Giriş

Bize Seleme b. Şebib, ona Hasan b. A'yen, ona Ma'kıl, ona Ebu Zübeyr, ona da Cabir şöyle rivayet etti: Mahzûm oğulları kabilesinden bir ka­dın hırsızlık etti ve Peygamber'e (sav) getirildi. Kadın hemen Peygamber'in (sav) eşi Ümmü Seleme'ye sığındı. Bunun üzerine Peygamber (sav) "vallahi bu kadın Fatıma da olsa mutlaka elini keserdim" buyurdu ve emretti kadının eli kesildi.


Açıklama: hadisin tam metni için M004411 numaralı rivayete bakınız.

    Öneri Formu
1911 M004413 Müslim, Hudud, 11

Bize Osman b. Ebu Şeybe el-Absî, ona Cerir, ona A'meş, ona Ebu Salih, ona da Ebu Said'in rivayet ettiğine göre Rasulullah (sav) şöyle buyurmuştur: "Allah (ac), “ey Adem” dedi. Adem “emret, buyur, hayır senin elindedir” dedi. Allah “Cehennem topluluğunu çıkar” dedi. Adem “cehennem topluluğu da ne kadardır?” dedi. Allah “her bin kişiden dokuz yüz doksan dokuz kişi” dedi. İşte bu an, küçüğün yaşlandığı, her hamilenin çocuğunu düşürdüğü, sarhoş olmadıkları halde insanları sarhoş olarak gördüğün andır. Ancak Allah'ın azabı çetindir” buyurdu." Râvî der ki: Bu sözler ashaba ağır geldi ve “ey Allah'ın Rasulü, o (bin kişiden biri olan) adam hangimiz?” diye sordu. Hz. Peygamber (sav) "sevinin, Yecüc ve Mecüc'den bin, sizden bir kişi" buyurdu. Ardından "canımı kudretinde bulundurana ant olsun ki siz cennetliklerin dört biri olursunuz diye umut ediyorum" dedi. Biz de Allah'a hamd edip tekbir getirdik. Sonra "canımı kudretinde bulundurana ant olsun ki siz cennetliklerin üçte biri olursunuz diye umut ediyorum" buyurdu. Biz de Allah'a hamd edip tekbir getirdik. Ardından "canımı kudretinde bulundurana ant olsun ki siz cennetliklerin yarısı olursunuz diye umut ediyorum. Zira sizin diğer ümmetlere kıyasla misaliniz siyah öküzün derisindeki beyaz kıl veya eşeğin ön ayağındaki bere gibidir" buyurdu.


