397 Kayıt Bulundu.
Bize Hennâd b. es-Serrî, ona Ebu Bekir b. Ayyâş, ona Yahya b. Hâni, ona Ubu Huzeyfe, ona Abdulmelik b. Muhammed b. Beşir, Abdurrahman b. Alkame es-Sakafî’nin şöyle anlattığını rivayet etti: Sakîf heyeti Hz. peygamber'e (sav) gelmiş ve hediye de getirmişlerdi. Hz. Peygamber “Bu getirdiğiniz hediye midir, yoksa sadaka mıdır?” diye sordu. (Sonra şöyle devam etti) “Eğer hediye ise bu hediye ile Allah’ın Rasulü memnun edilmek ve (heyetin) ihtiyacı giderilmek istenmiştir. Eğer sadaka ise Allah’ın rızası kazanılmak istenmiştir.” Sakîf heyeti, “Hayır bu sadaka değil hediyedir” dediler.Hz. Peygamber (sav) de onların getirdikleri bu hediyeyi kabul etti. Heyetle beraber oturup konuştu. Onlara bazı şeyler sordu, onlar da Hz. Peygamber'e (sav) sordular. (O kadar çok oturup konuştular ki) öğle ile ikindi namazını birlikte kıldı.
Açıklama: İsnadında yer alan ravilerden Ebû Bekir b. Ayyaş el-Esedi ömrünün sonunda hafızası zayıflamakla tenkide uğramıştır. Bazı nüshalrda Yahya b. Ebî Hani şeklinde yanlış nakiller vardır doğrusu Yahya b. Hanidir. İbn Huzeyfe nispeti bilinmemktedir. Yahya b. Hanî Ebu Huzeyfe Abdullah b. Muhammed el-Kufî'den bu rivayeti dışında rivayeti bilinmemekte hali meçhul bir ravidir. Ayrıca onun da rivayet ettiği Ebu Beşir Abdulmelik b. Muahmed el-Kufî de hali meçhuldür. Bu rivayetin isnadında tenkide uğrayan ravileri sebebiyle zayıf bir rivayettir. bkz. Muhammed b. Ali b. Adem b. Musâ el-Etyobî el-Vallâvî, Şerhu Süne'n-Nesâi (Zahiretü'l-Ukba fi şerhi'l-Müctebâ), (yy.:d3arü âli birevm, 1424/2003), 30/261.
Bize Ebu Küreyb, ona Ebu Bekir b. Ayyaş, ona Asım b. Behdele, ona Mus’ab b. Sa’d, babası Sa’d’ın şöyle anlattığını rivayet etti: Bedir savaşı bitince (ganimet mallarından) bir kılıç alarak Hz. Peygamber'e (sav) getirdim ve “Ey Allah’ın Rasulü! Allah, müşriklere karşı içimdeki hıncı giderdi” veya buna yakın bir ifade kullanarak “Bu kılıcı bana hediye et” dedim. Bunun üzerine Hz. Peygamber “Bu kılıç ne senindir ne de benim” dedi. Ben de kendi kendime “Belki de bu kılıç, benim gibi savaşta üstün yararlılık göstermeyen birine verilecektir” dedim. Biraz sonra Hz. Peygamber (sav) yanıma geldi ve “O kılıç sen istediğinde benim değildi, artık benim oldu onu sana bağışlıyorum” buyurdu. Sonra Enfal sûresinin 1. ayeti indi. “Sana ganimetleri soruyorlar. Ganimetlerin Allah’a ve resulüne ait olduğunu söyle! O halde siz gerçek müminler iseniz Allah’a karşı saygısızlıktan sakının, aranızı düzeltin, Allah ve resulüne itaat edin.” [Tirmizî: Bu hadis hasen sahihtir. Aynı şekilde bu hadisi Simak b. Harb, Mus’ab’tan rivâyet etmişlerdir. Bu konuda Ubâde b. Sâmit’den de hadis rivâyet edilmiştir.]
Bize Ebu Bekir b. Ebu Şeybe, ona Ebu Üsâme (Hammad b. Usame), ona Avf (b. Ebû Cemile), ona Hilâs (b. Amr), ona Ebu Hüreyre Hz. Peygamber’in (sav) şöyle dediğini rivayet etti. “Verdiği hibeyi geri alan kişinin durumu, köpeğin durumu gibidir. Köpek yer, nihayet doyunca kusar. Sonra kustuğuna dönüş yapıp onu yer.”
Bize Ali b. Muhammed ve Muhammed b. İsmail, onlara Veki’ (b. Cerrah), ona İbrahim b. İsmail b. Mücemmi’ b. Câriye el-Ensârî, ona Amr b. Dînâr, ona Ebu Hüreyre Hz. Peygamber’in (sav): “Bir kimse karşılığı verilmedikçe verdiği hibeyi geri alma hakkına sahiptir” buyurduğunu rivayet etti.
Bize Ahmed b. Menî’, ona Süfyan b. Uyeyne, ona Ebu Said –Ebu Sa’d- el-Bakkal Enes b. Malik’in şöyle dediğini rivayet etti: Hz. Peygamber’in (sav) eşleri, çekirgeleri tabaklar üstünde birbirlerine hediye ederlerdi.
Bize Amr b. Osman b. Said b. Kesir b. Dinar el-Hımsî, ona babası, ona Muhammed b. Abdurrahman b. Irk, ona babası, en-Nu’man b. Beşîr’in şöyle anlattığını rivayet etti: Hz. Peygamber’e (sav) Tâif’ten bir miktar (yaş) üzüm hediye edilmişti. Rasul-i Ekrem (sav) beni çağırarak “Şu salkımı al da anana ulaştır” dedi. Ben de üzümü anama ulaştırmadan önce yedim. Birkaç gece sonra Hz. Peygamber (sav) bana “Üzüm salkımı ne oldu, onu anana ulaştırdın mı?” diye sordu. Ben de “Hayır (anama ulaşmadı)” dedim. Hz. Peygamber bana vefasız, dedi.”
Bize Muhammed b. Beşşâr, ona Muhammed b. Ca’fer ve Abdurrahman b. Mehdi, bu ikisine Şu’be, ona Hişam b. Zeyd Enes b. Mâlik’in şöyle anlattığını rivayet etti: Biz (bir yolculukta) Merrü’z-zahrân (denilen semt) den geçerken bir tavşanı ürkütüp kaçırdık. Yolcular onun arkasından koştularsa da yorulup aciz kaldılar. Bunun üzerine ben koştum ve nihayet hayvana yetiştim ve yakalayıp Ebu Talha’ya getirdim. Ebu Talha da tavşanı kesti ve butu ile uyluğunun üst tarafını (benimle) Hz. Peygamber’e (sav) gönderdi. Peygamber (sav) de bu hediyeyi kabul etti.”
