Öneri Formu
Hadis Id, No:
4310, M002467
Hadis:
حَدَّثَنَا عَبْدُ بْنُ حُمَيْدٍ حَدَّثَنَا عَبْدُ الرَّزَّاقِ بْنُ هَمَّامٍ حَدَّثَنَا عَبْدُ الْمَلِكِ بْنُ أَبِى سُلَيْمَانَ حَدَّثَنَا سَلَمَةُ بْنُ كُهَيْلٍ حَدَّثَنِى زَيْدُ بْنُ وَهْبٍ الْجُهَنِىُّ أَنَّهُ كَانَ فِى الْجَيْشِ الَّذِينَ كَانُوا مَعَ عَلِىٍّ - رضى الله عنه - الَّذِينَ سَارُوا إِلَى الْخَوَارِجِ فَقَالَ عَلِىٌّ رضى الله عنه أَيُّهَا النَّاسُ إِنِّى سَمِعْتُ رَسُولَ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم يَقُولُ
"يَخْرُجُ قَوْمٌ مِنْ أُمَّتِى يَقْرَءُونَ الْقُرْآنَ لَيْسَ قِرَاءَتُكُمْ إِلَى قِرَاءَتِهِمْ بِشَىْءٍ وَلاَ صَلاَتُكُمْ إِلَى صَلاَتِهِمْ بِشَىْءٍ وَلاَ صِيَامُكُمْ إِلَى صِيَامِهِمْ بِشَىْءٍ يَقْرَءُونَ الْقُرْآنَ يَحْسِبُونَ أَنَّهُ لَهُمْ وَهُوَ عَلَيْهِمْ لاَ تُجَاوِزُ صَلاَتُهُمْ تَرَاقِيَهُمْ يَمْرُقُونَ مِنَ الإِسْلاَمِ كَمَا يَمْرُقُ السَّهْمُ مِنَ الرَّمِيَّةِ." لَوْ يَعْلَمُ الْجَيْشُ الَّذِينَ يُصِيبُونَهُمْ مَا قُضِىَ لَهُمْ عَلَى لِسَانِ نَبِيِّهِمْ صلى الله عليه وسلم لاَتَّكَلُوا عَنِ الْعَمَلِ وَآيَةُ ذَلِكَ أَنَّ فِيهِمْ رَجُلاً لَهُ عَضُدٌ وَلَيْسَ لَهُ ذِرَاعٌ عَلَى رَأْسِ عَضُدِهِ مِثْلُ حَلَمَةِ الثَّدْىِ عَلَيْهِ شَعَرَاتٌ بِيضٌ فَتَذْهَبُونَ إِلَى مُعَاوِيَةَ وَأَهْلِ الشَّامِ وَتَتْرُكُونَ هَؤُلاَءِ يَخْلُفُونَكُمْ فِى ذَرَارِيِّكُمْ وَأَمْوَالِكُمْ وَاللَّهِ إِنِّى لأَرْجُو أَنْ يَكُونُوا هَؤُلاَءِ الْقَوْمَ فَإِنَّهُمْ قَدْ سَفَكُوا الدَّمَ الْحَرَامَ وَأَغَارُوا فِى سَرْحِ النَّاسِ فَسِيرُوا عَلَى اسْمِ اللَّهِ. قَالَ سَلَمَةُ بْنُ كُهَيْلٍ فَنَزَّلَنِى زَيْدُ بْنُ وَهْبٍ مَنْزِلاً حَتَّى قَالَ مَرَرْنَا عَلَى قَنْطَرَةٍ فَلَمَّا الْتَقَيْنَا وَعَلَى الْخَوَارِجِ يَوْمَئِذٍ عَبْدُ اللَّهِ بْنُ وَهْبٍ الرَّاسِبِىُّ فَقَالَ لَهُمْ أَلْقُوا الرِّمَاحَ وَسُلُّوا سُيُوفَكُمْ مِنْ جُفُونِهَا فَإِنِّى أَخَافُ أَنْ يُنَاشِدُوكُمْ كَمَا نَاشَدُوكُمْ يَوْمَ حَرُورَاءَ. فَرَجَعُوا فَوَحَّشُوا بِرِمَاحِهِمْ وَسَلُّوا السُّيُوفَ وَشَجَرَهُمُ النَّاسُ بِرِمَاحِهِمْ - قَالَ - وَقُتِلَ بَعْضُهُمْ عَلَى بَعْضٍ وَمَا أُصِيبَ مِنَ النَّاسِ يَوْمَئِذٍ إِلاَّ رَجُلاَنِ فَقَالَ عَلِىٌّ رضى الله عنه الْتَمِسُوا فِيهِمُ الْمُخْدَجَ. فَالْتَمَسُوهُ فَلَمْ يَجِدُوهُ فَقَامَ عَلِىٌّ - رضى الله عنه - بِنَفْسِهِ حَتَّى أَتَى نَاسًا قَدْ قُتِلَ بَعْضُهُمْ عَلَى بَعْضٍ قَالَ أَخِّرُوهُمْ. فَوَجَدُوهُ مِمَّا يَلِى الأَرْضَ فَكَبَّرَ ثُمَّ قَالَ صَدَقَ اللَّهُ وَبَلَّغَ رَسُولُهُ - قَالَ - فَقَامَ إِلَيْهِ عَبِيدَةُ السَّلْمَانِىُّ فَقَالَ يَا أَمِيرَ الْمُؤْمِنِينَ اللَّهَ الَّذِى لاَ إِلَهَ إِلاَّ هُوَ لَسَمِعْتَ هَذَا الْحَدِيثَ مِنْ رَسُولِ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم فَقَالَ إِى وَاللَّهِ الَّذِى لاَ إِلَهَ إِلاَّ هُوَ. حَتَّى اسْتَحْلَفَهُ ثَلاَثًا وَهُوَ يَحْلِفُ لَهُ.