    Öneri Formu
1558 M000532 Müslim, İman, 379

Hasan b. Ali ve Muhammed b. Yahya b. Faris -mana olarak-, o ikisine Bişr b. Ömer ez-Zehranî, ona Malik b. Enes ona da İbn Şihab, Malik b. Evs b. el-Hadesân'ın şöyle dediğini nakletmiştir: "Hz. Ömer bir gün güneşin yükseldiği bir sırada bana haber gönderip çağırdı. Bunun üzerine yanına vardım ve kendisini doğrudan doğruya bir karyolanın ağaç kısmı üzerine oturmuş halde buldum. Yanına girince bana 'ey Malik, kavminden birkaç aile koşarak geldi. Ben de onlara (ganimet mallarından) bir şeyler verilmesini emrettim, bunları onlara sen bölüştürüver' dedi. Ben de 'bunu sen başka birisine emretseydin keşke' dedim. O sırada (Hz. Ömer'in hizmetçisi) Yerfa çıkageldi ve 'ey Müminlerin Emiri Osman b. Affan, Abdurrahman b. Avf, Zübeyir b. Avvam ve Sa'd b. Ebu Vakkas'ın yanınıza girmelerine izin verir misiniz?' dedi. Hz. Ömer de 'evet' deyip onlara izin verdi, onlar da girdiler. Sonra Yerfa tekrar geldi ve 'ey Müminlerin Emiri yanına Abbas ile Ali'nin girmelerine de izin verir misin?' dedi. Hz. Ömer 'evet' deyip onlara da izin verdi, onlar da girdiler." "Biraz sonra Hz. Abbas 'ey Müminlerin Emiri benimle şu Ali arasında bir hüküm ver' dedi. Orada bulunanlardan biri de 'evet ey Müminlerin Emiri onlar arasında bir hüküm ver ve ikisine de merhametli ol' dedi. Malik b. Evs der ki: Bana öyle geldi ki Hz. Abbas'la Ali kendilerine şefaatçi olsunlar diye bunları (Osman, Abdurrahman, Zübeyir ve Sa'd'ı) önden göndermişlerdi. Hz. Ömer de 'acele etmeyin' dedi. Sonra o topluluğa dönüp şöyle dedi: Göğün ve yerin izniyle durduğu Allah aşkına size soruyorum; Rasulullah'ın (sav) 'biz miras bırakmayız, bizim bıraktığımız sadakadır' buyurduğunu biliyor musunuz? Onlar da 'evet' dediler. Sonra Hz. Ali ile Abbas'a dönüp aynı şekilde sordu: Göğün ve yerin izniyle durduğu Allah aşkına (söyleyiniz) siz, Rasulullah'ın (sav) 'biz miras bırakmayız. Bizim bıraktığımız sadakadır' buyurduğunu biliyor musunuz? dedi. Onlar da 'evet' cevabını verdiler. Bunun üzerine Hz. Ömer şöyle dedi:" "Şüphesiz ki Allah, Rasulüne, hiçbir kimseye vermediği bir özellik tahsis etti ve 'Allah’ın savaşsız olarak onlardan alıp Peygamberi’ne ganimet olarak verdiği mallara gelince, siz o malları elde etmek için ne at koşturdunuz, ne de deve! Fakat Allah peygamberlerini dilediği kimse­lerin üzerine gönderir de, zâlimlerin kalplerine korku salarak savaşa gerek kalmadan onları yenilgiye uğratır. Allah’ın her şeye gücü yeter' buyurdu. Allah Nadiroğullarının (mallarını) Rasulü'ne fey olarak verdi. Allah'a yemin olsun ki Hz. Peygamber (sav) bu malların paylaştırılmasında, kendini size tercih etmedi. Kendisi onları alıp da size vermemezlik de etmedi. Rasulullah (sav) bu mallardan bir senelik nafaka -yahut nafakasını ya da ailesinin bir senelik nafakasını- tereddüt raviye aittir.- alır, kalanı da (hazinedeki) mallar arasına koyardı. Sonra Hz. Ömer bu cemaate dönüp 'göğün ve yerin izniyle durduğu Allah aşkına size soruyorum. Bunu biliyor musunuz?' dedi. Onlar da 'evet' dediler. Sonra Hz. Abbas ile Ali'ye (ra) yönelip 'göğün ve yerin kendi izniyle durduğu Allah aşkına size soruyorum bunu biliyor musunuz?' dedi. Onlar da 'evet' cevabını verdiler. (Sonra Hz. Ömer konuşmasına şöyle devam etti:)" "Rasulullah (sav) vefat edince Ebu Bekir (ra)'ben Rasulullah'ın halifesiyim' dedi. Bunun üzerine sen (ey Abbas) şu Ali ile birlikte Ebu Bekir'in huzuruna varıp kardeşinin oğlunun (yani Hz. Peygamber'den hissene düşecek olan) mirasını istedin. Bu da karısının (Fatıma'nın) mirasını babasından istiyordu. Hz. Ebu Bekir (ra) de size şöyle dedi: Rasulullah (sav) 'biz miras bırakmayız. Bizim bıraktığımız sadakadır' buyurdu. Allah bilir ya Ebu Bekir doğru sözlüdür. Allah'ın emirlerine hakkıyla uyucudur. Doğru yoldadır ve hakka tabidir. Hz. Peygamberden kalan bu malların tasarrufu Ebu Bekir'e verildi. Ebu Bekir vefat edince de ben 'Rasulullah (sav) ve Ebu Bekir'in halifesi benim' dedim ve Allah'ın dilediği ana kadar bu malların tasarrufuna yetkili oldum. Derken sen ve şu (Ali), ikinizin de işi bir olduğu halde beraberce gelip benden bu malları istediniz. Ben de 'eğer bu malları size vermemi istiyorsanız O malları Rasulullah'ın (sav) sarf ettiği yerlere sarf edeceğinize dair Allah'a söz vermeniz şartıyla (onları size verebilirim)' dedim. Bu şartlar altında bu malı benden aldınız. Sonra aranızda bunun dışında bir hüküm vermem için (kalkıp tekrar) bana geldiniz. Allah'a yemin olsun ki: Kıyamet kopuncaya kadar aranızda bundan başka bir hüküm vermem, eğer bu şartları yerine getirmekken aciz kalırsanız. Onları bana geri veriniz." [Ebu Davud der ki: (Hz. Abbas'la Hz. Ali, Hz. Ömer'den) O malları ikisi arasında yarıya bölmesini (ve idare ve tasarruf hakkının kendilerine verilmesini) istediler. Yoksa onlar Peygamber'in (sav) "biz miras bırakmayız. Bizim bıraktığımız sadakadır" dediğini bilmiyor değillerdi. Onlar doğru olandan başka bir şey istemiyorlardı. Nitekim Hz. Ömer de 'ben bu mala taksim ismini koydurmam onu olduğu gibi bırakırım' (demek suretiyle bu duruma işaret etmiştir).]


