314 Kayıt Bulundu.
Bize Ubeydullah b. Sa'd ez-Zührî, ona Yakub b. İbrahim, ona babası, ona İbn İshak, ona Sevr b. Yezid el-Hımsî, ona İlya'da oturan Muhammed b. Ubeydullah b. Ebu Salih rivayet etmiştir: Bir gün) Adiy b. Adiy el-Kindî ile yola çıkmıştım. Mekke'ye vardığımızda Adiy beni Safiyye bt. Şeybe'ye gönderdi. Safiyye, Hz. Aişe'den (r.anha) pek çok hadis duyup ezberlemişti. Yanına vardığımda dedi ki: Ben Hz. Aişe'nin, Rasulullah'ın (sav) şöyle buyurduğunu bizzat işittim, dediğini duydum: "Öfke halinde verilen talakın ve köle âzâdının hükmü yoktur. " [Ebû Davud dedi ki: Öyle zannediyorum ki el-gılâk kelimesi öfke demektir.]
Açıklama: İğlâk kelimesi öfke anlamına geldiği gibi baskı, zorlama, tehdit gibi manalara da gelmektedir. Talakın zaten genelde öfke ile verildiğine dikkat çeken bazı âlimler, buradaki iğlâk kelimesine de öfke anlamını vermenin yanlış olacağını, baskı anlamının daha uygun düşeceğini söylemişlerdir. Ancak ne dediğini bilmeyecek derecede öfkelenen birinin verdiği talakın geçersiz olduğu fikri de fukaha arasında benimsenmiştir. Dolayısıyla iğlâk kelimesine öfke manası verilecek olursa, bununla sözlerinin ne anlama geldiğini bilmeyecek derecede, hırsın akla hükmettiği şekildeki bir öfkeyi anlamak gerekir. Bu hadisin ravilerinden Muhammed b. Ubeyd b. Ebî Salih, muhaddisler nazarında zayıf biridir. Ancak diğer bazı kaynaklarda farklı tarîklerle gelen ve bunu destekleyen rivayetler yer almaktadır.
Bize Nasr b. Ali, ona Ebu Ahmed, ona İsrail, ona Simak, ona İkrime, ona da İbn Abbas (ra) demiştir ki: "Rasulullah (sav) zamanında bir kadın müslüman olmuş ve (kocasından başka) biriyle evlenmişti. İlk kocası Peygamber'e (sav) geldi ve Ey Allah'ın Rasulü, ben müslüman olmuştum. Bu kadın da benim müslüman olduğumu biliyordu (böyleyken gidip bir başkasıyla evlendi) dedi. Bunun üzerine Rasulullah (sav) o kadını ikinci kocasından alıp ilk kocasına verdi."
Açıklama: Burada aslında müşrik olan karı ile kocanın ikisi de aynı zamanda müslüman olmuşlar, ama kadın bir bahane ile kocasından ayrılıp başkasıyla evlenmişti. Adamın müracaatı üzerine de Hz. Peygamber ikinci nikâhı feshederek kadını ilk kocasına verdi. Çünkü kadının yaptığı bu ikinci evlilik, boşanma şartları tahakkuk etmeden gerçekleştirilmişti. Dolayısıyla bu ikinci evlilik bâtıldır, geçersizdir.
Bize Abdullah b. Muhammed en-Nüfeyl, ona da Muhammed b. Seleme; (T) Bize Muhammed b. Amr er-Râzî, ona da Seleme b. el-Fadl; (T) Bize el-Hasan b. Ali, ona da Yezid mana ile rivayet etti. Bunların hepsine İbn İshak, ona Davud b. el-Husayn, ona İkrime, ona da İbn Abbas (ra) şöyle demiştir: "Rasulullah (sav), kızı Zeyneb'i Ebu'l-Âs b. er-Rabî'a önceki nikâhı ile geri verdi, yeniden nikâh kıymadı." [Ravi Muhammed b. Amr bu hadisi, Zeyneb'i hicretten altı sene sonra kocasına verdi, diye rivayet etti. el-Hasen b. Ali ise, iki sene sonra, diye rivayet etti.]
