980 Kayıt Bulundu.
Bize Ali b. Muhammed, ona Ebu el-Huseyn, ona Hammad b. Seleme, ona Ali b. Zeyd b. Cündan, ona Adî b. Sabit, ona da Bera b. Azib (ra) şöyle demiştir: Biz Resul-i Ekrem'in (sav) ifa etmiş olduğu hac seferine beraberinde yola çıkmıştık. O, yolun bir yerinde, konakladı ve cemaatle namaz kılma emrini verdi. Daha sonra Ali'nin (ra) elini tuttu ve "ben müminlere, kendi nefislerinden evla değil miyim?" dedi. Orada bulunan sahabe “evet” dediler. Resul-i Ekrem tekrar "ben her mümine, kendi nefsinden evla değimliyim?" dedi. Ashabı Kiram da “evet diye cevap verdi. Sonra Hz. Peygamber (sav) (Hz. Ali'yi işaret ederek) "işte kim bunun dostu ise ben de onun dostuyum. Allah'ım, ona (Ali’yi) dost olana sen de dost ol, düşman olana sen de düşman ol" dedi.
Açıklama: Kültürümüzde Hadisler projesini ilgilendiren kısım: اللَّهُمَّ وَالِ مَنْ وَالاَهُ اللَّهُمَّ عَادِ مَنْ عَادَاهُ
Bize Kuteybe, ona Leys, ona İbn Ebu Müleyke, ona da Misver b. Mahrame'nin riveyet ettiğine göre Rasulullah (sav)minber üzerinde iken şöyle buyurmuştur: "Hişâm b. Mugîre oğulları kendi kızlarını Ebu Tâlib'in oğlu Ali'ye nikâhlamak üzere benden izin istediler. Ben onlara buna izin vermem. Sonra isteseler, yine izin vermem, sonra isteseler, yine izin vermem. Ancak Ebu Tâlib'in oğlu benim kızımı boşamak isterse, o takdirde onların kızıyla evlenebilir. Çünkü kızım Fâtıma, ancak benden bir parçadır. Onu tedirgin eden şey beni de tedirgin eder, ona sıkıntı veren şey bana da sıkıntı verir." Böyle buyurdu Hz. Peygamber.
Yüce Allah'ın "Aralarındaki işlerini istişare ederek yürütürler" (Şûrâ, 38); "Karara bağlanacak işlerde onlarla istişare et" (Alu İmrân, 158) buyrukları ve "Kesin kararını verince de, yalnız Allah’a güvenip dayan" (Alu İmrân, 158) ayetinin de beyan ettiği üzere istişarenin karar verilmeden önce yapılması gerektiği Babı Allah Rasulü (sav) bir karar verdiği zaman, hiç bir beşerin, Allah ve Rasulü'nün önüne geçme imkanı yoktur. Hz. Peygamber'in (sav) Uhud günü savaş için Medine'de kalmak veya dışına çıkmak konusunda ashabı ile yaptığı istişare sonucunda savaşın Medine dışında yapılaması uygun görüldü. Hz. Peygamber (sav) zırhını giyip yola çıkmaya karar verince, “(istersen) Medine'de kal ” dediler ama Hz. Peygamber (sav) bu teklife kulak asmadı ve "Bir Peygamber'e zırhını giydikten sonra Allah'ın hükmü gerçekleşinceye kadar onu çıkarması yaraşmaz" buyurdu. Yine Hz. Peygamber (sav) İfk hadisesinde, Hz. Âişe'ye atılan iftira konusunda Hz. Ali ve Usame ile istişare etti ve ikisinden birini dinledi. Ancak Kur'an'ın hükmü inince, tartışmalara kulak asmayıp iftiracılara sopa