71 Kayıt Bulundu.
Bize Ubeydullah b. Musa, ona İsrâîl, ona Ebu İshâk, ona da Berâ (ra) şöyle rivayet etmiştir: Siz fethi (Feth,48/1), Mekke fethi olarak kabul ediyorsunuz ki, Mekke’nin fethi de bir fetihtir. Ancak biz asıl fetih olarak, Hudeybiye günündeki Rıdvân biatını kabul ederiz. Biz o gün Nebî (sav) ile birlikte, her biri yüz kişiden oluşan on dört gruptuk. Hudeybiye bir kuyunun adıdır. Kuyunun (bütün) suyunu çektik, içeresinde bir tek damla su bile bırakmadık. Bu durum, Rasulullah’a (sav) ulaştı. Kendisi gelip kuyunun kenarına oturdu. Sonra içerisinde su bulunan bir kap istedi. Onunla abdest alıp ağzını çalkaladı ve dua etti. Akabinde bu suyu kuyuya boşalttı. Kuyuyu o halde kısa bir süre bıraktık. Sonra kuyu istediğimiz kadar bize ve hayvanlarımıza su verdi.
Bize Kuteybe, ona Leys b. Sa'd, ona Saîd b. Ebu Saîd el-Makburî, ona da Ebu Şüreyh el-Adevî şöyle demiştir: Amr b. Said Mekke'ye ordu gönderdiği sırada, Ebu Şüreyh el-Adevî ona şöyle dedi: Ey Emir, Mekke'nin fethinin ertesi günü Peygamber'in (sav) ayağa kalkıp söylediği bir sözü sana bildirmeme müsaade et. O hutbeyi şu iki kulağım işitti, kalbim belledi, söyleyeni de söylemekte bulunduğu anda gözlerim gördü. Peygamber (sav), Allah'a hamd ve sena ettikten sonra, şöyle buyurdu: "Muhakkak ki, Mekke'yi dokunulmaz kılan insanlar değil bizzat Allah'tır. Bundan dolayı Allah'a ve ahiret gününe iman eden kimsenin Mekke'de kan dökmesi ve Mekke'deki herhangi bir ağacı kesmesi helal olmaz. Şayet herhangi bir kimse, Peygamber (sav) burada savaştı, diye ruhsatı tercih edecek olursa, ona “Allah yalnız Rasulü'ne izin vermiştir, size izin vermemiştir” deyiniz. Bana da sadece bir günün bir saati içinde izin verdi. Ondan sonra bu gün artık dünkü dokunulmazlığı geri gelmiştir. Bu dediklerimi burada hazır bulunanlar, bulunmayanlara tebliğ etsin." Bu sözlerinden sonra Ebu Şurayh'a “Amr ne dedi?” diye soruldu, o da cevaben şöyle dedi: Amr bana “Ey Ebu Şurayh, ben bunları senden daha çok bilirim. Ama Harem hiçbir asiyi, eli kanlı bir katili ve kanundan kaçan bir caniyi kurtaramaz” dedi. Tirmîzî der ki: Bu konuda Ebu Hüreyre ve İbn Abbâs’tan da hadis rivâyet edilmiştir. Tirmîzî der ki: Ebu Şüreyh hadisi hasen sahihtir. Ebu Şüreyh el-Huzaî’nin ismi Huveylid b. Amr el Adevî el Ka’bî’dir. Hadiste geçen “Vela Fârran bi harbetin” sözünün manası cinayet demektir. Yani bir kimse bir cinayet işler elini kana bulaştırdıktan sonra gelir hareme sığınırsa haremde bu kişi barındırılmaz ona cezası uygulanır.
Bize Yahya b. Kazaa, ona Mâlik, ona İbn Şihâb, ona da Enes İbn Mâlik (ra) şöyle rivayet etmiştir: Hz. Peygamber (sav) Mekke'ye fetih senesinde, başında miğfer olduğu halde Mekke'ye girdi. Başından miğferi çıkardığında, bir adam yanına gelip “İbn Hatal, Kabe'nin örtülerine tutunmuş duruyor” dedi. Rasulullah (sav) da "onu öldürün" buyurdu. Malik der ki: Allah bilir, ama görünen o ki, O gün Rasulullah (sav) ihramlı değildi.
