50 Kayıt Bulundu.
Giriş
Bize Amr b. Âsım, ona Hemmâm, ona İshak b. Abdullah, ona Abdurrahman b. Ebu Amra, ona Ebu Hureyre, ona da Hz. Peygamber (sav) şöyle buyurmuştur: "İsrailoğulları içerisinde Allah'ın imtihan etmeyi dilediği üç kişi vardı. Allah onlara bir melek gönderdi (...) Melek abraş olan kimseye geldi ve “yola devam etme imkanım kalmadı. Menzilime erişmem ancak önce Allah'ın sonra da senin yardımınla mümkündür” dedi." Sonra hadisin tamamını aktardı.
Açıklama: Hadisin tamamı için B003464 numaralı hadise bakınız.
Yine Rasulullah (sav) şöyle buyurdu: "İki kadın, yanlarında erkek çocukları olduğu bir sırada, bir kurt geldi ve çocuklardan birini kapıp gitti. Bunun üzerine kadınlardan biri “kurt senin çocuğunu götürdü” dedi. Diğer kadın da “hayır, senin çocuğunu götürdü” dedi. Bunun üzerine davalarını Davud'a (as) arz ettiler. O da büyük kadın lehine hükmetti. Bu iki kadın oradan çıktıktan sonra Davud'un oğlu Süleyman'a (as) gidip durumu ona bildirdiler. Süleyman (as) “bana bir bıçak getirin de çocuğu iki kadın arasında paylaştırayım” dedi. Bunun üzerine küçük kadın “aman öyle yapma! Allah sana merhamet etsin! Çocuk bu kadınındır” dedi. Bunun üzerine Süleyman çocuğun, küçük kadının çocuğu olduğuna hükmetti." Ebu Hureyre der ki: Vallahi ben "Sikkîn" kelimesini o güne kadar hiç işitmemiştim. Biz bıçağa sâdece "Müdye" diyorduk.
Açıklama: Hadisin isnadı için bk. B003426.
Bize Abdullah b. Muhammed, ona Abdurrezzâk, ona Ma'mer, ona Hemmâm, ona da Ebu Hureyre'nin rivayet ettiğine göre Hz. Peygamber (sav) şöyle buyurmuştur: "Meryem oğlu İsa, hırsızlık yapmakta olan bir kimse gördü ve ona “Sen hırsızlık mı yaptın?” diye sordu. O da “kendisinden başka hiçbir tanrı bulunmayan Allah'a yemin ederim ki, ben asla çalmadım” diye cevap verdi. Bunun üzerine İsa “Allah (adına yapılan yemine) iman ettim, kendi gözümü yalanladım” dedi."
Bana Ahmed b. İshak, ona Amr b. Asım; (T) Yine bana Muhammed, ona Abdullah b. Recâ, onlara Hemmâm, ona İshak b. Abdullah, ona Abdurrahman b. Ebu Amr, ona Ebu Hureyre (ra), ona da Hz. Peygamber (sav) şöyle buyurmuştur: "İsrâîloğulları içinde bir abraş (derisi hastalıklı), bir kel, bir de kör üç kişi vardı. Allah bunları imtihan etmek istedi de onlara bir melek gönderdi. Melek abraşa geldi ve “En çok hoşuna giden şey nedir?” diye sordu. Abraş “ Güzel ten rengi ve güzel ten. Çünkü insanlar beni çirkin görüp, benden tiksiniyor” dedi." Rasulullah (sav) devamında şöyle buyurdu: "Melek, abraşın vücudunu sıvazladı. Ondaki bu çirkinlik gitti ve ona güzel bir ten rengi ve güzel bir ten verildi. Bundan sonra melek ona “En çok hoşuna giden mal hangisidir?” diye sordu. Abraşlıktan kurtulan kişi “Deve ya da sığır” dedi." Ravi deve mi, sığır mı olduğu konusunda şüpheye düştü. Abraş ile kelden birisinin deve diğerinin de sığır istediğini söyledi. "Deve isteyene on aylık gebe bir deve verildi ve melek ona “Bu deve sana