22 Kayıt Bulundu.
Bize Kuteybe b. Said ve Muhammed b. Rumh, o ikisine Leys b. Sa'd, ona Yezid b. Ebu Habib, ona Irâk, ona Urve, ona da Aişe şöyle rivayet etmiştir: "Kureyş cahiliye döneminde aşûrâ gününde oruç tutardı. Ardından Rasulullah (sav) da o günün oruçlu geçirilmesini emretti. Nihayet ramazan orucu farz kılınınca, Hz. Peygamber (sav) 'Dileyen aşûrâ orucunu tutsun, dileyen de tutmasın' buyurdu.
Bize Abdulvahhab b. Said, ona Şuayb b. İshak, ona Hişam b. Urve, ona abası (Urve b. Zübeyr), ona da Aişe (r. anhâ) şöyle rivayet etmiştir: "Aşûrâ günü, Kureyş'in cahiliye döneminde oruç tuttukları bir gündü. Rasulullah (sav) Medine'ye geldiğinde o günde oruç tutmuş ve oruç tutulmasını (ashabına) emretmişti. Ramazan orucu farz kılınınca, farz olan oruç ramazan orucu oldu, aşûrâ orucunun tutulması ise terk edildi. Daha sonra dileyen aşûrâ orucunu tuttu, dileyen tutmadı."
Bize Übeydullah b. İsrail, ona Ebu İshak, ona Berâ (T); yine bize Ahmed b. Osman, ona Şurayh b. Mesleme, ona İbrahim b. Yusuf, ona babası (Yusuf b. İshak), ona Ebu İshak, ona da Berâ (ra) şöyle rivayet etmiştir: Ramazân orucu farz olduğunda sahabîler ramazan ayının bütününde (gecesinde ve gündüzünde) eşleriyle ilişkiye girmiyorlardı. Ancak bazı erkekler nefislerine yenik düşüyordu. Bunun üzerine Yüce Allah "Allah sizin nefislerinize karşı yenik düştüğünüzü bildi ve tövbenizi kabul edip sizi bağışladı..." ayetini indirdi
Bize Übeydullah b. İsrail, ona Ebu İshak, ona Berâ (T); yine bize Ahmed b. Osman, ona Şurayh b. Mesleme, ona İbrahim b. Yusuf, ona babası (Yusuf b. İshak), ona Ebu İshak, ona da Berâ (ra) şöyle rivayet etmiştir: Ramazân orucu farz olduğunda sahabîler ramazan ayının bütününde (gecesinde ve gündüzünde) eşleriyle ilişkiye girmiyorlardı. Ancak bazı erkekler nefislerine yenik düşüyordu. Bunun üzerine Yüce Allah "Allah sizin nefislerinize karşı yenik düştüğünüzü bildi ve tövbenizi kabul edip sizi bağışladı..." ayetini indirdi
Açıklama: ''وَكَانَ صَحَابَةُ رَسُولِ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم يَتَّبِعُونَ الأَحْدَثَ فَالأَحْدَثَ مِنْ أَمْرِهِ'' ifadesinin İbn Şihâb'a ait olduğuna dair bk. Vellevî, el-Bahru'l-muhîtü's-seccâc fî şerhi Sahîhi'l-İmâm Müslim b. el-Haccâc, XXI, 75.