vurdu ve Allah'ın emrettiği hükmü uyguladı. Hz. peygamber'den (sav) sonra da yöneticiler, mubah işlerde, en kolay hüküm ile amel etmek üzere ehl-i ilimden güvenilir kimselerle istişare yaptılar. Kitap ve sünnet bir konuda açık hüküm beyan ettiği zaman da, Hz. Peygamber'in sünnetine uyarak asla o hükmün dışına çıkmadılar. Hz. Ebu Bekir zekat vermeyenlerle savaşmayı uygun gördüğünde, Hz. Ömer ona “Peygamber (sav) "ben insanlarla 'lâ ilâhe İllallah' deyinceye kadar savaşmakla emrolundum. 'Lâ ilâhe İllallah' dediklerinde canlarını ve mallarını benden korumuş olurlar, ancak İslam hakkı hariç. Onun da hesabını Allah'a verirler" buyurduğu halde sen o insanlarla nasıl savaşırsın?” dedi. Ebu Bekir “vallahi Allah Rasulü'nün (sav) birleştirdiği şeylerin (namaz ile zekatın) arasını ayıranlarla elbette savaşırım” dedi. Sonra Ömer de ona uydu. Bu konuda Ebu Bekir istişare etmedi. Çünkü onun yanında, Allah Rasulü'nün (sav), namaz ile zekat arasını ayıran, dini ve dinin ahkamını değiştirmek isteyen kimselerle ilgili verdiği hüküm vardı. Hz. Peygamber (sav) "kim dininin değiştirirse onu öldürün" buyurmuştur. Hz. Ömer'in istişare heyeti, ister genç isterse yaşlı olsun Kurrâ kimselerdi. O, Aziz ve Celil Allah'ın kitabına uyma konusunda son derece titizdi. Bize Üveysî, ona İbrahim, ona Salih, ona İbn Şihâb, ona Urve, ona İbn Müseyyeb, Alkame b. Vakkâs ve Übeydullah, onlara da Âişe (r.anha), iftiracıların kendisi hakkında ileri geri konuştukları zaman şöyle demiştir: Vahiy gecikince Rasulullah (sav), eşi ile ayrılığı konusunda fikirlerini sormak ve istişare etmek üzere Ali b. Ebu Tâlib ile Usame b. Zeyd'i yanına çağırdı. Usame, Rasulullah'ın ailesinin, atılan iftiradan beri olduğunu bildiğini ifade etmiş, ancak Ali “ey Allah'ın Rasulü, Allah Sana darlık vermemiş. Âişe'den dışında bir sürü kadın vardır. Âişe'nin hizmetçisi Berîre'ye de sor. O doğrusunu Sana söyler” demişti. Bunun üzerine Rasulullah (sav) Berîre'yi çağırıp "ey Berire, Âişe'nin şüpheli her hangi bir durumunu gördün mü?" diye sordu. Berîre de “hayır ey Allah'ın Rasulü, görmedim. Benim, onda görebildiğim en büyük kusur şu oldu. Âişe küçük yaşta bir kız çocuğu olarak hamur yoğururken uyuyakalırdı da evin besi koyunu gelip hamuru yerdi” dedi. Bunun üzerine Rasulullah (sav) o günü minbere çıkıp şöyle buyurdu: "Ey Müslümanlar topluluğu, ailem hakkında bana eziyet eden bir adama karşı, bana kim yardım eder ve benim o kimseyi kınamamı haklı görür? Vallahi ben ailem hakkında hayırdan başka bildiğim bir şey yok" dedi ve Âişe'nin atılan iftiradan beri olduğunu söyledi. Bu hadisi Ebu Usâme, Hişâm'dan rivayet etmiştir.
