Öneri Formu
Hadis Id, No:
33044, D004327
Hadis:
حَدَّثَنَا مُحَمَّدُ بْنُ صُدْرَانَ حَدَّثَنَا الْمُعْتَمِرُ حَدَّثَنَا إِسْمَاعِيلُ بْنُ أَبِى خَالِدٍ عَنْ مُجَالِدِ بْنِ سَعِيدٍ عَنْ عَامِرٍ قَالَ حَدَّثَتْنِى فَاطِمَةُ بِنْتُ قَيْسٍ
"أَنَّ النَّبِىَّ صلى الله عليه وسلم صَلَّى الظُّهْرَ ثُمَّ صَعِدَ الْمِنْبَرَ وَكَانَ لاَ يَصْعَدُ عَلَيْهِ إِلاَّ يَوْمَ جُمُعَةٍ قَبْلَ يَوْمَئِذٍ." ثُمَّ ذَكَرَ هَذِهِ الْقِصَّةَ.
[قَالَ أَبُو دَاوُدَ وَابْنُ صُدْرَانَ بَصْرِىٌّ غَرِقَ فِى الْبَحْرِ مَعَ ابْنِ مِسْوَرٍ لَمْ يَسْلَمْ مِنْهُمْ غَيْرُهُ.]
Tercemesi:
Bize Muhammed b. Sudrân, ona Mu'temir, ona İsmail b. Ebu Halid, ona Mücalid b. Saîd, ona Amir, ona da Fatıma bt. Kays (r.anha) şöyle dedi.
"Nebi (sav) öğle namazım kıldı sonra minbere çıktı. Halbuki o daha önce minbere sadece cuma günü çıkardı."
Ravi Amir sonra bu (bir önceki hadisteki) kıssayı anlattı.
[Ebû Davud derki: İbn Sadran Basralıdır. İbn Mısver ile denizde battı. Ondan başka hiç kimse kurtulamadı.]
Açıklama:
Yazar, Kitap, Bölüm:
Ebû Davud, Sünen-i Ebu Davud, Melâhim 15, /986
Senetler:
1. Fatıma bt. Kays el-Fihriyye (Fatıma bt. Kays b. Halid b. Vehb b. Sa'lebe)
2. Ebu Amr Amir eş-Şa'bî (Amir b. Şerahil b. Abdin)
3. Ebu Umeyr Mücalid b. Saîd el-Hemdani (Mücalid b. Saîd b. Umeyr b. Bistâm b. Zî Mürrân)
4. ُEbu Abdullah İsmail b. Ebu Halid el-Becelî (İsmail b. Hürmüz)
5. Ebu Muhammed Mu'temir b. Süleyman et-Teymi (Mu'temir b. Süleyman b. Tarhân)
6. Muhammed b. Sudrân el-Ezdi (Muhammed b. İbrahim b. Sudrân)
Konular:
Kıyamet Alametleri, Cessase
Öneri Formu
Hadis Id, No:
33149, İM004074
Hadis:
حَدَّثَنَا مُحَمَّدُ بْنُ عَبْدِ اللَّهِ بْنِ نُمَيْرٍ حَدَّثَنَا أَبِى حَدَّثَنَا إِسْمَاعِيلُ بْنُ أَبِى خَالِدٍ عَنْ مُجَالِدٍ عَنِ الشَّعْبِىِّ عَنْ فَاطِمَةَ بِنْتِ قَيْسٍ قَالَتْ صَلَّى رَسُولُ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم ذَاتَ يَوْمٍ وَصَعِدَ الْمِنْبَرَ وَكَانَ لاَ يَصْعَدُ عَلَيْهِ قَبْلَ ذَلِكَ إِلاَّ يَوْمَ الْجُمُعَةِ فَاشْتَدَّ ذَلِكَ عَلَى النَّاسِ فَمِنْ بَيْنِ قَائِمٍ وَجَالِسٍ فَأَشَارَ إِلَيْهِمْ بِيَدِهِ أَنِ « اقْعُدُوا فَإِنِّى وَاللَّهِ مَا قُمْتُ مَقَامِى هَذَا لأَمْرٍ يَنْفَعُكُمْ لِرَغْبَةٍ وَلاَ لِرَهْبَةٍ وَلَكِنَّ تَمِيمًا الدَّارِىَّ أَتَانِى فَأَخْبَرَنِى خَبَرًا مَنَعَنِى الْقَيْلُولَةَ مِنَ الْفَرَحِ وَقُرَّةِ الْعَيْنِ فَأَحْبَبْتُ أَنْ أَنْشُرَ عَلَيْكُمْ فَرَحَ نَبِيِّكُمْ أَلاَ إِنَّ ابْنَ عَمٍّ لَتَمِيمٍ الدَّارِىِّ أَخْبَرَنِى أَنَّ الرِّيحَ أَلْجَأَتْهُمْ إِلَى جَزِيرَةٍ لاَ يَعْرِفُونَهَا فَقَعَدُوا فِى قَوَارِبِ السَّفِينَةِ فَخَرَجُوا فِيهَا فَإِذَا هُمْ بِشَىْءٍ أَهْدَبَ أَسْوَدَ قَالُوا لَهُ مَا أَنْتَ قَالَ أَنَا الْجَسَّاسَةُ . قَالُوا أَخْبِرِينَا . قَالَتْ مَا أَنَا بِمُخْبِرَتِكُمْ شَيْئًا وَلاَ سَائِلَتِكُمْ وَلَكِنْ هَذَا الدَّيْرُ قَدْ رَمَقْتُمُوهُ فَأْتُوهُ فَإِنَّ فِيهِ رَجُلاً بِالأَشْوَاقِ إِلَى أَنْ تُخْبِرُوهُ وَيُخْبِرَكُمْ فَأَتَوْهُ فَدَخَلُوا عَلَيْهِ فَإِذَا هُمْ بِشَيْخٍ مُوثَقٍ شَدِيدِ الْوَثَاقِ يُظْهِرُ الْحُزْنَ شَدِيدِ التَّشَكِّى فَقَالَ لَهُمْ مِنْ أَيْنَ قَالُوا مِنَ الشَّامِ . قَالَ مَا فَعَلَتِ الْعَرَبُ قَالُوا نَحْنُ قَوْمٌ مِنَ الْعَرَبِ عَمَّ تَسْأَلُ قَالَ مَا فَعَلَ هَذَا الرَّجُلُ الَّذِى خَرَجَ فِيكُمْ قَالُوا خَيْرًا نَاوَى