Giriş

Bize Harun b. Abdullah, ona Haşim b. Kasım, ona İkrime, ona İyas b. Seleme, ona da babası (Seleme b. Ekva') şöyle rivayet etmiştir: "Ebu Bekir ile bir gazveye çıktık. Rasulullah (sav) onu bize komutan tayin etmişti. Fezâre üzerine gazâ ettik de dört koldan saldırdık. Sonra insanlara baktım da içlerinde çocuklar ve kadınlar da vardı. Bir ok fırlattım. Onlarla dağ arasına düşüverdi. Oldukları yerde kaldılar. Ben de onları Ebu Bekir'e getirdim. Onların içinde Fezâre'den bir kadın vardı. Üzerinde de deriden bir elbise vardı. Beraberinde de Arab'ın en güzellerinden bir kız bulunmaktaydı! Ebu Bekir, o kadının kızını bana ganimet olarak verdi. Medine'ye geldim. Rasulullah (sav) beni karşılayıp bana “Ey Seleme! O kızı bana hibe et” buyurdu. Ben, “o benim hoşuma gitti ve ben onun elbisesini bile açmadım” dedim. Hz. Peygamber de (sav) sükût etti. Ertesi gün olduğunda Rasulullah (sav) benimle çarşıda karşılaşıp “Ey Seleme! Allah aşkına! O kızı bana hibe et” buyurdu. Ben, “Ya Rasulullah! Vallahi! Onun elbisesini bile açmadım. O senindir” dedim. Nebî (sav) o kızı Mekkelilere gönderdi. Onların elinde (Müslüman) esirler bulunmaktaydı. Bu kıza karşılık onları kurtardı."


    Öneri Formu
16300 D002697 Ebu Davud, Cihad, 124

Bize Abdullah b. Yusuf, ona Leys, ona Saîd b. Ebu Saîd, ona da Ebu Hureyre (ra) şöyle demiştir: Hz. Peygamber (sav) Necid kabilesine bir süvari birliği gönderdi. Bu birlik Hanîfe oğulları kabilesinden Yemâmelilerin reisi Sümame b. Üsal denilen kişiyi alıp getirdiler ve onu mescidin direklerinden birine bağladılar. Arkasından Hz. Peygamber (sav) oraya geldi ve "gönlünden ne geçiyor, ne umuyorsun ey Sümâme?" diye sordu. Sümâme "Ben hayır umuyorum ey Muhammed, Şayet beni öldürecek olursan, kanlı birini öldürmüş olursun; ama eğer lütfedecek olursan, şükreden birine lütfetmiş olursun. Eğer mal isteyecek olursan, arzu ettiğin kadar iste" dedi. Ertesi gün Rasulullah (sav) ertesi gün yine "gönlünden ne geçiyor, ne umuyorsun ey Sümâme?" diye sordu. Sümâme de "sana söylediğim gibi, ğer lütfedecek olursan şükreden birine lütfetmiş olursun" diye cevap verdi. Hz. Peygamber (sav) onu yine kendi hâline bıraktı. Ertesi gün yine "gönlünden ne geçiyor, ne umuyorsun ey Sümâme?" diye sordu. Sümâme de "sana söylediğim gibi" dedi. O zaman Rasulullah (sav) yanındakilere "Sümâme’yi serbest bırakın" buyurdu. Bunun üzerine onu serbest bıraktılar. Sümâme, hemen mescidin yakınındaki bir hurmalığa gitti, yıkandı, sonra dönüp mescide geldi ve "Şehâdet ederim ki Allah’tan başka ilâh yoktur. Yine şehâdet ederim ki Muhammed Allah’ın kulu ve Rasulüdür. Ey Muhammed! Vallahi dünyada senin simandan daha çok nefret ettiğim başka bir sima yoktu. Şimdi ise senin yüzün, bana bütün yüzlerin en sevgilisi hâline geldi. Vallahi senin dininden daha çok nefret ettiğim bir din yoktu. Şimdi ise senin dinin benim gözümde bütün dinlerin en sevgilisi oldu. Vallahi senin memleketinden daha çok nefret ettiğim hiçbir belde yoktu; şimdi ise senin memleketin, benim gözümde bütün beldelerin en sevgilisi hâline geldi. Süvarilerin beni yakaladığında, ben umre yapmak istiyordum, şimdi ne yapmamı emredersiniz?" dedi. Bunun üzerine Rasulullah (sav) kendisini müjdeledi ve umre yapmasını emretti. Mekke’ye gittiğinde, kendisine "sen de dinini terk ettin mi?" diye soruldu. O da "hayır! Ama ben, Allah’ın Rasulü Muhammed’le (sav) birlikte Müslüman oldum. Hayır! Vallahi Rasulullah (sav) izin vermediği müddetçe, size Yemâme’den bir buğday tanesi bile gelmeyecek" dedi.


