Giriş

Bize Ali b. Muhammed, ona Ebu el-Huseyn, ona Hammad b. Seleme, ona Ali b. Zeyd b. Cündan, ona Adî b. Sabit, ona da Bera b. Azib (ra) şöyle demiştir: Biz Resul-i Ekrem'in (sav) ifa etmiş olduğu hac seferine beraberinde yola çıkmıştık. O, yolun bir yerinde, konakladı ve cemaatle namaz kılma emrini verdi. Daha sonra Ali'nin (ra) elini tuttu ve "ben müminlere, kendi nefislerinden evla değil miyim?" dedi. Orada bulunan sahabe “evet” dediler. Resul-i Ekrem tekrar "ben her mümine, kendi nefsinden evla değimliyim?" dedi. Ashabı Kiram da “evet diye cevap verdi. Sonra Hz. Peygamber (sav) (Hz. Ali'yi işaret ederek) "işte kim bunun dostu ise ben de onun dostuyum. Allah'ım, ona (Ali’yi) dost olana sen de dost ol, düşman olana sen de düşman ol" dedi.


Açıklama: Kültürümüzde Hadisler projesini ilgilendiren kısım: اللَّهُمَّ وَالِ مَنْ وَالاَهُ اللَّهُمَّ عَادِ مَنْ عَادَاهُ

    Öneri Formu
8043 İM000116 İbn Mâce, Sunne, 11/4

Bize Kuteybe, ona Leys, ona İbn Ebu Müleyke, ona da Misver b. Mahrame'nin riveyet ettiğine göre Rasulullah (sav)minber üzerinde iken şöyle buyurmuştur: "Hişâm b. Mugîre oğulları kendi kızlarını Ebu Tâlib'in oğlu Ali'ye nikâhlamak üzere benden izin istediler. Ben onlara buna izin vermem. Sonra isteseler, yine izin vermem, sonra isteseler, yine izin ver­mem. Ancak Ebu Tâlib'in oğlu benim kızımı boşamak isterse, o takdirde onların kızıyla evlenebilir. Çünkü kızım Fâtıma, ancak ben­den bir parçadır. Onu tedirgin eden şey beni de tedirgin eder, ona sıkıntı veren şey bana da sıkıntı verir." Böyle buyurdu Hz. Peygamber.


