85 Kayıt Bulundu.
Bize Ubeydullah b. Ömer el-Kavârîrî ve Amr en-Nâkıd, onlara Süfyan, ona Ubeydullah, ona Süfyan b. Uyeyne, ona da İbn Münkedir, Câbir b. Abdullah'ın şöyle dediğini rivayet etmiştir: "Uhud gününde babamı, kendisine müsle yapılmış (uzuvları kesilip işkence edilmiş) bir halde, bir elbiseye sarılı olarak getirdiler. Üzerindeki örtüyü kaldırmak istediğimde, kavmim bana engel oldu. Sonra tekrar örtüyü kaldırmak istedim, kavmim yine engel oldu. Bunun üzerine Rasulullah (sav) elbiseyi kaldırdı veya kaldırılmasını istedi. Örtü açıldığında, Hz. Peygamber (sav) ağlayan veya feryat eden bir kadın sesi işitti ve 'Kim bu ağlayan?' diye sordu. 'Amr'ın kızıdır' veya 'Amr'ın kız kardeşidir' dediklerinde, 'Niye ağlıyor ki! İşte melekler, ruhu semaya çıkıncaya dek onu kanatlarıyla gölgelemeye devam ediyorlar' buyurdu."
Bize Kuteybe b. Said, ona Leys (b. Sa'd), ona İbn Şihâb, ona da Abdurrahman b. Ka'b b. Malik, Cabir b. Abdullah'ın şöyle dediğini rivayet etmiştir: "Rasulullah (sav), Uhut şehitlerinden iki kişiyi, bir örtüyle defnediyordu. Kabre koyarken 'Hangisi Kur'an'ı daha çok biliyordu?' diye soruyor, kendisine bu iki şehitten biri işaret edilince, kabre önce onu yerleştiriyor ve 'Kıyamet Günü bu şehitlere ben şahitlik edeceğim' diyordu. Hz. Peygamber (sav) şehitlerin kanlarıyla defnedilmelerini istedi ve onların cenaze namazını kılmadı. O şehitler yıkanmadılar da."
Bize Hişam b. Halid ed-Dımaşkî, ona Velid (b. Müslim), ona Muaviye b. Ebu Sellâm, ona babası (Sellâm), ona da dedesi (Ebû Sellâm Mamtûr el-Habeşî), Hz. Peygamber'in (sav) ashabından bir kişiden şöyle rivayet etmiştir: "Cuheyne kabilesinden bir mahalleye baskın düzenlemiştik. Müslümanlardan bir kişi, onlardan bir kişiyle çarpıştı. Kılıcıyla ona hamle yaptı ama kılıç düşmanını ıskalayıp kendisine isabet etti. Rasulullah (sav) 'Ey Müslümanlar! O, sizin kardeşinizdir (yardım etsenize)' buyurdu. Orada bulunanlar hemen yanına koştular ancak onun öldüğünü gördüler. Rasulullah (sav), onu kanlı elbiseleriyle birlikte sardı, cenaze namazını kıldı ve defnetti. İnsanlar 'Ya Rasulallah! O, şehit midir?' diye sorduklarında, 'Evet, ben de ona şahidim' buyurdu." [Ebu Davud 'Bu rivayeti Muâviye kardeşinden, kardeşi de dedesinden nakletmiştir. Râvinin tam adı, Muaviye b. Sellâm b. Ebu Sellâm'dır' açıklamasında bulunmuştur.]
Bize Süveyd b. Nasr, ona Abdullah, ona İbn Cüreyc, ona İkrime b. Halid, ona İbn Ebu Ammâr, ona da Şeddâd b. Hâd şöyle rivayet etmiştir: "Bedevilerden bir adam, Nebi’ye (sav) gelip ona iman etti ve ona tâbi oldu. Sonra 'Ben de seninle hicret ediyorum' dedi. Nebi (sav), ashabından birisine, ona göz kulak olmasını söyledi. Derken bir gazveye çıkıldı ve Nebi (sav) ganimet olarak birçok esir aldı. Onları (mücahidler arasında) paylaştırdığında, o bedeviye de payını ayırdı ve ayırmış olduğu payı da arkadaşlarına verdi. O adam, gazileri geriden koruyordu. Arkadaşlarının yanına gelince, payını ona verdiler. O 'Bu da nedir?' dedi. Arkadaşları 'Nebî’nin (sav) sana ayırdığı paydır' dediklerinde, adam o payı aldı ve Nebi’nin (sav) huzuruna getirerek 'Bu nedir?' diye sordu. Allah Rasulü (sav) 'Sana ayırdığım paydır' buyurdu. Adam 'Ben sana bunun için uymadım. (Elindeki) ok ile boğazına işaret ederek 'İşte şuraya bir ok isabet etsin de şehid olayım ve cennete gireyim diye uydum' dedi. Rasulullah (sav) 'Eğer doğru ve samimi isen Allah bu istediğini verecektir' buyurdu. Kısa bir süre geçince, (Müslümanlar) tekrar düşmanla savaşmak üzere harekete geçtiler. Bir süre sonra Nebi’nin (sav) huzuruna, adamın tam olarak gösterdiği yere bir ok saplanmış olan bir adam getirildi. Nebi (sav) 'Bu, o kişi mi?' diye sorduğunda, 'Evet' dediler. Hz. Peygamber de (sav) 'Allah’a doğruluk ve samimiyetle söz verdi, Allah da onun istediğini gerçekleştirdi' buyurdu. Sonra Nebi (sav) onu kendi cübbesi ile kefenledi, cemaatin önüne getirdi ve namazını kıldırdı. Namazını kıldırırken açıktan yaptığı dualar arasında şu da vardı 'Allah’ım! Bu senin kulundur. Senin yolunda muhacir olarak çıktı ve şehit olarak öldürüldü. Ben bu duruma şahidim'."
Bize Ahmed b. Yunus, ona Züheyr, ona A‘meş, ona da Şakîk, Habbâb’ın (ra) şöyle dediğini rivayet etmiştir: "Bizler Allah’ın rızasını isteyerek Nebi (sav) ile birlikte hicret ettik. Ecrimizi vermek Allah’a aittir. İçimizden, ecrinden hiçbir şey yiyemeden ahirete göçüp gidenler oldu. Bunlardan biri de Uhud gününde şehit olan Musab b. Umeyr’dir. O, geride sadece çizgili bir kaftan bırakmıştı. Onunla baş tarafından örtecek olsak ayakları dışarıda kalıyor, ayak tarafından örtsek başı dışarıda kalıyordu. Bunu gören Nebi (sav) 'Elbisesini baş tarafından örtün, ayaklarının üzerine de izhir otu koyun' yahut 'Ayaklarının üzerine izhir bırakın' buyurdu. Kimimizin ise meyvesi olgunlaştı ve o kimseler de bu meyveyi devşirmektedirler."