286 Kayıt Bulundu.
Bize Muhammed b. Beşşâr, ona Muhammed, ona Şu’be, ona Abdurrahman b. el-Kasım, ona el-Kasım’ın Hz. Ayşe’den bahisle şöyle anlattığını rivayet etti: Hz. Ayşe, Berîre’yi hürriyetine kavuşturmak amacı ile satın alır. Ancak efendileri velâ (âzat olmaktan doğan hükmî akrabalık bağı) hakkının kendilerine ait olmasını şart koşarlar. Ayşe durumu Hz. Peygamber’e aktarınca Hz. Peygamber (sav): “Onu satın al ve hürriyetine kavuştur. Çünkü velâ hakkı hürriyetine kavuşturan kimseye aittir” buyurur. Hz. Peygamber'e (sav) bir et getirilir. Sonra da “Bu et Berîre’ye sadaka olarak verilmişti” derler. Hz. Peygamber: “O et, Berîre’ye sadakadır; bize ise hediyedir” buyurur. (Bir de) Berîre kocası ile evliliğini sürdürüp sürdürmemekte serbest bırakılmıştır.
Bize Muhammed b. İsmail b. İbrahim, ona Yahya b. Ebu Bükeyr el-Kermânî, ona Şu’be, ona Abdurrahman b. el-Kasım, ona babası –Şu’be dedi ki: Abdurrahman b. el-Kasım en büyük olması hasebiyle babasının evlatları üzerinde vasîsi idi. Ona bu hadisi babandan mı duydun diye sormaktan korktum- Hz. Ayşe’nin şöyle anlattığını rivayet etti: Hz. Peygamber'e (sav) Berîre’nin durumunu sordum. Onu satın almak istemiştim, ancak velâ hakkının (âzat olmaktan doğan hükmî akrabalık bağı) kendilerinde kalmasını şart koşmuşlardı. Bunun üzerine Hz. Peygamber: “Onu satın al, velâ hakkı (satın alıp) âzad edene aittir” buyurdu. [Abdurrahman dedi ki: Berîre evlilik hayatına devam edip etmeme konusunda serbest bırakıldı. (Çünkü) kocası (hür değil) köle idi. Abdurrahman hadisi rivayet ettikten sonra kadının kocasının hür mü yoksa köle mi olduğunu bilmiyorum dedi. Hz. Peygamber'e et getirilmişti. Oradakiler “Bu et, Berîre’ye sadaka olarak verilen şeylerdendir” dediler. Hz. Peygamber de “O, Berîre’ye sadakadır bize hediyedir” buyurdu.]
Bize Ukbe b. Mükrem, ona Ebu Kuteybe, ona Abdullah b. Ömer, ona Nafi', ona da İbn Ömer'in (ra) rivayet ettiğine göre Rasulullah (sav) şöyle buyurdu: "Köle efendisinin izni olmadan evlenirse, nikahı batıldır." [Ebû Davud dedi ki: Bu hadis zayıftır, mevkûftur ve İbn Ömer'in (ra) kendi sözüdür.]
Açıklama: Bu hadisin ravilerinden Abdullah b. Ömer el-Ömerî zayıf biridir. Ahmed b. Hanbel de bu rivayetin münker olduğunu söylemiştir. İslâm hukukçuları, kölenin evlenirken efendisinin iznini almasını gerekli görürler. Efendisinin iznini almadan evlenecek olsa; efendisi bundan haberdar olduğunda rıza gösterirse nikâh câiz, razı olmazsa nikâh akdi geçersizdir
Bize Muhammed b. Kesir, ona Süfyan, ona el-A'meş, ona İbrahim et-Teymî, ona babası, ona da Hz. Ali (ra) rivayet etmiştir: Biz Rasulullah'tan (sav) sadece Kur'an ile şu sahifede bulunanları yazdık. Rasulullah (sav) şöyle buyurdu: "Medîne, Âir'den Sevr’e kadar haremdir. Kim orada bir bid'at işler veya bid'at işleyen birini himâye ederse, Allah’ın, meleklerin ve bütün insanların laneti onun üzerine olsun! Ondan ne tövbe ne de fidye kabul edilir! Müslümanların zimmeti birdir; Müslümanların en düşüğü de o zimmet hakkına sahiptir. Kim, bir Müslüman’ın verdiği emânı bozarsa, Allah’ın, meleklerin ve bütün insanların laneti onun üzerine olsun! Ondan ne tövbe ne de fidye kabul edilir. Kendisini âzâd edenlerin izni olmaksızın kim bir kavmi kendine veli (efendi) ittihaz ederse, Allah’ın, meleklerin ve bütün insanların laneti onun üzerine olsun! Kıyamet günü ondan ne tövbe ne de fidye kabul edilir!"