mübarek olsun” diye dua etti." "Sonra melek, başı kel kişinin yanına vardı. Ona da “En çok hoşuna giden şey nedir?” diye sordu. O da “Güzel bir saç, şu kellik benden gitsin, herkes beni ayıplıyor” dedi." Rasulullah (sav) devamında şöyle buyurdu: "Melek onun başını sıvazladı, kelliği gitti ve ona güzel bir saç verildi. Melek ona “En sevdiğin mal hangisidir?” diye sordu. Oda “Sığırı severim” dedi. Allah ona gebe bir sığır verdi, melek de “Bu sığır sana mübarek olsun” diye dua etti." "Melek körün yanına geldi ve ona da “En çok hoşuna giden şey nedir?” diye sordu. O da “Allah gözümü bana geri versin de, ben de onunla insanları göreyim” dedi." Rasulullah buyurdu ki: "Melek onun gözünü sıvazladı, Allah da ona gözünü geri verdi. Melek, köre “En sevdiğin mal hangisidir?” diye sordu. Oda “koyunu severim” dedi. Allah ona gebe bir koyun verdi." "Bir müddet sonra deve ve sığır sahihlerinin devesi ve sığırı yavruladı. Koyun sahibinin de koyunu kuzuladı. Böylece deve isteyen kişinin bir vadi dolusu devesi oldu. Sığır isteyen kimsenin de bir vadi dolusu sığırı oldu. Koyun isteyen körün de bir vadi koyunu oldu. Bir zaman sonra aynı melek, aynı şekil ve kılıkta abraş kişiye gelip ona “Ben yoksul bir kişiyim. Yola devam etme imkanım kalmadı. Bugün benim menzilime erişmem ancak önce Allah'ın sonra da senin yardımınla mümkündür. Sana bu güzel ten rengini, bu güzel bedeni ve bunca malı veren Allah için, senden bir deve isterim ki, bu seferimde onun üzerinde menzilime erişeyim” dedi. Abraş “ İyi amma hak sahipleri (yani isteyen fakirler) çoktur (her dilenciye bir deve vermek olmaz)” dedi. Melek de ona “sanki ben seni tanıyorum gibi. Sen insanların tiksindiği abraş kimse değil misin? Sen fakirdin sonra Allah sana bunca malı vermişti” dedi. Eskiden abraş olan bu kimse meleğe “hayır asla! Bu mal bana babadan atadan geçerek miras kaldı” dedi. Melek de ona “Eğer yalancı isen, Allah seni eski hâline çevirsin!” dedi." "Sonra melek, aynı şekilde kel adama gitti, abraşa dediği gibi şeyleri ona da söyledi. Kel de abraşın reddettiği gibi reddetti. Melek de ona “Eğer yalancı isen, Allah seni eski hâline çevirsin!” dedi." "Aynı şekilde melek eskiden kör olan kişiye geldi ve şunları söyledi: “Ben yoksul bir kişiyim. Yola devam etme imkanım kalmadı. Bugün benim menzilime erişmem ancak önce Allah'ın sonra da senin yardımınla mümkündür. Sana gözlerini geri veren Allah için, senden bir koyun isterim ki, bu seferimde onun sayesinde menzilime erişeyim” dedi. O kişi de meleğe “hakikaten ben kör idim, Allah gözlerimin nurunu bana geri verdi. Fakir idim. Allah beni zengin kıldı. (İşte malım) dilediğin kadar al. Allah'a yemin ederim ki, bu gün Allah rızası için benden alacağın hiçbir şeyde sana zorluk çıkartmayacağım” dedi. Melek de ona “malın elinde kalsın. Hiç şüphesiz Allah sizi imtihan etti ve Allah senden razı oldu. İki dostun ise Allah'ın gazabına uğradı” dedi."
