s-selâm (selam senin ve babanın üzerine de olsun)” diye karşılık verdi. Oğul: – Babam kavminin müslüman olmaları durumunda onlara yüz deve vereceğini vaad etmişti. Onlar da müslüman oldular. Müslümanlıkları da iyi oldu. Ancak (bir süre sonra) onlardan develeri geri alma lüzumu ortaya çıktı. Develeri almakta o mu daha haklı, yoksa onlar mı? dedi. Allah Rasûlu: – “Baban develeri onlara vermeyi uygun görüyorsa versin. Yok, geri almayı uygun görüyorsa develeri almakta baban onlardan daha haklıdır. Müslüman olduysalar, bu onlara yeter. Olmadıysalar, müslüman oluncaya kadar kendileriyle savaşılır” buyurdu. Oğlu devamla: – Benim babam epeyce yaşlanmış bir kimsedir. Aynı zamanda, o suyun idari sorumluluğu da üstündedir. Sizden, kendisinden sonra su idareciliği görevini bana vermenizi istiyor, deyince Rasûlullah: – Suyun idari sorumluluğu bir haktır. Çare yok birileri bu görevi yapacak. Fakat bu görevi üstlenenler, ateşin içindedirler.
Bize Vekî' ve Abdurrahmân, onlara Süfyân, ona Abdullah b. es-Sâib, ona Zâzân, ona da Abdullah'ın rivayet ettiğine göre Rasûlullah (s.a.v.) şöyle buyurdu: “Allah’ın yeryüzünde sürekli dolaşan melekleri vardır, onlar bana ümmetimden selam ulaştırırlar”.
Bize Muhammed b. Yûsuf, ona Süfyân, ona Abdullah b. es-Sâib, ona Zâzân, ona da Abdullah b. Mes‘ûd, Rasûlullah'ın (sav) şöyle buyurduğunu bildirdi: “Allah’ın yeryüzünde sürekli dolaşan melekleri vardır, onlar bana ümmetimden selam ulaştırırlar”.