Bize Saîd b. Şurahbîl, ona Leys, ona el-Makburî, ona da Ebu Şüreyh el-Adevî şöyle demiştir: Amr b. Said Mekke'ye ordu gönderdiği sırada, Ebu Şüreyh el-Adevî ona şöyle dedi: Ey Emir, Mekke'nin fethinin ertesi günü Peygamber'in (sav) ayağa kalkıp söylediği bir sözü sana bildirmeme müsaade et. O hutbeyi şu iki kulağım işitti, kalbim belledi, söyleyeni de söylemekte bulunduğu anda gözlerim gördü. Peygamber (sav), Allah'a hamd ve sena ettikten sonra, şöyle buyurdu: "Muhakkak ki, Mekke'yi dokunulmaz kılan insanlar değil bizzat Allah'tır. Bundan dolayı Allah'a ve ahiret gününe iman eden kimsenin Mekke'de kan dökmesi ve Mekke'deki herhangi bir ağacı kesmesi helal olmaz. Şayet herhangi bir kimse, Peygamber (sav) burada savaştı, diye ruhsatı tercih edecek olursa, ona “Allah yalnız Rasulü'ne izin vermiştir, size izin vermemiştir” deyiniz. Bana da sadece bir günün bir saati içinde izin verdi. Ondan sonra bu gün artık dünkü dokunulmazlığı geri gelmiştir. Bu dediklerimi burada hazır bulunanlar, bulunmayanlara tebliğ etsin." Bu sözlerinden sonra Ebu Şurayh'a “Amr ne dedi?” diye soruldu, o da cevaben şöyle dedi: Amr bana “Ey Ebu Şurayh, ben bunları senden daha çok bilirim. Ama Harem hiçbir asiyi, eli kanlı bir katili ve kanundan kaçan bir caniyi kurtaramaz” dedi
Bize Süleyman b. Harb, ona Hammad b. Zeyd, ona Eyyüb, ona Ebu Kılâbe, ona Amr b. Seleme şöyle demiştir: Eyyüb der ki: Ebu Kılâbe bana “Amr b. Seleme ile karşılaştığında ona (Hz. Peygamber hakkında) sorar mısın?” dedi. Ebu Kılâbe der ki: Ben Amr b. Seleme ile karşılaştım ve kendisine sordum, o da şöyle anlattı: Biz insanların gelip geçtiği bir su kaynağı civarında ikamet ediyorduk. Yanımıza kervanlar gelip giderdi. Biz de onlara “(Mekke'deki) insanlara ne oluyor, bu adam (Muhammed) alıp veremedikleri nedir?” diye sorardık. Onlar da bize “o adam, Allah'ın kendisini peygamber olarak gönderdiğini, O'na vahiy indirdiğini, ya da Allah'ın O'na şu sözleri vahyettiğini söylüyor” diye cevap verirlerdi. Ben de o sözleri ezberlerdim. Sanki bu ayetler gönlüme yerleşmiş gibi nakşoluyordu. Arab kabileleri de İslâm'a girmek için Mekke fethini gözlüyor ve “peygamberlik iddiasında bulunan şu adamı kendi kavmi Kureyş'le baş başa bırakın. Eğer Kureyş'e galip gelirse, hiç şüphesiz o, doğru sözlü bir peygamberdir” diyorlardı. Fetih gerçekleşince her kavim İslâm'a girmeye koştu. Babam da kavmi adına İslâm'a girmeye koştu. Mekke'den dönüp gelince, bize şöyle dedi: Allah'a yemin olsun ki, size gerçek bir peygamberin yanından geliyorum. O bize "Şu namazı şu vakitte, şu namazı da şu vakitte kılınız. Namaz vakti gelince de biriniz ezan okusun ve Kur'an'ı en çok bileniniz size imamlık etsin" dedi. Bunun üzerine kabiledekiler baktılar ki içlerinde benden çok Kur'an bilen kimse yok. Zira ben konakladığımız yere uğrayan kervanlardan Kur'an öğreniyordum. Kur'an'ı çok bildiğim için kabile halkı beni önlerine geçirip imam yaptılar. Hâlbuki ben o sırada altı veya yedi yaşında çocuktum. Üzerimde de elbise olarak yalnız bir gömlek vardı. Secde ettiğim zaman o gömlek yukarı çekildiği için avret yerinden aşağısı açılırdı. Benim secdede iken bu açık hâlimi gören kabilemizden bir kadın, “okuyucunuzun açık yerini bizden gizleseniz, bir şeyle örtseniz” dedi. Bunun üzerine halk kumaş satın alıp bana bir gömlek biçti. Ben bu gömleğe sevindiğim kadar hiçbir şeyle mutlu olmadım.
Bize İshak, ona Ebu Asım, ona İbn Cüreyc, ona Hasan b. Müslim, ona da Mücahid'in rivayet ettiğine göre Rasulullah (sav) Mekke fethi günü (konuşmak için) kalkıp şöyle buyurmuştur: "Şüphesiz ki, Allah, gökleri ve yeri yarattığı günden beri Mekke'yi haram (dokunulmazlık bölgesi) kılmıştır ve kıyamete kadar da Allah'ın verdiği bu haramlık vasfı devam edecektir. Ne benden önce ne de benden sonra hiç kimse için bu haram niteliği kaldırılmayacaktır. Benim için de sadece bir defa, bir saatliğine helal kılındı. Mekke'nin av hayvanı ürkütülmez, dikeni kesilmez, yaş otları koparılmaz. Buluntu malını, sahibini arayacak kişi dışında, kimse alamaz." Bu sırada Abbas b. Abdulmuttalib "Ey Allah'ın Rasulü, ızhır otu hariç olsun. Çünkü ızhır otu demirciler için ve evlerimiz için zaruridir" dedi. Rasulullah (sav) biraz sükût ettikten sonra "ızhır otu hariç, o helaldir" buyurdu. ibnu Cureyc, Abdulkerim'den, o İkrime'den; o da İbn Abbâs'tan, bu hadisin aynısını ya da benzerini rivayet etmiştir. Bu hadisi Ebu Hureyre, Hz. Peygamber'den (sav) rivayet etmiştir.