    Öneri Formu
18252 D002963 Ebu Davud, Harac, Fey' ve 'İmare, 18, 19

Artık şefaatçilerin şefaati onlara fayda vermez.


    Öneri Formu
59094 KK74/48 Müddesir, 74, 48

Hasan b. Ali ve Muhammed b. Yahya b. Faris -mana olarak-, o ikisine Bişr b. Ömer ez-Zehranî, ona Malik b. Enes ona da İbn Şihab, Malik b. Evs b. el-Hadesân'ın şöyle dediğini nakletmiştir: "Hz. Ömer bir gün güneşin yükseldiği bir sırada bana haber gönderip çağırdı. Bunun üzerine yanına vardım ve kendisini doğrudan doğruya bir karyolanın ağaç kısmı üzerine oturmuş halde buldum. Yanına girince bana 'ey Malik, kavminden birkaç aile koşarak geldi. Ben de onlara (ganimet mallarından) bir şeyler verilmesini emrettim, bunları onlara sen bölüştürüver' dedi. Ben de 'bunu sen başka birisine emretseydin keşke' dedim. O sırada (Hz. Ömer'in hizmetçisi) Yerfa çıkageldi ve 'ey Müminlerin Emiri Osman b. Affan, Abdurrahman b. Avf, Zübeyir b. Avvam ve Sa'd b. Ebu Vakkas'ın yanınıza girmelerine izin verir misiniz?' dedi. Hz. Ömer de 'evet' deyip onlara izin verdi, onlar da girdiler. Sonra Yerfa tekrar geldi ve 'ey Müminlerin Emiri yanına Abbas ile Ali'nin girmelerine de izin verir misin?' dedi. Hz. Ömer 'evet' deyip onlara da izin verdi, onlar da girdiler." "Biraz sonra Hz. Abbas 'ey Müminlerin Emiri benimle şu Ali arasında bir hüküm ver' dedi. Orada bulunanlardan biri de 'evet ey Müminlerin Emiri onlar arasında bir hüküm ver ve ikisine de merhametli ol' dedi. Malik b. Evs der ki: Bana öyle geldi ki Hz. Abbas'la Ali kendilerine şefaatçi olsunlar diye bunları (Osman, Abdurrahman, Zübeyir ve Sa'd'ı) önden göndermişlerdi. Hz. Ömer de 'acele etmeyin' dedi. Sonra o topluluğa dönüp şöyle dedi: Göğün ve yerin izniyle durduğu Allah aşkına size soruyorum; Rasulullah'ın (sav) 'biz miras bırakmayız, bizim bıraktığımız sadakadır' buyurduğunu biliyor musunuz? Onlar da 'evet' dediler. Sonra Hz. Ali ile Abbas'a dönüp aynı şekilde sordu: Göğün ve yerin izniyle durduğu Allah aşkına (söyleyiniz) siz, Rasulullah'ın (sav) 'biz miras bırakmayız. Bizim bıraktığımız sadakadır' buyurduğunu biliyor musunuz? dedi. Onlar da 'evet' cevabını verdiler. Bunun üzerine Hz. Ömer şöyle dedi:" "Şüphesiz ki Allah, Rasulüne, hiçbir kimseye vermediği bir özellik tahsis etti ve 'Allah’ın savaşsız olarak onlardan alıp Peygamberi’ne ganimet olarak verdiği mallara gelince, siz o malları elde etmek için ne at koşturdunuz, ne de deve! Fakat Allah peygamberlerini dilediği kimse­lerin üzerine gönderir de, zâlimlerin kalplerine korku salarak savaşa gerek kalmadan onları yenilgiye uğratır. Allah’ın her şeye gücü yeter' buyurdu. Allah Nadiroğullarının (mallarını) Rasulü'ne fey olarak verdi. Allah'a yemin olsun ki Hz. Peygamber (sav) bu malların paylaştırılmasında, kendini size tercih etmedi. Kendisi onları alıp da size vermemezlik de etmedi. Rasulullah (sav) bu mallardan bir senelik nafaka -yahut nafakasını ya da ailesinin bir senelik nafakasını- tereddüt raviye aittir.