382 Kayıt Bulundu.
Bize Süveyd, ona Abdullah b. Mübârek, ona Süleyman b. Muğîre, ona Sâbit el-Bünânî, ona İbn Ebu Leylâ, ona Mikdâd b. Esved şöyle dedi: "İki arkadaşımla birlikte geldik. Yorgunluktan ve açlıktan kulaklarımız duymuyor, gözlerimiz de görmüyordu. Durumumuzu Hz. Peygamber'in (sav) ashâbına arz etmemize rağmen hiç kimse bizi kabul etmedi. Bunun üzerine Hz. Peygamber'e (sav) geldik. Bize evini açtı. Evde üç keçi görmemiz bizi şaşırttı. Hz. Peygamber (sav), 'Bu keçileri sağın.' buyurdu. Biz de keçileri sağıyor ve herkes payına düşen sütü içiyordu. Hz. Peygamber'e (sav) de kendi payını ayırırdık. O, eve geceleyin gelir, bize selam verip uyuyanı uyandırmadan, uyanığa ses etmeden sessizce mescide geçer, namazını kıldıktan sonra sütünü içerdi." Tirmizî: Bu hadis, hasen sahihtir.
Bize Ebu Numan, ona Ebu Avâne, ona Esved, ona da Nübeyh el-Anezî, Câbir b. Abdullah'ın şöyle anlattığını nakletti: Rasulullah (sav) müşriklerle savaşmak üzere yola çıktı. O zaman babam Ebu Abdullah (bana) şöyle dedi: "Ey Câbir! Senin, Medineliler'in gözcüleri arasında olman lazım. Ta ki işimizin neye varacağını bilesin! Zira, vallahi, ben ardımda kızlarımı bırakmasaydım senin gözlerimin önünde öldürülmeni arzu ederdim!" (Câbir) dedi ki: Derken ben gözcülerin arasındayken halam babamı ve dayımı mezarlığımızda defnetmek için getiriverdi. Peşinden "Hz. Peygamber (sav) size, ölüleri geri götürüp, öldürüldükleri yerde mezarlarına gömmenizi emrediyor!" diye bağıran bir adam ulaştı. Bunun üzerine onları geri götürüp öldürüldükleri yerlerde mezarlarına defnettik. Daha sonraları bir ara Muâviye b. Ebu Süfyân'ın halifeliği dönemindeyken bir adam çıkageldi ve "Ey Câbir b. Abdullah! Muâviye'nin görevlileri (su kanalı yapmak için) babanın mezarını açtılar. (Mezar açma işi) başladı ve bazı (cesetler) ortaya çıktı” dedi. Hemen onun (yani babamın kabrinin) yanına gittim. Onu, -ölüde görülebilecek bazı değişiklikler hariç- değişmemiş bir halde, gömdüğüm gibi buldum. (Câbir) dedi ki: Sonra onu (tekrar) toprağa gömdüm. Babam (öldüğünde geriye) bir miktar hurma borcu bırakmıştı. Borçlu olduğu kimselerden biri, alacağını alma hususunda beni sıkıştırıyordu. Ben de Rasulullah'a (sav) gelip şöyle dedim: "Ey Allah'ın Rasulü! Babam filanca gün [Bedir'de] vurulup, (şehit düştü.) Geriye bir miktar hurma borcu bıraktı. Borçlu olduğu kimselerden biri (borcunu) isteyip beni sıkıştırıyor. Bu sebeple bana bu şahıs nezdinde yardım etmeni arzu ediyorum. Belki şu önümüzdeki hurma hasadına kadar (alacaklı olduğu) hurmasının bir kısmında bana mühlet verir!" Hz. Peygamber (sav) "Peki! İnşallah gün ortasına yakın sana gelirim" dedi. Sonra beraberinde yakın arkadaşları olduğu halde geldi ve gölgede oturdular. Rasulullah (sav), selam verip giriş izni istedi. Ardından (izin verilince) yanıma (evime) girdi. (Câbir) dedi ki: Ben hanımıma önceden "Rasulullah (sav) bugün gün ortasında bana gelecek, sakın seni (ortalıkta) görmesin! (Evimde) hiçbir şey hususunda Rasulullah'ı (sav) incitme, ona söz söyleme!" demiştim. Bir yaygı yaydım, bir yastık koydum! O da başını koydu, uyudu. Ben, köleme dedim ki "Şu dişi oğlağı kes! O evde beslenmiş semiz bir hayvandır. Ama çabuk ol, acele et! Rasulullah (sav) uyanmadan önce onu bitir. Ben de seninle beraberim (sana yardım edeceğim.)” Oğlağı (hazırlamakla) meşgul olmaya devam ettik. Nihayet Hz. Peygamber (sav), uyurken (işi) bitirdik. Sonra "Hz. Peygamber (sav) uyandığı zaman (abdest) suyunu ister. (Abdest almasını) bitirince kalkıp (gitmesinden) endişe ediyorum. Dolayısıyla abdestini bitirmeden, (pişmiş) oğlak önüne konulmuş olsun!" dedim. Rasulullah (sav) uyanınca "Câbir! Bana (abdest) suyu getir" diye emretti. "Peki" dedim. Müteakiben, abdestini bitirir bitirmez (pişmiş) oğlağı önüne koydum. (Câbir) dedi ki: Rasulullah (sav) o zaman bana bakıp "Eti sevdiğimizi sanki biliyor gibisin!" (dedi ve) "Ebu Bekir'i çağır!" diye buyurdu. Sonra (dışarıdaki diğer) yakın arkadaşlarını çağır(t)tı. (Câbir) dedi ki: Daha sonra yemek getirilip (ortaya) konuldu. (Câbir) şöyle devam etti: Bunun üzerine Rasulullah (sav), elini koyup "Bismillah! Yiyiniz!" buyurdu. Doyuncaya kadar yediler. (Geriye) çokça et arttı. (Câbir) dedi ki: "Vallahi Seleme oğullarının (yani kendi kabilesinin) insanları ona (yani Hz. Peygamber'e (sav) iştiyakla) bakmaktadırlar. O (sav), onlara gözlerinden daha sevgilidir. (Ama) incitme korkusuyla Ona (sav) yaklaşmıyorlar!" Sonra (Hz. Peygamber (sav)) kalktı. Ashabı da kalktı ve Onun önünde dışarı çıktılar. (Hz. Peygamber) şöyle buyururdu: "Sırtımı (arkamı) meleklere bırakın." (Câbir) dedi ki: Kapının (sav) eşiğine varıncaya kadar peşlerinden gittim. (Bu esnada) hanımım (bulunduğu yerden) başını çıkardı, -halbuki o gizlenmeyi seven birisi idi.- Ve "Ya Rasulullah! Bana ve kocama dua buyurun!" dedi. Bunun üzerine (Hz. Peygamber (sav); "Allah seni ve kocanı hayırlarla kuşatsın” diye dua etti. Sonra, (alacağını) isteme hususunda beni sıkıştıran alacaklı için "Bana falanı çağırın" buyurdu. (O çağrıldı ve geldi. Hz. Peygamber (sav)) de "Câbir'e babasından kalan borcunun bir kısmını şu önümüzdeki hasada kadar ertele!" buyurdu. (Alacaklı adam) "Yapamam!" dedi. (Câbir) şöyle devam etti: (Alacaklı adam) "O yetimlerin malıdır" diyerek mazeret ileri sürdü. Bunun üzerine Rasulullah (sav) "Câbir nerede?” diye sordu. "Ben buradayım, ya Rasulullah !” dedim. "(Acve hurmasından) ona ölç, (ver). Zira Allah (cc), ona hakkını tam verecektir" buyurdu. Sonra başını göğe kaldırdı. Güneşin batıya yöneldiğini gördü, şöyle buyurdu: “Ey Ebu Bekir, namaz!" (Câbir) dedi ki: Bundan sonra mescide geri döndüler. Ben de alacaklıma "Kaplarını getir" dedim ve acve hurmasından ona ölçüp (verdim). Allah (cc) da ona hakkını tam verdi. (Üstelik) bize hurmadan şu kadar da arttı. Ardından ben bir kıvılcım gibi koşarak, mescidinde iken Rasulullah’a (sav) geldim ve Rasul-i Ekrem'i (sav) namazını kılmış halde buldum. Kendisine dedim ki "Ya Rasulullah! Ben alacaklıma hurmasını ölçüp (verdim). Allah (cc) da ona hakkını tam verdi. (Üstelik) bize şu kadar da hurma arttı.” Bunun üzerine Rasulullah (sav) "Ömer b. Hattâb nerede?” diye sordu. (Câbir) dedi ki: Ömer hemen koşarak geldi. (Hz. Peygamber (sav)) "Câbir'e alacaklısını ve hurmasını sor bakalım!” buyurdu. O şöyle cevap verdi: "Ona soracak değilim. Sen, Allah'ın (cc) ona hakkını tam vereceğini haber verdiğin zaman kesin olarak bilmiştim ki Allah (cc) ona hakkını tam verecektir." (Hz. Peygamber (sav) aynı sözü) ona tekrar söyledi. O (Hz. Ömer) da bu cevabı Ona (sav) tekrar söyledi. Üç defa böyle yaptılar. Her defasında (Hz. Ömer) "Ona soracak değilim" diyordu. (Bu gibi durumlarda) Hz. Peygamber'e (sav) üçüncü defadan sonra karşılık verilmez, (yani emri yerine getirilir)di. Bu sebeple (Hz. Ömer, Câbir'e) "Hurma alacaklınla hurma işini ne yaptın?" diye sordu. (Câbir) şöyle devam etti: "Allah (cc) ona hakkını tam verdi. (Üstelik) bize şu kadar da hurma arttı" dedim. Daha sonra hanımımın yanına döndüm ve "Evimde Rasulullah'a (sav) söz söylemekten seni menetmemiş miydim?" dedim. O da "Allah Teâlâ'nın (cc), Peygamberi'ni (sav) evime getireceğini, sonra da kendim ve kocam için Ondan (sav) dua talep etmeden çıkacağını mı zannediyordun?" diye cevap verdi.
