143 Kayıt Bulundu.
Bize Saîd b. Ebu Meryem, ona Leys, ona Ukayl, ona İbn Şihâb, ona Urve, ona da Mervân b. Hakem ve Misver b. Mahreme şöyle rivayet etmişlerdir: Hevâzin kabilesi heyeti Rasulullah'a geldiğ zaman, Rasulullah (sav) insanlar arasında ayağa kalktı ve Allah'ı lâyık olduğu kemâl sıfatlarıyla sena etikten sonra şöyle hitap etti: "Şimdi bu (Hevâzin'li) kardeşleriniz, kusurlarından tövbe etmiş olarak bize geldiler. Ben de esirlerini kendilerine geri vermeyi düşündüm. Sizden her kim esirlerini bu suretle (karşılıksız vererek) kardeşlerinizin gönüllerini hoş etmeyi severse bunu yapsın. Sizden her kim kendi hissesinin karşılığını arzu ederse, Allah'ın bize ihsan edeceği ilk ganimet malından payını ona vermek üzere bunu yapsın." Bunun üzerine insanlar “Biz gönül hoşluğu ile sana bıraktık” dediler.
Bize Ahmed b. Ebu Meryem, ona amcası Said b. Hakem, ona Leys b. Sa'd, ona Ukayl, ona İbn Şihab, ona Urve b. Zübeyr, ona da Mervan ve Misver b. Mahreme şöyle rivayet etmişlerdir: Hevâzin Kabilesi heyeti Müslüman olarak Rasullah'a (sav) gelip mallarının kendilerine geri verilmesini istediler. Hz. Peygamber (sav) onlara "Şüphesiz benim beraberimde şu görmekte olduğunuz insanlar vardır. Bana, sözün en hoş geleni doğru olanıdır. Tercih sizin; ya esirleri ya da malları seçin" buyurdu. Onlar da “esirlerimizi tercih ediyoruz” dediler. Nebî (sav) kalkıp Allah'ı övdü, ardından şöyle buyurdu: "Şimdi bu kardeşleriniz tövbekâr olarak geldiler. Ben, onlara esirleri vermeyi uygun buluyorum. Sizden bunu gönül hoşnutluğu ile yapacak olan yapsın. Her kim de kendi hissesinin karşılığını arzu ederse, Allah'ın bize ihsan edeceği ilk ganimet malından payını ona vermek üzere bunu yapsın." İnsanlar “ey Allah'ın Rasulü, bunu gönül hoşnutluğu ile yerine getiririz” dediler. Hz. Peygamber (sav) "sizden kimin izin verip kimin vermediği bilemiyoruz. Dönün de akil kimselerinizin görüşünü bize bildirin" buyurdu. İnsanlar da dönüp akil kimseleri ile konuştular. Onlar da bunu kabul edip izin verdiklerini bildirdiler.
Bize Saîd b. Ebu Meryem, ona Leys, ona Ukayl, ona İbn Şihâb, ona Urve, ona da Mervân b. Hakem ve Misver b. Mahreme şöyle rivayet etmişlerdir: Hevâzin kabilesi heyeti Rasulullah'a geldiğ zaman, Rasulullah (sav) insanlar arasında ayağa kalktı ve Allah'ı lâyık olduğu kemâl sıfatlarıyla sena etikten sonra şöyle hitap etti: "Şimdi bu (Hevâzin'li) kardeşleriniz, kusurlarından tövbe etmiş olarak bize geldiler. Ben de esirlerini kendilerine geri vermeyi düşündüm. Sizden her kim esirlerini bu suretle (karşılıksız vererek) kardeşlerinizin gönüllerini hoş etmeyi severse bunu yapsın. Sizden her kim kendi hissesinin karşılığını arzu ederse, Allah'ın bize ihsan edeceği ilk ganimet malından payını ona vermek üzere bunu yapsın." Bunun üzerine insanlar “Biz gönül hoşluğu ile sana bıraktık” dediler.