- alır, kalanı da (hazinedeki) mallar arasına koyardı. Sonra Hz. Ömer bu cemaate dönüp 'göğün ve yerin izniyle durduğu Allah aşkına size soruyorum. Bunu biliyor musunuz?' dedi. Onlar da 'evet' dediler. Sonra Hz. Abbas ile Ali'ye (ra) yönelip 'göğün ve yerin kendi izniyle durduğu Allah aşkına size soruyorum bunu biliyor musunuz?' dedi. Onlar da 'evet' cevabını verdiler. (Sonra Hz. Ömer konuşmasına şöyle devam etti:)" "Rasulullah (sav) vefat edince Ebu Bekir (ra)'ben Rasulullah'ın halifesiyim' dedi. Bunun üzerine sen (ey Abbas) şu Ali ile birlikte Ebu Bekir'in huzuruna varıp kardeşinin oğlunun (yani Hz. Peygamber'den hissene düşecek olan) mirasını istedin. Bu da karısının (Fatıma'nın) mirasını babasından istiyordu. Hz. Ebu Bekir (ra) de size şöyle dedi: Rasulullah (sav) 'biz miras bırakmayız. Bizim bıraktığımız sadakadır' buyurdu. Allah bilir ya Ebu Bekir doğru sözlüdür. Allah'ın emirlerine hakkıyla uyucudur. Doğru yoldadır ve hakka tabidir. Hz. Peygamberden kalan bu malların tasarrufu Ebu Bekir'e verildi. Ebu Bekir vefat edince de ben 'Rasulullah (sav) ve Ebu Bekir'in halifesi benim' dedim ve Allah'ın dilediği ana kadar bu malların tasarrufuna yetkili oldum. Derken sen ve şu (Ali), ikinizin de işi bir olduğu halde beraberce gelip benden bu malları istediniz. Ben de 'eğer bu malları size vermemi istiyorsanız O malları Rasulullah'ın (sav) sarf ettiği yerlere sarf edeceğinize dair Allah'a söz vermeniz şartıyla (onları size verebilirim)' dedim. Bu şartlar altında bu malı benden aldınız. Sonra aranızda bunun dışında bir hüküm vermem için (kalkıp tekrar) bana geldiniz. Allah'a yemin olsun ki: Kıyamet kopuncaya kadar aranızda bundan başka bir hüküm vermem, eğer bu şartları yerine getirmekken aciz kalırsanız. Onları bana geri veriniz." [Ebu Davud der ki: (Hz. Abbas'la Hz. Ali, Hz. Ömer'den) O malları ikisi arasında yarıya bölmesini (ve idare ve tasarruf hakkının kendilerine verilmesini) istediler. Yoksa onlar Peygamber'in (sav) "biz miras bırakmayız. Bizim bıraktığımız sadakadır" dediğini bilmiyor değillerdi. Onlar doğru olandan başka bir şey istemiyorlardı. Nitekim Hz. Ömer de 'ben bu mala taksim ismini koydurmam onu olduğu gibi bırakırım' (demek suretiyle bu duruma işaret etmiştir).]


