278 Kayıt Bulundu.
Bize Ali b. Abdullah, ona Süfyan, ona Eyyûb, ona İkrime, ona da İbn Abbas'ın rivayet ettiğine göre Hz. Peygamber (sav) şöyle buyurdu: “Görmediği bir rüyayı gördüm diye iddia eden kişi, (kıyamet günü) iki arpa tanesini birbirine düğümleyerek bağlamaya zorlanır, ama bunu asla yapamaz. İnsanların duyulmasından hoşlanmadıkları ya da duyulmasın diye kenara çekilerek yaptıkları konuşmalara kulak kabartan kişinin kulağına kıyamet günü kurşun dökülür. Bir canlının resmini çizen kişiye (kıyamet günü) azab edilir, o resme can vermesi istenir, ama asla ona can veremez.” Süfyan, “Eyyûb bize bu hadisi muttasıl olarak rivayet etti” demiştir. Kuteybe ise, bize Ebû Avâne, ona Katâde, ona İkrime ona da Ebû Hureyre rivayet etti diyerek hadisi “Men kezebe fî rü’yâhu, yani kim rüyası hakkında yalan söylerse…” cümleleri ile rivayet etmiştir. Şu'be’nin Ebû Hâşim er-Rummânî vasıtası ile İkrime’den rivayetine göre Ebû Hureyre bu hadisi “Men savvere, yani kim bir canlı varlığın resmini yaparsa…, Men tehalleme, yani kim yalan olarak rüya gördüğü iddiasında bulunursa… ve Men istemea, yani kim kulak kabartırsa…” cümleleri ile rivayet etmiştir. Bana İshak, ona Halid, ona İkrime, ona da İbn Abbas bu hadisin benzerini “Men istemea…, yani kim kulak kabartırsa, Men tehalleme… yani kim yalandan rüya gördüğü iddiasında bulunursa ve Men savvere… yani kim resim yaparsa…” cümleleri ile rivayet etmiştir. Hişâm, aynı hadisi İkrime vasıtası ile İbn Abbas'tan nakletmek suretiyle Halid’e mutabaatta bulunmuştur.
Açıklama: Bu hadiste zikredilen üç husus, öncelikle sakındırmak amacıma matuftur, bunun için de mübalağa manasına hamledilmiştir. Çünkü bu üç husus da hayatın seyrinde insanların çokça başvurdukları şeylerdir. 1- Bilindiği üzere uyanıkken yalan söylemek en büyük günahlardandır. İnsanın görmediği bir rüyayı gördüm diye yalan söylemesi, normalde uyanıkken yalan söylemesinden farksızdır, hatta belki günahı daha azdır diye düşünülebilir. Böyleyken rüya hakkında yalan söyleyenin ağır bir cezaya uğratılacağı ifadesi, sadık rüyanın Peygamberliğin bir cüz’ü olduğunu ifade eden hadisle ilişkilendirilmiştir. Yalan rüya söyleyen biri; sanki nübüvvetten bir cüz’ün kendisine verildiğini ve görmediği halde Allah’ın kendisine bazı şeyleri gösterdiğini iddia etmiş sayılmaktadır. Bir anlamda Allah’a yalan isnâd etmektedir. Çünkü o rüyayı kendisine Allah göstermektedir. Bu hadis ayrıca her durumda yalandan uzak durulması gerektiği anlamını da taşımaktadır. Rüya konusunda yalan söylemenin cezası olarak zikredilen iki arpa tanesinin birbirine bağlanması, mümkün olmayan bir iştir. Dolayısıyla bunun yalan rüya ile irtibatlandırılması, azabın sürekliliğinden kinâye görülmüştür. Nitekim Eş’arîler, bu hadîse dayanarak, teklif-i mâ lâ yutakı (insanı yapamayacağı şeylerle mükellef tutulmasını) câiz görürler. Netice olarak bu hadisin, sakındırmakta mübalağa manasına hamledilmesi daha çok benimsenmiştir. 2- Hadîste başkalarının gizli sırlarını öğrenmeye çalışmak da yasaklanmaktadır. Bu konuda daha başka hadîsler de vardır. Bu türlü davranışların, insanlar arasındaki güven ve itimadı sarsacağı, düşmanlıklara, fitne ve fesada yol açabileceği gözden ırak tutulamaz. Kulaklarına kurşun döküleceği ifadesi hakikat manasına gelebileceği gibi sakındırmakta mübalağa manasına da gelebilir. Nitekim bu konudaki başka hadislerde mahşerde Allah da onun gizli sırlarını fâş edeceği belirtilir. Cezanın suçun cinsinden olması ilkesi gereği, bu husus daha makul gözükmektedir. 3- Resim konusu da yine sakındırmak amacına matuftur. Yoksa yaptığı bir resme hiç kimsenin can veremeyeceği bilinen bir husustur. Resme can verinceye kadar ressamına azap edileceğine ve hiçbir zaman resme can vermesinin de mümkün olmadığına göre, ebediyen azap edilecek demektir. İnsanların güzel gördükleri bir taşa ve ağaca bile tapındıkları gerçeği göz önüne alındığında, onların putperestlikten mutlaka vazgeçmelerini sağlamak ve tevhidi korumak için bu türlü ağır ifadelere özellikle İslâm’ın ilk yıllarında ihtiyaç duyulmakta idi. Zamanla tevhid inancı iyice kökleşip şirk ihtimali ortadan kalkınca bu ifadeler de tedricî olarak yumuşatılmıştır. Burada İbn Abbas’ın, cansız varlıkların resimlerini yapmakta bir sakınca görmediğini de belirtmek gerekir. Zâhirde hadis, her üç konuda da azabın sürekliliği manasını taşımaktadır. Ancak hangi günahı işlerse işlesin bir mü’min için sürekli azap, diğer sahih hadislere olduğu kadar âyet-i kerîmeye de aykırıdır. Nitekim âyet-i kerîmede sadece Allah’a şirk koşanların ve bu hâl üzere ölenlerin hiçbir şekilde bağışlanmayacağı ifade edilmektedir. Dolayısıyla bu hadîsteki ifadeyi, mübalağalı bir tehdit manasına hamletmek gerekir.