Bize Saîd b. Meryem, ona Muhammed b. Cafer, ona Zeyd, ona babası (Eslem), ona da Ömer b. Hattâb (ra) şöyle demiştir: Nefsim elinde bulunan Allah'a yemin ederim ki, eğer sonraki nesillere yoksul ve beş parasız bırakacak olmasaydım, fethettiğim her memleket arazisini, Peygamber'in (sav) Hayber'i taksim ettiği gibi dağıtırdım. Fakat ben bu toprakları ileriki nesillere, gelirini bölüşecekleri birer hazine olarak bırakıyorum.
Zübeydî'den rivayet edildiğine göre ona Zührî, ona Anbese b. Saîd, ona Ebu Hureyre, ona da Said b. el-Asî şöyle demiştir: Rasulullah (sav) Ebân'ı bir müfrezenin başında Medine'den Necd tarafına göndermişti. Ebu Hureyre der ki: Hayber Fethinden sonra Ebân ve arkadaşları, Hayber'de, Hz. Peygamber'in (sav) yanına geldiler. Atlarının yularları liftendi. “ey Allah'ın Rasulü, onlara ganimetten pay verme” dedim. Bunun üzerine Ebân “sana ne oluyor, Za'n dağından yuvarlanıp gelen dağ keçisi seni” dedi. Hz. Peygamber (sav) bunun üzerine "Otur Eban" dedi ve onlara ganimetten pay vermedi.
Bana Yahya, ona Malik, ona Yahya b. Saîd, ona Ömer b. Kesîr b. Eflah, ona Ebu Katâde'nin azatlısı Ebu Muhammed, ona da Ebu Katade b. Rib'î şöyle demiştir: Huneyn savaşının yapıldığı sene Rasulullah (sav) ile birlikte sefere çıkmıştık. Düşmanla karşılaştığımızda Müslümanlarda bir hareketlilik vardı. Bir ara müşriklerden birinin, Müslümanlardan birini öldürmek üzere olduğunu gördüm. Derhal geri dönüp arkasından yanına kadar vardım ve kılıçla ensesine vurdum, bana öyle bir sarılıp sıktı ki ölümün nefesini hissettim. Sonra çözülüp beni bıraktı. Bu arada Ömer b. Hattab'la karşılaştım. Ona “insanların durumu nasıl?” dedim. “Allah'a kalmış” dedi. Daha sonra Müslümanlar derlenip toparlanıp geri döndü. Rasulullah (sav) "kim bir düşmanı öldürür, ya da öldürdüğü açık delille bilinirse, ölenin üzerinden çıkanlar ona aittir" buyurdu. Ben bu sözleri duyunca hemen ayağa kalkarak “bana kim şahitlik yapar?” dedim ve oturdum. Üç defa bu şekilde söyledim. Bunun üzerine Hz. Peygamber (sav) "neyin var ey Ebu Katade?" diye sordu. Ben de olayı anlattım. Topluluktan bir adam “doğru söylüyor ey Allah'ın Rasulü, o adamın üzerinden çıkanlar benim yanımda. Ona söyleyin hakkını helâl etsin” dedi. Hz. Ebu Bekir hemen müdahale ederek “hayır, vallahi olmaz. Allah ve Rasulü uğruna savaşan Allah'ın aslanlarından birinin hakkının sana verilmesi doğru değildir” dedi. Hz. Peygamber (sav) de "doğru söylüyor, onları Ebu Katâde'ye ver" buyurdu. Bunun üzerine o kişi, öldürdüğüm müşrikin üzerinden çıkanları bana verdi. Ben de bir zırhı satarak Seleme Oğulları mahallesinde bir bahçe satın aldım. Müslüman olduktan sonra edindiğim ilk mal varlığım bu oldu.
