47 Kayıt Bulundu.
Bize Vekî', ona A'meş, ona da Ebu Süfyân, Câbir'in şöyle dediğini rivayet etti: Hz. Peygamber (sav) atından bir hurma ağacı gövdesinin üzerine düştü ve ayağı çıktı. Bunun üzerine onu ziyaret etmek üzere huzuruna girdik. Namaz kılıyordu. Biz de Ona (sav) uyup ayakta namaz kıldık. Namaz bitince şöyle buyurdu "İmam ancak kendisine uyulmak için öne geçirilir. Ayakta namaz kılarsa siz de ayakta namaz kılın! Oturarak namaz kılarsa siz de oturarak namaz kılın. Farslılar'ın büyüklerine yaptığı gibi imam otururken ayakta durmayın!"
Açıklama: Hz. Peygamber'in (as) yaralı olduğu dönemde cemaate oturarak namaz kıldırdığı ve cemaatten de oturmalarını istediği anlamındaki rivayet Hz. Aişe, Enes b. Malik, Cabir b. Abdullah ve Ebu Hüreyre'den gelmiştir. Fakat "Farisiler gibi büyüklerinize kalkmayın" anlamına gelen bölüm sadece Cabir b. Abdullah'tan aktarılmaktadır (İbn Ebi Şeybe, Musannef, II, 115 vd.). Bu hadis namazda imam otururken cemaatin de oturması gerektiğini göstermektedir. Bununla birlikte Ehl-i hadisten bazı alimler, Resulullah'ın (sav) vefatına sebep olan hastalığı sırasında kendisinin Hz. Ebubekir'e oturarak imam olmasını, Hz. Ebubekir'in de Resulullah'a (sav) ayakta uymasını ve cemaati yönlendirmesini delil getirerek önceki hükmün mensuh olduğunu savunmuşlardır. (İbn Huzeyme, Sahîh, II, 776). Buhârî'nin aktardığına göre bu görüşü Humeydî savunmuştur (Buhârî, Sahîh, I, 139). Bazı alimler imam oturarak namaz kıldırsa bile cemaatin ayakta namaz kılması gerektiğini söylemişlerdir. Süfyân es-Sevrî, Mâlik b. Enes, İbnü'l-Mübârek ve Şâfiî bunlar arasındadır (Tirmizî, Sünen, II, 194). isnadı kavîdir.
Bize Kuteybe b. Saîd, ona Süfyân, ona da Ebu Hâzım şöyle demiştir: Uhud günü, Rasulullah'ın (sav) yarasının hangi şeyle tedavi edildiği hususunda insanlar ihtilâfa düştü ve bunu, Medine'de, hayatta kalan son sahâbî olan, Sehl b. Sa'd es-Sâidî'ye sordular. Sehl (ra) şu cevabı verdi: Bunu insanlar arasında benden daha iyi bilen kimse kalmadı. Fâtıma (as) Rasulullah'ın yüzünden kanı yıkıyor, Ali b. Ebu Tâlib de kalkanı üzerinde su getiriyordu. Sonra bir hasır parçası alınıp yakılarak yarasına basıldı.
Bize Said b. Ufeyr, ona Yakub b. Abdurrahman el-Kârî, ona Ebu Hâzim, ona da Sehl b. Saîd es-Sâidî şöyle demiştir: Rasulullah'ın (sav) başındaki miğferi parçalandığı ve yüzü kanayıp arka dişi kırıldığında Ali, kalkan ile su getiriyor, Fatıma da Hz. Peygamber'in (sav) yarasını yıkıyordu. Fatıma suyun kanı artırdığını görünce bir hasır alıp onu yaktı, yaraya bastırdı ve böylece kan durdu.
Bize Abdullah b. Mesleme, ona Abdülaziz b. Ebu Hâzim, ona babası (Ebu Hâzim) şöyle rivayet etmiştir: Sehl b. Sa'd'a Rasulullah'ın Uhud günü yaralanması soruldu o da “Nebî'nin (sav) yüzü yaralandı, arka dişi kırıldı ve başındaki miğfer parçalandı. Fatıma, kanı yıkıyor, Ali de tutuyordu. Fatıma kanın sadece arttığını görünce bir hasırı alıp kül olana dek yaktı. Ardından onu yaraya koydu. Böylece kan duruverdi" dedi.
Bize Kuteybe b. Saîd, ona Yakub, ona da Ebu Hâzım şöyle rivayet etmiştir: Sehl b. Sa'd'a Rasulullah'ın yarası soruldu o da “Vallahi ben Rasulullah'ın yarasını yıkayanı, suyu dökeni ve yaranın ne ile tedavi edildiğini pek iyi biliyorum” dedi ve şöyle devam etti. “Rasulullah'ın kızı Fâtıma (as) yarayı yıkıyor, Ali de kalkan ile suyu döküyordu. Fâtıma suyun kanı artırmaktan başka bir şey yapmadığını görünce oradaki bir hasır parçasını alıp yaktı ve onu yaranın üzerine bastı. Böylece kanın akması durdu. O gün Peygamber'in (sav) arka dişleri kırılmış, yüzü yaralanmış ve başındaki miğferi de parçalamıştı.”