قَوْمًا فَأَظْهَرَهُ اللَّهُ عَلَيْهِمْ فَأَمْرُهُمُ الْيَوْمَ جَمِيعٌ إِلَهُهُمْ وَاحِدٌ وَدِينُهُمْ وَاحِدٌ قَالَ مَا فَعَلَتْ عَيْنُ زُغَرَ قَالُوا خَيْرًا يَسْقُونَ مِنْهَا زُرُوعَهُمْ وَيَسْتَقُونَ مِنْهَا لِسَقْيِهِمْ قَالَ فَمَا فَعَلَ نَخْلٌ بَيْنَ عَمَّانَ وَبَيْسَانَ قَالُوا يُطْعِمُ ثَمَرَهُ كُلَّ عَامٍ . قَالَ فَمَا فَعَلَتْ بُحَيْرَةُ الطَّبَرِيَّةِ قَالُوا تَدَفَّقُ جَنَبَاتُهَا مِنْ كَثْرَةِ الْمَاءِ . قَالَ فَزَفَرَ ثَلاَثَ زَفَرَاتٍ ثُمَّ قَالَ لَوِ انْفَلَتُّ مِنْ وَثَاقِى هَذَا لَمْ أَدَعْ أَرْضًا إِلاَّ وَطِئْتُهَا بِرِجْلَىَّ هَاتَيْنِ إِلاَّ طَيْبَةَ لَيْسَ لِى عَلَيْهَا سَبِيلٌ » . قَالَ النَّبِىُّ صلى الله عليه وسلم « إِلَى هَذَا يَنْتَهِى فَرَحِى هَذِهِ طَيْبَةُ وَالَّذِى نَفْسِى بِيَدِهِ مَا فِيهَا طَرِيقٌ ضَيِّقٌ وَلاَ وَاسِعٌ وَلاَ سَهْلٌ وَلاَ جَبَلٌ إِلاَّ وَعَلَيْهِ مَلَكٌ شَاهِرٌ سَيْفَهُ إِلَى يَوْمِ الْقِيَامَةِ » .
Tercemesi:
Bize Muhammed b. Abdullah b. Nümeyr, ona babası, ona İsmail b. Ebu Halid, ona Mücalid, ona eş-Şa'bî, ona da Fatıma bt. Kays (r.anha) şöyle demiştir: Rasulullah (sav) bir gün (mescid'de) namaz kıldı ve (namazdan sonra) minbere çıktı. Ondan önce Cuma günü hariç hiç minbere çıkmazdı. Bu itibarla O'nun minbere çıkması cemaate çetin geldi (telaşa sebep oldu). Artık kimisi ayakta, kimisi oturuyor idi. O, oturun diye cemaate eliyle işaret ederek şöyle buyurdu:
"Vallahi size menfaat sağlayıcı ne (ganimet malı gibi) bir rağbet için ne de (düşmana karşı tedbir almayı gerektiren) bir korku nedeniyle burada (sizi toplayıp) oturdum. Velakin Temim-i Dari yanıma geldi ve bana öyle bir haber verdi ki o haber sevinçten ve göz aydınlığından dolayı benim öğle zamanındaki uykuma mani oldu. Ben de peygamberinizin sevincini sizin üzerinize yaymayı sevdim. Bilmiş olunuz ki: Temim-i Dari'nin bir amcası oğlu bana şu haberi iletti. (Onlar bir vapurla denize açılmış iken) rüzgâr onları tanımadıkları bir adaya sığınmaya zorlamış. Onlar da vapurun kayıklarına binerek adaya çıkmışlar. Derken kirpikleri çok yoğun (veya çok uzun), siyah bir şey (hayvan) ile karşılaşmışlar ve ona, sen nesin? demişler. O: Ben, Cessase'yim, demiş. Onlar: Bize (bir şeyler) anlat, demisler. Cessase: 'Ben ne size bir haber verecek, ne de size (bir sey) soracak durumdayım. Velakin şu binayı gördünüz. Oraya gidiniz. Çünkü o binada sizin ona haber vermenize ve size haber vermeye çok iştiyaklı bir adam vardır,' demiş. Bunun üzerine onlar binaya varıp adamın yanına girmişler. Orada şiddetli bir şekilde sıkıca bağlanmış, üzüntüsünü açığa vuran ve halinden çok şikâyetçi, yaslı bir adamla karşılaşmışlar. Adam onlara: 'Siz neredensiniz?' diye sormuş. Onlar, Şam'dan, demişler. Adam: 'Arablar ne yaptılar?' diye sormuş. Onlar: Biz Araplardan bir gurubuz. Sen neyi soruyorsun? demişler. Adam, içinizden çıkan o adam (yani Peygamber) ne yaptı? diye sordu. (O Peygamber) hayır işledi. Bir kavimle mücadele etti ve neticede Allah O'nu o kavme galip kildi. Bugün Arabların işi derli topludur. Hepsinin İlah'ı birdir, dinleri birdir, demişler. Adam: 'Zugar pınarı ne yaptı?' diye sormuş. Onlar: Hayırlı bir pınardır. Halk o pınar suyu ile ekinlerini sular, arazileri için ondan su