    Öneri Formu
34499 B004372 Buhari, Megâzî, 70

Bize Ebu Nuh Kurâd, ona İkrime b. Ammâr, ona Simâk el-Hanefî Ebu Zumeyl, ona İbn Abbâs, ona da Ömer b. Hattâb (ra) şöyle demiştir: "Bedir Günü, Peygamber (sav) ashabına baktı, sayıları üç yüz küsurdu. Müşriklere baktığında ise onların sayısı binden fazlaydı. Bunun üzerine Peygamber (sav), üzerinde ridası (omuz örtüsü) ve izarı (bel örtüsü) olduğu halde kıble’ye yöneldi, ellerini açtı ve 'Allah’ım! Senin bana vaat ettiğini nerede? Allah’ım! Lütfettiğin vaadini yerine getir. Allah’ım! Eğer bu İslâm topluluğunu helâk edersen, yeryüzünde artık Sana ibadet edilmez' diyerek dua etti. Ravi der ki: Allah Rasulü (sav) dua etmeye ve Rabbine yalvarmaya devam etti, nihayet ridâsı omzundan düştü. Ebu Bekir (ra) yanına geldi, ridâsını aldı ve tekrar omzuna koydu. Ardından ona arkasından sarılarak 'Ey Allah’ın Peygamberi! Rabbinle bu kadar niyazda bulunman sana yeter. Şüphesiz O, sana vaat ettiğini gerçekleştirecektir' dedi. Bunun üzerine Allah Teâlâ 'Hatırlayın ki, Rabbinizden yardım istiyordunuz. O da size 'Ben size art arda meleklerle yardım edeceğim' diye icabet etmişti.' [Enfâl, 8/9] ayetini indirdi." "O gün müşriklerle karşı karşıya geldiklerinde Allah Teâlâ onları mağlup etti. Müşriklerden yetmiş kişi öldürüldü ve yetmiş kişi de esir alındı. Rasulullah (sav), Ebu Bekir, Ali ve Ömer'e (r.anhum) danıştı. Ebu Bekir 'Ey Allah’ın Rasulü! Bunlar bizim akrabalarımız, amcaoğullarımız ve kardeşlerimizdir. Ben fidye almanı uygun görüyorum. Alacağımız fidyeler, kâfirlere karşı bize güç olur. Üstelik Allah onları hidâyete erdirebilir, böylece bize destek olurlar' dedi. Rasulullah (sav) Hz. Ömer’e 'Sen ne dersin ey Hattâb oğlu?' diye sordu. Hz. Ömer 'Allah’a yemin ederim ki ben, Ebu Bekir’in görüşünü doğru bulmuyorum. Benim görüşüm şudur: Bana fırsat ve imkan ver, akrabam falanın boynunu vurayım. Ali’yi, kardeşi Akîl’e gönder, boynunu vursun. Hamza’yı, kardeşi olan falana yönlendir, boynunu vursun. Böylece Allah, müşriklere karşı kalplerimizde hiçbir yumuşaklık olmadığını görsün. Çünkü bunlar müşriklerin ileri gelenleri, önderleri ve liderleridir' dedi. Rasulullah (sav), Ebu Bekir’in görüşünü benimsedi, benim görüşümü uygun bulmadı ve esirlerden fidye aldı." "Ertesi sabah Hz. Ömer şöyle dedi: Sabah Rasulullah’a gittim. Yanında Ebu Bekir vardı. İkisi de ağlıyordu. 'Ey Allah’ın Rasulü! Sizi ve arkadaşınızı ağlatan nedir? Eğer ağlama sebebini anlayabilirsem ben de ağlarım; anlayamazsam da sizin ağlamanıza eşlik etmek için kendimi zorlar, yine de ağlarım' dedim. Rasulullah (sav) 'Ashâbının fidye teklifini bana sunmalarından sonra, azap bana şu ağaca kadar yaklaştırıldı, neredeyse isabet edecekti' buyurdu. Allah Teâlâ 'Hiçbir peygambere, düşmanın belini kırıp yeryüzünde hâkimiyetini iyice perçinleyinceye ve dînini insanlar arasında yerleştirinceye kadar esirleri olması uygun değildir. Siz, dünyanın geçici menfaatini istiyorsunuz, halbuki Allah âhireti kazanmanızı diliyor. Allah, kudreti dâimâ üstün gelen, her işi ve hükmü hikmetli ve sağlam olandır. Eğer affedileceğinize dair önceden Allah tarafından verilmiş bir hüküm olmasaydı, esirlere bedel olarak aldığınız fidyeden dolayı elbette size büyük bir azap dokunacaktı.' [Enfâl, 8/67-68] ayetlerini indirdi. Sonra ganimetlerin helal kılınması emredildi." "Ertesi yıl Uhud Günü geldiğinde, Bedir’de alınan fidyeye karşılık olarak cezalandırıldılar. O gün Müslümanlardan yetmiş kişi öldü. Sahabe, Peygamber’in (sav) yanından dağıldı. Hz. Peygamber’in (sav) ön dişi kırıldı, başındaki miğfer parçalandı, yüzü kan içinde kaldı. Allah Teâlâ 'Bedir’de düşmanlarınıza verdiğiniz iki misli zarar, Uhud’da kendi başınıza gelince: “Bu musîbet de nereden?” diye soruyorsunuz, öyle mi? Rasûlüm de ki: “Elbette kendi yaptıklarınız yüzünden!” Şüphesiz Allah’ın her şeye gücü yeter.' [Âl-i İmrân, 3/165] ayetini indirdi. Bu musibet, Bedir’de aldığınız fidyeye karşılık geldi."


    Öneri Formu
37969 HM000208 İbn Hanbel, I, 31

Bize Mahmud, ona Abdürrezzâk, ona Ma'mer, ona ez-Zührî, ona da Muhammed b. Cübeyr, babası (Cübeyr b. Mut'im) -Bedir esirleri için (Medine'ye) geldiğinde şöyle demiştir: "Nebî'nin (sav) akşam namazında Tûr suresini okuduğunu işittim."


    Öneri Formu
30380 B003050 Buhari, Cihad, 172


    Öneri Formu
19515 B002537 Buhari, Itk, 11


    Öneri Formu
79549 MA009394 Musannef-i Abdurrezzak, V, 206


    Öneri Formu
79574 MA009404 Musannef-i Abdurrezzak, V, 210


    Öneri Formu
84985 MA018527 Musannef-i Abdurrezzak, X, 103


    Öneri Formu
153074 BS16006 Beyhaki, Sünenü'l Kübra, VIII,49