Bize Ebu Musa Muhammed b. el-Müsennâ, ona Muhammed b. Ca'fer, ona Şu'be, ona Yezîd b. Humeyr eş-Şâmî, ona da Abdullah b. Büsr şöyle rivayet etmiştir: Rasulullah (sav), babama misafir olmuştu, Ona (sav) yemek sunduk. [Rasulullah (sav)], yemekten yedi. Sonra kuru hurma getirildi. Hurmayı yiyor ve şehadet parmağıyla orta parmağını birleştirip iki parmağıyla çekirdeğini atıyordu. Şu'be şöyle dedi: Zannediyorum ki çekirdeği iki parmağının arasına alıp atmıştır. Sonra içecek getirildi. İçecekten biraz içti, sonra kabı yanındaki kişiye verdi. Babam, Rasulullah'ın (sav) devesinin yularını tutarak "Bizim için dua ediniz" dedi. Bunun üzerine Hz. Peygamber (sav) "Allahım onların rızkına bereket ver, onları bağışla ve onlara merhamet et" diye dua etti. Tirmizî şöyle demiştir: Bu, hasen-sahih bir hadistir. [Bu hadis], bu vecih [isnad] dışında Abdullah b. Büsr'den de rivayet edilmiştir.
Bize İshâk b. Musa el-Ensârî, ona Ma'n, ona Mâlik, ona Süheyl b. Ebu Sâlih, ona babası [Ebu Salih es-Semmân], ona da Ebu Hüreyre'nin rivayet ettiğine göre Rasulullah'a (sav) kafirlerden biri, misafir oldu. Rasul-i Ekrem (sav) onun için koyundan taze süt sağılmasını istedi. İnançsız adam, koyundan sağılan sütü içti, [doymayınca] bir başka koyun daha sağıldı. [Adam] bu sütü de içti. Ardından bir koyun daha sağıldı, adam o sütü de içti. Böylece adam, yedi koyundan sağılan sütü içti. Ertesi gün, o inançsız adam, Müslüman oldu. Peygamber Efendimiz (sav), bir koyundan yeni sağdırdığı sütü ona ikram etti. Adam sütü içti. Peygamberimiz (sav) bir koyunun daha sağılmasını emretti, fakat adam bu sütü bitiremedi. Bunun üzerine Rasul-i Ekrem (sav) "Mümin bir mideyi, kafir ise yedi mideyi [doyurmak için] içer.” buyurdu. Tirmizî: Bu hadis, Süheyl’in rivayeti olarak hasen-sahîh-garîbtir.