Açıklama: Zeyneb, Hz. Peygamber’in en büyük kızıdır. Teyzesi Hâle’nin oğlu Ebu’l-Âs b. er-Rabî ile evlenmişti. Ebu’l-Âs, Bedir’de müslümanlar tarafından esir alınmış, Zeynep'in fidye olarak gönderdiği annesinin hediyesi gerdanlık karşılığında serbest kalmıştı. Rasulullah (sav), Hz. Hatice’nin hatırası olan gerdanlığı kızına geri göndermiş ve Ebu’l-Âs’ı da kızını Medine'ye göndermesi şartıyla serbest bırakmıştı. O da sözünde durmuş, Zeynep'i babasına göndermişti. Bilâhare Mekke fethinden önce Ebu’l-Âs da İslâm’ı kabul ederek Medine'ye gelmiş ve Hz. Peygamber kızını eski nikâhıyla tekrar kendisine vermişti. Burada birinde “altı yıl sonra”, diğerinde “iki yıl sonra” diye iki rivayet zikredilmektedir. Çelişkili görünen bu ifadenin aslı şudur: Zeyneb' in kocasıyla ikinci defa evlenmesi, kendisinin Medine'ye hicretinden altı yıl sonra olmuştur. Bu aynı zamanda; "Size hicret eden kadınların mü’min olduklarını anlarsanız, onları kâfirlere geri vermeyin! Çünkü bunlar onlara, onlar da bunlara helâl değildirler" (Mümtehine, 10) mealindeki ayetin nüzulünden iki sene sonraya rastlamaktadır. Dolayısıyla bu iki ifade arasında hakikatte bir çelişki bulunmamaktadır. Bu hadise göre; eşlerden biri İslâm’ı kabul ettiği, diğeri kabul etmediği için ayrılan karı koca, bilâhare diğer eş de İslâm’ı kabul edecek olsa, aradan uzun zaman geçse bile yeniden nikâha gerek kalmadan evlenebilirler. Nitekim Hz. Peygamber, yeni bir nikâha gerek kalmadan kızını kocasına vermişti.
Bize Osman b. Ebu Şeybe, ona Veki', ona İsrâil, ona Simak, ona İkrime, ona da İbn Abbas (ra) rivayet etmiştir: "Hz. Peygamber (sav) zamanında bir adam, önce kendisi müslüman olarak yanına gelmiş, arkasından karısı da müslüman olarak gelmişti. Adam, Ey Allanın Rasulü, o da benimle müslüman olmuştu deyince, Hz. Peygamber kadını ona geri verdi."
Bize Ahmed b. Muhammed el-Mervezî, ona Ali b. Hüseyin b. Vakıd, ona babası, ona Yezid en-Nahvî, ona da İkrime rivâyet etmiştir: İbn Abbas (rav),"boşanmış kadınlar kendi başlarına üç temizlik süresi beklerler. Onların rahimlerinde Allah'ın yarattığını gizlemeleri helal değildir" (Bakara, 228) mealindeki ayet hakkında şöyle dedi: "Bu ayetin nüzul sebebi şudur: Bir adam karısını boşadığında, üç talak vermiş olsa dahi, ona tekrar dönmek hakkına yine en çok kendisi sahipti. İşte bu hüküm nesh edildi ve "Talak ikidir"(Bakara, 229) mealindeki ayeti nazil oldu.
Açıklama: Cahiliyette ve İslâm’ın ilk dönemlerinde cârî olan uygulamaya göre, özellikle sıkıntıya düşürmek gayesiyle kadınlar boşanır, âdet hâli geçtikten sonra tekrar alınır ve bu hal sürüp giderdi. “Talak ikidir” mealindeki ayetle bu uygulama yürürlükten kaldırılmıştır.