(Bize) Abdürrezzak, ona Ma'mer, ona Sâbit el-Bunânî, ona Abdurrahman b. Ebu Leylâ, ona da Suhayb şöyle demiştir: "Rasulullah (sav) ikindi namazını kıldıktan sonra ses çıkarmadan dudaklarını kıpırdatıp konuşur gibi yapardı. Ona 'Ey Allah’ın Rasulü, sen ikindi namazını kıldıktan sonra konuşur gibi yapıyorsun' denilince, şöyle buyurdu: Nebilerden birisi ümmetinin durumundan oldukça hoşlanmıştı, bunun için 'Bunlara kim denk olabilir ki' dedi. Allah da ona 'Ümmetini, onlara vereceğim azap ya da düşmanlarını onlara musallat kılmam arasında tercih yapmakta serbest bırak' diye vahyetti. Onlar da azabı tercih ettiler. Bunun üzerine Allah onlara ölümü musallat etti. Bir günde onlardan yetmiş bin kişi öldü." "(Ravi Abdurrahman b. Ebu Leylâ der ki: Suhayb) bu hadisi naklettiği zaman hemen ardından şu hadisi de aktarırdı. (Rasulullah (sav) anlatımına devam ederek şöyle) buyurdu: Krallardan bir kral vardı, bu kralın kendisi için geleceğe dair tahminlerde bulunan bir kâhini vardı. Kâhin 'Bana kavrayışlı, zeki birisini -ya da: Zeki, söyleneni iyi kavrayan bir kişi- bulun, ben de ona bu bildiklerimi öğreteceğim. Çünkü ben öldükten sonra aranızdan bu bilginin kopup gideceğinden ve aranızda bunu bilecek kimsenin kalmayacağından korkarım' dedi. Onun dediği nitelikte birisini arayıp (buldular). Hükümdar ona, kâhinin yanında bulunmasını, ona zaman zaman gidip gelmesini emretti. Çocuk da ona gidip gelmeye başladı. Çocuğun yolu üzerinde bir manastırda bir rahip vardı. [Ma'mer der ki: Sanırım o zamanlar manastırlara ibadete çekilenler o gün müslüman kimselerdi.] Hz. Peygamber sözüne şöyle devam etti: Çocuk, o rahibin yanından geçtiği her seferinde, ona sorular sorar ve ona sorularını sormaya devam edince, sonunda rahip ona durumunu haber vererek, 'Ben sadece Allah’a Kulluk ederim' dedi. Bu sefer çocuk rahibin yanında bir süre kalıp kâhinin yanına gitmekte gecikmeye başladı. Kâhin de çocuğun ailesine, 'Bu çocuk benim yanıma hemen hemen hiç gelmiyor' diye haber gönderdi. Çocuk bu durumu rahibe haber verince, rahip de ona 'Kâhin sana 'Neredeydin?' diye sorarsa 'Ailemin yanındaydım' dersin. Ailen sana 'Neredeydin?' derse, kâhinin yanında olduğunu onlara söylersin' dedi." "Çocuk bu halde iken bir vahşi hayvanın alıkoyduğu çok sayıda bir insan topluluğunun bulunduğu bir yerden geçti. [Birileri 'Bu vahşi hayvan bir aslandı' demiştir.] Çocuk bir taş alıp 'Allah’ım, eğer rahibin dediği hak ise senden bu hayvanı öldürmemi dilerim' dedi. Sonra taşı attı ve o hayvanı öldürdü. Herkes 'Onu kim öldürdü?' deyince 'Çocuk' dediler. İnsanlar dehşete kapılarak 'Gerçekten bu çocuk hiç kimsenin bilmediği bir bilgiyi öğrenmiş bulunuyor' dediler. Gözleri görmeyen birisi onun bu durumunu işitince 'Eğer sen benim tekrar görmeme sebep olursan sana şunu şunu vereceğim' dedi. Çocuk 'Ben senden böyle bir şey istemiyorum, fakat eğer tekrar görürsen sana tekrar görme imkânını veren o yüce zata iman edecek misin?' dedi. Kör 'Evet' dedi. Çocuk Allah’a dua edince adam tekrar görmeye başladı. Gözleri görmeyen o kör kişi bunun üzerine iman etti. Durumları hükümdara ulaşınca, o da onlara elçi gönderdi, onları yanına getirtti ve 'Sizlerin her birinizi, diğerinden farklı bir şekilde öldüreceğim' deyip, emir verdi, Rahip