Tercemesi:
Bize Abd b. Humeyd (Abdülhumeyd b. Humeyd b. Nasr), ona Abdürrezzak b. Hemmam (b. Nafi'), ona Abdülmelik b. Ebu Süleyman (Abdülmelik b. Meysera), ona Seleme b. Küheyl (b. Husayn), ona da Zeyd b. Vehb el-Cühenî'nin rivayet ettiğine göre Zeyd, Hariciler'le savaşmak üzere yola çıkan Ali'nin (ra) ordusundaydı. Bir ara Ali (ra) (ordusuna hitaben) şöyle dedi: Ey insanlar! Ben Rasulullah'ı (sav); "Ümmetimin içinden Kur'an okuyan bazı insanlar çıkacak. (Onlar zannederler ki) sizin Kur'an okumanız, namaz kılmanız, oruç tutmanız onlarınkilerinin yanında hiçbir şeydir. Evet onlar Kur'an okurlar ve bunun kendilerine bir yarar sağlayacağını düşünürler. Halbuki okudukları Kur'an tamamen aleyhlerinedir. Zira okudukları (Kur'an) boğazlarında aşağı geçmez. Onlar okun avı (deldikten sonra) çıkıp gittiği gibi dinden çıkarlar" buyururken işittim. Eğer onlarla karşılaşacak olan ordu, Peygamberlerinin (sav) diliyle ifade edilen ve kendileri için takdir edilen mükafatı bir bilselerdi başka işler yapmayı bırakır, (savaşmayı tercih ederlerdi.) Sözü edilen kimselerin alameti şudur: Onların içinde pazılı fakat dirseklerinden aşağısı olmayan bir adam vardır. Bu adamın pazısının baş kısmında kadınların meme ucu gibi (bir çıkıntı bulunur. Bu çıkıntının üzerinde beyaz kıllar vardır. Şimdi siz ailelerinizi ve mallarınızı ele geçirecekleri şekilde bunları bırakıp Muaviye ve Şamlılarla (savaşmaya mı) gideceksiniz. Allah'a yemin olsun ki (şimdi kendileriyle savaşacağımız) kimselerin Rasulullah'ın (sav) anlattığı insanlar olduğunu düşünüyorum. Zira onlar haksız yere kan döktüler, insanların hayvanlarına baskın düzenleyip (ele geçirdiler.) Öyleyse siz de Allah adına onlarla savaşın. Seleme b. Küheyl şöyle dedi: Zeyd b. Vehb, seferin her bir evresini bana şu şekilde anlattı: Yolculuk esnasında bir köprüye vardık. O gün Haricilerle orada karşılaştığımızda başlarında komutanları Abdullah b. Vehb er-Rasıbî vardı. Askerlerine; mızraklarınızı atın. Kılıçlarınızı kınından çıkarın. Korkarım ki Harura vakasının gerçekleştiği gün yaptıkları gibi size anlaşma teklifinde bulunacaklar dedi. Bunun üzerine ordusu, (Ali'nin (ra) ordusuna doğru) yöneldi ve (uzaktan) mızraklarını atıp kılıçlarını çektiler. Ancak Ali'nin (ra) ordusu onları mızraklarıyla delik deşik etti. Zeyd b. Vehb savaşı anlatmaya şöyle devam etti: Ölüleri birbirinin üzerine yığılmıştı. Ali'nin (ra) ordusundan ise sadece iki kişi öldürülmüştü. Ali (ra) adamlarına; cesetlerin içinde (Rasulullah'ın (sav) sözünü ettiği) sakat adamı arayın dedi. Aradılar, ancak bulamadılar. Bu Sefer Ali (ra) kendisi kalkıp birbiri üzerine ölmüş insanların yanına geldi ve şu cesetleri geriye doğru çekin dedi. Sakat adamı (cesetlerin bulunduğu yerin) hemen yanında buldular. Ali (ra) tekbir getirdi ve Allah doğru söyledi, Rasulü de (onun sözünü bize) tebliğ etti dedi. Zeyd b. Vehb şöyle devam etti: Abide es-Selmanî, Ali'ye doğru gidip; ey Müminlerin emiri! Bahsettiğin hadisi Rasulullah'tan (sav) duyduğuna dair kendisinden başka hiçbir ilah olmayan Allah'a yemin eder misin? dedi. Ali (ra); evet. Kendisinden başka hiçbir ilah olmayan Allah'a yemin ederim şeklinde cevap verdi. Abide es-Selmanî Ali'nin (ra) bu şekilde üç kere yemin etmesini istedi. O da üç kere yemin etti.
Açıklama:
Yazar, Kitap, Bölüm:
Müslim, Sahîh-i Müslim, Zekât 2467, /414
Senetler:
1. Ebu Hasan Ali b. Ebu Talib el-Hâşimî (Ali b. Ebu Talib b. Abdülmuttalib b. Haşim b. Abdümenaf)
2. Ebu Süleyman Zeyd b. Vehb el-Cühenî (Zeyd b. Vehb)
3. Seleme b. Küheyl el-Hadramî (Seleme b. Küheyl b. Husayn)
4. Ebu Süleyman Abdülmelik b. Meysera el-Fezârî (Abdülmelik b. Meysera)
5. ُEbu Bekir Abdürrezzak b. Hemmam (Abdürrezzak b. Hemmam b. Nafi)
6. Abd b. Humeyd el-Keşşi (Abdulhumeyd b. Humeyd b. Nasr)
Konular:
Amel, İman-amel bütünlüğü
Bilgi, gaybdan haber verme
Ehl-i Beyt, Hz. Ali
Hariciler / Haruriler / Haricilik / Harurilik
KTB, İMAN
Bana Amr b. Abbas, ona Abdurrahman b. Mehdî, ona Ebu Hamza, ona da İbn Abbas (r.anhuma) şöyle demiştir:
Hz. Peygamber'in (sav) Allah tarafından peygamber olarak gönderildiği haberi Ebu Zer'e ulaşınca, Ebu Zer, kardeşine “haydi devene bin, şu Mekke vadisine git, peygamber olduğunu ve kendisine gökten haber geldiğini söyleyen şu adam hakkında benim için iyice bilgi topla ve O'nun sözlerini dinleyip sonra bana gel” dedi. Kardeşi yürüyüp Mekke vadisine vardı. Hz. Peygamber'in sözlerini dinleyip sonra da Ebu Zer'in yanına dönüp geldi ve “ben o zatı gördüm, güzel ahlakı emrediyor ve bazı sözler söylüyor ki, bunlar şiir değildir” dedi. Ebu Zer kardeşine “sen beni tatmin edecek şeyler söylemedin” dedi, ardından azık hazırladı, bir de içinde su bulunan eski bir kırbayı alıp Mekke'ye yola koyuldu.
Mekke'ye varınca Kâbe'ye gelip Hz. Peygamber'i (sav) aramağa koyuldu. Kendisi Peygamber'i tanımıyor, ama O'nu başkasına da sormak istemiyordu. Gece yarısı olunca Hz. Ali onu gördü ve yabancı olduğunu anladı. Ebu Zer de onu görünce peşine takıldı. Yolda ikisi de birbirine bir şey sormadı. Böylece sabah oldu. Sonra Ebu Zer su kırbasını ve azığını alıp yine Kâbe'ye geldi. O gün de aynı şekilde, Hz. Peygamber (sav) onu görmeden, geçti. Nihayet akşam oldu, Ebu Zer geceyi geçireceği yere döndü. Bu sırada Ali yine onun yanına uğradı ve “bu adam hala konaklayacağı ve geceleyeceği yeri bulamadı mı?” diye içinden geçirdi. Sonra yine Ebu Zer'i yanına alıp götürdü. Yolda yine iki arkadaştan biri diğerine hiçbir şey sormadı.