çıkarırlar, demişler. Adam: 'Amman ve Beysan arasındaki hurma bahçeleri ne yaptı?' diye sormuş. Onlar: Her yıl meyvesini verir, demişler. Adam: 'Taberiyye gölü ne yaptı?' diye sormuş. Onlar: Suyun çokluğundan dolayı göl sahillerine taşıyor, demişler. Ravi demiştir ki: Adam bu haberler üzerine üç defa seslice derinden nefes alarak inledikten sonra: Eğer su (bağlanmış olduğum) bağdan kurtulursam bu iki ayağımla basmayacağım bir yer bırakmayacağım. Ancak Taybe (yani Medine-i Münevvere) hariç. Çünkü Taybe'ye (girebilmek için) bana hiç bir yol yoktur (oraya giremem), dedi. Peygamber (sav) (Deccal ile ilgili bu haberi naklettikten sonra)":
"Benim sevincim buraya kadardır. İşte bu belde Taybe'dir. Nefsim kudret elinde olan (Allah) a yemin ederim ki: Medine'de bulunan dar ve geniş her yolun başında ve her düzlük ve tepenin başında kıyamete dek kılıcını çekerek bekleyen birer melek bulunur," buyurdu.
Açıklama:
Yazar, Kitap, Bölüm:
İbn Mâce, Sünen-i İbn Mâce, Fiten 33, /658
Senetler:
1. Fatıma bt. Kays el-Fihriyye (Fatıma bt. Kays b. Halid b. Vehb b. Sa'lebe)
2. Ebu Amr Amir eş-Şa'bî (Amir b. Şerahil b. Abdin)
3. Ebu Umeyr Mücalid b. Saîd el-Hemdani (Mücalid b. Saîd b. Umeyr b. Bistâm b. Zî Mürrân)
4. ُEbu Abdullah İsmail b. Ebu Halid el-Becelî (İsmail b. Hürmüz)
5. Ebu Hişam Abdullah b. Nümeyr el-Hemdânî (Abdullah b. Nümeyr b. Abdullah b. Ebu Hayye)
6. Ebu Abdurrahman Muhammed b. Numeyr el-Hemdânî el-Hârifî (Muhammed b. Abdullah b. Numeyr el-Hemedânî)
Konular:
Kıyamet Alametleri, Cessase
Öneri Formu
Hadis Id, No:
33040, D004325
Hadis:
حَدَّثَنَا النُّفَيْلِىُّ حَدَّثَنَا عُثْمَانُ بْنُ عَبْدِ الرَّحْمَنِ حَدَّثَنَا ابْنُ أَبِى ذِئْبٍ عَنِ الزُّهْرِىِّ عَنْ أَبِى سَلَمَةَ عَنْ فَاطِمَةَ بِنْتِ قَيْسٍ أَنَّ رَسُولَ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم أَخَّرَ الْعِشَاءَ الآخِرَةَ ذَاتَ لَيْلَةٍ ثُمَّ خَرَجَ فَقَالَ
"إِنَّهُ حَبَسَنِى حَدِيثٌ كَانَ يُحَدِّثُنِيهِ تَمِيمٌ الدَّارِىُّ عَنْ رَجُلٍ كَانَ فِى جَزِيرَةٍ مِنْ جَزَائِرِ الْبَحْرِ فَإِذَا أَنَا بِامْرَأَةٍ تَجُرُّ شَعْرَهَا قَالَ مَا أَنْتِ قَالَتْ أَنَا الْجَسَّاسَةُ اذْهَبْ إِلَى ذَلِكَ الْقَصْرِ فَأَتَيْتُهُ فَإِذَا رَجُلٌ يَجُرُّ شَعْرَهُ مُسَلْسَلٌ فِى الأَغْلاَلِ يَنْزُو فِيمَا بَيْنَ السَّمَاءِ وَالأَرْضِ فَقُلْتُ مَنْ أَنْتَ قَالَ أَنَا الدَّجَّالُ خَرَجَ نَبِىُّ الأُمِّيِّينَ بَعْدُ قُلْتُ نَعَمْ. قَالَ أَطَاعُوهُ أَمْ عَصَوْهُ قُلْتُ بَلْ أَطَاعُوهُ. قَالَ ذَاكَ خَيْرٌ لَهُمْ."
Tercemesi:
Bize Nüfeyl, ona Osman b. Abdurrahman, ona İbn Ebu Zi'b, ona Zührî, ona Ebu Seleme, ona da Fatıma bt. Kays (r.anha) şöyle demiştir: Bir gece Rasulullah (sav) yatsı namazını geciktirdi sonra çıkıp şöyle dedi:
"Beni, Temimu'd-Dari'nin adalardan, birindeki bir adamdan verdiği haber geciktirdi. (Temim dedi ki)Ben saçlarını yerde sürüyen (uzun saçlı) bir kadınla karşılaştım. Sen kimsin? dedi(m) Ben Cessase'yim, şu köşke git, dedi. Oraya gittim, bir de ne göreyim. Saçlarını sürüyen (uzun saçlı) bukağılara bağlı, yerle gök arasında sıçrayan bir adam! Sen kimsin? dedim Ben Deccal'im, ümmîlerin peygamberi çıktı mı? dedi. Evet, dedim. Ona itaat mı ettiler, isyan mı? dedi İtaat ettiler, dedim. Bu onlar için hayırlıdır, dedi."