ve daha önce kör olan adam getirildi. Başlarının tam ortasına testere yerleştirildi (öyle kesilerek) öldürdüler. Diğerini ise başka bir şekilde öldürdü. Sonra çocuğun getirilmesini emrederek 'Onu şu şu dağa alıp götürün ve onu dağın tepesinden aşağıya atın' dedi. Çocuğu alıp o dediği dağa götürdüler, çocuğu atmak istedikleri o yere geldiklerinde o dağdan aşağı düşüp yuvarlanıverdiler. Sonunda aralarında, o çocuktan başka kalan kimse olmadı. Sonra çocuk geri dönünce, yine hükümdar çocuğun alınıp denize götürülmesini ve onu denize atmalarını emretti. Çocuk alınıp denize götürüldü, Allah onunla beraber olanları suda boğduğu halde onu kurtardı. Bu sefer çocuk hükümdara 'Sen beni asıp, bana ok atmadıkça, ok attığın zaman da 'Bu çocuğun Rabbi Allah’ın adıyla' ya da 'Bu çocuğun Rabbinin adıyla' demedikçe beni öldüremezsin' dedi. Bunun üzerine kralın verdiği emir ile çocuk asıldı sonra 'Bu çocuğun Rabbi Allah’ın adıyla' diyerek ona ok attı. Çocuğa ok atılınca elini şakağına koydu, sonra da öldü. İnsanlardan bazıları 'Bu çocuk kimsenin bilmediği bir bilgiyi biliyordu, bu sebeple bizler de bu çocuğun Rabbine iman ediyoruz' dediler ve Hükümdara 'Sana üç kişi muhalefet etti diye mi sen sabrını yitirdin. İşte bütün âlem şimdi sana muhalefet etmiş bulunuyor' dediler. Bu sefer hükümdar yerde hendekler açtırdı, o hendeklere odun atıldı, ateş atıldı, sonra insanların toplanmasını istedi, sonra 'Dininden dönenlere ilişmeyiz, dönmeyenleri ise bu ateşe atarız' dedi ve dönmeyenleri o hendeklere atmaya başladı. İşte yüce Allah (bunun hakkında) 'Kahrolsun, hazırladıkları hendekleri, tutuşturulmuş ateşle doldurarak onun çevresinde oturup, inanmış kimselere dinlerinden dönmeleri için yaptıkları işkenceleri seyredenler. Onlardan, sırf, hükmüne karşı konulamayan ve her övgüye layık olan Allah'a iman ettikleri için intikam aldılar. [Buruc, 85/4-8] buyurmuştur. Rasulullah (sav) 'Çocuğa gelince, o defnedildi' buyurdu." (Ravi) der ki: Nakledildiğine göre Ömer b. Hattab zamanında, o çocuk mezarından çıkarıldığında, parmağı öldürüldüğü sırada koyduğu şekilde şakağı üzerinde idi. Abdurrezzâk der ki: Uhdûd, Necrân'da (cereyan etmiştir).
Bana Ahmed b. İshak, ona Amr b. Asım; (T) Yine bana Muhammed, ona Abdullah b. Recâ, onlara Hemmâm, ona İshak b. Abdullah, ona Abdurrahman b. Ebu Amr, ona Ebu Hureyre (ra), ona da Hz. Peygamber (sav) şöyle buyurmuştur: "İsrâîloğulları içinde bir abraş (derisi hastalıklı), bir kel, bir de kör üç kişi vardı. Allah bunları imtihan etmek istedi de onlara bir melek gönderdi. Melek abraşa geldi ve “En çok hoşuna giden şey nedir?” diye sordu. Abraş “ Güzel ten rengi ve güzel ten. Çünkü insanlar beni çirkin görüp, benden tiksiniyor” dedi." Rasulullah (sav) devamında şöyle buyurdu: "Melek, abraşın vücudunu sıvazladı. Ondaki bu çirkinlik gitti ve ona güzel bir ten rengi ve güzel bir ten verildi. Bundan sonra melek ona “En çok hoşuna giden mal hangisidir?” diye sordu. Abraşlıktan kurtulan kişi “Deve ya da sığır” dedi." Ravi deve mi, sığır mı olduğu konusunda şüpheye düştü. Abraş ile kelden birisinin deve diğerinin de sığır istediğini söyledi. "Deve isteyene on aylık gebe bir deve verildi ve melek ona “Bu deve sana mübarek olsun” diye dua etti." "Sonra melek, başı kel kişinin