Bu şekilde üçüncü gün oldu ve Ali yine onun yanına gelip onu yanında konaklattı, sonra da ona “seni buraya getiren sebebi bana söylemez misin?” dedi. Ebu Zer “eğer bana yol göstereceğine dair söz verirsen sana durumumu bildiririm” dedi. Ali onun istediği sözü verdi, Ebu Zer de ona geliş amacını bildirdi. Bunun üzerine Ali “hiç şüphesiz bu zât haktır, doğrudur, o Allah'ın Rasulü'dür. Sabah olduğunda peşimden gel, eğer yolda sana zarar vereceğinden korktuğum bir şey görürsem, sanki ben su döküyormuş gibi dikilip dururum (o zaman sen peşimden ayrıl git). Eğer ben yürüyüp gidersem, ardımca gel, sonra da benim girdiğim yere, girersin” dedi. Ebu Zer bu şekilde yaparak Ali'nin arkasına takılıp gitti. Nihayet Ali, Peygamber'in (sav) huzuruna girdi. Ebu Zer de onunla beraber huzura girdi. Peygamber'in (sav) sözlerini dinledi ve olduğu yerde Müslüman oldu. Peygamber (sav) ona "sen şimdi kendi kavminin yanına dön, benim peygamberliğimi onlara haber ver. Benim emrim sana gelinceye kadar orada kal" buyurdu. Ebu Zer “canım elinde olan Allah'a yemin ederim ki, ben şehadet kelimesini müşriklerin ortasında haykıracağım” dedi.
Ardından Ebu Zer, huzurdan çıkıp Kâbe'ye geldi ve en yüksek sesiyle “eşhedu en lâ ilahe illallah ve enne Muhammeden Rasûlullah” diye haykırdı. Bunun üzerine Kureyş topluluğu kalkıp Ebu Zer'i dövüp yere yıktılar. Bu sırada Abbâs gelip onun üzerine kapandı ve “size yazıklar olsun! Bunun Gıfâr kabilesinden bir kimse olduğunu ve Şam ticaret yolunuzun onlardan geçtiğini bilmiyor musunuz?” dedi ve Ebu Zer'i müşriklerin elinden kurtardı. Sonra Ebu Zer, ertesi günü de Kâbe'ye dönüp dün yaptığı gibi yüksek sesle şehadet kelimesini söyledi. Müşrikler yine ona doğru fırlayıp onu dövdüler. Abbâs yine onun üzerine kapandı (ve onu kurtardı).
Öneri Formu
Hadis Id, No:
34990, B003861
Hadis:
حَدَّثَنِى عَمْرُو بْنُ عَبَّاسٍ حَدَّثَنَا عَبْدُ الرَّحْمَنِ بْنُ مَهْدِىٍّ حَدَّثَنَا الْمُثَنَّى عَنْ أَبِى جَمْرَةَ عَنِ ابْنِ عَبَّاسٍ - رضى الله عنهما - قَالَ لَمَّا بَلَغَ أَبَا ذَرٍّ مَبْعَثُ النَّبِىِّ صلى الله عليه وسلم قَالَ لأَخِيهِ ارْكَبْ إِلَى هَذَا الْوَادِى ، فَاعْلَمْ لِى عِلْمَ هَذَا الرَّجُلِ الَّذِى يَزْعُمُ أَنَّهُ نَبِىٌّ ، يَأْتِيهِ الْخَبَرُ مِنَ السَّمَاءِ ، وَاسْمَعْ مِنْ قَوْلِهِ ، ثُمَّ ائْتِنِى . فَانْطَلَقَ الأَخُ حَتَّى قَدِمَهُ وَسَمِعَ مِنْ قَوْلِهِ ، ثُمَّ رَجَعَ إِلَى أَبِى ذَرٍّ ، فَقَالَ لَهُ رَأَيْتُهُ يَأْمُرُ بِمَكَارِمِ الأَخْلاَقِ ، وَكَلاَمًا مَا هُوَ بِالشِّعْرِ . فَقَالَ مَا شَفَيْتَنِى مِمَّا أَرَدْتُ ، فَتَزَوَّدَ وَحَمَلَ شَنَّةً لَهُ فِيهَا مَاءٌ حَتَّى قَدِمَ مَكَّةَ ، فَأَتَى الْمَسْجِدَ ، فَالْتَمَسَ النَّبِىَّ صلى الله عليه وسلم وَلاَ يَعْرِفُهُ ، وَكَرِهَ أَنْ يَسْأَلَ عَنْهُ حَتَّى أَدْرَكَهُ بَعْضُ اللَّيْلِ ، فَرَآهُ عَلِىٌّ فَعَرَفَ أَنَّهُ غَرِيبٌ . فَلَمَّا رَآهُ تَبِعَهُ ، فَلَمْ يَسْأَلْ وَاحِدٌ مِنْهُمَا صَاحِبَهُ عَنْ شَىْءٍ حَتَّى أَصْبَحَ ، ثُمَّ احْتَمَلَ قِرْبَتَهُ وَزَادَهُ إِلَى الْمَسْجِدِ ، وَظَلَّ ذَلِكَ الْيَوْمَ وَلاَ يَرَاهُ النَّبِىُّ صلى الله عليه وسلم حَتَّى أَمْسَى ، فَعَادَ إِلَى مَضْجَعِهِ ، فَمَرَّ بِهِ عَلِىٌّ فَقَالَ أَمَا نَالَ لِلرَّجُلِ أَنْ يَعْلَمَ مَنْزِلَهُ فَأَقَامَهُ ، فَذَهَبَ بِهِ مَعَهُ لاَ يَسْأَلُ وَاحِدٌ مِنْهُمَا صَاحِبَهُ عَنْ شَىْءٍ ، حَتَّى إِذَا كَانَ يَوْمَ الثَّالِثِ ، فَعَادَ عَلِىٌّ مِثْلَ ذَلِكَ ، فَأَقَامَ مَعَهُ ثُمَّ قَالَ أَلاَ تُحَدِّثُنِى مَا الَّذِى أَقْدَمَكَ قَالَ إِنْ أَعْطَيْتَنِى عَهْدًا وَمِيثَاقًا لَتُرْشِدَنَّنِى فَعَلْتُ فَفَعَلَ فَأَخْبَرَهُ . قَالَ فَإِنَّهُ حَقٌّ وَهُوَ رَسُولُ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم ، فَإِذَا أَصْبَحْتَ فَاتْبَعْنِى ، فَإِنِّى إِنْ رَأَيْتُ شَيْئًا أَخَافُ عَلَيْكَ قُمْتُ كَأَنِّى أُرِيقُ الْمَاءَ ، فَإِنْ مَضَيْتُ فَاتْبَعْنِى حَتَّى تَدْخُلَ مَدْخَلِى . فَفَعَلَ ، فَانْطَلَقَ يَقْفُوهُ حَتَّى دَخَلَ عَلَى النَّبِىِّ صلى الله عليه وسلم وَدَخَلَ مَعَهُ ، فَسَمِعَ مِنْ قَوْلِهِ ، وَأَسْلَمَ مَكَانَهُ فَقَالَ لَهُ النَّبِىُّ صلى الله عليه وسلم « ارْجِعْ إِلَى قَوْمِكَ ، فَأَخْبِرْهُمْ حَتَّى يَأْتِيَكَ أَمْرِى » . قَالَ وَالَّذِى نَفْسِى بِيَدِهِ لأَصْرُخَنَّ بِهَا بَيْنَ ظَهْرَانَيْهِمْ ، فَخَرَجَ حَتَّى أَتَى الْمَسْجِدَ فَنَادَى بِأَعْلَى صَوْتِهِ أَشْهَدُ أَنْ لاَ إِلَهَ إِلاَّ اللَّهُ ، وَأَنَّ مُحَمَّدًا رَسُولُ اللَّهِ . ثُمَّ قَامَ الْقَوْمُ فَضَرَبُوهُ حَتَّى أَضْجَعُوهُ ، وَأَتَى الْعَبَّاسُ فَأَكَبَّ عَلَيْهِ قَالَ وَيْلَكُمْ أَلَسْتُمْ تَعْلَمُونَ أَنَّهُ مِنْ غِفَارٍ وَأَنَّ طَرِيقَ تِجَارِكُمْ إِلَى الشَّأْمِ فَأَنْقَذَهُ مِنْهُمْ ، ثُمَّ عَادَ مِنَ الْغَدِ لِمِثْلِهَا ، فَضَرَبُوهُ وَثَارُوا إِلَيْهِ ، فَأَكَبَّ الْعَبَّاسُ عَلَيْهِ .