Açıklama: Âir dağı, Medîne’nin güzey cihetinde bulunan bir dağ adıdır. Sevr ise, Uhud’un gerisinde bulunan küçük bir tepedir. Medîne haremi, işte bu iki dağ arasında kalan bölgedir. Doğu batı cihetinde ise, her iki tarafta bulunan iki taşlık bölge sınırı oluşturmaktadır. “Müslümanların zimmeti”nden maksat, gayri müslimlere verdikleri emân ve güvencedir. Bu hadîste kölenin velâyet hakkından söz edilmektedir. Velâ hakkı; âzâd edenin, âzâd ettiği köleye mirasçı olma hakkıdır. Bu hak, doğrudan doğruya âzâd edene aittir. Köleye mirasçı olma hakkı anlamına gelen velâ, ancak köleyi âzâd etmek suretiyle kazanılabilir. Bir anlamda köleyi âzâd etmek suretiyle yapılan iyiliğin karşılığı gibidir. Velâ hakkı, alınıp satılan bir şey olmadığı gibi, bizzat kölenin de o hakkı istediği birine devretmesi helâl değildir. Çünkü her şeyden önce bu, kendisine iyilikte bulunan birinin hakkını yemek anlamına gelir. Velâ, bir anlamda nesep gibidir; bir insan nesebini babasından başkasına devredemeyeceği gibi, velâ hakkını da kendisini âzâd edenden başkasına devretmesi helâl olmaz. Hadîste, bir kölenin velâyet hakkını, kendisini âzâd edenlerden başkasına devredemeyeceğini ifâde edilmektedir. Hadîste yer alan “izin almaksızın” ifâdesi, sanki izin alınırsa bunun câiz olduğu anlamını doğurmaktadır. Bazı İslâm hukukçuları da bunu kabul ederler. Ancak İslâm hukukçularının büyük çoğunluğu, izin verilse bile, kölenin velâyet hakkını başkalarına devrini câiz görmezler. Buradaki “izin almaksızın” ifâdesini ihtirazî bir kayıt değil, vukûî bir durum olarak kabul ederler. Yani köleler bu işi ekseriyetle izin almak suretiyle yaptıkları için bu ifâde kullanılmıştır. Dolayısıyla burada mefhûm-u muhâlif geçerli değildir.
Bize Ali b. Abdullah, ona Süfyân, ona Yahyâ, ona da Amra’nın rivayet ettiğine göre Aişe şöyle demiştir: "Berîre özgürlüğünü kazanmak için yaptığı yazışma bedeli hususunda, kendisine yardım etmesi için gelmişti. Aişe ‘Dilersen senin sahiplerine kalan borcunu ben verebilirim, velilik hakkı da bana ait olur’, dedi. Berîre’nin sahipleri ‘Sen istersen ona (borcunun) kalanını verebilirsin’, dediler. Süfyân bir keresinde ‘Sen istersen onun (Berîre’nin) hürriyetini ona verebilirsin. Bununla birlikte velâ hakkı, bizim olur’ dedi. Rasulullah (sav) gelince, Aişe Ona (sav) bu meseleyi sordu. O (sav), ‘Sen onu (Berîre’yi) satın alıp ona hürriyetini ver. Şüphesiz velâ hakkı, hürriyeti veren kimseye aittir.” buyurdu. Sonra Rasulullah (sav) minberin üzerinde durdu. -Bir defasında Süfyân ‘Rasulullah (sav) minberin üzerine çıktı’ dedi- ve ‘Bir takım kimselere ne oluyor’ Allah’ın Kitabında olmayan şartlar öne sürüyorlar! Kim Allah’ın Kitabında bulunmayan bir şart koşarsa, isterse yüz defa şart koşmuş olsun, bundan dolayı onun bir hakkı bulunmaz’ buyurdu." Bize Ali, ona Abdülvehhab ve Yahya, onlara Amra rivayet etti. Cafer b. Avn ise Yahya’dan, o da Amra’dan ‘Ben Aişe’yi dinledim’ dediğini rivayet etti. Bu rivayeti Malik’e Yahya, ona Amra, ona da Berîre nakletmiştir. Ancak ilgili rivayette “Peygamber (sav) minbere çıktı” ifadesi zikredilmemiştir.
