358 Kayıt Bulundu.
Bize Amr b. Yezid, ona Behz b. Esed, ona Şube, ona Hakem, ona İbrahim, ona da Esved şöyle rivayet etmiştir: "Aişe Berîre’yi satın alıp azat etmek istedi, fakat (Berîre’nin) sahipleri, velâyet hakkının kendilerinde kalmasını şart koştular. Hz. Âişe bu durumu Rasulullah’a (sav) anlattı. Bunun üzerine Rasulullah (sav) ‘Onu satın al ve azat et. Çünkü velâyet hakkı, azat edene aittir’ buyurdu. Berîre azat edilince, evliliğini devam ettirme konusunda tercih kendisine bırakıldı. Sonra Rasulullah’a (sav) bir et getirildi. Kendisine ‘Bu et, Berîre’ye verilen sadakadan (kalan bir parça)’ denildi. Bunun üzerine Rasulullah (sav) ‘bu et, ona sadakadır ama bize hediye olarak gelmiştir’ buyurdu. Berîre’nin eşi hür bir adamdı."
Açıklama: Velâ hakkı, azad edilen kölenin nesep yönünden varisleri bulunmaması durumunda azad eden kişinin ona miraşçı olmasıdır.
Bize Muhammed b. Sinan, ona Füleyh; (T) Bize İbrahim b. Münzir, ona Muhammed b. Fuleyh, ona babası (Füleyh b. Süleyman), ona Hilal b. Ali, ona Atâ b. Yesâr, ona da Ebu Hureyre şöyle rivayet etmiştir: Nebî (sav) bir mecliste topluluğa konuşurken yanına bir adam gelip 'kıyamet ne zaman kopacak' diye sordu. Rasulullah (sav) ise konuşmaya devam etti. Bazıları; 'dediğini duydu ama ondan hoşlanmadı' dedi. Bazıları ise 'yok, işitmedi' dedi. Nihayet konuşmasını bitirince sanıyorum şöyle demişti: 'kıyametten soran kişi nerede?' O kimse de 'işte buradayım, yâ Rasulallah' dedi. Peygamber de şöyle buyurdu: "'Emanet zayi edildiğinde kıyameti bekle'. O kimse, 'onun zayi edilmesi nasıl olur' deyince, Hz. Peygamber (sav), 'iş, ehli olmayana verildiğinde kıyameti bekle' buyurdu."
Bize Muhammed b. Sinan, ona Füleyh; (T) Bize İbrahim b. Münzir, ona Muhammed b. Fuleyh, ona babası (Füleyh b. Süleyman), ona Hilal b. Ali, ona Atâ b. Yesâr, ona da Ebu Hureyre şöyle rivayet etmiştir: Nebî (sav), bir mecliste topluluğa konuşurken yanına bir adam gelip 'kıyamet ne zaman (kopacak)' dedi. Rasulullah (sav) ise konuşmaya devam etti. Bazıları 'dediğini işitti ama ondan hoşlanmadı' dediler. Bazıları da 'yok, işitmedi' dediler. Nihayet konuşmasını bitirince 'kıyametten soran nerede -râvi, öyle zannediyorum dedi-' buyurdu. (Adam), 'işte buradayım, yâ Rasulullah' dedi. O, "emanet zayi edildiğinde kıyameti bekle" buyurdu. (Adam), 'onun zayi edilmesi nasıl olur' dedi. Hz. Peygamber (sav) de şöyle buyurdu: "iş, ehli olmayana verildiğinde kıyameti bekle"
Bize Said b. Ebu Meryem, ona Nafi b. Ömer, ona da İbn Ebu Müleyke şöyle rivayet etmiştir: "Hz. Peygamber'in (sav) hanımı Aişe, anlamadığı bir şeyi işittiğinde, onu iyice anlayana kadar mutlaka onu tekrar tekrar sorardı. Hz. Peygamber (sav) 'hesaba çekilen azaba maruz kalır' buyurmuştu. Aişe der ki: Ben, Hz. Peygamber'e (sav) 'Allahu teâla, 'pek kolay bir hesaba çekilecek' (İnşikâk, 8) buyurmuyor mu?' dedim. Hz. Peygamber de (sav) 'bu amellerin arzıdır, ama detaylı bir hesaba çekilen, helak olur' buyurdu."