    Öneri Formu
15067 B005230 Buhari, Nikah, 109

Bize Abdullah b. Yusuf, ona Leys, ona Ukayl, ona da İbn Şihâb der ki: Bana Mâlik b. Evs en-Nasrî bu hadisi rivayet etti ve Muhammed b. Cübeyr b. Mut'im de bu hadisten bir kısmını bana şöyle anlattı: Ben Mâlik'in yanına girip ona bu hadisi sordum, bana şöyle dedi: Ben yürüyüp Ömer'in yanına vardım ve içeri girdim. Ben Ömer'in yanında iken, kapıcısı Yerfâ geldi ve “Osman, Abdurrahman, Zübeyir ve Sa'd huzuruna girmek için izin isterler” dedi. Ömer “buyursun gelsinler” dedi. İçeri girip, selâm vererek oturdular. Biraz sonra Yerfâ yine geldi ve “Ali ile Abbâs da geldi, müsaaden var mı? dedi. Ömer onlara da izin verdi. Abbâs (Hz. Ali'yi işaret ederek) “ey Müminlerin Emiri, benimle şu haksız arasındaki hükmü sen ver” dedi, ardından her ikisi de birbirine ağır sözler söyledi. Orada bulunan grup, Osman ve arkadaşları “ey Müminlerin Emiri, bunların aralarında hüküm verip birbirlerinden kurtar” dediler. Bunun üzerine Ömer “sakin olun, acele etmeyin, gök ve yerin idaresini elinde tutan Allah aşkına siz soruyorum: Rasulullah (sav) "biz peygamberler miras bırakmayız. Bıraktığımız her mal sadakadır" buyruğu ile kendi­sini kastetmiştir, biliyorsunuz değil mi?” dedi. Oradaki topluluk “evet, Rasulullah (sav) böyle buyurmuştur” dediler. Bunun üzerine Ömer, Ali ile Abbâs'a dönüp “Allah hakkı için size de sorarım: Rasulullah'ın, kendisini kastederek böyle buyurduğunu siz de biliyorsunuz, değil mi?” dedi. Ali ile Abbâs da “evet” dediler. Bunun üzerine Ömer “şimdi ben size bu malın hukukî durumunu söyleye­yim: Allah Teâlâ bu fey ganimetinde tasarruf hakkını Rasulullah'a tahsis edip onun dışında kimseye tasarruf hakkı vermemiştir. Nitekim Allah "Allah’ın savaşsız olarak onlardan alıp Peygamber'ine ganimet olarak verdiği mallara gelince, siz o malları elde etmek için ne at koşturdunuz, ne de deve. Fakat Allah peygamberlerini dilediği kimse­lerin üzerine gönderir de, zalimlerin kalplerine korku salarak savaşa gerek kalmadan onları yenilgiye uğratır" (Haşr, 6) buyurmuştur. Bundan dolayı bu mal­da tasarruf etme, sâdece Rasulullah'ın hakkıydı. Sonra vallahi bu mala sizden başka kimse ortak olmadı. Ve sizin zararınıza kimse tasarruf da iddiasında bulunmadı. Rasulullah (sav) bu fey' malının nemasını size verdi ve onu aranızda taksim edip dağıttı, malın aslı ise korunmuş oldu. Peygamber (sav) bu maldan ailesinin bir senelik nafakasını ayı­rır, sonra arta kalanı alır, Allah'ın malı (vakıf) kılardı. Bu malı Peygamber (sav) sağlığında böyle kullandı. Şimdi size Allah adına so­ruyorum: Sizler de bunu bu şekilde biliyor musunuz?” dedi. Onlar da “evet” dediler. Sonra Ömer, Ali ile Abbâs'a dönüp “sizlere de Allah adına soruyorum: İkiniz de bunun böyle olduğunu biliyor musunuz?” dedi. Onlar da “evet biliyoruz” dediler. Ömer “Sonra Allah, Peygamber'ini vefat ettirdiğinde Ebu Bekir 'ben Rasulullah'ın vekiliyim' diyerek bu mallara el koydu ve Rasulullah'ın (sav) kullandığı gibi kullandı” dedi ve Ali ile Abbas'a dönerek “siz ikiniz o zaman Ebu Bekir'in bu tasarrufu hakkında haksızlık yaptığı iddiasındaydınız, ama Allah biliyor ki, Ebu Bekir bu hareketinde doğru, lütufkâr, akıl ve yol gösterici olmuş ve hakka uymuştur. Sonra Allah Ebu Bekir'i vefat ettirdi. Ben de 'Rasulullah'ın ve Ebu Bekir'in hale­fiyim' dedim ve idareciliğimin ilk iki yılında bu mala el koydum, bu malı tıpkı Rasulullah (sav) ile Ebu Bekir'in tasarruf ettiği gibi idare ettim. Sonra ikiniz ortak bir sözde birleşip, ihtilafa düşmeden bana geldiniz. (Ey Abbâs), sen bana gelip, benden kardeşinin oğlundan sana düşen his­seni istiyordun. Bu (Ali) de eşinin babasından payına düşen hissesini istiyordu. Bunun üzerine ben size 'isterseniz bu hurmalıkları size vereyim. Allah'ın ahdi ve andı boynunuza olmak üzere siz bu malı Rasulullah'ın (sav), Ebu Bekir'in ve yönetimim zamanın­da benim idare ettiğim gibi idare edin. Şayet kabul etmezseniz, artık bana bir şey söylemeyiniz' dedim. Bu teklifim üzerine siz de 'peki, bu şartla bize ver' dediniz. Ben de ikinize teslim ettim. Şimdi Allah adına sizlere soruyorum: Ben bu malı bu şartla bu ikisine teslim ettim mi?” dedi. Oradakiler “evet, teslim ettin” dediler. Sonra Ömer Ali ile Abbâs'a döndü ve “size Allah adına soruyorum: Ben bu malı bu şekilde sizlere teslim ettim mi?” dedi. Onlar da “evet, teslim ettin” dediler. Ömer onlara “şimdi benden bunun hâricin­de bir hüküm mü istiyorsunuz? Gök ve yerin idaresi elinde olan Allah'a yemin ederim ki, ben kıyamet kopuncaya ka­dar bunun hâricinde bir hüküm vermem. Eğer siz bu malı tasarruftan aciz iseniz bana geri veriniz. Ben onu sizin hesabınıza yetkin bir şekilde kullanırım” dedi.


    Öneri Formu
29342 B007305 Buhari, İ'tisâm, 5

Bana Ahmed b. Osman, ona Şurayh b. mesleme, ona İbrahim b. Yusuf b. İshak b. Ebu İshak, ona babası (Yusuf b. İshak), ona Ebu İshak, ona da Berâ (ra) şöyle rivayet etmiştir: Rasulullah (sav) bizi Hâlid b. Velîd komutasında Yemen'e göndermişti. Daha sonra Halid'in yerine Ali'yi gönderdi ve Ali'­ye "Hâlid'in beraberinde mücahitlere talimat ver; dileyenler seninle birlikte düşman peşinden gitsin, dileyenler de geri dönsün" buyurdu. Ben Ali ile beraber düşmanı takip edenler içinde bulundum ve pek çok okka ganimet aldım.