Açıklama: Muallak hadis. Cafer b. Avn ile Buhari arasında ta'lik vardır.
Bize Ali b. Abdullah, ona Süfyân, ona Yahyâ, ona da Amra’nın rivayet ettiğine göre Aişe şöyle demiştir: "Berîre özgürlüğünü kazanmak için yaptığı yazışma bedeli hususunda, kendisine yardım etmesi için gelmişti. Aişe ‘Dilersen senin sahiplerine kalan borcunu ben verebilirim, velilik hakkı da bana ait olur’, dedi. Berîre’nin sahipleri ‘Sen istersen ona (borcunun) kalanını verebilirsin’, dediler. Süfyân bir keresinde ‘Sen istersen onun (Berîre’nin) hürriyetini ona verebilirsin. Bununla birlikte velâ hakkı, bizim olur’ dedi. Rasulullah (sav) gelince, Aişe Ona (sav) bu meseleyi sordu. O (sav), ‘Sen onu (Berîre’yi) satın alıp ona hürriyetini ver. Şüphesiz velâ hakkı, hürriyeti veren kimseye aittir.” buyurdu. Sonra Rasulullah (sav) minberin üzerinde durdu. -Bir defasında Süfyân ‘Rasulullah (sav) minberin üzerine çıktı’ dedi- ve ‘Bir takım kimselere ne oluyor’ Allah’ın Kitabında olmayan şartlar öne sürüyorlar! Kim Allah’ın Kitabında bulunmayan bir şart koşarsa, isterse yüz defa şart koşmuş olsun, bundan dolayı onun bir hakkı bulunmaz’ buyurdu." Bize Ali, ona Abdülvehhab ve Yahya, onlara Amra rivayet etti. Cafer b. Avn ise Yahya’dan, o da Amra’dan ‘Ben Aişe’yi dinledim’ dediğini rivayet etti. Bu rivayeti Malik’e Yahya, ona Amra, ona da Berîre nakletmiştir. Ancak ilgili rivayette “Peygamber (sav) minbere çıktı” ifadesi zikredilmemiştir.
Açıklama: Muallak hadis. Buhari ile Malik b. Enes arasında ta'lik vardır.
Bize Ali b. Abdullah, ona Süfyân, ona Yahyâ, ona da Amra’nın rivayet ettiğine göre Aişe şöyle demiştir: Berîre özgürlüğünü kazanmak için yaptığı yazışma bedeli hususunda, kendisine yardım etmesi için gelmişti. Aişe ‘Dilersen senin sahiplerine kalan borcunu ben verebilirim, velilik hakkı da bana ait olur’, dedi. Berîre’nin sahipleri ‘Sen istersen ona (borcunun) kalanını verebilirsin’, dediler. Süfyân bir keresinde ‘Sen istersen onun (Berîre’nin) hürriyetini ona verebilirsin. Bununla birlikte velâ hakkı, bizim olur’ dedi. Rasulullah (sav) gelince, Aişe Ona (sav) bu meseleyi sordu. O (sav) "Sen onu (Berîre’yi) satın alıp ona hürriyetini ver. Şüphesiz velâ hakkı, hürriyeti veren kimseye aittir." buyurdu. Sonra Rasulullah (sav) minberin üzerinde durdu. -Bir defasında Süfyân ‘Rasulullah (sav) minberin üzerine çıktı’ dedi- ve "Bir takım kimselere ne oluyor Allah’ın Kitabında olmayan şartlar öne sürüyorlar! Kim Allah’ın Kitabında bulunmayan bir şart koşarsa, isterse yüz defa şart koşmuş olsun, bundan dolayı onun bir hakkı bulunmaz’ buyurdu." Bize Ali, ona Abdülvehhab ve Yahya, onlara Amra rivayet etti. Cafer b. Avn ise Yahya’dan, o da Amra’dan ‘Ben Aişe’yi dinledim’ dediğini rivayet etti. Bu rivayeti Malik’e Yahya, ona Amra, ona da Berîre nakletmiştir. Ancak ilgili rivayette “Peygamber (sav) minbere çıktı” ifadesi zikredilmemiştir.