Açıklama: Kültürümüzde Hadisler projesini ilgilendiren kısım: مَنْ نُوقِشَ الْحِسَابَ يَهْلِكْ
Bize İsmail, ona Malik, ona İbn Şihab, ona İsa b. Talha b. Ubeydullah, ona da Abdullah b. Amr b. As şöyle rivayet etmiştir: "Rasulullah (sav), Mina'da, insanlar kendisine sorularını sorsunlar diye bir miktar bekledi. Bir adam yanına geldi ve 'farkında olmadan kurban kesmeden önce tıraş oldum' dedi. Hz. Peygamber (sav) 'kurbanını kes, beis yok' dedi. Başkası geldi ve 'farkında olamadım ve taş atmadan önce kurban kestim' dedi. Hz. Peygamber (sav) '(taş) at, beis yok' dedi. Hz. Peygamber (sav), normal zamanından önce veya sonra yapılan şeylerle ilgili kendisine sorulan her soruya '(şimdi) yap beis yok' buyurdu."
Bize Abdullah b. Berrâd el-Eş'arî, ona Muhammed b. Alâ el-Hemdânî, ona Ebu Üsame (Hammâd b. Üsame), ona Büreyd, ona Ebu Bürde, ona Ebu Musa (ra) şöyle söyledi: Kavmim olan Eşarîler (Tebük seferi hazırlığı sırasında) kendilerine yük devesi istemem için beni Rasulullah'a (sav) gönderdiler. Çünkü onlar Tebük gazasında Rasulullah (sav) ile beraber 'ceyşü'l-usre'de (güçlük ordusu) bulunmak istiyorlardı. Bunun üzerine ben: 'Ey Allah'ın Peygamberi (sav)! Kavmim Eşarîler, yük devesi istemek için beni sana gönderdiler' dedim. Hz. Peygamber (sav): "Vallahi size hiçbir yük hayvanı veremem" buyurdu. Kendisine öfkeli halinde rastlamışım ama bilmiyordum. Beni reddetmesinden dolayı da hüzünlü ve bana karşı gönlünde bir kırgınlık bulunduğu endişesiyle geri döndüm. Kavmimin yanına dönüp geldiğimde Hz. Peygamber'in (sav) söylediklerini onlara haber verdim. Bunun üzerinden çok değil azıcık bir zaman geçmişti ki aniden Bilal'in (ra) Ey Abdullah b. Kays! diye seslendiğini işittim. Hemen ona cevap verdim. Bilal: 'Rasulullah (sav) seni çağırıyor, hemen icabet et' dedi. Ben, Rasulullah'ın (sav) huzuruna varınca, Sa'd b. Ubâde'den henüz satın aldığı altı deveyi bana göstererek: "Şu çifti al, şu çifti al, şu çifti de al! Bunları kavmine götür ve de ki; size bu yük develerini Allah verdi (yahut Rasulullah (sav) verdi) artık bunlara binin!" Ebu Musa sözüne şöyle devam etti: Ben de bu develeri kavmime götürerek 'Rasulullah (sav) bunları binmek için size gönderdi. Lakin sizden biri benimle gelip de Rasulullah'tan (sav) sizin için istekte bulunduğum zaman söylediği sözü işiten ve (ilk defa vermeyişini sonradan verişine şahitlik eden birine) beraber gitmedikçe yakanızı bırakmam! Onun söylemediği bir şeyi benim size söylediğimi zannetmeyin' dedim. Bana dediler ki; 'Vallahi sen bizim yanımızda doğruluğu tasdik edilmiş birisin. Dilediğini elbette yaparız. Bunun üzerine Ebu Musa onlardan birkaç kişi ile yola revan olarak Rasulullah'ın (sav) sözünü işiten ve ona (evvela) bir şey vermeyip sonradan verdiğini gören kişilere gittiler. Onlar da aynen Ebu Musa'nın kendilerine anlattıklarını anlatılar.