Açıklama:
Yazar, Kitap, Bölüm:
Ebû Davud, Sünen-i Ebu Davud, Melâhim 15, /985
Senetler:
1. Fatıma bt. Kays el-Fihriyye (Fatıma bt. Kays b. Halid b. Vehb b. Sa'lebe)
2. Ebu Seleme b. Abdurrahman ez-Zuhrî (Abdullah b. Abdurrahman b. Avf b. Abduavf)
3. Ebu Bekir Muhammed b. Şihab ez-Zührî (Muhammed b. Müslim b. Ubeydullah b. Abdullah b. Şihab)
4. İbn Ebu Zi'b Muhammed b. Abdurrahman el-Amiri (Muhammed b. Abdurrahman b. Muğîre el-Kureşî el-Âmirî)
5. Osman b. Abdurrahman et-Tarâifi (Osman b. Abdurrahman b. Müslim)
6. Ebu Cafer Abdullah b. Muhammed el-Kudâ'î (Abdullah b. Muhammed b. Ali b. Nüfeyl)
Konular:
Kıyamet Alametleri, Cessase
Öneri Formu
Hadis Id, No:
18247, M007386
Hadis:
حَدَّثَنَا عَبْدُ الْوَارِثِ بْنُ عَبْدِ الصَّمَدِ بْنِ عَبْدِ الْوَارِثِ وَحَجَّاجُ بْنُ الشَّاعِرِ كِلاَهُمَا عَنْ عَبْدِ الصَّمَدِ - وَاللَّفْظُ لِعَبْدِ الْوَارِثِ بْنِ عَبْدِ الصَّمَدِ - حَدَّثَنَا أَبِى عَنْ جَدِّى عَنِ الْحُسَيْنِ بْنِ ذَكْوَانَ حَدَّثَنَا ابْنُ بُرَيْدَةَ حَدَّثَنِى عَامِرُ بْنُ شَرَاحِيلَ الشَّعْبِىُّ شَعْبُ هَمْدَانَ أَنَّهُ سَأَلَ فَاطِمَةَ بِنْتَ قَيْسٍ أُخْتَ الضَّحَّاكِ بْنِ قَيْسٍ وَكَانَتْ مِنَ الْمُهَاجِرَاتِ الأُوَلِ فَقَالَ حَدِّثِينِى حَدِيثًا سَمِعْتِيهِ مِنْ رَسُولِ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم لاَ تُسْنِدِيهِ إِلَى أَحَدٍ غَيْرِهِ فَقَالَتْ لَئِنْ شِئْتَ لأَفْعَلَنَّ فَقَالَ لَهَا أَجَلْ حَدِّثِينِى . فَقَالَتْ نَكَحْتُ ابْنَ الْمُغِيرَةِ وَهُوَ مِنْ خِيَارِ شَبَابِ قُرَيْشٍ يَوْمَئِذٍ فَأُصِيبَ فِى أَوَّلِ الْجِهَادِ مَعَ رَسُولِ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم فَلَمَّا تَأَيَّمْتُ خَطَبَنِى عَبْدُ الرَّحْمَنِ بْنُ عَوْفٍ فِى نَفَرٍ مِنْ أَصْحَابِ رَسُولِ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم وَخَطَبَنِى رَسُولُ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم عَلَى مَوْلاَهُ أُسَامَةَ بْنِ زَيْدٍ وَكُنْتُ قَدْ حُدِّثْتُ أَنَّ رَسُولَ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم قَالَ « مَنْ أَحَبَّنِى فَلْيُحِبَّ أُسَامَةَ » . فَلَمَّا كَلَّمَنِى رَسُولُ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم قُلْتُ أَمْرِى بِيَدِكَ فَأَنْكِحْنِى مَنْ شِئْتَ فَقَالَ « انْتَقِلِى إِلَى أُمِّ شَرِيكٍ » . وَأُمُّ شَرِيكٍ امْرَأَةٌ غَنِيَّةٌ مِنَ الأَنْصَارِ عَظِيمَةُ النَّفَقَةِ فِى سَبِيلِ اللَّهِ يَنْزِلُ عَلَيْهَا الضِّيفَانُ فَقُلْتُ سَأَفْعَلُ فَقَالَ « لاَ تَفْعَلِى إِنَّ أُمَّ شَرِيكٍ امْرَأَةٌ كَثِيرَةُ الضِّيفَانِ فَإِنِّى أَكْرَهُ أَنْ يَسْقُطَ عَنْكِ خِمَارُكِ أَوْ يَنْكَشِفَ الثَّوْبُ عَنْ سَاقَيْكِ فَيَرَى الْقَوْمُ مِنْكِ بَعْضَ مَا تَكْرَهِينَ وَلَكِنِ انْتَقِلِى إِلَى ابْنِ عَمِّكِ عَبْدِ اللَّهِ بْنِ عَمْرٍو ابْنِ أُمِّ مَكْتُومٍ » . - وَهُوَ رَجُلٌ مِنْ بَنِى فِهْرٍ فِهْرِ قُرَيْشٍ وَهُوَ مِنَ الْبَطْنِ الَّذِى هِىَ مِنْهُ - فَانْتَقَلْتُ إِلَيْهِ فَلَمَّا انْقَضَتْ عِدَّتِى سَمِعْتُ نِدَاءَ الْمُنَادِى مُنَادِى رَسُولِ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم يُنَادِى الصَّلاَةَ جَامِعَةً . فَخَرَجْتُ إِلَى الْمَسْجِدِ فَصَلَّيْتُ مَعَ رَسُولِ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم فَكُنْتُ فِى صَفِّ النِّسَاءِ الَّتِى تَلِى ظُهُورَ الْقَوْمِ فَلَمَّا قَضَى رَسُولُ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم صَلاَتَهُ جَلَسَ عَلَى الْمِنْبَرِ وَهُوَ يَضْحَكُ فَقَالَ « لِيَلْزَمْ كُلُّ إِنْسَانٍ مُصَلاَّهُ » . ثُمَّ قَالَ « أَتَدْرُونَ لِمَ جَمَعْتُكُمْ » . قَالُوا اللَّهُ وَرَسُولُهُ أَعْلَمُ . قَالَ « إِنِّى وَاللَّهِ مَا جَمَعْتُكُمْ لِرَغْبَةٍ وَلاَ لِرَهْبَةٍ وَلَكِنْ جَمَعْتُكُمْ لأَنَّ تَمِيمًا الدَّارِىَّ كَانَ رَجُلاً نَصْرَانِيًّا فَجَاءَ فَبَايَعَ وَأَسْلَمَ وَحَدَّثَنِى حَدِيثًا وَافَقَ الَّذِى كُنْتُ أُحَدِّثُكُمْ عَنْ مَسِيحِ الدَّجَّالِ حَدَّثَنِى أَنَّهُ رَكِبَ فِى سَفِينَةٍ بَحْرِيَّةٍ مَعَ ثَلاَثِينَ رَجُلاً مِنْ لَخْمٍ وَجُذَامَ فَلَعِبَ بِهِمُ الْمَوْجُ شَهْرًا فِى الْبَحْرِ ثُمَّ أَرْفَئُوا إِلَى جَزِيرَةٍ فِى الْبَحْرِ حَتَّى مَغْرِبِ الشَّمْسِ فَجَلَسُوا فِى أَقْرُبِ السَّفِينَةِ فَدَخَلُوا الْجَزِيرَةَ فَلَقِيَتْهُمْ دَابَّةٌ أَهْلَبُ كَثِيرُ الشَّعَرِ لاَ يَدْرُونَ مَا قُبُلُهُ مِنْ دُبُرِهِ مِنْ كَثْرَةِ الشَّعَرِ فَقَالُوا وَيْلَكِ مَا أَنْتِ فَقَالَتْ أَنَا الْجَسَّاسَةُ . قَالُوا وَمَا الْجَسَّاسَةُ قَالَتْ أَيُّهَا الْقَوْمُ انْطَلِقُوا إِلَى هَذَا الرَّجُلِ فِى الدَّيْرِ فَإِنَّهُ إِلَى خَبَرِكُمْ بِالأَشْوَاقِ . قَالَ لَمَّا سَمَّتْ لَنَا رَجُلاً فَرِقْنَا مِنْهَا أَنْ تَكُونَ شَيْطَانَةً - قَالَ - فَانْطَلَقْنَا سِرَاعًا حَتَّى دَخَلْنَا الدَّيْرَ فَإِذَا فِيهِ أَعْظَمُ إِنْسَانٍ رَأَيْنَاهُ قَطُّ خَلْقًا وَأَشَدُّهُ وِثَاقًا مَجْمُوعَةٌ يَدَاهُ إِلَى عُنُقِهِ مَا بَيْنَ رُكْبَتَيْهِ إِلَى كَعْبَيْهِ بِالْحَدِيدِ قُلْنَا وَيْلَكَ مَا أَنْتَ قَالَ قَدْ قَدَرْتُمْ عَلَى خَبَرِى فَأَخْبِرُونِى مَا أَنْتُمْ قَالُوا نَحْنُ أُنَاسٌ مِنَ الْعَرَبِ رَكِبْنَا فِى سَفِينَةٍ بَحْرِيَّةٍ فَصَادَفْنَا الْبَحْرَ حِينَ اغْتَلَمَ فَلَعِبَ بِنَا الْمَوْجُ شَهْرًا ثُمَّ أَرْفَأْنَا إِلَى جَزِيرَتِكَ هَذِهِ فَجَلَسْنَا فِى أَقْرُبِهَا فَدَخَلْنَا الْجَزِيرَةَ فَلَقِيَتْنَا دَابَّةٌ أَهْلَبُ كَثِيرُ الشَّعَرِ لاَ يُدْرَى مَا قُبُلُهُ مِنْ دُبُرِهِ مِنْ كَثْرَةِ الشَّعَرِ فَقُلْنَا وَيْلَكِ مَا أَنْتِ فَقَالَتْ أَنَا الْجَسَّاسَةُ . قُلْنَا وَمَا الْجَسَّاسَةُ قَالَتِ اعْمِدُوا إِلَى هَذَا الرَّجُلِ فِى الدَّيْرِ فَإِنَّهُ إِلَى خَبَرِكُمْ بِالأَشْوَاقِ فَأَقْبَلْنَا إِلَيْكَ سِرَاعًا وَفَزِعْنَا مِنْهَا وَلَمْ نَأْمَنْ أَنْ تَكُونَ شَيْطَانَةً فَقَالَ أَخْبِرُونِى عَنْ نَخْلِ بَيْسَانَ قُلْنَا عَنْ أَىِّ شَأْنِهَا تَسْتَخْبِرُ قَالَ أَسْأَلُكُمْ عَنْ نَخْلِهَا هَلْ يُثْمِرُ قُلْنَا لَهُ نَعَمْ . قَالَ أَمَا إِنَّهُ يُوشِكُ أَنْ لاَ تُثْمِرَ قَالَ أَخْبِرُونِى عَنْ بُحَيْرَةِ الطَّبَرِيَّةِ . قُلْنَا عَنْ أَىِّ شَأْنِهَا تَسْتَخْبِرُ قَالَ هَلْ فِيهَا مَاءٌ قَالُوا هِىَ كَثِيرَةُ الْمَاءِ . قَالَ أَمَا إِنَّ مَاءَهَا يُوشِكُ أَنْ يَذْهَبَ . قَالَ أَخْبِرُونِى عَنْ عَيْنِ زُغَرَ . قَالُوا عَنْ أَىِّ شَأْنِهَا تَسْتَخْبِرُ قَالَ هَلْ فِى الْعَيْنِ مَاءٌ وَهَلْ يَزْرَعُ أَهْلُهَا بِمَاءِ الْعَيْنِ قُلْنَا لَهُ نَعَمْ هِىَ كَثِيرَةُ الْمَاءِ وَأَهْلُهَا يَزْرَعُونَ مِنْ مَائِهَا . قَالَ أَخْبِرُونِى عَنْ نَبِىِّ الأُمِّيِّينَ مَا فَعَلَ قَالُوا قَدْ خَرَجَ مِنْ مَكَّةَ وَنَزَلَ يَثْرِبَ . قَالَ أَقَاتَلَهُ الْعَرَبُ قُلْنَا نَعَمْ . قَالَ كَيْفَ صَنَعَ بِهِمْ فَأَخْبَرْنَاهُ أَنَّهُ قَدْ ظَهَرَ عَلَى مَنْ يَلِيهِ مِنَ الْعَرَبِ وَأَطَاعُوهُ قَالَ لَهُمْ قَدْ كَانَ ذَلِكَ قُلْنَا نَعَمْ . قَالَ أَمَا إِنَّ ذَاكَ خَيْرٌ لَهُمْ أَنْ يُطِيعُوهُ وَإِنِّى مُخْبِرُكُمْ عَنِّى إِنِّى أَنَا الْمَسِيحُ وَإِنِّى أُوشِكُ أَنْ يُؤْذَنَ لِى فِى الْخُرُوجِ فَأَخْرُجَ فَأَسِيرَ فِى الأَرْضِ فَلاَ أَدَعَ قَرْيَةً إِلاَّ هَبَطْتُهَا فِى أَرْبَعِينَ لَيْلَةً غَيْرَ مَكَّةَ وَطَيْبَةَ فَهُمَا مُحَرَّمَتَانِ عَلَىَّ كِلْتَاهُمَا كُلَّمَا أَرَدْتُ أَنْ أَدْخُلَ وَاحِدَةً أَوْ وَاحِدًا مِنْهُمَا اسْتَقْبَلَنِى مَلَكٌ بِيَدِهِ السَّيْفُ صَلْتًا يَصُدُّنِى عَنْهَا وَإِنَّ عَلَى كُلِّ نَقْبٍ مِنْهَا مَلاَئِكَةً يَحْرُسُونَهَا قَالَتْ قَالَ رَسُولُ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم وَطَعَنَ بِمِخْصَرَتِهِ فِى الْمِنْبَرِ « هَذِهِ طَيْبَةُ هَذِهِ طَيْبَةُ هَذِهِ طَيْبَةُ » . يَعْنِى الْمَدِينَةَ « أَلاَ هَلْ كُنْتُ حَدَّثْتُكُمْ ذَلِكَ » . فَقَالَ النَّاسُ نَعَمْ « فَإِنَّهُ أَعْجَبَنِى حَدِيثُ تَمِيمٍ أَنَّهُ وَافَقَ الَّذِى كُنْتُ أُحَدِّثُكُمْ عَنْهُ وَعَنِ الْمَدِينَةِ وَمَكَّةَ أَلاَ إِنَّهُ فِى بَحْرِ الشَّامِ أَوْ بَحْرِ الْيَمَنِ لاَ بَلْ مِنْ قِبَلِ الْمَشْرِقِ ما هُوَ مِنْ قِبَلِ الْمَشْرِقِ مَا هُوَ مِنْ قِبَلِ الْمَشْرِقِ مَا هُوَ » . وَأَوْمَأَ بِيَدِهِ إِلَى الْمَشْرِقِ . قَالَتْ فَحَفِظْتُ هَذَا مِنْ رَسُولِ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم .
Tercemesi:
Bize Ahdû'l-Vâris b. Abdîssamed b. Abdil-Vâris ile Haccac b. Şâir ikisi birden Abdüssamed'den rivayet ettiler. Lâfız Abdû'l-Varis b. Abdis-Samed'indir. (Dedi ki): Bize babanı, dedemden, o da Hüseyin b. Zekvân'dan naklen rivayet etti. (Demiş ki) : Bize İbnû Büreyde rivayet etti. (Dedi ki): Buna Amir b. Şerâhil Eş-Şâ'bi rivayet etti ki, kendisi Dahhâk b. Kays'ın kız kardeşi Fâtıme binti Kays'e sormuş. Bu kadın ilk muhacirlerdenmİş. Demiş ki : Bana Resûlüllah (Sallallahii Aleyhi ve Selem)n işittiğin, ondan başka hiç bir kimseye isnad etmediğin bir hadîs söyle! Fâtıme : — Sen istersen ben bunu yaparım! demiş. Âmir ona : — Evet! Bana rivayette bulun! demiş. Bunun üzerine Fâtıme şunu söylemiş : — Ben İbnü Muğîra'ya nikâh oklum. O gün kendisi Kureyş gençlerinin en iyiİerindendi. Derken Resûlüllah (Sallallahii Aleyhi: ve Sellem)'le birlikte bulunduğu ilk cihadda yaralandı. Ben dul kalınca, beni Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Seilcm) in ashabından birkaç kişi içinde Abdurrahman b. Avf istedi. Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) de beni azatlısı Üsâme b. Zeyd'e istedi. Bana rivayet olunmuştu ki, Resûlüllah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem): «Beni kim severse Usâme'yİ sevsin!» buyurmuşlar.Resûlüllah (Sallallahii Aleyhi ve Sellem) benimle konuşunca: — Emrim senin elindedir. Beni dilediğine nikâh et! dedim. Bunun üzerine: «Ummü Şerîk'e taşın!» buyurdu. Ümmü Şerîk Ensar'dan zengin, Allah yolunda nafakası çok bir kadındı. Ona misafirler gelirdi. — Yaparım! dedim. (Bu sefer): «Yapma, çünkü Ummü Şerîk misafiri çok bir kadındır. Ben senin baş örtünün düşmesini yahut baldırlarından elbisen açılıp hoşlanmadığın bazı yerlerini cemaatın görmesini hoş karşılamam. Lâkın sen amcanoğlu Abdullah b. Amr b. Ummü Mektum'e taşın!» buyurdu. (Bu zat Kureyş'in fihri, Benî Fihr'den bir adamdı. Kendisi Fâtıme'nin kabilesinden idi.) Ona taşındım. İddetim geçince dellâhn (yâni) Kesûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem)'in dellâlinin sesini işittim.
— Haydin toplayıcı olduğu halde namaza! diye sesleniyordu. Hemen mescide çıktım ve Resûlüllah (Sallaliahü Aleyhi ve Sellem)le birlikte namazı kıldım. Cemaatın arkalarına gelen kadın safındaydîm. Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) namazı bitirince gülerek minberin üzerine oturdu ve: «Herkes namaz kıldığı yerde kalsın!» buyurdu. Sonra: «Biliyor musunuz sizi niçin topladım?» dedi. Ashab:
— Allah ve Resulü bilir, dediler. Buyurdu ki: «Ben vallahi sîzi bir istek veya korkudan dolayı toplamadım. Lâkin şunun için topladım ki, Temimi Dârî hıristiyan bir adamdı. Sonra gelerek bey'at etti ve müslüman oldu. Bana bir söz rivayet etti ki, Mesih-İ Deccal için size anlattıklarıma uygun düştü. Bana anlattığına göre kendisi Lahm ve Cüzam kabilelerinden otuz kişi ile birlikte bir deniz gemisine binmiş de dalga onlarla denizde bir ay oynamış. Sonra tâ güneşin battığı yerde denizde bir adaya yanaşmışlar ve geminin kayıklarına binerek adaya girmişler. Derken karşılarına çok saçlı, kıllı bir hayvan çıkmış. Kılın çokluğundan önünü ardından ayıramamışlar ve: — Vah sana, sen kimsin? demişler. Hayvan: — Ben cessâseyim! cevabını vermiş. Oradakiler: — Cessâse nedir? diye sormuşlar. O: — Ey cemaat! Manastırdaki şu adama gidin, çünkü o sizin haberinize müştakdır, demiş. Temîm dedi ki : Cessâse bize bir adam ismi verince, biz onun bir şeytan olmasından korktuk ve hemen sür'atle gittik, manastıra girdik. Bİr de ne görelim, orada hilkat itibariyle gördüklerimizin en büyüğü ve en şiddetli şekilde ballanmış bir insan. Elleri boynuna, İki dizinin arası topuklarına demirle bağlanmış! — Vah sana, sen kimsin? dedik. — Siz benim haberimi almışsmızdır. İmdi bana haber verin, siz kimsiniz? dedi. Oradakiler : — Biz Arablardan bir takım insanlarız. Bir deniz gemisine bindik de denize coştuğu anda rastladık. Dalga bizimle bir ay oynadı. Sonra senin şu adana yanaştık ve geminin kayıklarına binerek adaya girdik. Derken karşımıza ktlh, çok saçlı bir hayvan çıktı. Saçın çokluğundan önü arkasından farkedilemİyordu. — Vah sana, sen kimsin? dedik. Ben cessâseyim, cevâbını verdi. Cessâse nedir? diye