Bize Zeyd b. Ahzem, ona Ebu Kuteybe Selm b. Kuteybe, ona Müsennâ b. Saîd el-Kasîr, ona da Ebu Cemre şöyle şöyle rivayet etmiştir: İbn Abbâs bize “Ebu Zer'in İslâm'a girişini size haber vereyim mi?” diye sordu. Biz de “evet, haber ver” dedik. İbn Abbâs “Ebu Zer şöyle anlattı” dedi: Ben Gıfâr kabilesinden bir kimse idim. Bize “Mekke'de bir adam çıkmış, peygamber olduğunu iddia ediyormuş” diye bir haber ulaştı. Bunun üzerine kardeşime “haydi gidip bu adamla görüş ve O'nun haberini bana getir” dedim. Kardeşim gitti, Rasulullah (sav) ile buluştu sonra da dönüp geldi. Kardeşime “sende ne haber var?” diye sordum. O da “vallahi bir adam gördüm, O iyiliği tavsiye ediyor, kötülükten alıkoyuyor” dedi. Kardeşime “gönlüme şifâ verir bir haber getirmedin” dedim. Hemen kendime bir azık hazırladım bir de baston alıp Mekke'ye yöneldim. (Mekke'ye geldim) fakat ben Rasulullah'ı tanımıyordum, onu bir başkasına da sormak da istemiyordum. Zemzem suyu içiyor, mescitte kalıyordum. Ebu Zer der ki: Bu sırada yanıma Ali uğradı ve “bu adam yabancı gibidir” dedi. Ben de “evet yabancıyım” dedim. Ali “öyleyse bizim eve buyur” dedi. Ebu Zer der ki: Ali ile birlikte yürüdüm. (Sabaha kadar) o bana bir şey sormadı, ben de ona bir şey söylemedim. Sabah olunca Rasulullah'ı sormak için kuşluk vakti mescide gittim. Fakat hiç kimse bana O'na dair bir şey söylemiyordu. Ebu Zer der ki: Yine Ali yanıma uğradı ve “bu adamın ikamet yerini öğrenmenin zamanı gelmedi mi?” diye sordu. Ben de “Hayır (burada ikamet edici değilim)” dedim. Ali “benimle yürü (bize gidelim)” dedi. Ali “senin durumun nedir, seni bu beldeye getiren şey nedir?” diye sordu. Ben de “gizli tutacağına dair bana söz verirsen, sana haber veririm” dedim. Ali “emîn ol, öyle yaparım” dedi. Ben de ona şöyle anlattım: Burada peygamber olduğunu iddia eden bir adam çıktığını duyduk. Onunla konuşmak üzere kardeşimi gönderdim. Kardeşim dönüp geldi, fakat getirdiği habere kanaat etmedim ve kendim varıp bu zatla yüz yüze görüşmek istedim. Ali “sen doğru yere gelmişsin. İşte ben Rasulullah'ın (sav) yanına gidiyorum, peşimden gel, benim girdiğim yere sen de gir. Eğer sana zarar vereceğinden korktuğum birisini görürsem, ayakkabımı düzeltir gibi bir duvara yönelik dururum. Sen o zaman ayrıl git” dedi. Ali yürüdü, ben de ardından yürüdüm. O Hz. Peygamber'in (sav) huzuruna girdi. Ben de ardından girdim. Hemen Peygamber'e (sav) “bana İslâm'ı öğret” dedim. O da İslâm'ı anlattı, hemen bulunduğum yerde Müslüman oldum. Bunun üzerine Peygamber (sav) bana "ey Ebu Zer, bu işi gizli tut ve memleketine dön git. Sonra sana bizim meydana çıktığımız haberi ulaşınca hemen gel" buyurdu. Ben de “seni hak peygamber olarak gönderen Allah'a yemin ederim ki, ben bu Şehâdet Kelimesini o müşriklerin ortasında haykıracağım” dedim. (Râvî İbn Abbas) der ki: Kureyş mescide toplu bir hâlde iken Ebu Zer mescide geldi ve “ey Kureyş topluluğu, Eşhedu en lâ ilahe ille İlâh ve eşhedu enne Muhammeden rasûlallah (Ben Allah'tan başka kulluk edilecek hak ilah olmadığına şehadet ediyorum ve yine Muhammed'in O'nun kulu ve rasulü olduğuna da şehadet ediyorum” dedi. Kureyş müşrikleri de “saldırın şu dinden sapmışa” dediler ve beni öyle dövdüler ki neredeyse ölecektim ki Abbas yetişip üzerime kapandı. Sonra onlara dönüp “yazıklar olsun size, Gıfar'dan bir adamı öldürüyordunuz. Oysa Gıfâr ise sizin ticaret yerinizdir ve yolunuz Gıfâr üzerindedir” dedi. Bunun üzerine Kureyşliler benden elini çekti. Ertesi gün sabah vakti ben yine Mescide gittim ve dünkü gibi yine İslâm şehadetini ilân ettim. Onlar da yine “ hadi saldırın şu dinden sapmışa” dediler. Yine dünkü gibi beni öldüresiye dövdüler. Yine Abbâs imdadıma yetişip üzerime kapandı. Kureyş'e dün söylediği sözün benzerini söyledi. (Râvî İbn Abbâs) der ki: İşte anlatılan bu olay, Allah kendisine rahmet eylesin, Ebu Zer'in İslâm'a girmesinin başlangıcıydı.
Yüce Allah'ın "Aralarındaki işlerini istişare ederek yürütürler" (Şûrâ, 38); "Karara bağlanacak işlerde onlarla istişare et" (Alu İmrân, 158) buyrukları ve "Kesin kararını verince de, yalnız Allah’a güvenip dayan" (Alu İmrân, 158) ayetinin de beyan ettiği üzere istişarenin karar verilmeden önce yapılması gerektiği Babı Allah Rasulü (sav) bir karar verdiği zaman, hiç bir beşerin, Allah ve Rasulü'nün önüne geçme imkanı yoktur. Hz. Peygamber'in (sav) Uhud günü savaş için Medine'de kalmak veya dışına çıkmak konusunda ashabı ile yaptığı istişare sonucunda savaşın Medine dışında yapılaması uygun görüldü. Hz. Peygamber (sav) zırhını giyip yola çıkmaya karar verince, “(istersen) Medine'de kal ” dediler ama Hz. Peygamber (sav) bu teklife kulak asmadı ve "Bir Peygamber'e zırhını giydikten sonra Allah'ın hükmü gerçekleşinceye kadar onu çıkarması yaraşmaz" buyurdu. Yine Hz. Peygamber (sav) İfk hadisesinde, Hz. Âişe'ye atılan iftira konusunda Hz. Ali ve Usame ile istişare etti ve ikisinden birini dinledi. Ancak Kur'an'ın hükmü inince, tartışmalara kulak asmayıp iftiracılara sopa vurdu ve Allah'ın emrettiği hükmü uyguladı. Hz. peygamber'den (sav) sonra da yöneticiler, mubah işlerde, en kolay hüküm ile amel etmek üzere ehl-i ilimden güvenilir kimselerle istişare yaptılar. Kitap ve sünnet bir konuda açık hüküm beyan ettiği zaman da, Hz. Peygamber'in sünnetine uyarak asla o hükmün dışına çıkmadılar. Hz. Ebu Bekir zekat vermeyenlerle savaşmayı uygun gördüğünde, Hz. Ömer ona “Peygamber (sav) "ben insanlarla 'lâ ilâhe İllallah' deyinceye kadar savaşmakla emrolundum. 'Lâ ilâhe İllallah' dediklerinde canlarını ve mallarını benden korumuş olurlar, ancak İslam hakkı hariç. Onun da hesabını Allah'a verirler" buyurduğu halde sen o insanlarla nasıl savaşırsın?” dedi. Ebu Bekir “vallahi Allah Rasulü'nün (sav) birleştirdiği şeylerin (namaz ile zekatın) arasını ayıranlarla elbette savaşırım” dedi. Sonra Ömer de ona uydu. Bu konuda Ebu Bekir istişare etmedi. Çünkü onun yanında, Allah Rasulü'nün (sav), namaz ile zekat arasını ayıran, dini ve dinin ahkamını değiştirmek isteyen kimselerle ilgili verdiği hüküm vardı. Hz. Peygamber (sav) "kim dininin değiştirirse onu öldürün" buyurmuştur. Hz. Ömer'in istişare heyeti, ister genç isterse yaşlı olsun Kurrâ kimselerdi. O, Aziz ve Celil Allah'ın kitabına uyma konusunda son derece titizdi. Bize Üveysî, ona İbrahim, ona Salih, ona İbn Şihâb, ona Urve, ona İbn Müseyyeb, Alkame b. Vakkâs ve Übeydullah, onlara da Âişe (r.anha), iftiracıların kendisi hakkında ileri geri konuştukları zaman şöyle demiştir: Vahiy gecikince Rasulullah (sav), eşi ile ayrılığı konusunda fikirlerini sormak ve istişare etmek üzere Ali b. Ebu Tâlib ile Usame b. Zeyd'i yanına çağırdı. Usame, Rasulullah'ın ailesinin, atılan iftiradan beri olduğunu bildiğini ifade etmiş, ancak Ali “ey Allah'ın Rasulü, Allah Sana darlık vermemiş. Âişe'den dışında bir sürü kadın vardır. Âişe'nin hizmetçisi Berîre'ye de sor. O doğrusunu Sana söyler” demişti. Bunun üzerine Rasulullah (sav) Berîre'yi çağırıp "ey Berire, Âişe'nin şüpheli her hangi bir durumunu gördün mü?" diye sordu. Berîre de “hayır ey Allah'ın Rasulü, görmedim. Benim, onda görebildiğim en büyük kusur şu oldu. Âişe küçük yaşta bir kız çocuğu olarak hamur yoğururken uyuyakalırdı da evin besi koyunu gelip hamuru yerdi” dedi. Bunun üzerine Rasulullah (sav) o günü minbere çıkıp şöyle buyurdu: "Ey Müslümanlar topluluğu, ailem hakkında bana eziyet eden bir adama karşı, bana kim yardım eder ve benim o kimseyi kınamamı haklı görür? Vallahi ben ailem hakkında hayırdan başka bildiğim bir şey yok" dedi ve Âişe'nin atılan iftiradan beri olduğunu söyledi. Bu hadisi Ebu Usâme, Hişâm'dan rivayet etmiştir.
