320 Kayıt Bulundu.
Bize Ebu Tahir, ona Abdullah b. Vehb, ona Cerîr b. Hâzim, ona Eyyûb, ona Nafi, ona da Abdullah b. Ömer şöyle rivayet etmiştir: "Ömer b. Hattâb, Rasulullah'a (sav) Taif'ten döndükten sonra Ci'râne mevkiinde iken şöyle bir soru sordu: 'Yâ Rasulallah! Cahiliye dönemindeyken Mescid-i Haram'da bir gün itikâfa girmeyi adamıştım. Bu konuda ne dersin?' Rasulullah (sav) da 'Git ve bir gün itikâfa gir" buyurdu. İbn Ömer'in ifade ettiğine göre, Rasulullah (sav), Ömer b. Hattab'a ganimetlerin devlet bütçesine ayrılan beşte bir kısmından bir cariye vermişti. Daha sonra Rasulullah (sav) insanların kölelerini azad edince, Ömer b. Hattâb, kölelerin 'Rasulullah (sav) bizi azad etti' diyen seslerini duydu ve 'Ne oluyor?' diye sordu. Yanındakiler 'Rasulullah (sav), insanların kölelerini azad etti' dediler. Bunun üzerine Ömer, oğlu Abdullah'a 'Bana ganimetten verilen cariyeye git ve onu azad et' dedi."
Bize Hafs b. Ömer, ona Hemmâm, ona Katade, ona Zürâre b. Evfâ, ona da Sa'd b. Hişam şöyle demiştir: Karımı boşadım, sonra da Medine'deki bir akarımı satmak ve silah satın alıp gaza etmek için Medine'ye geldim. Hz. Peygamber'in (sav) ashabından bir toplulukla karşılaştım. Onlar bana kendilerinden altı kişinin de buna niyetlendiğini ancak Hz. Peygamber'in (sav) kendilerini bundan alıkoyduğunu ve "Allah'ın Rasulü'nde sizin için güzel bir örnek vardır" (Ahzab, 33/21) dediğini söylediler. Ben de İbn Abbâs'a geldim ve ona Hz. Peygamber'in (sav) vitir namazını sordum. O da “sana Hz. Peygamber'in (sav) vitir namazını en iyi bilen kişiyi göstereyim mi? Hz. Aişe'ye git” dedi. Ben de Hz. Aişe'ye gitmeye niyetlendim ve Hakîm b. Eflah'tan bana eşlik etmesini istedim. Gitmek istemeyince kendisinden “Allah'ını seversen gel” diye istekte bulundum o da benimle beraber geldi. Hz. Aişe'nin yanına girmek için izin istedik. Hz. Aişe, “O gelen kimdir?” diye sordu. Arkadaşım “Hakîm b. Eflâh” dedi. Hz. Aişe, tekrar “yanındaki diğer kişi kim” dedi. O da “Sa'd b. Hişâm” dedi. Hz. Aişe, “Uhud'da şehid edilen Hişam b. Âmir'in (oğlu mu)?” diye sordu. O da “evet” dedi. Hz. Aişe “Âmir ne iyi bir adamdı” dedi. Ben “ey Müminlerin annesi, bana Hz. Peygamber'in ahlakından bahseder misin?” Hz. Aişe bana “Sen Kur'an okumuyor musun? Onun ahlakı Kur'an'dı” dedi. Tekrar ona Hz. Peygamber'in (sav), gece kıldığı namazı sordum, bana, Müzzemmil süresinin ilk ayetini okuyarak “bu sureyi okumuyor musun?” dedi. Ben de “elbette okuyorum” dedim. Bana “bu süre ilk nazil olan süredir. Hz. Peygamber'in ashabı ayakları şişinceye kadar namaz kılarlardı Bu Müzzemmil süresinin son ayetleri on iki ay semada tutuldu. Daha sonra nazil oldu da böylece farz olan gece namazı farzdan nafile namaza dönüştü” dedi. Saîd b. Hişâm der ki: Sonra “bana Hz. Peygamber'in (sav) vitir namazından bahset” dedim. O da bana şöyle dedi: Hz. Peygamber (sav) hiç oturmadan sekiz rekât namaz kılar, sonunda tek bir rekât kılarak vitiri eda ederdi. Ancak sekizinci ve dokuzuncu rekatlarda