yanına vardı. Ona da “En çok hoşuna giden şey nedir?” diye sordu. O da “Güzel bir saç, şu kellik benden gitsin, herkes beni ayıplıyor” dedi." Rasulullah (sav) devamında şöyle buyurdu: "Melek onun başını sıvazladı, kelliği gitti ve ona güzel bir saç verildi. Melek ona “En sevdiğin mal hangisidir?” diye sordu. Oda “Sığırı severim” dedi. Allah ona gebe bir sığır verdi, melek de “Bu sığır sana mübarek olsun” diye dua etti." "Melek körün yanına geldi ve ona da “En çok hoşuna giden şey nedir?” diye sordu. O da “Allah gözümü bana geri versin de, ben de onunla insanları göreyim” dedi." Rasulullah buyurdu ki: "Melek onun gözünü sıvazladı, Allah da ona gözünü geri verdi. Melek, köre “En sevdiğin mal hangisidir?” diye sordu. Oda “koyunu severim” dedi. Allah ona gebe bir koyun verdi." "Bir müddet sonra deve ve sığır sahihlerinin devesi ve sığırı yavruladı. Koyun sahibinin de koyunu kuzuladı. Böylece deve isteyen kişinin bir vadi dolusu devesi oldu. Sığır isteyen kimsenin de bir vadi dolusu sığırı oldu. Koyun isteyen körün de bir vadi koyunu oldu. Bir zaman sonra aynı melek, aynı şekil ve kılıkta abraş kişiye gelip ona “Ben yoksul bir kişiyim. Yola devam etme imkanım kalmadı. Bugün benim menzilime erişmem ancak önce Allah'ın sonra da senin yardımınla mümkündür. Sana bu güzel ten rengini, bu güzel bedeni ve bunca malı veren Allah için, senden bir deve isterim ki, bu seferimde onun üzerinde menzilime erişeyim” dedi. Abraş “ İyi amma hak sahipleri (yani isteyen fakirler) çoktur (her dilenciye bir deve vermek olmaz)” dedi. Melek de ona “sanki ben seni tanıyorum gibi. Sen insanların tiksindiği abraş kimse değil misin? Sen fakirdin sonra Allah sana bunca malı vermişti” dedi. Eskiden abraş olan bu kimse meleğe “hayır asla! Bu mal bana babadan atadan geçerek miras kaldı” dedi. Melek de ona “Eğer yalancı isen, Allah seni eski hâline çevirsin!” dedi." "Sonra melek, aynı şekilde kel adama gitti, abraşa dediği gibi şeyleri ona da söyledi. Kel de abraşın reddettiği gibi reddetti. Melek de ona “Eğer yalancı isen, Allah seni eski hâline çevirsin!” dedi." "Aynı şekilde melek eskiden kör olan kişiye geldi ve şunları söyledi: “Ben yoksul bir kişiyim. Yola devam etme imkanım kalmadı. Bugün benim menzilime erişmem ancak önce Allah'ın sonra da senin yardımınla mümkündür. Sana gözlerini geri veren Allah için, senden bir koyun isterim ki, bu seferimde onun sayesinde menzilime erişeyim” dedi. O kişi de meleğe “hakikaten ben kör idim, Allah gözlerimin nurunu bana geri verdi. Fakir idim. Allah beni zengin kıldı. (İşte malım) dilediğin kadar al. Allah'a yemin ederim ki, bu gün Allah rızası için benden alacağın hiçbir şeyde sana zorluk çıkartmayacağım” dedi. Melek de ona “malın elinde kalsın. Hiç şüphesiz Allah sizi imtihan etti ve Allah senden razı oldu. İki dostun ise Allah'ın gazabına uğradı” dedi."
Bize Saîd b. Telîd, ona İbn Vehb, ona Cerîr b. Hâzım, ona Eyyûb, ona Muhammed b. Sirîn, ona da Ebu Hureyre'nin (ra) dediğine göre Peygamber (sav) şöyle buyurmuştur: "İsrail oğulları fahişelerinden biri, susuzluktan neredeyse ölecek duruma gelmiş bir köpeğin, bir kuyunun etrafında dolaşıp durduğunu gördü. Hemen ayakkabısını çıkarıp onunla köpeğe su içirdi. Bundan dolayı onun günahları bağışlandı."