Yüce Allah'ın "Aralarındaki işlerini istişare ederek yürütürler" (Şûrâ, 38); "Karara bağlanacak işlerde onlarla istişare et" (Alu İmrân, 158) buyrukları ve "Kesin kararını verince de, yalnız Allah’a güvenip dayan" (Alu İmrân, 158) ayetinin de beyan ettiği üzere istişarenin karar verilmeden önce yapılması gerektiği Babı Allah Rasulü (sav) bir karar verdiği zaman, hiç bir beşerin, Allah ve Rasulü'nün önüne geçme imkanı yoktur. Hz. Peygamber'in (sav) Uhud günü savaş için Medine'de kalmak veya dışına çıkmak konusunda ashabı ile yaptığı istişare sonucunda savaşın Medine dışında yapılaması uygun görüldü. Hz. Peygamber (sav) zırhını giyip yola çıkmaya karar verince, “(istersen) Medine'de kal ” dediler ama Hz. Peygamber (sav) bu teklife kulak asmadı ve "Bir Peygamber'e zırhını giydikten sonra Allah'ın hükmü gerçekleşinceye kadar onu çıkarması yaraşmaz" buyurdu. Yine Hz. Peygamber (sav) İfk hadisesinde, Hz. Âişe'ye atılan iftira konusunda Hz. Ali ve Usame ile istişare etti ve ikisinden birini dinledi. Ancak Kur'an'ın hükmü inince, tartışmalara kulak asmayıp iftiracılara sopa vurdu ve Allah'ın emrettiği hükmü uyguladı. Hz. peygamber'den (sav) sonra da yöneticiler, mubah işlerde, en kolay hüküm ile amel etmek üzere ehl-i ilimden güvenilir kimselerle istişare yaptılar. Kitap ve sünnet bir konuda açık hüküm beyan ettiği zaman da, Hz. Peygamber'in sünnetine uyarak asla o hükmün dışına çıkmadılar. Hz. Ebu Bekir zekat vermeyenlerle savaşmayı uygun gördüğünde, Hz. Ömer ona “Peygamber (sav) "ben insanlarla 'lâ ilâhe İllallah' deyinceye kadar savaşmakla emrolundum. 'Lâ ilâhe İllallah' dediklerinde canlarını ve mallarını benden korumuş olurlar, ancak İslam hakkı hariç. Onun da hesabını Allah'a verirler" buyurduğu halde sen o insanlarla nasıl savaşırsın?” dedi. Ebu Bekir “vallahi Allah Rasulü'nün (sav) birleştirdiği şeylerin (namaz ile zekatın) arasını ayıranlarla elbette savaşırım” dedi. Sonra Ömer de ona uydu. Bu konuda Ebu Bekir istişare etmedi. Çünkü onun yanında, Allah Rasulü'nün (sav), namaz ile zekat arasını ayıran, dini ve dinin ahkamını değiştirmek isteyen kimselerle ilgili