Tercemesi:
Bana Amr b. Abbas, ona Abdurrahman b. Mehdî, ona Ebu Hamza, ona da İbn Abbas (r.anhuma) şöyle demiştir:
Hz. Peygamber'in (sav) Allah tarafından peygamber olarak gönderildiği haberi Ebu Zer'e ulaşınca, Ebu Zer, kardeşine “haydi devene bin, şu Mekke vadisine git, peygamber olduğunu ve kendisine gökten haber geldiğini söyleyen şu adam hakkında benim için iyice bilgi topla ve O'nun sözlerini dinleyip sonra bana gel” dedi. Kardeşi yürüyüp Mekke vadisine vardı. Hz. Peygamber'in sözlerini dinleyip sonra da Ebu Zer'in yanına dönüp geldi ve “ben o zatı gördüm, güzel ahlakı emrediyor ve bazı sözler söylüyor ki, bunlar şiir değildir” dedi. Ebu Zer kardeşine “sen beni tatmin edecek şeyler söylemedin” dedi, ardından azık hazırladı, bir de içinde su bulunan eski bir kırbayı alıp Mekke'ye yola koyuldu.
Mekke'ye varınca Kâbe'ye gelip Hz. Peygamber'i (sav) aramağa koyuldu. Kendisi Peygamber'i tanımıyor, ama O'nu başkasına da sormak istemiyordu. Gece yarısı olunca Hz. Ali onu gördü ve yabancı olduğunu anladı. Ebu Zer de onu görünce peşine takıldı. Yolda ikisi de birbirine bir şey sormadı. Böylece sabah oldu. Sonra Ebu Zer su kırbasını ve azığını alıp yine Kâbe'ye geldi. O gün de aynı şekilde, Hz. Peygamber (sav) onu görmeden, geçti. Nihayet akşam oldu, Ebu Zer geceyi geçireceği yere döndü. Bu sırada Ali yine onun yanına uğradı ve “bu adam hala konaklayacağı ve geceleyeceği yeri bulamadı mı?” diye içinden geçirdi. Sonra yine Ebu Zer'i yanına alıp götürdü. Yolda yine iki arkadaştan biri diğerine hiçbir şey sormadı.
Bu şekilde üçüncü gün oldu ve Ali yine onun yanına gelip onu yanında konaklattı, sonra da ona “seni buraya getiren sebebi bana söylemez misin?” dedi. Ebu Zer “eğer bana yol göstereceğine dair söz verirsen sana durumumu bildiririm” dedi. Ali onun istediği sözü verdi, Ebu Zer de ona geliş amacını bildirdi. Bunun üzerine Ali “hiç şüphesiz bu zât haktır, doğrudur, o Allah'ın Rasulü'dür. Sabah olduğunda peşimden gel, eğer yolda sana zarar vereceğinden korktuğum bir şey görürsem, sanki ben su döküyormuş gibi dikilip dururum (o zaman sen peşimden ayrıl git). Eğer ben yürüyüp gidersem, ardımca gel, sonra da benim girdiğim yere, girersin” dedi. Ebu Zer bu şekilde yaparak Ali'nin arkasına takılıp gitti. Nihayet Ali, Peygamber'in (sav) huzuruna girdi. Ebu Zer de onunla beraber huzura girdi. Peygamber'in (sav) sözlerini dinledi ve olduğu yerde Müslüman oldu. Peygamber (sav) ona "sen şimdi kendi kavminin yanına dön, benim peygamberliğimi onlara haber ver. Benim emrim sana gelinceye kadar orada kal" buyurdu. Ebu Zer “canım elinde olan Allah'a yemin ederim ki, ben şehadet kelimesini müşriklerin ortasında haykıracağım” dedi.
Ardından Ebu Zer, huzurdan çıkıp Kâbe'ye geldi ve en yüksek sesiyle “eşhedu en lâ ilahe illallah ve enne Muhammeden Rasûlullah” diye haykırdı. Bunun üzerine Kureyş topluluğu kalkıp Ebu Zer'i dövüp yere yıktılar. Bu sırada Abbâs gelip onun üzerine kapandı ve “size yazıklar olsun! Bunun Gıfâr kabilesinden bir kimse olduğunu ve Şam ticaret yolunuzun onlardan geçtiğini bilmiyor musunuz?” dedi ve Ebu Zer'i müşriklerin elinden kurtardı. Sonra Ebu Zer, ertesi günü de Kâbe'ye dönüp dün yaptığı gibi yüksek sesle şehadet kelimesini söyledi. Müşrikler yine ona doğru fırlayıp onu dövdüler. Abbâs yine onun üzerine kapandı (ve onu kurtardı).
Açıklama:
Yazar, Kitap, Bölüm:
Buhârî, Sahîh-i Buhârî, Menâkıbü'l-Ensâr 33, 2/19
Senetler:
1. İbn Abbas Abdullah b. Abbas el-Kuraşî (Abdullah b. Abbas b. Abdülmuttalib b. Haşim b. Abdümenaf)
2. Ebu Cemre Nasr b. İmran ed-Duba'î (Nasr b. İmran b. Asım b. Vasi)
3. Müsenna b. Said ed-Dubaî (Müsenna b. Said)
4. Ebu Said Abdurrahman b. Mehdî el-Anberî (Abdurrahman b. Mehdi b. Hassân b. Abdurrahman)
5. Amr b. Abbas el-Bâhilî (Amr b. Abbas)
Konular:
Ehl-i Beyt, Hz. Ali
Bize Abdullah b. Muhammed, ona Yahya b. Adem, ona Ebu Bekir b. Ayyâş, ona Ebu Husayn, ona da Ebu Meryem Abdullah b. Ziyâd el-Esedî şöyle demiştir:
Talha, Zübeyir ve Âişe Basra üzerine yürüdükleri zaman, Ali, (insanları seferber etmek üzere) Ammâr b. Yâsir ile Hasan b. Ali'yi (Kûfe'ye) yolladı. Onlar Kûfe'ye, bizim yanımıza gelip minbere çıktı. Hasan b. Ali minberin üst tarafında, Ammâr ise Hasan'dan daha aşağıda durdu, bizler de onlara doğru toplandık. Ben Ammâr'ın şöyle dediğini işittim: Âişe, Basra'ya doğru yürümüştür. Ve vallahi, Âişe elbette Hz. Peygamber'in dünya ahiret eşidir. Ancak Allah Tebâreke ve Taâlâ, kendisine mi yoksa Âişe'ye mi itaat ettiğiniz ortaya çıksın diye sizi denemektedir.