Bize Ali b. Abdullah, ona Sufyân, ona Ebu Zinâd, ona A'rac, ona Ebu Seleme, ona da Ebu Hureyre (ra) şöyle demiştir: Rasulullah (sav) sabah namazını kıldırdı, sonra yüzünü insanlara dönüp şöyle buyurdu: "(îsrâîl oğullarından) bir kimse bir öküzünü önüne katıp sürer giderken, birden öküze bindi ve ona değnekle vurdu. Bunun üzerine o hayvan 'biz bunun için yaratılmadık, bizler ancak tarla sürmek için yaratıldık' dedi." İnsanlar “Subhânallah! konuşan bir sığır” diyerek şaşkınlıklarını dile getirdiler. Bunun üzerine Rasulullah (sav) "Ben hayvanın böyle söylediğine inanıyorum, Ebu Bekir ile Ömer de inanıyorlar" buyurdu. Rasulullah bu kıssayı naklettiği sırada Ebu Bekir ile Ömer orada yoktular. Hz. Peygamber (sav) yine şöyle buyurdu: "Bir adam koyun sürüsü içinde bulunduğu sırada birden kurt hücum ederek sürüden bir koyunu alıp götürdü. Çoban koyunun peşine düşüp onu kurttan kurtardı. Bunun üzerine kurt, o adama 'Sen bu koyunu benden kurtardın, Peki yırtıcı hayvanların gününde, koyunun benden başka çobanı bulunmadığı o günde koyunu benden kim kurtaracak?' dedi." Bu kıssa üzerine insanlar yine “Subhânallah! konuşan bir kurt” dediler. Rasulullah (sav) "Ben kurdun böyle söylediğine inanıyorum, Ebu Bekir ile Ömer de inanıyorlar" buyurdu. Hâlbuki Ebu Bekir ile Ömer orada yoktu. Bize Ali, ona Sufyân, ona ona Mis'ar, ona Sa'd b. İbrahim, ona Ebu Seleme, ona da Ebu Hureyre o da Hz. Peygamber'den (sav) bunun benzerini rivayet etmiştir.
Bana Abdullah b. Muhammed, ona Hişâm, ona Ma'mer, ona Zuhrî, ona Humeyd b. Abdurrahman, ona da Ebu Hureyre'nin (ra) rivayet ettiğine göre Peygamber (sav) şöyle buyurmuştur: "eski zamanlarda aşırı derecede günah işleyen bir adam vardı. Ölüm vakti geldiği zaman oğullarına “öldüğümde beni yakın, sonra kemiklerimi ezerek öğütün ve tozlarımı rüzgâra savurun. Allah'a yemin ederim ki, eğer Rabbim benim zerrelerimi toplamaya kadir olursa hiçbir kimseye yapmadığı azabı bana yapacaktır” dedi. Öldüğü zaman bu vasiyeti yerine getirildi. Allah, yeryüzüne "sende o zata ait ne varsa topla" diye emir buyurdu. O da topladı ve o kişi dimdik ayağa kalkıverdi. Allah ona "bu yaptığın ise seni ne sevk etti?" diye sordu. O da “ey Rabbim, Senin büyüklüğün karşısında düştüğüm tedirginlik” diye cevap verdi. Bunun üzerine Allah onu bağışladı. Ebu Hureyre dışındaki raviler “Senin korkun ya Rabbi” demişlerdir.
Bize Ali b. Abdullah, ona Sufyân, ona Ebu Zinâd, ona A'rac, ona Ebu Seleme, ona da Ebu Hureyre (ra) şöyle demiştir: Rasulullah (sav) sabah namazını kıldırdı, sonra yüzünü insanlara dönüp şöyle buyurdu: "(îsrâîl oğullarından) bir kimse bir öküzünü önüne katıp sürer giderken, birden öküze bindi ve ona değnekle vurdu. Bunun üzerine o hayvan 'biz bunun için yaratılmadık, bizler ancak tarla sürmek için yaratıldık' dedi." İnsanlar “Subhânallah! konuşan bir sığır” diyerek şaşkınlıklarını dile getirdiler. Bunun üzerine Rasulullah (sav) "Ben hayvanın böyle söylediğine inanıyorum, Ebu Bekir ile Ömer de inanıyorlar" buyurdu. Rasulullah bu kıssayı naklettiği sırada Ebu Bekir ile Ömer orada yoktular. Hz. Peygamber (sav) yine şöyle buyurdu: "Bir adam koyun sürüsü içinde bulunduğu sırada birden kurt hücum ederek sürüden bir koyunu alıp götürdü. Çoban koyunun peşine düşüp onu kurttan kurtardı. Bunun üzerine kurt, o adama “Sen bu koyunu benden kurtardın, Peki yırtıcı hayvanların gününde, koyunun benden başka çobanı bulunmadığı o günde koyunu benden kim kurtaracak?” dedi." Bu kıssa üzerine insanlar yine “Subhânallah! konuşan bir kurt” dediler. Rasulullah (sav) "Ben kurdun böyle söylediğine inanıyorum, Ebu Bekir ile Ömer de inanıyorlar" buyurdu. Hâlbuki Ebu Bekir ile Ömer orada yoktu. Bize Ali, ona Sufyân, ona ona Mis'ar, ona Sa'd b. İbrahim, ona Ebu Seleme, ona da Ebu Hureyre o da Hz. Peygamber'den (sav) bunun benzerini rivayet etmiştir.