Bize Muhammed b. Beşşâr, ona Ebu'l-Hüzeyl Alâ b. Fadl b. Abdülmelik b. Ebu Seviyye, ona Ubeydullah b. Ikrâş, ona babası Ikrâş b. Züeyb'in şöyle anlattığını rivayet etti: Mürre b. Ubeyd oğulları mallarının zekatlarını benimle Rasulullah’a (sav) gönderdiler. Medine'ye Rasul-i Ekrem'in (sav) yanına geldim. Onu Muhacir ve Ensar arasında oturur vaziyette buldum. Ikrâş şöyle devam etti: Sonra Allah Rasulü (sav), elimden tutarak beni (eşi) Ümmü Seleme'nin evine götürdü ve "Yemek var mı?" diye sordu. Arkasından içinde bol parça et ve tirit bulunan bir çanak getirildi. Bu kabdan yedik, derken ben elimi kabın her tarafına soktum. Rasulullah ise (sav) kendi önünden yemekteydi. Rasul-i Ekrem (sav) sol eliyle benim sağ elimi tuttu ve şöyle dedi: "Ey Ikrâş! Bu, tek çeşitten oluşan bir yemektir, bir yerden (önünden) ye." Sonra içinde çeşitli hurma bulunan veya olgunlaşmış ve yaş hurma bulunan bir tabak getirildi. -Rivayetteki şüphe, Ubeydullah'a aittir- Ben (bu kez) kendi önümden yemeye başladım. Rasulullah'ın (sav) eli ise tabak etrafında dolaşmaya başladı ve Allah Rasulü (sav) şöyle buyurdu: "Ey Ikrâş! İstediğin yerden ye! Bu, tek çeşit değildir." Sonra bize su getirildi. Rasulullah (sav), ellerini yıkadı, avuçlarının ıslaklığı ile yüzünü kollarını ve başını sıvazladı ve dedi ki: "Ey Ikrâş! Elimizi yıkamamızın nedeni, ateşin değdiği (ateşte pişirilmiş) şeyler yediğimiz içindir [Serinleme amaçlıdır]." Tirmizî: Bu hadis, garîbtir. Bu hadisi sadece Alâ b. Fadl'ın rivayetiyle bilmekteyiz. Alâ, bu hadisi tek başına rivayet etmektedir. Ikrâş’ın Hz. Peygamber’den (sav) sadece bu hadisini biliyoruz.
Bize İbn Ebu Ömer, ona Süfyân, ona İbn Aclân, ona Saîd el-Makburî, ona da Ebu Şüreyh el-Ka'bî, Rasulullah'ın (sav) şöyle buyurduğunu rivayet etti: “Misafirlik, üç gündür. Misafire yapılacak lütuf ve ihsân (câize) bir gün bir gecedir. Bu bir günden sonra misafir için ne harcanırsa o, (ev sahibinin) sadakasıdır. Misafirin ev sahibi bunalıncaya kadar orada kalması caiz değildir.” [Tirmizî dedi ki] Bu konuda Âişe ve Ebu Hüreyre’den de hadis rivayet edilmiştir. Mâlik b. Enes ve Leys b. Sa'd, Saîd el Makburî'den de bu hadisi rivayet etmişlerdir. Tirmizî: Bu hadis, hasen-sahîhtir. Ebu Şüreyh el Huzâî, Ka'bî ve el-Adevî nisbelerine de sahiptir. İsmi: Huveylid b. Amr'dır. "La yesvî ındehû [لاَ يَثْوِى عِنْدَهُ]" cümlesinin manası, misafir ev sahibini sıkıntıya sokacak şekilde orada uzun süre kalması demektir. “Harac [الْحَرَجُ]” kelimesinin anlamı ise, “darlık, sıkıntı” demektir, “hattâ yuhricehû [حَتَّى يُحْرِجَهُ]” cümlesinin manası, misafir ev sahibini daraltıp bunaltıncaya kadar orada kalmaz demektir.
Bize Ebu Velid Ahmed b. Abdullah el-Herevî, ona Muâz b. Muâz, ona İbn Avn, ona Amr b. Saîd, ona da Ebu Zür'a b. Amr b. Cerîr, Hayye bt. Ebu Hayye'nin şöyle anlattığını nakletti: Öğle vaktinin tam sıcağında bir adam yanımıza girdi. Ben de "Ey Allah'ın kulu! Nereden geldin?" dedim. Şöyle karşılık verdi: "Ben ve bir arkadaşım, aradığımız bir şey için geldik. Arkadaşım, aradığımız şeyin peşine gitti. Ben de gölgelenmek ve içecek bir şey içmek için (buraya) girdim. Bunun üzerine kalktım, biraz ekşi süt (lübeyne) aldım, -Hayye belki de "Bunun üzerine kalktım, ekşi ayran (dayha) aldım" dedi. -Ve ona (adama) ikram ettim. O da içti, ben de içtim. (Hayye) şöyle devam etti: "Onu dikkatle inceledim [Onu büyük bir ihtimal tanıdım]. Akabinde "Ey Allah'ın kulu! Sen kimsin?" dedim. O da "Ben Ebu Bekir'im" dedi. "Sen, Rasulullah'ın (sav) (namını) duymuş olduğum arkadaşı Ebu Bekir misin?" dedim "Evet" dedi. (Hayye) dedi ki: O zaman ben, Has'am [Benî Has'am yani Adnânîler'e mensup bir Arap kabilesi] ile yaptığımız savaşı, cahiliye döneminde birbirimizle yaptığımız harbi, Allah'ın getirdiği birliği, uyumu ve çadırların iplerini (bağlamasını, yani cemiyette birliği sağlamasını) zikrettim. -(Ahmed dedi ki; rivayetin bu yerinde) İbn Avn parmaklarını birbirine kenetlemiş, Muâz anlatmış, Ahmed de (parmaklarını) kenetlemişti. Sonra şöyle dedim: "Ey Allah'ın kulu! İnsanların bu durumunun ne zamana kadar (böyle devam edeceğini) sanıyorsun?" O da "Önderler dosdoğru yolda oldukları sürece!" diye cevap verdi. "Önderler ne (demek?)" diye sordum. O da "Seyyid görmedin mi? Hani obada olur da, (oba halkı) ona uyup itaat ederler. İşte bunlar dosdoğru yolda oldukları sürece." diye cevap verdi.