Öneri Formu
Hadis Id, No:
27780, B007100
Hadis:
حَدَّثَنَا عَبْدُ اللَّهِ بْنُ مُحَمَّدٍ حَدَّثَنَا يَحْيَى بْنُ آدَمَ حَدَّثَنَا أَبُو بَكْرِ بْنُ عَيَّاشٍ حَدَّثَنَا أَبُو حَصِينٍ حَدَّثَنَا أَبُو مَرْيَمَ عَبْدُ اللَّهِ بْنُ زِيَادٍ الأَسَدِىُّ قَالَ لَمَّا سَارَ طَلْحَةُ وَالزُّبَيْرُ وَعَائِشَةُ إِلَى الْبَصْرَةِ بَعَثَ عَلِىٌّ عَمَّارَ بْنَ يَاسِرٍ وَحَسَنَ بْنَ عَلِىٍّ ، فَقَدِمَا عَلَيْنَا الْكُوفَةَ فَصَعِدَا الْمِنْبَرَ ، فَكَانَ الْحَسَنُ بْنُ عَلِىٍّ فَوْقَ الْمِنْبَرِ فِى أَعْلاَهُ ، وَقَامَ عَمَّارٌ أَسْفَلَ مِنَ الْحَسَنِ ، فَاجْتَمَعْنَا إِلَيْهِ فَسَمِعْتُ عَمَّارًا يَقُولُ إِنَّ عَائِشَةَ قَدْ سَارَتْ إِلَى الْبَصْرَةِ ، وَوَاللَّهِ إِنَّهَا لَزَوْجَةُ نَبِيِّكُمْ صلى الله عليه وسلم فِى الدُّنْيَا وَالآخِرَةِ ، وَلَكِنَّ اللَّهَ تَبَارَكَ وَتَعَالَى ابْتَلاَكُمْ ، لِيَعْلَمَ إِيَّاهُ تُطِيعُونَ أَمْ هِىَ .
Tercemesi:
Bize Abdullah b. Muhammed, ona Yahya b. Adem, ona Ebu Bekir b. Ayyâş, ona Ebu Husayn, ona da Ebu Meryem Abdullah b. Ziyâd el-Esedî şöyle demiştir:
Talha, Zübeyir ve Âişe Basra üzerine yürüdükleri zaman, Ali, (insanları seferber etmek üzere) Ammâr b. Yâsir ile Hasan b. Ali'yi (Kûfe'ye) yolladı. Onlar Kûfe'ye, bizim yanımıza gelip minbere çıktı. Hasan b. Ali minberin üst tarafında, Ammâr ise Hasan'dan daha aşağıda durdu, bizler de onlara doğru toplandık. Ben Ammâr'ın şöyle dediğini işittim: Âişe, Basra'ya doğru yürümüştür. Ve vallahi, Âişe elbette Hz. Peygamber'in dünya ahiret eşidir. Ancak Allah Tebâreke ve Taâlâ, kendisine mi yoksa Âişe'ye mi itaat ettiğiniz ortaya çıksın diye sizi denemektedir.
Açıklama:
Yazar, Kitap, Bölüm:
Buhârî, Sahîh-i Buhârî, Fiten 18, 2/691
Senetler:
()
Konular:
Ehl-i Beyt, Hz. Ali
Ehl-i beyt, Hz. Hasan
Hz. Peygamber, hanımları, Hz. Aişe
Sahabe, aralarındaki ihtilaflar, (Hz. peygamber'den sonra)
Sahabe, birbirlerine karşı kullandıkları üslup
Sahabe, Hz. Peygamber'den sonraki durumları
Bize Muhammed b. Beşşâr, ona Ğunder, ona Şu'be, ona Hakem, ona da Ebu Vâil şöyle demiştir:
Hz. Ali, destek istemek üzere Ammâr ile Hasan'ı Kûfe'ye gönderdiği zaman, Ammâr hutbeye çıkıp “ben kesinlikle biliyorum ki Aişe dünyada ve ahirette Peygamber'in (sav) zevcesidir. Lâkin Allah sizleri, kendisine mi yoksa Âişe'ye mi uyacaksınız diye denemektedir” dedi.
Öneri Formu
Hadis Id, No:
34833, B003772
Hadis:
حَدَّثَنَا مُحَمَّدُ بْنُ بَشَّارٍ حَدَّثَنَا غُنْدَرٌ حَدَّثَنَا شُعْبَةُ عَنِ الْحَكَمِ سَمِعْتُ أَبَا وَائِلٍ قَالَ لَمَّا بَعَثَ عَلِىٌّ عَمَّارًا وَالْحَسَنَ إِلَى الْكُوفَةِ لِيَسْتَنْفِرَهُمْ خَطَبَ عَمَّارٌ فَقَالَ إِنِّى لأَعْلَمُ أَنَّهَا زَوْجَتُهُ فِى الدُّنْيَا وَالآخِرَةِ ، وَلَكِنَّ اللَّهَ ابْتَلاَكُمْ لِتَتَّبِعُوهُ أَوْ إِيَّاهَا .
Tercemesi:
Bize Muhammed b. Beşşâr, ona Ğunder, ona Şu'be, ona Hakem, ona da Ebu Vâil şöyle demiştir:
Hz. Ali, destek istemek üzere Ammâr ile Hasan'ı Kûfe'ye gönderdiği zaman, Ammâr hutbeye çıkıp “ben kesinlikle biliyorum ki Aişe dünyada ve ahirette Peygamber'in (sav) zevcesidir. Lâkin Allah sizleri, kendisine mi yoksa Âişe'ye mi uyacaksınız diye denemektedir” dedi.