Bize Hişâm b. Ammar, ona Abdulaziz b. Ebu Hâzim, ona babası, Sehl b. Sa’d es-Sâidî’nin şöyle anlattığını rivayet etti: Bir kadın, Hz. Peygamber'e (sav) bir bürde getirdi. –Sehl, orada bulunanlara ‘bürde nedir?’ diye sordu ve sözüne devamla ‘şemledir yani, kendisine sarılıp örtünülen şeydir, pelerindir’ diye sorusunu kendisi cevapladı.- Bürdeydi getiren kadın, “Ya Rasulallah, bu bürdeyi sana giydireyim diye kendi elimle dokudum” dedi. Rasul-i Ekrem (sav) de bürdeyi aldı. Zaten kendisinin böyle bir bürdeye ihtiyacı vardı. Sonra Rasulullah (sav) o bürdeyi izâr (yani belden aşağı vücuduna sarmış) olarak giyip (evden) yanımıza çıktı. Sonra falan oğlu falan (Sehl’in o gün ismini söylediği bir adam; Sa'd b. Vakkas veya Abdurrahman b. Avf) gelerek “Ya Rasulallah, bu bürde ne güzeldir! Bunu bana giydir” dedi. Resul-i Ekrem de (sav) “Peki” dedi. Sonra eve girince bürdeyi dürüp o adama gönderdi. Orada hazır olanlar, adama “Vallahi sen iyi etmedin. Bu bürde Hz. Peygamber’e (sav) ihtiyacı olarak giydirildi. Sonra sen kendisinin bir şey isteyen hiç bir kimseyi reddetmediğini bildiğin halde Ondan bürdeyi istedin” dediler. Adam da (bu yadırgamaya karşılık) “Vallahi ben bu bürdeyi giymek için istemedim. Fakat (öldüğümde) kefenim olsun diye istedim” dedi. Sehl demiştir ki: Sonra bu zatın vefat ettiği gün hakikaten o bürde onun kefeni oldu.
Açıklama: Bürdeyi isteyen sahabenin Sa'd b. Vakkas ve Abdurrahman b. Avf olduğu şerhlerde zikredilmiştir. . bkz. İbn Hacer, Fethu'l-bârî, (Beyrut:Dârü'l-marife, 1379) 3/ 143; Bedrüddin el-Aynî, Umdetü'l-kâri, (Beyrut:İhyaü't-türsi'l-arabî,ts.) 8/ 62
Bize Hişam b. Ammar, ona İsmail b. Ayyaş, ona Utbe b. Humeyd ed-Dabbî, Yahya b. Ebu İshak el-Hünâî’nin şöyle anlattığını rivayet etti: Enes b. Mâlik’e şunu sordum: Bizden bir adam, (din) kardeşine mal borç veriyor. Borç alan kişi, borç verene bir hediye verebilir mi? Enes dedi ki: Hz. Peygamber (sav) şöyle buyurmuştur: “Her hangi biriniz bir borç verir, sonra borcu alan kişi, borç verene bir hediye vermek veya onu bineğine bindirmek istediği zaman sakın o bineğe binmesin ve o hediyeyi kabul etmesin. Ancak borç olayından önce, aralarında buna benzer hediye alma ve verme âdetleri varsa bunu yapabilirler.”
Bize Ebu Bekir b. Ebu Şeybe, ona el-Muhâribî, ona eş-Şeybânî, ona Vasıl b. el-Ahdeb, Şakîk’in şöyle anlattığını rivayet etti: Bir adam benimle Beytullah’a (Kâ’be) hediye olarak bir miktar gümüş para gönderdi. (Yola koyuldum. Ve sonunda) Beytullah’a girdim. Şeybe (ra) bir sandalye üstünde oturuyordu. Ben parayı ona teslim ettim. Şeybe, “Bu para senin mi?” diye sordu. “Hayır! Eğer para benim olsaydı sana getirmezdim” diye cevap verdim. Şeybe: Bak sen cidden bu sözü söylersen, (sana şunu anlatacağım dedi ve şöyle devam etti:) Ömer b. el-Hattâb (ra), şu oturduğun yere oturdu ve “Ben Kâ’be’nin malını, müslümanların fakirleri arasında taksim etmedikçe (Kâ’be’den) çıkmayacağım” dedi. Ben de “Sen yapmazsın” dedim. Kendisi “Muhakkak yapacağım” dedi ve “Niçin öyle söyledin?” diye sordu. Ben dedim ki: Çünkü Hz. Peygamber (sav) Kâ’be malının yerini şüphesiz gördü (yani bu malın varlığını biliyordu). Ebû Bekir de gördü. Ve onların mala ihtiyaçları seninkinden fazlaydı. Buna rağmen onlar bu malı yerinden oynatmadılar. Bunun üzerine Ömer, olduğu gibi ayağa kalktı ve (malı taksim etmeden Kâ’be’den) çıktı.