50 Kayıt Bulundu.
Bize Ebu Bekir b. Ebu Şeye ve Muhammed b. Müsenna, o ikisine Muhammed b. Cafer, ona Şube, ona Mansur; (T) Bize Muhammed b. Amr b. Cebele, ona Muhammed -b. Cafer-; (T) Bize Muhammed b. Müsenna, ona İbn Ebu Adî, o ikisine Şube, ona Husayn; (T) Bize Bişr b. Halid, ona Muhammed -b. Cafer-, ona Şube, ona Süleyman, onlara Salim b. Ebu Ca'd, ona da Cabir b. Abdullah, Rasulullah'tan (sav); (T) Bize İshak b. İbrahim el-Hanzalî ve İshak b. Mansur, onlara Nadr b. Şümeyl, ona Şube, ona Katade, Mansur, Süleyman ve Husayn b. Abdurrahman, onlara Salim b. Ebu Ca'd, ona da Cabir b. Abdullah, Hz. Peygamber'den, daha önce hadislerini zikrettiğimiz ravilerin hadislerine benzer bir hadis rivayet etti. Nadr'ın Şube'den rivayet ettiği hadiste, Husayn ve Süleyman şu ifadeleri ilave etmişlerdir: Husayn, 'Hz. Peygamber: "Ben taksim edici olarak gönderildim. Aranızda taksim ederim." buyurdu.' demiştir. Süleyman ise; "Ben taksim ediciyim. Aranızda taksim ederim" sözleriyle hadisi rivayet etmiştir.
Bana Muhammed b. Abdullah, ona Muhammedb. Ubeyd et-Tenâfisî, ona da Avvâm şöyle demiştir: Ben Mücahid'e Sâd Suresi'ndeki secdenin mahiyetini sordum, şöyle dedi: Ben İbn Abbâs'a “hangi delilden dolayı secde ediyorsun?” dedim. İbn Abbâs da bana “Sen "Biz ona İshak'ı ve torunu Yâkub’u ihsan ettik. Her birini doğru yola erdirdik. Daha önce Nuh'u ve zürriyetinden Davud'u, Süleyman’ı, Eyyub’u, Yusuf'u, Mûsâ’yı ve Harun'u da doğru yola erdirmiştik. Biz, iyilik ve ihsan sahiplerini böyle mükâfatlandırırız" (En'âm, 84) ayetini okumuyor musun? İşte Davud da, kendisine uyulması, Peygamberinize (sav) emredilen kimselerdendir. Bunun için Rasulullah (sav) da (Davud'un secde ettiği) bu yerde secde etti” dedi. “عُجَابٌ” şaşılacak şey manasındadır. “الْقِطُّ”, sahife demek olup burada, iyiliklerin yazıldığı sahife demektir. Mucâhid der ki: “فِى عِزَّةٍ” izzet, cahiliye hamaset ve kibri anlamına gelmektedir. “الْمِلَّةِ الآخِرَةِ ” Kureyş'in dinidir. “الاِخْتِلاَقُ” yalan ve uydurma manasındadır. “الأَسْبَابُ” sema kapılarındaki yollardır. “جُنْدٌ مَا هُنَالِكَ مَهْزُومٌ” burada kast edilen ordu, Kureyş ordusudur. “أُولَئِكَ الأَحْزَابُ” geçmiş topluluklardır. “فَوَاقٍ” rucû, dönmek demektir. “قِطَّنَا” azabımız manasındadır. “اتَّخَذْنَاهُمْ سُخْرِيًّا” biz onları kuşatmıştık manasındadır. “أَتْرَابٌ” emsal, yaşıt anlamındadır. İbn Abbâs der ki: “الأَيْدُ” ibadet kuvveti, “الأَبْصَارُ” ise Allah'ın emrini görmek anlamındadır. “حُبَّ الْخَيْرِ عَنْ ذِكْرِ رَبِّى” ayetinde geçen "an" harfi ceri "min" yerine kullanılmıştır. “طَفِقَ مَسْحًا” atların boyunlarına ve ayaklarına eliyle dokunuyordu demektir. “الأَصْفَادِ” bağlar, bukağılar manasındadır.