sorduk. Manastırdaki şu adama gİdİn, çünkü o sizin haberinize müştaktır, dedi. Biz de koşarak sana geldik. Ondan korktuk. Bir şeytan olmayacağından emin değildik, dedik. Bunun üzerine (o adam): — Bana Beysan hurmalığından haber verin! dedi. — Onun nesinden haber almak istiyorsun? dedik. — Size onun hurmasını soruyorum. Yemiş veriyor mu? dedi. Kendisine: — Evet! cevâbını verdik. — Dikkat edin ki, onun yemiş vermemesi yakındır. Bana Taberiye gölünden haber verîn! dedi. — Onun nesinden haber almak istiyorsun? dedik. — İçinde su var mı? dedi. Oradakiler : — Onun suyu çoktur! dediler. — Dikkat edin, gerçekten onun suyu çekÜmek üzeredir. Bana Zügar pınarından haber verin! dedi. Oradakiler: Onun nesinden haber almak istiyorsun? dediler. — Pınarda su var mı? Sahipleri pınarın suyuyla ekin yetiştiriyorlar mı? dedi. Kendisine : — Evet, onun suyu çoktur. Sahiplen de suyundan ekin yetiştirirler! cevâbını verdik. — Bana Ummîlerin peygamberinden habor verin, ne yaptı? dedi. Oradakiler: — Mekke'den çıktı, Yesrib'e yerleşti, dediler. — Arablar onunla harbettüer mi? diye sordu. Biz : — Evet! cevâbını verdik. — Onlarla ne yaptı? dîye sordu. Kendisine onun peşinden gelen Arab-lara galip geldinini ve Arablarm ona İtaar ettiğini haber verdik. — Bu oldu mu? dedi,
- Evet! cevâbını verdik, — Dikkat edîn ki, bu halieri ona itaat etmiş olmalarndan daha hayırlıdır. Ben size kendimi haber vereyim. Ben gerçekten Mesih'im ve bana çıkış İçin izin verilmesi yakındır. Çıkıp yeryüzünde sefer edeceğim. Mekke ile Taybe'den başka kırk gecede İnmediğim belde bırakmıyacağım. Bunların ise ikisi de bana haram kilınrrwştır. Her no zaman bunlardan bîrine girmek istersem, el'nde çekilmiş bîr kılıç olduğu halde bîr melek karşıma çıkacak, beni ondan men edecektir. O yerin her yolunun üzerinde orasını koruyacak meleltler vardır, dedi.»
Fâtıme demîş ki: Resıilüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem asâsiyle minbere dokunarak: «İşte Taybe budur! İşte Taybe budur! İşte Taybe budur!» buyurdu. Medine'yi kastediyordu, (Ve sözüne devamla)
«Dikkat edin, bunu size söylemiş miydim?»dedi. Cemaat: — Evet! cevâbını verdiler. «Gerçekten Temîm'in sözü, bu sözün Deccal ve Medine ile Mekke hakkında söylediklerime uyması hoşuma girtİ. Dikkat edin ki, û Şam denizinde yahut Yemen denizindedir. Hayır! Doğu tarafından. Evet! O, doğu tarafından! Evet! O, doğu tarafından zuhur edecektir.» buyurdu. Ve eliyle doğu tarafına işaret etti. Fâtıme : Ben de bunu Resûlüllah Sallallahü Aleyhi ve Sellem'den belledim, demiş.
Açıklama:
Yazar, Kitap, Bölüm:
Müslim, Sahîh-i Müslim, Fiten ve Eşratu's-sâat 7386, /1204
Senetler:
()
Konular:
Kıyamet Alametleri, Cessase
Kıyamet, alametleri
Kıyamet, alametleri, Deccal
Müslüman, peygamber sevgisi
Nikah,
Öneri Formu
Hadis Id, No:
18266, M007391
Hadis:
وَحَدَّثَنَاهُ أَبُو بَكْرِ بْنُ أَبِى شَيْبَةَ حَدَّثَنَا يُونُسُ بْنُ مُحَمَّدٍ عَنْ حَمَّادِ بْنِ سَلَمَةَ عَنْ إِسْحَاقَ بْنِ عَبْدِ اللَّهِ بْنِ أَبِى طَلْحَةَ عَنْ أَنَسٍ أَنَّ رَسُولَ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم قَالَ . فَذَكَرَ نَحْوَهُ [قَالَ رَسُولُ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم « لَيْسَ مِنْ بَلَدٍ إِلاَّ سَيَطَؤُهُ الدَّجَّالُ إِلاَّ مَكَّةَ وَالْمَدِينَةَ وَلَيْسَ نَقْبٌ مِنْ أَنْقَابِهَا إِلاَّ عَلَيْهِ الْمَلاَئِكَةُ صَافِّينَ تَحْرُسُهَا فَيَنْزِلُ بِالسَّبَخَةِ فَتَرْجُفُ الْمَدِينَةُ ثَلاَثَ رَجَفَاتٍ يَخْرُجُ إِلَيْهِ مِنْهَا كُلُّ كَافِرٍ وَمُنَافِقٍ »]غَيْرَ أَنَّهُ قَالَ فَيَأْتِى سَبَخَةَ الْجُرُفِ فَيَضْرِبُ رِوَاقَهُ وَقَالَ فَيَخْرُجُ إِلَيْهِ كُلُّ مُنَافِقٍ وَمُنَافِقَةٍ .
Tercemesi:
Bize bu hadîsi Ebû Bekr b. Ebî Şeybe de rivayet etti. (Dedi ki): Bize Yûnus b. Muhammed, Hammad b. Seleme'den, o da İshak b. Abdillah b. Ebî Talha'daıı, o da Enes'den naklen rivayet etti ki, Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurmuşlar... Ve yukarki hadîs mislini rivayet etmiştir. Yalnız o: «Sel yerine gelir ve yükünü oraya bırakır.» elemiş. Bir de : «Onun yanına erkek, kadın her münafık çıkar.» demiştir.
Açıklama:
Yazar, Kitap, Bölüm:
Müslim, Sahîh-i Müslim, Fiten ve Eşratu's-sâat 7391, /1206
Senetler:
()
Konular:
Kıyamet Alametleri, Cessase
Kıyamet, alametleri, Deccal