Bize Âdem, ona Şu'be, ona Hakem, ona da İbrahim'in naklettiğine göre Esved şöyle demiştir: Hz. Aişe, Berîre’yi âzad etmek için satın almak istedi. Efendileri de Berîre'nin velâsı (mirasa sebep olmaya elverişli hükmî yakınlık) kendilerine ait olması şartını koşmak istediler. Aişe, bu meseleyi Hz. Peygamber'e (sav) anlattı. Hz. Peygamber (sav) ona "Berîre'yi satın al! Velâ ancak âzad edene aittir." buyurdu. Aişe dedi ki: (Bir kere) Hz. Peygamber'e bir parça et getirildi. Ben "Bu et, âzadlım Berîre'ye sadaka olarak verilmiştir." dedim. Bunun üzerine Hz. Peygamber (sav) "Bu et, Berîre'ye sadakadır; bize ise hediyedir." buyurdu.
Bize Ali b. Abdullah, ona Süfyân, ona Yahyâ, ona da Amra’nın rivayet ettiğine göre Aişe şöyle demiştir: "Berîre özgürlüğünü kazanmak için yaptığı yazışma bedeli hususunda, kendisine yardım etmesi için gelmişti. Aişe ‘Dilersen senin sahiplerine kalan borcunu ben verebilirim, velilik hakkı da bana ait olur’, dedi. Berîre’nin sahipleri ‘Sen istersen ona (borcunun) kalanını verebilirsin’, dediler. Süfyân bir keresinde ‘Sen istersen onun (Berîre’nin) hürriyetini ona verebilirsin. Bununla birlikte velâ hakkı, bizim olur’ dedi. Rasulullah (sav) gelince, Aişe Ona (sav) bu meseleyi sordu. O (sav), ‘Sen onu (Berîre’yi) satın alıp ona hürriyetini ver. Şüphesiz velâ hakkı, hürriyeti veren kimseye aittir.” buyurdu. Sonra Rasulullah (sav) minberin üzerinde durdu. -Bir defasında Süfyân ‘Rasulullah (sav) minberin üzerine çıktı’ dedi- ve ‘Bir takım kimselere ne oluyor’ Allah’ın Kitabında olmayan şartlar öne sürüyorlar! Kim Allah’ın Kitabında bulunmayan bir şart koşarsa, isterse yüz defa şart koşmuş olsun, bundan dolayı onun bir hakkı bulunmaz’ buyurdu." Bize Ali, ona Abdülvehhab ve Yahya, onlara Amra rivayet etti. Cafer b. Avn ise Yahya’dan, o da Amra’dan ‘Ben Aişe’yi dinledim’ dediğini rivayet etti. Bu rivayeti Malik’e Yahya, ona Amra, ona da Berîre nakletmiştir. Ancak ilgili rivayette “Peygamber (sav) minbere çıktı” ifadesi zikredilmemiştir.
Bize Ali b. Abdullah, ona Süfyân, ona Yahyâ, ona da Amra’nın rivayet ettiğine göre Aişe şöyle demiştir: "Berîre özgürlüğünü kazanmak için yaptığı yazışma bedeli hususunda, kendisine yardım etmesi için gelmişti. Aişe ‘Dilersen senin sahiplerine kalan borcunu ben verebilirim, velilik hakkı da bana ait olur’, dedi. Berîre’nin sahipleri ‘Sen istersen ona (borcunun) kalanını verebilirsin’, dediler. Süfyân bir keresinde ‘Sen istersen onun (Berîre’nin) hürriyetini ona verebilirsin. Bununla birlikte velâ hakkı, bizim olur’ dedi. Rasulullah (sav) gelince, Aişe Ona (sav) bu meseleyi sordu. O (sav), ‘Sen onu (Berîre’yi) satın alıp ona hürriyetini ver. Şüphesiz velâ hakkı, hürriyeti veren kimseye aittir.” buyurdu. Sonra Rasulullah (sav) minberin üzerinde durdu. -Bir defasında Süfyân ‘Rasulullah (sav) minberin üzerine çıktı’ dedi- ve ‘Bir takım kimselere ne oluyor’ Allah’ın Kitabında olmayan şartlar öne sürüyorlar! Kim Allah’ın Kitabında bulunmayan bir şart koşarsa, isterse yüz defa şart koşmuş olsun, bundan dolayı onun bir hakkı bulunmaz’ buyurdu." Bize Ali, ona Abdülvehhab ve Yahya, onlara Amra rivayet etti. Cafer b. Avn ise Yahya’dan, o da Amra’dan ‘Ben Aişe’yi dinledim’ dediğini rivayet etti. Bu rivayeti Malik’e Yahya, ona Amra, ona da Berîre nakletmiştir. Ancak ilgili rivayette “Peygamber (sav) minbere çıktı” ifadesi zikredilmemiştir.