Bana Malik, ona İbn Şihâb, ona da Kasım b. Muhammed şöyle demiştir: Bir adamın, Abdullah b. Abbas'a ganimetle ilgili soru sorduğunu duydum. İbn Abbas ona “at ganimettir. Öldürdüğün düşmanın üzerinden çıkanlar da ganimet sayılır” dedi. Daha sonra adam sorularını tekrarladı. İbn Abbas da aynı şeyleri söyledi. Adam “Allah Teâlâ'nın kitabında enfal (ganimetler) dediği şey nedir?” diye sordu ve sormaya devam ederek o kadar çok bunalttı ki sonunda İbn Abbas “biliyor musun, Bu (senin yaptığın şey), Ömer b. Hattab'ın dövdüğü Sabiğ'in yaptığına benziyor” dedi. İmam Malik'e “düşmanla savaşarak onu öldüren bir kimse, kumandanın izni olmaksızın düşmanın üzerinde bulunanları alabilir mi?” diye soruldu. O da şu cevabı verdi: Kumandanın izni olmadan kimse hiç bir şey alamaz. Kumandan da bu konuda kendi içtihadına göre karar verir. Bana ulaşan hadiste, Rasulullah (sav), sadece Huneyn savaşında "Bir düşmanla dövüşüp onu öldüren üzerindekileri de alır" buyurmuştur.
Bize Ahmed b. Ebu Meryem, ona amcası Said b. Hakem, ona Leys b. Sa'd, ona Ukayl, ona İbn Şihab, ona Urve b. Zübeyr, ona da Mervan ve Misver b. Mahreme şöyle rivayet etmişlerdir: Hevâzin Kabilesi heyeti Müslüman olarak Rasullah'a (sav) gelip mallarının kendilerine geri verilmesini istediler. Hz. Peygamber (sav) onlara "Şüphesiz benim beraberimde şu görmekte olduğunuz insanlar vardır. Bana, sözün en hoş geleni doğru olanıdır. Tercih sizin; ya esirleri ya da malları seçin" buyurdu. Onlar da “esirlerimizi tercih ediyoruz” dediler. Nebî (sav) kalkıp Allah'ı övdü, ardından şöyle buyurdu: "Şimdi bu kardeşleriniz tövbekâr olarak geldiler. Ben, onlara esirleri vermeyi uygun buluyorum. Sizden bunu gönül hoşnutluğu ile yapacak olan yapsın. Her kim de kendi hissesinin karşılığını arzu ederse, Allah'ın bize ihsan edeceği ilk ganimet malından payını ona vermek üzere bunu yapsın." İnsanlar “ey Allah'ın Rasulü, bunu gönül hoşnutluğu ile yerine getiririz” dediler. Hz. Peygamber (sav) "sizden kimin izin verip kimin vermediği bilemiyoruz. Dönün de akil kimselerinizin görüşünü bize bildirin" buyurdu. İnsanlar da dönüp akil kimseleri ile konuştular. Onlar da bunu kabul edip izin verdiklerini bildirdiler.
Bize Saîd b. Ebu Meryem, ona Leys, ona Ukayl, ona İbn Şihâb, ona Urve, ona da Mervân b. Hakem ve Misver b. Mahreme şöyle rivayet etmişlerdir: Hevâzin kabilesi heyeti Rasulullah'a geldiğ zaman, Rasulullah (sav) insanlar arasında ayağa kalktı ve Allah'ı lâyık olduğu kemâl sıfatlarıyla sena etikten sonra şöyle hitap etti: "Şimdi bu (Hevâzin'li) kardeşleriniz, kusurlarından tövbe etmiş olarak bize geldiler. Ben de esirlerini kendilerine geri vermeyi düşündüm. Sizden her kim esirlerini bu suretle (karşılıksız vererek) kardeşlerinizin gönüllerini hoş etmeyi severse bunu yapsın. Sizden her kim kendi hissesinin karşılığını arzu ederse, Allah'ın bize ihsan edeceği ilk ganimet malından payını ona vermek üzere bunu yapsın." Bunun üzerine insanlar “Biz gönül hoşluğu ile sana bıraktık” dediler.