34 Kayıt Bulundu.
Açıklama: İsnadı Şeyhân'ın şartlarına göre sahihtir.
Bize Ali b. Abdullah, ona Muhammed b. Abdullah el-Ensârî, ona İbn Avn, ona da Ebu Kılâbe'nin azatlısı Selman Ebu Recâ şöyle rivayet etmiştir: Ebu Kılâbe, Ömer b. Abdülaziz'in arkasında oturuyordu. Huzuruna giren insanlar "Kasâme" konusunda konuştular ve önceki halifelerin kasâme konusunda kısas uyguladıklarını söylediler. Bunun üzerine Ömer b. Abdülaziz, arkasında bulunan Ebu Kılâbe'ye döndü ve “ey Abdullah b. Zeyd, sen ne dersin” ya da “sen ne dersin ey Ebu Kılâbe” diye sordu. (Ebu Kılâbe der ki:) Ben de “İslam'da; evlilik yaptıktan sonra zina eden, haksız yere bir cana kıyan ve Allah ve Rasulü ile savaşanlar hariç katli helal olan kimse bilmiyorum” dedim. Bunun üzerine Anbese “Enes b. Mâlik bize şöyle şöyle (yani Uranîler hadisini) rivayet etti” dedi. Ben de “Bana da Enes şöyle rivayet etti” dedim: Bir topluluk Peygamber'in (sav) huzuruna geldi ve kendisiyle konuştular. Ardından “buranın havası bizi hasta etti” dediler. Hz. Peygamber (sav) de "Şu çıkan develer bize ait. hadi gidip onların sütünden ve idrarından için" buyurdu. Onlar da deve sürüsüne çıkıp onların idrarından ve sütünden içerek sağlıklarına kavuştular. Sonra çobanın üzerine yürüyüp onu öldürdüler ve develeri alıp kaçtılar. Şimdi bunlara hangi hükmü uygulamaktan geri durulur ki? Bunlar insan öldürdüler, Allah'a ve Rasulü'ne savaş açtılar ve Allah Rasulü'nü (sav) endişeye sevk ettiler. Anbese, hayretle “subhânallah” dedi. Bne de “Sen beni Enes'ten rivayet ettiğim hadis hususunda itham mı ediyorsun?” dedim. Anbese de “hayır Enes böyle rivayet etti” dedi sonra da “Ey ahali içinizde bu (Ebu Kılâbe) ve bu gibiler bulundukça sizler jayır içinde olmaya devam edeceksiniz” dedi.
Bana İshak b. İbrahim, ona Abdullah b. İdris, ona Husayn b. Abdurrahman, ona Sa'd b. Ubeyde, ona Ebu Abdurrahman es-Sülemî, ona da Ali (ra) şöyle demiştir: Rasûlullah (sav) "hadi gidip, Hâh bostanına varın. Orada, yanında, Hâtıb b. Ebu Beltea'nın Mekke müşriklerine yazdığı bir mektup bulunan müşrik bir kadın vardır. (Onu bana getiriniz)" buyurarak beni, Ebu Mirsed'i ve Zübeyir'i gönderdi. Hepimiz süvari idik. Biz o kadına Rasulullah'ın dediği yerde, devesi üzerinde giderken yetiştik. Kadına “çıkar, mektubu” dedik. Kadın “yanımızda mektup falan yok” dedi. Biz onun devesini çöktürüp mektubu aradık, ama hiçbir mektup göremedik. Kadına “Rasulullah (sav) yalan söylemez. Ya sen mektubu çıkarırsın ya da biz elbiseni soyup buluruz” dedik. Kadın bizdeki ciddiliği görünce, elini gömleğinin bağına uzattı, mektup kadının beli üzerindeki bir beze bağlanmış haldeydi. Kadın onu çıkardı. Ardından biz o yazılı sahifeyi Rasulullah'a (sav) getirdik. Ömer “ey Allah'ın Rasulü, bu zat Allah'a, Rasulü'ne ve Müminlere hainlik etmiştir. Beni bırakın, onun boynunu vurayım” dedi. Peygamber (sav) Hâtıb'a "yaptığın bu işe seni sevk eden nedir?" buyurdu. Hâtıb “vallahi Allah'a ve Rasulü'ne imanım tamdır. Ben sadece Mekkeliler yanında, Allah'ın, ailemi ve malımı korumasına vesile olacak bir el (destek) olmasını istedim. Senin yanındaki Muhacirlerin her birinin, Mekke'de ailesini ve malını koruyacak hısımları vardır” dedi. Hz. Peygamber "Hâtıb doğru söylemiştir, onun hakkında hayırdan başka bir şey söylemeyin" buyurdu. Ancak Ömer “ey Allah'ın Rasulü, bu zat Allah'a, Rasulü'ne ve Müminlere hainlik etmiştir. Beni bırakın, onun boynunu vurayım” dedi. Bunun üzerine Peygamber (sav) "Hâtıb Bedir ehlinden değil mi?" buyurdu ve "belki de Allah, Bedir ehlinin amelini iyi bildiği için 'istediğinizi yapın, cennet sizlere vacip oldu' yahut 'ben sizleri bağışladım' buyurmuştur" diye devam etti. Bunun üzerine Ömer'in gözünden yaşlar süzüldü ve “Allah ve Rasulü en bilendir” dedi
Bize Ali b. Abdullah, ona Muhammed b. Abdullah el-Ensârî, ona İbn Avn, ona da Ebu Kılâbe'nin azatlısı Selman Ebu Recâ şöyle rivayet etmiştir: Ebu Kılâbe, Ömer b. Abdülaziz'in arkasında oturuyordu. Huzuruna giren insanlar "Kasâme" konusunda konuştular ve önceki halifelerin kasâme konusunda kısas uyguladıklarını söylediler. Bunun üzerine Ömer b. Abdülaziz, arkasında bulunan Ebu Kılâbe'ye döndü ve “ey Abdullah b. Zeyd, sen ne dersin” ya da “sen ne dersin ey Ebu Kılâbe” diye sordu. (Ebu Kılâbe der ki:) Ben de “İslam'da; evlilik yaptıktan sonra zina eden, haksız yere bir cana kıyan ve Allah ve Rasulü ile savaşanlar hariç katli helal olan kimse bilmiyorum” dedim. Bunun üzerine Anbese “Enes b. Mâlik bize şöyle şöyle (yani Uranîler hadisini) rivayet etti” dedi. Ben de “Bana da Enes şöyle rivayet etti” dedim: Bir topluluk Peygamber'in (sav) huzuruna geldi ve kendisiyle konuştular. Ardından “buranın havası bizi hasta etti” dediler. Hz. Peygamber (sav) de "Şu çıkan develer bize ait. hadi gidip onların sütünden ve idrarından için" buyurdu. Onlar da deve sürüsüne çıkıp onların idrarından ve sütünden içerek sağlıklarına kavuştular. Sonra çobanın üzerine yürüyüp onu öldürdüler ve develeri alıp kaçtılar. Şimdi bunlara hangi hükmü uygulamaktan geri durulur ki? Bunlar insan öldürdüler, Allah'a ve Rasulü'ne savaş açtılar ve Allah Rasulü'nü (sav) endişeye sevk ettiler. Anbese, hayretle “subhânallah” dedi. Ben de “Sen beni Enes'ten rivayet ettiğim hadis hususunda itham mı ediyorsun?” dedim. Anbese de “hayır Enes böyle rivayet etti” dedi sonra da “Ey ahali içinizde bu (Ebu Kılâbe) ve bu gibiler bulundukça sizler hayır içinde olmaya devam edeceksiniz” dedi.