verdiği hüküm vardı. Hz. Peygamber (sav) "kim dininin değiştirirse onu öldürün" buyurmuştur. Hz. Ömer'in istişare heyeti, ister genç isterse yaşlı olsun Kurrâ kimselerdi. O, Aziz ve Celil Allah'ın kitabına uyma konusunda son derece titizdi. Bize Üveysî, ona İbrahim, ona Salih, ona İbn Şihâb, ona Urve, ona İbn Müseyyeb, Alkame b. Vakkâs ve Übeydullah, onlara da Âişe (r.anha), iftiracıların kendisi hakkında ileri geri konuştukları zaman şöyle demiştir: Vahiy gecikince Rasulullah (sav), eşi ile ayrılığı konusunda fikirlerini sormak ve istişare etmek üzere Ali b. Ebu Tâlib ile Usame b. Zeyd'i yanına çağırdı. Usame, Rasulullah'ın ailesinin, atılan iftiradan beri olduğunu bildiğini ifade etmiş, ancak Ali “ey Allah'ın Rasulü, Allah Sana darlık vermemiş. Âişe'den dışında bir sürü kadın vardır. Âişe'nin hizmetçisi Berîre'ye de sor. O doğrusunu Sana söyler” demişti. Bunun üzerine Rasulullah (sav) Berîre'yi çağırıp "ey Berire, Âişe'nin şüpheli her hangi bir durumunu gördün mü?" diye sordu. Berîre de “hayır ey Allah'ın Rasulü, görmedim. Benim, onda görebildiğim en büyük kusur şu oldu. Âişe küçük yaşta bir kız çocuğu olarak hamur yoğururken uyuyakalırdı da evin besi koyunu gelip hamuru yerdi” dedi. Bunun üzerine Rasulullah (sav) o günü minbere çıkıp şöyle buyurdu: "Ey Müslümanlar topluluğu, ailem hakkında bana eziyet eden bir adama karşı, bana kim yardım eder ve benim o kimseyi kınamamı haklı görür? Vallahi ben ailem hakkında hayırdan başka bildiğim bir şey yok" dedi ve Âişe'nin atılan iftiradan beri olduğunu söyledi. Bu hadisi Ebu Usâme, Hişâm'dan rivayet etmiştir.
Bana Ahmed b. Osman, ona Şurayh b. mesleme, ona İbrahim b. Yusuf b. İshak b. Ebu İshak, ona babası (Yusuf b. İshak), ona Ebu İshak, ona da Berâ (ra) şöyle rivayet etmiştir: Rasulullah (sav) bizi Hâlid b. Velîd komutasında Yemen'e göndermişti. Daha sonra Halid'in yerine Ali'yi gönderdi ve Ali'ye "Hâlid'in beraberinde mücahitlere talimat ver; dileyenler seninle birlikte düşman peşinden gitsin, dileyenler de geri dönsün" buyurdu. Ben Ali ile beraber düşmanı takip edenler içinde bulundum ve pek çok okka ganimet aldım.