    Öneri Formu
287133 D002963-20 Ebu Davud, Harac, Fey' ve 'İmare, 18, 19

Bize Ebu Tahir ve Harmele b. Yahya, o ikisine İbn Vehb, ona Yunus b. Yezid, ona İbn Şihab, ona Urve b. Zübeyr, ona da Peygamber'in (sav) zev­cesi Aişe şöyle rivayet etmiştir: "Peygamber (sav) zamanında, Mekke Fethi sırasında, hır­sızlık eden kadının haline Kureyş üzüldü ve 'bunun hakkında Rasulullah (sav) ile kim konuşacak' diye soruşturdular. Sonunda 'buna ancak Rasulullah'ın (sav) sevdiği Usame cesaret edebilir' dediler. Daha sonra kadın Rasulullah'a (sav) getirildi ve Usame b. Zeyd onun için konuşup şefaatte bulundu. Rasulullah'ın (sav) yüz rengi değişti ve 'Allah'ın hadlerinden bir had cezası hakkında şefaat mi ediyorsun' buyurdu. Bunun üzerine Usame 'benim için mağfiret dile ey Allah'ın Rasulü' dedi. Akşam olunca Rasulullah (sav) ayağa kalkarak hutbe okudu, Allah'a gerektiği gibi senada bulundu, ardından 'Bundan sonra (malum ola ki) sizden öncekiler aralarından şerefli biri hırsızlık ederse onu bırakır, zayıf olan çalarsa üzerine had cezası tatbik ederlerdi. Bu yüzden Allah onları helak etti. Canımı kudret elinde tutan Allah'a yemin olsun ki, eğer Muhammed'in kızı Fatıma hırsızlık etse, onun da mutlaka elini keserdim' buyurdu. Bundan sonra emir buyurdu, hırsızlık eden o kadının eli kesil­di." [Yunus der ki: İbn Şihab, ona Urve, ona da Aişe "sonraları kadın güzelce tövbe etti ve evlendi. Bu işten sonra ba­na gelir, ben de onun hacetini Rasulullah'a (sav) arz ederdim" demiştir.]


    Öneri Formu
1907 M004411 Müslim, Hudud, 9

Şüphesiz ki Rabbiniz, gökleri ve yeri altı günde yaratan, sonra da işleri yerli yerince idare ederek arşa istiva eden Allah'dır. Onun izni olmadan hiç kimse şefaatçı olamaz. İşte O Rabbiniz Allah'tır. O halde O'na kulluk edin. Hâla düşünmüyor musunuz!


    Öneri Formu
54164 KK10/3 Yûnus, 10, 3


Açıklama: hadisin tam metni için M004411 numaralı rivayete bakınız.

    Öneri Formu
1909 M004412 Müslim, Hudud, 10


    Öneri Formu
24150 B006572 Buhari, Rikâk, 51


    Öneri Formu
58014 KK43/86 Zuhruf, 43, 86