Bize Ebu Bekir b. Ebu Şeybe, ona Hasan b. Musa, ona Şeybân b. Abdurrahman, ona Yahya b. Ebu Kesir, ona Ebu Seleme b. Abdurrahman, ona da Yaîş b. Kays b. Tıhfe, Suffe ashabından olan babasının (Tıhfe b. Kays el-Ğıfârî) şöyle anlattığını nakletti: Rasulullah (sav), bize "(Mescidden evime) gidiniz" buyurdu. Bunun üzerine biz, Aişe'nin odasına giderek yedik ve içtik. Sonra Rasulullah (sav), bize “İsterseniz burada uyuyabilirsiniz. Dilerseniz mescide gidebilirsiniz” buyurdu. Tıhfe sözünü şöyle bitirdi: Biz de "Hayır, mescide gideriz" dedik.
Bize Kuteybe, ona İbn Lehî'a, ona Yezîd b. Ebu Habîb, ona da Ebu'l-Hayr, Ukbe b. Âmir'in şöyle anlattığını nakletti: Rasulullah'a (sav) “Ey Allah’ın Rasulü! Bazı topluluklara uğruyoruz, bizi ne misafir ediyorlar, ne gereken hakkımızı veriyorlar ne de biz onlardan (bu hakkı zorla) alıyoruz. Bu hususta ne buyurursunuz?” dedim. Bunun üzerine Rasulullah (sav) şöyle buyurdu: “Eğer sizi zorla almak durumunda bırakırlarsa onlardan [misafirin gereken hakkını] zorla da olsa alın.” Tirmizî: Bu hadis hasendir. Hadisi Leys b. Sa'd, Yezîd b. Ebu Habîb’ten aynı şekilde rivayet etmiştir. Bu hadisin manası şudur: Onlar savaşa çıktıklarında yolda rastladıkları topluluktan para karşılığında bile satın alacak yiyecek bulamazlardı. Bunun üzerine Rasulullah (sav), "Satmamak suretiyle sizi zorla almak durumunda bırakırlarsa (zorla) alınız" buyurmuştur. Bazı hadislerde ifade böyle açıklanarak nakledilmiştir. Ömer b. Hattâb’ın (ra) da aynı şekilde emir verdiği rivayet edilmiştir.
Bize Ahmed b. Menî, ona İsmail b. İbrahim, ona Ali b. Zeyd, ona da Ömer b. Ebu Harmele, İbn Abbâs'ın şöyle anlattığını nakletti: Ben ve Hâlid b. Velîd, Rasulullah (sav) ile birlikte Meymune'nin yanına girdik. Meymune bize içinde süt bulunan bir kap getirdi. Rasulullah (sav) ondan içti. Ben O'nun (sav) sağındaydım. Hâlid ise solundaydı. Rasulullah (sav), bana "İçme sırası, senindir. Ancak istersen bu hususta Hâlid'e öncelik tanıyabilirsin" dedi. Ben de "Senin [içip de geride bıraktığın] süt için başkasını kendime tercih edemem" dedim. Sonra Rasulullah (sav) şöyle buyurdu: "Allah (cc), bir kimseye bir şey yedirirse 'Allah'ım! Bu yiyeceği bize mübarek kıl ve bize bundan hayırlısını yedir' desin. Allah (cc), kime de süt içirirse, 'Allah’ım! Bu sütü bize faydalı kıl ve bundan bize bol ver' desin. Rasulullah (sav) şöyle buyurdu: "Sütten başka hem yiyecek hem de içeceğin yerini tutan bir şey yoktur." Tirmizî: Bu hadis hasendir. Bazıları bu hadisi Ali b. Zeyd'den rivayet ederek "Ömer b. Harmele'den" demiştir. Kimileri de "Amr b. Harmele'den" demiştir ki bu, doğru değildir.