Yüce Allah'ın "Aralarındaki işlerini istişare ederek yürütürler" (Şûrâ, 38); "Karara bağlanacak işlerde onlarla istişare et" (Alu İmrân, 158) buyrukları ve "Kesin kararını verince de, yalnız Allah’a güvenip dayan" (Alu İmrân, 158) ayetinin de beyan ettiği üzere istişarenin karar verilmeden önce yapılması gerektiği Babı Allah Rasulü (sav) bir karar verdiği zaman, hiç bir beşerin, Allah ve Rasulü'nün önüne geçme imkanı yoktur. Hz. Peygamber'in (sav) Uhud günü savaş için Medine'de kalmak veya dışına çıkmak konusunda ashabı ile yaptığı istişare sonucunda savaşın Medine dışında yapılaması uygun görüldü. Hz. Peygamber (sav) zırhını giyip yola çıkmaya karar verince, “(istersen) Medine'de kal ” dediler ama Hz. Peygamber (sav) bu teklife kulak asmadı ve "Bir Peygamber'e zırhını giydikten sonra Allah'ın hükmü gerçekleşinceye kadar onu çıkarması yaraşmaz" buyurdu. Yine Hz. Peygamber (sav) İfk hadisesinde, Hz. Âişe'ye atılan iftira konusunda Hz. Ali ve Usame ile istişare etti ve ikisinden birini dinledi. Ancak Kur'an'ın hükmü inince, tartışmalara kulak asmayıp iftiracılara sopa vurdu ve Allah'ın emrettiği hükmü uyguladı. Hz. peygamber'den (sav) sonra da yöneticiler, mubah işlerde, en kolay hüküm ile amel etmek üzere ehl-i ilimden güvenilir kimselerle istişare yaptılar. Kitap ve sünnet bir konuda açık hüküm beyan ettiği zaman da, Hz. Peygamber'in sünnetine uyarak asla o hükmün dışına çıkmadılar. Hz. Ebu Bekir zekat vermeyenlerle savaşmayı uygun gördüğünde, Hz. Ömer ona “Peygamber (sav) "ben insanlarla 'lâ ilâhe İllallah' deyinceye kadar savaşmakla emrolundum. 'Lâ ilâhe İllallah' dediklerinde canlarını ve mallarını benden korumuş olurlar, ancak İslam hakkı hariç. Onun da hesabını Allah'a verirler" buyurduğu halde sen o insanlarla nasıl savaşırsın?” dedi. Ebu Bekir “vallahi Allah Rasulü'nün (sav) birleştirdiği şeylerin (namaz ile zekatın) arasını ayıranlarla elbette savaşırım” dedi. Sonra Ömer de ona uydu. Bu konuda Ebu Bekir istişare etmedi. Çünkü onun yanında, Allah Rasulü'nün (sav), namaz ile zekat arasını ayıran, dini ve dinin ahkamını değiştirmek isteyen kimselerle ilgili verdiği hüküm vardı. Hz. Peygamber (sav) "kim dininin değiştirirse onu öldürün" buyurmuştur. Hz. Ömer'in istişare heyeti, ister genç isterse yaşlı olsun Kurrâ kimselerdi. O, Aziz ve Celil Allah'ın kitabına uyma konusunda son derece titizdi. Bize Üveysî, ona İbrahim, ona Salih, ona İbn Şihâb, ona Urve, ona İbn Müseyyeb, Alkame b. Vakkâs ve Übeydullah, onlara da Âişe (r.anha), iftiracıların kendisi hakkında ileri geri konuştukları zaman şöyle demiştir: Vahiy gecikince Rasulullah (sav), eşi ile ayrılığı konusunda fikirlerini sormak ve istişare etmek üzere Ali b. Ebu Tâlib ile Usame b. Zeyd'i yanına çağırdı. Usame, Rasulullah'ın ailesinin, atılan iftiradan beri olduğunu bildiğini ifade etmiş, ancak Ali “ey Allah'ın Rasulü, Allah Sana darlık vermemiş. Âişe'den dışında bir sürü kadın vardır. Âişe'nin hizmetçisi Berîre'ye de sor. O doğrusunu Sana söyler” demişti. Bunun üzerine Rasulullah (sav) Berîre'yi çağırıp "ey Berire, Âişe'nin şüpheli her hangi bir durumunu gördün mü?" diye sordu. Berîre de “hayır ey Allah'ın Rasulü, görmedim. Benim, onda görebildiğim en büyük kusur şu oldu. Âişe küçük yaşta bir kız çocuğu olarak hamur yoğururken uyuyakalırdı da evin besi koyunu gelip hamuru yerdi” dedi. Bunun üzerine Rasulullah (sav) o günü minbere çıkıp şöyle buyurdu: "Ey Müslümanlar topluluğu, ailem hakkında bana eziyet eden bir adama karşı, bana kim yardım eder ve benim o kimseyi kınamamı haklı görür? Vallahi ben ailem hakkında hayırdan başka bildiğim bir şey yok" dedi ve Âişe'nin atılan iftiradan beri olduğunu söyledi. Bu hadisi Ebu Usâme, Hişâm'dan rivayet etmiştir.
Açıklama: İlgili ayetin tamamı: "Biz, bir âyetin hükmünü yürürlükten kaldırır veya onu unutturursak (ertelersek) mutlaka daha iyisini veya benzerini getiririz. Bilmez misin ki Allah her şeye kadirdir."