Açıklama:
Yazar, Kitap, Bölüm:
Buhârî, Sahîh-i Buhârî, Fedâili Ashâbi'n-Nebi 30, 1/954
Senetler:
1. Ebu Yakzân Ammar b. Yasir el-Ansî (Ammar b. Yasir b. Amir b. Malik b. Kinane)
2. Ebu Vâil Şakik b. Seleme el-Esedî (Şakik b. Seleme)
3. Ebu Abdullah Hakem b. Uteybe el-Kindî (Hakem b. Uteybe)
4. Şube b. Haccâc el-Atekî (Şu'be b. Haccac b. Verd)
5. Gunder Muhammed b. Cafer el-Hüzelî (Muhammed b. Cafer el-Hüzeli)
6. Muhammed b. Beşşâr el-Abdî (Muhammed b. Beşşâr b. Osman)
Konular:
Ehl-i Beyt, Hz. Ali
Ehl-i beyt, Hz. Hasan
Hz. Peygamber, hanımları, Hz. Aişe
Öneri Formu
Hadis Id, No:
4306, M002465
Hadis:
وَحَدَّثَنَا مُحَمَّدُ بْنُ أَبِى بَكْرٍ الْمُقَدَّمِىُّ حَدَّثَنَا ابْنُ عُلَيَّةَ وَحَمَّادُ بْنُ زَيْدٍ ح
وَحَدَّثَنَا قُتَيْبَةُ بْنُ سَعِيدٍ حَدَّثَنَا حَمَّادُ بْنُ زَيْدٍ ح
وَحَدَّثَنَا أَبُو بَكْرِ بْنُ أَبِى شَيْبَةَ وَزُهَيْرُ بْنُ حَرْبٍ - وَاللَّفْظُ لَهُمَا - قَالاَ حَدَّثَنَا إِسْمَاعِيلُ ابْنُ عُلَيَّةَ عَنْ أَيُّوبَ عَنْ مُحَمَّدٍ عَنْ عَبِيدَةَ عَنْ عَلِىٍّ قَالَ ذَكَرَ الْخَوَارِجَ فَقَالَ
"فِيهِمْ رَجُلٌ مُخْدَجُ الْيَدِ - أَوْ مُودَنُ الْيَدِ أَوْ مَثْدُونُ الْيَدِ - لَوْلاَ أَنْ تَبْطَرُوا لَحَدَّثْتُكُمْ بِمَا وَعَدَ اللَّهُ الَّذِينَ يَقْتُلُونَهُمْ عَلَى لِسَانِ مُحَمَّدٍ صلى الله عليه وسلم - قَالَ - قُلْتُ آنْتَ سَمِعْتَهُ مِنْ مُحَمَّدٍ صلى الله عليه وسلم قَالَ إِى وَرَبِّ الْكَعْبَةِ إِى وَرَبِّ الْكَعْبَةِ إِى وَرَبِّ الْكَعْبَةِ."
Tercemesi:
Bize Muhammed b. Ebu Bekir el-Mukaddemî, ona İbn Uleyye ve Hammad b. Zeyd; (T)
Bize Kuteybe b. Said, ona Hammad b. Zeyd; (T)
Bize Ebu Bekir b. Ebu Şeybe ve Züheyr b. Harb –lafız kendilerine ait olmak üzere-, o ikisine İsmail b. Uleyye, ona Eyyüb, ona Muhammed, ona Abide, ona da Ali'nin Haricileri söz konusu ederken haklarında şöyle dediğini zikretti:
"Aralarında eli olmayan –yahut eli kısa ya da eli küçük- bir adam vardır. Eğer şımarmayacak olsaydınız ben sizlere Allah'ın Muhammed'in (sav) dili üzere, onları öldüren kimselere neler vaat ettiğini de anlatacaktım dedi. (Abide) dedi ki: Ben bunu Muhammed'den (sav) bizzat sen mi dinledin dedim. O; Kâbe'nin Rabbi hakkı için evet, Kâbe'nin Rabbi hakkı için evet, Kâbe'nin Rabbi hakkı için evet dedi."
Açıklama:
Yazar, Kitap, Bölüm:
Müslim, Sahîh-i Müslim, Zekât 2465, /414
Senetler:
()
Konular:
Bilgi, gaybdan haber verme
Ehl-i Beyt, Hz. Ali
Hariciler / Haruriler / Haricilik / Harurilik
Terör, Tefrika/bölücülükten uzak durmak
Öneri Formu
Hadis Id, No:
4308, M002466
Hadis:
حَدَّثَنَا مُحَمَّدُ بْنُ الْمُثَنَّى حَدَّثَنَا ابْنُ أَبِى عَدِىٍّ عَنِ ابْنِ عَوْنٍ عَنْ مُحَمَّدٍ عَنْ عَبِيدَةَ قَالَ
"لاَ أُحَدِّثُكُمْ إِلاَّ مَا سَمِعْتُ مِنْهُ." فَذَكَرَ عَنْ عَلِىٍّ نَحْوَ حَدِيثِ أَيُّوبَ مَرْفُوعًا.
Tercemesi:
Bize Muhammed b. el-Müsenna, ona İbn Ebu Adî, ona İbn Avn, ona Muhammed, ona da Abide'nin şöyle dediğini rivayet etti:
"Hayır, ben size ancak ondan işittiklerimi söylüyorum" diyerek, Ali'den Eyyüb'ün hadisine yakın merfu bir rivayet nakletti.
Açıklama:
Yazar, Kitap, Bölüm:
Müslim, Sahîh-i Müslim, Zekât 2466, /414
Senetler:
()
Konular:
Bilgi, gaybdan haber verme
Ehl-i Beyt, Hz. Ali
Hariciler / Haruriler / Haricilik / Harurilik
Öneri Formu
Hadis Id, No:
4314, M002468
Hadis:
حَدَّثَنِى أَبُو الطَّاهِرِ وَيُونُسُ بْنُ عَبْدِ الأَعْلَى قَالاَ أَخْبَرَنَا عَبْدُ اللَّهِ بْنُ وَهْبٍ أَخْبَرَنِى عَمْرُو بْنُ الْحَارِثِ عَنْ بُكَيْرِ بْنِ الأَشَجِّ عَنْ بُسْرِ بْنِ سَعِيدٍ عَنْ عُبَيْدِ اللَّهِ بْنِ أَبِى رَافِعٍ مَوْلَى رَسُولِ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم أَنَّ الْحَرُورِيَّةَ لَمَّا خَرَجَتْ وَهُوَ مَعَ عَلِىِّ بْنِ أَبِى طَالِبٍ - رضى الله عنه - قَالُوا لاَ حُكْمَ إِلاَّ لِلَّهِ . قَالَ عَلِىٌّ كَلِمَةُ حَقٍّ أُرِيدَ بِهَا بَاطِلٌ إِنَّ رَسُولَ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم وَصَفَ نَاسًا إِنِّى لأَعْرِفُ صِفَتَهُمْ فِى هَؤُلاَءِ
"يَقُولُونَ الْحَقَّ بِأَلْسِنَتِهِمْ لاَ يَجُوزُ هَذَا مِنْهُمْ - وَأَشَارَ إِلَى حَلْقِهِ - مِنْ أَبْغَضِ خَلْقِ اللَّهِ إِلَيْهِ مِنْهُمْ أَسْوَدُ إِحْدَى يَدَيْهِ طُبْىُ شَاةٍ أَوْ حَلَمَةُ ثَدْىٍ." فَلَمَّا قَتَلَهُمْ عَلِىُّ بْنُ أَبِى طَالِبٍ - رضى الله عنه - قَالَ انْظُرُوا. فَنَظَرُوا فَلَمْ يَجِدُوا شَيْئًا فَقَالَ ارْجِعُوا فَوَاللَّهِ مَا كَذَبْتُ وَلاَ كُذِبْتُ. مَرَّتَيْنِ أَوْ ثَلاَثًا ثُمَّ وَجَدُوهُ فِى خَرِبَةٍ فَأَتَوْا بِهِ حَتَّى وَضَعُوهُ بَيْنَ يَدَيْهِ. قَالَ عُبَيْدُ اللَّهِ وَأَنَا حَاضِرُ ذَلِكَ مِنْ أَمْرِهِمْ. وَقَوْلِ عَلِىٍّ فِيهِمْ.