Bize Abdülaziz b. Abdullah, ona Süleyman, ona Amr b. Ebu Amr, ona Said b. Ebu Said el-Makburî, ona da Ebu Hureyre şöyle rivayet etmiştir: Ebu Hureyre 'ey Allah'ın Rasulü, kıyamet gününde senin şefaatinle insanların en mesudu olacak kişi kimdir' diye soruldu. Bunun üzerine Rasulullah (sav) şöyle buyurdu: "Ey Ebu Hureyre, hadis elde etmeye olan hırsını gördüğümden dolayı, bu hadisi senden önce hiç kimsenin sormayacağını tahmin ediyordum. Kıyamet gününde şefaatimle insanların en mesudu (olacak kişi), can-ı gönülden, samimi bir şekilde 'Allah'tan başka ilah yoktur' diyen kimsedir."
Bize Abdullah b. Mesleme, ona Malik, ona Safvan b. Süleym, ona Said b. Seleme -Âl-i İbn Ezrak'tandır-, ona Muğire b. Ebu Bürde -Ben-i Abdü'd-Dâr'dandır-, ona Ebu Hureyre şöyle demiştir: Bir adam, Rasulullah'a (sav) 'Ya Rasulallah! Biz deniz yolculuğu yapıyoruz ve beraberimizde az su taşırız. Onunla abdest alırsak susuz kalırız. Bu durumda deniz suyundan abdest alabilir miyiz?' diye sorduğunda Rasulullah (sav) şöyle buyurdu: "Deniz suyu temiz, ölüsü helaldir."
Bize İbn Beşşâr, ona Muaâz b. Hişam, ona babası (Hişam ed-Destüvâî), ona İbn Müsennâ, ona İbn Ebu Adî, ona Said; (T) Bana Züheyr b. Harb, ona Affân, ona Ebân, onlara da Katade hadisi bu isnad ile yukarıdaki rivayete benzer şekilde nakletmiştir. Said ve Hişam rivayetinde Hz. Peygamber'e (sav) kırat hakkında sorulduğu, onun da 'Uhud dağı kadardır' buyurduğu (ilavesi) vardır.
Bize Muhammed b. Abdullah b. Nümeyr, ona Abdullah b. Yezid, ona Hayve, ona Ebu Sahr, ona Yezid b. Abdullah b. Kusayt, ona Davud b. Âmir b. Sa'd b. Ebu Vakkas, ona da babası (Âmir b. Sa'd) şöyle rivayet etmiştir: "Abdullah b. Ömer'in yanında oturuyordum. Derken sâhibü'l-maksûre lakaplı Habbâb çıkageldi ve 'Ey Abdullah b. Ömer! Ebu Hureyre'nin ne dediğini duydun mu? O, Hz. Peygamber'in şöyle buyurduğunu söylüyormuş: Kim cenaze ile birlikte cenaze evinden çıkar, onun namazını kılar, ardından da defnedilene dek onu takip ederse, o kimseye iki kırat sevap vardır. Her kırat da Uhud Dağı kadardır. Kim de cenaze namazına iştirak eder, ardından cenazeyi takip etmeyerek geri dönerse, ona da Uhud Dağı kadar sevap vardır. Bunun üzerine İbn Ömer, Habbab'ı, Ebu Hureyre'nin sözünü sorması ve sonra da kendisine gelip bildirmesi için Âişe'ye gönderdi. İbn Ömer, gönderdiği elçi gelinceye dek mescidin taşlarından bir avuç aldı, onları elinde evirip çevirmeye başladı. Nihayet elçi (Habbab) dönüp Âişe'nin 'Ebu Hureyre doğru söylemiştir' sözünü iletince, İbn Ömer elindeki taşları yere attı ve 'Pek çok kırat sevabı kaçırmışız' dedi."