oturur ve sadece dokuzuncu rekâtta selam verirdi. Sonra oturarak iki rekât daha kılardı ki böylece hepsi on bir rekât olurdu. Ey Oğulcuğum! Hz. Peygamber hiçbir zaman gecenin tamamını sabaha kadar namaz kılarak geçirmedi. Bir gecede de Kur'an'ı tamamen okumamıştır. Ramazan haricinde de bir ayın tamamını oruçlu geçirmemiştir. Herhangi bir namazı kılıyorsa onu devam ettirirdi. Eğer gece uykusu ağır basar da namazı kılamazsa gündüz onu on iki rekât olarak kılardı. Sad der kİ: İbn Abbas'a geldim söylenenleri ona aktardım, Bana “yemin ederim ki işte hadis budur. Eğer ben Hz. Aişe'yle konuşsaydım, ona gider, bizzat kendisinden dinlerdim” dedi. Bunun üzerine Sa'd, İbn Abbas'a şöyle demiştir: Eğer senin Hz. Aişe'yle konuşmadığını bilseydim, sana bu hadisi aktarmazdım.
Bize Hişam Ebu Mervan ve Muhammed b. el-Müsenna mana itibari ile rivayet etti. Ona, Muhammed b. el-Müsenna, ona Velid b. Müslim, ona el-Evzai, ona Yahya b. Ebu Kesir, ona Muhammed b. Abdurrahman b. Es'ad b. Zürare, Kays b. Sa'd'ın şöyle dediğini rivayet etti: (Bir gün) Rasulullah (sav) bizi ziyaret için evimize gelmişti. "Esselamü aleyküm ve rahmetullah" dedi. (Babam) Sa'd, bu selamı sesini yükseltmeden yani alçak bir sesle aldı. Bunun üzerine ben, Rasulullah'a (sav) (evimize girmesi için) izin vermiyor musun? dedim. Babam, bırak, bize daha çok selam versin dedi. Hemen arkasından Rasul-i Ekrem (ikinci defa); "es-Selamü aleyküm ve Rahmetullah" dedi. (Babam) Sa'd, (bu selamı da yine) alçak sesle aldı. Sonra Allah'ın Rasulü (sav) (üçüncü defa), "Esselamü aleyküm ve rahmetullah" dedi. Sonra da dönüp gitti ve (babam) Sa'd de arkasından yetişip Ey Allah'ın Rasulü! Ben senin selamını işitiyordum, bize daha çok selam vermen için onu hafif bir sesle alıyordum dedi. Bunun üzerine Hz. Peygamber, onunla dönüp geldi. (Babam) Sa'd da (yıkanması için) su ve sabun (getirilmesini) emretti. (Bunlar derhal getirildi ve Hz. Peygamber bunlarla) yıkandı. Sonra (babam) kendisine zâferanla veya alçehre ile boyanmış bir peştemal getirdi. (Hz, Peygamber de) ona sarındı. Sonra ellerini kaldırıp "Allahümmec’al salavâtike ve rahmeteke alâ âl-i Sa'd b. Ubade! (Allahım! Rahmet ve mağfiretini Sa'd b. Ubade ailesinin üzerine kıl" diye dua etti. Sonra biraz yemek yedi. (Oradan) ayrılmak isteyince (babam) Sa'd kendisine üzeri kadife (palan) ile donatılmış bir merkep yaklaştırdı. Rasulullah da (sav) ona bindi, (babam) Sa'd (bana), Ey Kays! (evine kadar) Hz. Peygamber'e eşlik et dedi. Bunun üzerine Rasul-i Ekrem bana; "sen de bin!" buyurdu. Ben de (onu rahatsız etmemek için) kabul etmedim. Rasul-i Ekrem; "ya binersin ya da (evine) dönersin, (benimle yaya olarak gelip de yorulma)" dedi. Bunun üzerine (evime) dönüp gittim. [Hişam Ebu Mervan (bu hadisi) an Muhammed b. Abdurrahman b. Sa'd b. Zürare şeklinde muan'an olarak rivayet etti.] [Ebû Davud dedi ki: Ömer b. Abdulvahid ile İbn Sema'a da bu hadisi Evzaî'den Kays b. Sa'd'ın ismini söylemeden mürsel olarak rivayet ettiler.]