[زَادَ يُونُسُ فِى رِوَايَتِهِ قَالَ بُكَيْرٌ وَحَدَّثَنِى رَجُلٌ عَنِ ابْنِ حُنَيْنٍ أَنَّهُ قَالَ رَأَيْتُ ذَلِكَ الأَسْوَدَ.]
Tercemesi:
Bize Ebu Tahir ve Yunus b. Abdüla'la (b. Meysere b. Hafs b. Hayyan), o ikisine Abdullah b. Vehb (b. Müslim), ona Amr b. Haris (b. Yakub), ona Bükeyr b. (Abdullah b.) Eşec, ona Büsr b. Saîd, ona da Rasulullah'ın (sav) mevlası Ubeydullah b. Ebu Rafi'nin rivayet ettiğine göre kendisi Ali b. Ebu Talib'le birlikteyken Haruriler (Ali'ye karşı) ayaklanmış ve hüküm yalnızca Allah'ındır demişlerdi. Bunun üzerine Ali; bu batılın kastedildiği hak bir sözdür. Bir keresinde Rasulullah (sav) bazı insanların niteliklerini anlatmıştı. Onun sözünü ettiği insanların niteliklerini bu (Haruriler'de) görüyorum. (Rasulullah (sav) o zaman şöyle buyurmuştu:)
"Onlar dilleriyle hakkı söylerler. Ancak söyledikleri bu hak söz -boğazına işaret ederek.- şuran aşağı geçmez. Onlar Allah'ın en çok buğz ettiği kimselerdendir. İçlerinde, ellerinden birisi kadın memesi veya kadın memesinin ucu gibi olan siyah bir adam vardır." Ali b. Ebu Talib (ra) onları öldürünce; gidip şu siyah adamı bulun dedi. Ancak hiçbir şey bulamadılar. Bunun üzerine Ali iki veya üç kez; dönün tekrar arayın. Allah'a yemin olsun ki ne ben yalan söyledim ne de (Rasulullah (sav) tarafından bana) yalan söylenmiştir dedi. Sonunda siyah adamı bir yıkıntının içinde buldular ve getirip onun önüne koydular. Ubeydullah; Haruriler'le savaşılırken ve Ali onlar hakkında söylediklerini dile getirirken ben de oradaydım demiştir.
[Yunus bu olayla ilgili rivayetini Bükeyr dedi ki: Bana bir adam, İbn Huneyn'den ben o siyah adamı gördüm dediğini rivayet etmiştir ziyadesiyle aktarmıştır.]
Açıklama:
Yazar, Kitap, Bölüm:
Müslim, Sahîh-i Müslim, Zekât 2468, /415
Senetler:
1. Ebu Hasan Ali b. Ebu Talib el-Hâşimî (Ali b. Ebu Talib b. Abdülmuttalib b. Haşim b. Abdümenaf)
2. ibn Ebu Râfi' Ubeydullah b. Eslem el-Medeni (Ubeydullah b. Eslem)
3. Büsr b. Saîd el-Hadramî (Büsr b. Saîd)
4. Ebu Abdullah Bükeyr b. Abdullah el-Kuraşî (Bükeyr b. Abdullah b. Eşec)
5. Amr b. Haris el-Ensarî (Amr b. Haris b. Yakub)
6. Abdullah b. Vehb el-Kuraşî (Abdullah b. Vehb b. Müslim)
7. Yunus b. Abdula'la es-Sadefi (Yunus b. Abdulala b. Meysera b. Hafs b. Hayyan)
Konular:
Amel, İman-amel bütünlüğü
Ehl-i Beyt, Hz. Ali
Hariciler / Haruriler / Haricilik / Harurilik
KTB, İMAN
Öneri Formu
Hadis Id, No:
4323, M002471
Hadis:
وَحَدَّثَنَاهُ أَبُو كَامِلٍ حَدَّثَنَا عَبْدُ الْوَاحِدِ حَدَّثَنَا سُلَيْمَانُ الشَّيْبَانِىُّ بِهَذَا الإِسْنَادِ وَقَالَ
"يَخْرُجُ مِنْهُ أَقْوَامٌ."
Tercemesi:
Bize Ebu Kamil, ona Abdülvahid, ona Süleyman eş-Şeybânî bu isnad ile rivayet etmiş olup ayrıca; "ondan birtakım kavimler çıkacak dedi."
Açıklama:
Yazar, Kitap, Bölüm:
Müslim, Sahîh-i Müslim, Zekât 2471, /416
Senetler:
()
Konular:
Bilgi, gaybdan haber verme
Ehl-i Beyt, Hz. Ali
Hariciler / Haruriler / Haricilik / Harurilik
حَدَّثَنَا قُتَيْبَةُ حَدَّثَنَا حَاتِمٌ عَنْ يَزِيدَ بْنِ أَبِى عُبَيْدٍ عَنْ سَلَمَةَ قَالَ كَانَ عَلِىٌّ قَدْ تَخَلَّفَ عَنِ النَّبِىِّ صلى الله عليه وسلم فِى خَيْبَرَ وَكَانَ بِهِ رَمَدٌ فَقَالَ أَنَا أَتَخَلَّفُ عَنْ رَسُولِ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم فَخَرَجَ عَلِىٌّ فَلَحِقَ بِالنَّبِىِّ صلى الله عليه وسلم ، فَلَمَّا كَانَ مَسَاءُ اللَّيْلَةِ الَّتِى فَتَحَهَا اللَّهُ فِى صَبَاحِهَا ، قَالَ رَسُولُ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم " لأُعْطِيَنَّ الرَّايَةَ - أَوْ لَيَأْخُذَنَّ الرَّايَةَ - غَدًا رَجُلاً يُحِبُّهُ اللَّهُ وَرَسُولُهُ - أَوْ قَالَ يُحِبُّ اللَّهَ وَرَسُولَهُ - يَفْتَحُ اللَّهُ عَلَيْهِ " . فَإِذَا نَحْنُ بِعَلِىٍّ وَمَا نَرْجُوهُ ، فَقَالُوا هَذَا عَلِىٌّ . فَأَعْطَاهُ رَسُولُ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم فَفَتَحَ اللَّهُ عَلَيْهِ .