Bize Hafs b. Ömer en-Nemerî, ona Şu'be, ona Ali b. Müdrik, ona Ebu Zür'a b. Amr b. Cerir, ona Abdullah b. Nücey, ona babası, ona da Ali b. Ebu Talib, Hz. Peygamber'in şöyle dediğini nakletmiştir: "İçinde resim, köpek ve cünüp bulunan eve melekler girmez."
Bize Abdullah b. Abdulvehhab, ona Yezîd b. Zürey, ona Avf, ona da Saîd b. Ebu Hasen şöyle rivayet etmiştir: Ben İbn Abbâs'ın (ra) yanında iken bir adam gelip "Ey İbn Abbâs! Ben el emeği ile geçinen bir insanım. Bu tasvirleri yaparım (kazancımı böyle sağlarım)" dedi. İbn Abbâs "Ben sana Hz. Peygamber'den (sav) işittiğim bir hadisten başka bir şey söylemem. Hz. Peygamber'in (sav) şöyle buyurduğunu işittim: 'Her kim bir suret yaparsa, şüphesiz Allah o kimseye yaptığı surete can üfleyinceye kadar azap edecektir. İşin gerçeği o kişi yaptığı surete ebediyen can veremeyecektir.'" Bunu üzerine o kişinin nefesi daraldı, benzi sarardı. İbn Abbâs "Vah sana, eğer illa da sanatını icra edeceksen şu ağaçları ve cansız eşyayı tasvir etmeni tavsiye ederim" dedi Ebu Abdullah (el-Buhârî) der ki: Bu hadisi Saîd b. Ebu Arûbe, Nadr b. Enes'ten işitmiştir.
Bize Ahmed, ona İbn Vehb, ona Amr, ona Bukeyr b. Eşecc, ona Büsr b. Saîd ve Hz. Peygamber'in (sav) eşi Meymune'nin (r.anha) himayesinde bulunmuş olan Ubeydullah el-Havlânî, onlara Zeyd b. Hâlid el-Cuhenî (ra), ona da Ebu Talha Hz. Peygamber'in (sav) şöyle buyurduğunu rivayet etmiştir: "Melekler, içinde suret bulunan bir eve girmez." Busr der ki: Zeyd b. Hâlid hastalandı, biz de onu ziyarete gittik. Bir gördüm ki evde üzerinde bir takım şekiller bulunan bir perde var. Bunun üzerine ben Ubeydullah el-Havlânî'ye dönüp "(Zeyd b. Hâlid) bize tasvirler ilgili hadisi rivayet etmemiş miydi?" diye sordum o da bana " (Zeyd rivayetinde) giysideki nakış ve resim hariç demişti, sen onu işitmedin mi?" dedi. Ben de "evet söylemişti" dedi.
Bize Adem, ona İbn Ebu Zi'b, ona Zührî, ubeydullah b. Abdullah b. Utbe, ona İbn Abbas, ona da Ebu Talha (r. anhum) rivayet ettiğine göre Hz. Peygamber (sav) şöyle buyurmuştur: "İçinde köpek ve tasvirler bulunan bir eve melekler girmez" (Aynı hadisi) Bize Leys ibn Sa'd, ona Yûnus, ona İbn Şihâb, ona Ubeydullah, ona İbn Abbas, ona da Ebu Talha Hz. Peygamber'den (sav) rivayet etmiştir.
Bize Abdullah b. Abdulvehhab, ona Yezîd b. Zürey, ona Avf, ona da Saîd b. Ebu Hasen şöyle rivayet etmiştir: Ben İbn Abbâs'ın (ra) yanında iken bir adam gelip "Ey İbn Abbâs! Ben el emeği ile geçinen bir insanım. Bu tasvirleri yaparım (kazancımı böyle sağlarım)" dedi. İbn Abbâs "Ben sana Hz. Peygamber'den (sav) işittiğim bir hadisten başka bir şey söylemem. Hz. Peygamber'in (sav) şöyle buyurduğunu işittim: 'Her kim bir suret yaparsa, şüphesiz Allah o kimseye yaptığı surete can üfleyinceye kadar azap edecektir. İşin gerçeği o kişi yaptığı surete ebediyen can veremeyecektir.'" Bunu üzerine o kişinin nefesi daraldı, benzi sarardı. İbn Abbâs "Vah sana, eğer illa da sanatını icra edeceksen şu ağaçları ve cansız eşyayı tasvir etmeni tavsiye ederim" dedi Ebu Abdullah (el-Buhârî) der ki: Bu hadisi Saîd b. Ebu Arûbe, Nadr b. Enes'ten işitmiştir.
Açıklama: Sözlükte “bir şeyi bir yana doğru eğmek, o şeye yönelmek, bir şeyi kesmek” anlamlarındaki savr kökünden türeyen tasvîr “bir şeye biçim vermek, resmini yapmak, bir şeyi ince ayrıntılarıyla anlatmak” demektir. Terim olarak tasvir “roman, hikâye ve diğer edebî türlerde olayların geçtiği yerleri, kişileri ve eşyayı öteki nesnelerden ayırıp bütün özellikleriyle ifade etme diye açıklanabilir. https://islamansiklopedisi.org.tr/tasvir--edebiyat