Açıklama: Hadis metninde geçen "الورس" (el-vers) kelimesi, Kamus tercümesinde Asım Efendi tarafından Yemen zaferanı ve alçehre diye tercüme edildiğinden "alçehre" çevirisini almış bulunmaktayız. Bkz. Asım Efendi, Kamus-ı Okyanus, II, 304. Aynı metinde geçen "الغسل" (el-ğısl) kelimesi, yıkanılacak su ve çöğen otu gibi Arapların sabun olarak kullandıkları maddelere denilmektedir. Bu nedenle kelimeyi "su ve sabun" şeklinde tercüme ettik. Bkz. Asım Efendi, Kamus-ı Okyanus, III, 303.
Bize Yakub b. İbrahim, ona İbn Uleyye, ona Abdülaziz b. Suheyb, ona da Enes;(T) Bize Âdem, ona Şu'be, ona Katâde, ona da Enes'in rivayet ettiğine göre Rasulullah (sav) şöyle buyurdu: "Ben kendisine anne babasından, evladından ve bütün insanlardan daha sevgili olmadıkça hiç biriniz (tam olarak) iman etmiş sayılmaz."
Bize Muaz b. Fedâle, ona Hişâm, ona da Yahya, Abdullah b. Ebu Katâde’den onun şöyle dediğini rivayet etti: "Babam Hudeybiye anlaşmasının olduğu sene (hac) yolculuğuna çıkmıştı. Arkadaşları ihrama girmiş ama o girmemişti. Peygamber'e (sav) düşmanın kendisiyle savaşacağı bilgisi iletildi. Bunun üzerine Peygamber (sav) yola çıktı. (Sonrasını babam şöyle anlattı:) Ben arkadaşlarımla beraber iken onlar birbirlerine bakıp gülmeye başladılar. Bir de baktım ki yaban eşeği! Ben ona doğru atılıp yaraladım ve onu sıkıştırıp hareket edemez hale getirdim. Arkadaşlarımdan yardım istedim ama onlar bana yardım etmekten kaçındılar. Sonra onun etinden yedik. Ve (düşmanın) önümüzü keseceğinden korktuk. Bu sebeple Rasulullah (sav)'ı aramaya koyuldum. Kâh atımı şahlandırıyor, kâh normal gidiyordum. Gece yarısı Gıfâr kabilesinden bir adamla karşılaştım. “Sen Peygamber’in (sav) yanından ayrıldığında o nerede idi?” diye sordum, “Ben Ta‘hin’de kendisinden ayrıldım. O Sükya’da istirahat ediyordu” diye cevap verdi. (Ben Rasulullah’a yetişip) “Ey Allah’ın Rasulu, ehlin sana selam ediyor ve Allah’ın rahmetinin senin üzerine olmasını diliyorlar. Onlar sen yokken düşman tarafından yollarının kesilmesinden korkmuşlar. Onları bekleyiniz” dedim. Ben bir de ona “Yâ Rasulallah, ben bir yaban eşeği avladım. Yanımda ondan artan bir miktar (et) var” dedim. O da yanındaki kafile ihramlı oldukları halde onlara “Yiyin” buyurdu."
Açıklama: İbn Hacer'e göre rivayet muallaktır; Buhari ile Ömer b. Hamza arasında inkita vardır (Fethü'l-bârî, Dârü'l-Marife, II, 497).
Açıklama: Hadis mütabileriyle birlikte sahih li ğayrihidir. Hadisin senedinde bulunan inkıtadan ötürü zayıftır.