Öneri Formu
Hadis Id, No:
34754, B003702
Hadis:
حَدَّثَنَا قُتَيْبَةُ حَدَّثَنَا حَاتِمٌ عَنْ يَزِيدَ بْنِ أَبِى عُبَيْدٍ عَنْ سَلَمَةَ قَالَ كَانَ عَلِىٌّ قَدْ تَخَلَّفَ عَنِ النَّبِىِّ صلى الله عليه وسلم فِى خَيْبَرَ وَكَانَ بِهِ رَمَدٌ فَقَالَ أَنَا أَتَخَلَّفُ عَنْ رَسُولِ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم فَخَرَجَ عَلِىٌّ فَلَحِقَ بِالنَّبِىِّ صلى الله عليه وسلم ، فَلَمَّا كَانَ مَسَاءُ اللَّيْلَةِ الَّتِى فَتَحَهَا اللَّهُ فِى صَبَاحِهَا ، قَالَ رَسُولُ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم " لأُعْطِيَنَّ الرَّايَةَ - أَوْ لَيَأْخُذَنَّ الرَّايَةَ - غَدًا رَجُلاً يُحِبُّهُ اللَّهُ وَرَسُولُهُ - أَوْ قَالَ يُحِبُّ اللَّهَ وَرَسُولَهُ - يَفْتَحُ اللَّهُ عَلَيْهِ " . فَإِذَا نَحْنُ بِعَلِىٍّ وَمَا نَرْجُوهُ ، فَقَالُوا هَذَا عَلِىٌّ . فَأَعْطَاهُ رَسُولُ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم فَفَتَحَ اللَّهُ عَلَيْهِ .
Tercemesi:
Bize Kuteybe, ona Hâtim, ona Yezid b. Ebu Ubeyd, ona Seleme şöyle söylemiştir: Gözündeki rahatsızlıktan dolayı Hz. Ali Hayber günü Hz. Peygamber'den (sav) geride kalmıştı. Ben Allah Resulünden geride kalır mıyım diyerek sefere çıktı ve ona yetişti. Allah'ın, sabahında fetih ihsan ettiği gecenin akşamı olunca Resulullah (sav) şöyle buyurdu:
"Sancağı yarın birine vereceğim ya da o alacak. O, Allah'ı ve resulünü sever, Allah ve resulü de onu sever! Allah ona fethi ihsan edecektir." Biz birden Ali ile karşılaştık halbuki onun geleceğini ummuyorduk. Sahabiler bu Ali dediler akabinde Resulullah (sav) sancağı ona verdi ve Allah fethi ona nasip etti.
Açıklama:
Yazar, Kitap, Bölüm:
Buhârî, Sahîh-i Buhârî, Fedâili Ashâbi'n-Nebi 9, 1/944
Senetler:
1. Ebu İyas Seleme b. Ekva' (Seleme b. Amr b. Sinan b. Abdullah)
2. Ebu Halid Yezid b. Ebu Ubeyd el-Eslemî (Yezid b. Ebu Ubeyd)
4. Ebu İsmail Hatim b. İsmail el-Harisî (Hatim b. İsmail b. Muhammed)
5. Ebu Recâ Kuteybe b. Said es-Sekafi (Kuteybe b. Said b. Cemil b. Tarif)
Konular:
Ehl-i Beyt, Hz. Ali
Siyer, Hayber günü
Öneri Formu
Hadis Id, No:
34755, B003703
Hadis:
حَدَّثَنَا عَبْدُ اللَّهِ بْنُ مَسْلَمَةَ حَدَّثَنَا عَبْدُ الْعَزِيزِ بْنُ أَبِى حَازِمٍ عَنْ أَبِيهِ أَنَّ رَجُلاً جَاءَ إِلَى سَهْلِ بْنِ سَعْدٍ فَقَالَ هَذَا فُلاَنٌ - لأَمِيرِ الْمَدِينَةِ - يَدْعُو عَلِيًّا عِنْدَ الْمِنْبَرِ . قَالَ فَيَقُولُ مَاذَا قَالَ يَقُولُ لَهُ أَبُو تُرَابٍ . فَضَحِكَ قَالَ وَاللَّهِ مَا سَمَّاهُ إِلاَّ النَّبِىُّ صلى الله عليه وسلم ، وَمَا كَانَ لَهُ اسْمٌ أَحَبَّ إِلَيْهِ مِنْهُ . فَاسْتَطْعَمْتُ الْحَدِيثَ سَهْلاً ، وَقُلْتُ يَا أَبَا عَبَّاسٍ كَيْفَ قَالَ دَخَلَ عَلِىٌّ عَلَى فَاطِمَةَ ثُمَّ خَرَجَ فَاضْطَجَعَ فِى الْمَسْجِدِ ، فَقَالَ النَّبِىُّ صلى الله عليه وسلم " أَيْنَ ابْنُ عَمِّكِ" . قَالَتْ فِى الْمَسْجِدِ . فَخَرَجَ إِلَيْهِ فَوَجَدَ رِدَاءَهُ قَدْ سَقَطَ عَنْ ظَهْرِهِ ، وَخَلَصَ التُّرَابُ إِلَى ظَهْرِهِ ، فَجَعَلَ يَمْسَحُ التُّرَابَ عَنْ ظَهْرِهِ فَيَقُولُ " اجْلِسْ يَا أَبَا تُرَابٍ " . مَرَّتَيْنِ .
Tercemesi:
Bize Abdullah b. Mesleme, ona Abdülaziz b. Ebu Hazım, ona babası şöyle söyledi: Bir kişi Sehl b. Sa'd'a geldi ve dedi ki: Medine emiri olan filanca kişi minberin yanında Hz. Ali'yi hoş olmayn bir şekilde anıyor.
Sehl 'bu emir Hz. Ali için ne söyledi?' diye sordu. Ebu Hazım, 'ona Ebu türab diyor' şeklinde cevap verince Sehl b. Sa'd güldü ve 'onu bu şekilde Hz. Peygamber (sav) isimlendirdi ve Ali için bundan daha sevimli bir isim olmamıştır' dedi.
Bunun üzerine Ebu Hazım (öğrenmenin verdiği lezzeti tatmak için), Sehl b. Sad'a bu hadisi sordu ve dedi ki 'Ey Ebu Abbas, bu isim verme işi nasıl oldu?
O da şöyle anlattı:
Bir keresinde Hz. Ali, Hz. Fatıma'nın yanına girmiş, sonra (Fatıma'ya darılarak) dışarı çıkmış ve mescitte yatmıştı. Bu sırada Fatıma'nın yanına Hz. Peygamber (sav) gelip: "Amca oğlun nerede?" diye sordu. Fatıma da onun mescitte olduğunu söyledi. Bunun üzerine Hz. Peygamber mescide geldi ve Ali'yi, sırtından hırkası düşmüş ve sırtına toprak bulaşmış bir halde buldu. Bunun üzerine Hz. Peygamber (sav), bir yandan Ali'nin sırtından toprakları eliyle siliyor bir yandan da "Otur Ey Ebu türab, otur Ey Ebu türab" diyordu.
Açıklama:
Yazar, Kitap, Bölüm:
Buhârî, Sahîh-i Buhârî, Fedâili Ashâbi'n-Nebi 9, 1/944
Senetler:
1. Sehl b. Sa'd es-Sâidi (Sehl b. Sa'd b. Malik b. Halid b. Sa'lebe)
2. Ebû Hazim Seleme b. Dînar (Seleme b. Dînar)
3. Ebu Temmam Abdülaziz b. Ebu Hâzım el-Mahzûmî (Abdülaziz b. Seleme b. Dinar)
4. Ebu Abdurrahman Abdullah b. Mesleme el-Harisî (Abdullah b. Mesleme b. Ka'neb)
Konular:
Ehl-i Beyt, Hz. Ali
İbadethane, ibadethanelerde uyumak