    Öneri Formu
34476 B004349 Buhari, Megâzî, 61

Bana Muhammed b. Beşşâr, ona Ravh b. Ubâde, ona Ali b. Süveyd b. Mencûf, ona Abdullah b. Bureyde, ona da Babası (Bureyde) (ra) şöyle demiştir: Peygamber (sav), ganimet mallarının beşte birini almak üzere Ali'yi Yemen'e, Hâlid'in yanına göndermişti. Bu seferde ben Ali'ye öfke duyuyordum. Çünkü Ali (ganimetten hissesine bir cariye almış, sabahleyin de) yıkanmıştı. Ben de Hâlid'e “Ali'nin şu yaptığını görmüyor musun?” dedim. Peygamber'in (sav) huzuruna geldiğimizde Ali'nin bu hare­ketini Peygamber'e söyledim. Bunun üzerine Peygamber (sav) "ey Bureyde, Ali'ye öfke duyuyor musun?" buyurdu. Ben de “evet” dedim. Peygamber (sav) "Ali'ye öfke duyma, çünkü onun ganimet malının beşte birindeki hissesi, aldığı cariyeden daha çoktur" buyurdu.


    Öneri Formu
34477 B004350 Buhari, Megâzî, 61

Bize Abdân, ona Abdullah, ona Ömer b. Saîd, ona İbn Ebu Muleyke, ona da İbn Abbâs şöyle demiştir: Ömer, (vefat ettiğinde) tabutuna konuldu, kaldırılmadan önce, benim de aralarında bulunduğum insanlar, dua etmek ve namaz kılmak üzere onun etrafını sardı. Bir adamın omuzumu kavramasıyla irkildim, bir de baktım ki Ali, Ömer'e rahmet diledi ve şöyle dedi: Amelinin benzerini yaparak Allah'a kavuşmak istediğim, senden başka bana sevimli kimseyi ardında bırakmadın. Allah'a yemin olsun ki, ben Allah'ın seni iki dos­tunla beraber bulunduracağı kanaatindeyim. Çünkü çok defa Hz. Peygamber'i (sav) "Ben, Ebu Bekir ve Ömer'le gittim", "Ben, Ebu Bekir ve Ömer'le girdim", "Ben Ebu Bekir ve Ömer'le çıktım" derken işitmişimdir.


    Öneri Formu
34710 B003685 Buhari, Fedailü Ashabi'n-Nebi, 6

Bize Kuteybe b. Saîd, ona Abdülaziz, ona Ebu Hâzım, ona da Sehl b. Sa'd (ra) şöyle rivayet etmiştir: Rasulullah (sav) "Yarın sancağı öyle birisine vereceğim ki Allah onun eliyle Hayber fethini nasip edecek" buyurdu. Râvî der ki: Bunun üzerine orada bulunan sahabîler sancağın kime verileceği düşüncesiyle o geceyi geçirdiler ve sabah olur olmaz Rasulullah'ın huzuruna vardılar. Hepsi sancağın kendisine verilmesini umuyordu. Rasulullah (sav) "Ali b. Ebu Tâlib nerededir?" diye sordu. Sahabîler “onun gözleri ağrıyor ey Allah'ın Rasulü” dediler. Rasulullah (sav) "ona haber gönderin de bana gelsin" buyurdu. Ali gelince, Rasulullah (sav) onun gözlerine tükürüğünden bir parça sürüp dua etti ve Ali'nin gözleri hemen iyileşiverdi, hatta hiç ağrımamış gibi oldu. Sancağı Ali'ye verdi. Bunun üzerine Ali “ey Allah'ın Rasulü, Hayber Yahudileri ile onlar da bizim gibi (Müslüman) oluncaya kadar mı savaşacağım?” dedi. Rasulullah (sav) "Hayberliler'in sahasına konaklayıncaya kadar sükûnetle hareket et. Sonra onları İslâm'a girmeye davet et ve onlara İs­lâm'da onların sorumluluğu olacak Allah'ın haklarını bildir. Allah'a yemin ederim ki, senin sayende Allah'ın, bir tek kişiye bile hidayet ver­mesi senin için, kızıl develere sahip olmandan daha hayırlıdır" buyurdu.


    Öneri Formu
34753 B003701 Buhari, Fedailü Ashabi'n-Nebi, 9


Açıklama: قوله : ( أنت والله بعد ثلاث عبد العصا ) هو كناية عمن يصير تابعا لغيره ، والمعنى أنه يموت بعد ثلاث وتصير أنت مأمورا عليك ، وهذا من قوة فراسة العباس رضي الله عنه .

    Öneri Formu
34611 B004447 Buhari, Megâzî, 83


    Öneri Formu
4356 M002482 Müslim, Zekat, 168


    Öneri Formu
20706 B002588 Buhari, Hibe, 14