Giriş


    Öneri Formu
30915 B003950 Buhari, Megâzî, 2


    Öneri Formu
72431 HM025037 İbn Hanbel, VI, 83

Bize Abdan, ona babası (Osman b. Cebele), ona Şu'be, ona Ebu İshak, ona Amr b. Meymûne, ona da Abdullah b. Mesud şöyle demiştir: Peygamber (sav) secde ettiği sırada; (T) Buhârî der ki: Yine bana Ahmed b. Osman, ona Şurayh b. Mesleme, ona İbrahim b. Yu­suf, ona babası (Yusuf b. İshak), ona Ebu İshak, ona Amr b. Meymûn, ona da Abdullah b. Mesud şöyle demiştir: Peygamber (sav), Kâbe'nin yanında namaz kılıyordu. Ebu Cehil ile bazı arkadaşları da oturuyorlardı. Derken onların biri diğerine “Falan oğullarının (yeni kesilen) devesinin bağırsaklarını hanginiz getirir ve secdeye vardığında onu Muhammed'in sırtına koyar?” dedi. O toplu­luğun en kötü olanı gidip onu getirdi. Bekledi, Peygamber sec­deye varınca sırtının üzerine iki omuzu arasına koydu. Ben ise hiçbir işe yapamıyor sadece bakıyordum. Keşke benim engelleyecek gücüm olsaydı! İbn Mesud der ki: Onlar gülmeye ve birbirine (suçu birbirlerine) isnad etmeye başladılar. Rasulullah ise secdeden başını kaldırmıyordu. Nihayet Fâtıma yanına geldi ve onu sırtından attı. Rasulullah başını kaldırdı. (Namazı bitirdikten) sonra üç defa: "Allah'ım! Kureyş'i sana havale ediyorum" dedi. Rasulullah onlara beddua edince, bu onlara ağır gel­di. İbn Mesud der ki: Çünkü onlar bu şehirde duanın kabul edileceğini biliyorlardı. Ondan sonra Rasulullah isim isim sayarak "Allah'ım Ebu Cehil'i sana havale ediyorum, Utbe b. Rabîa'yı, Şeybe b. Rabîa'yı, Velid b. Utbe'yi, Ümeyye b. Halef'i, Ukbe b. Ebu Muayt'ı sana havale ediyorum" dedi. Yedinciyi de saydı, fakat biz onu aklımızda tutamadık. İbn Mesud der ki: Nefsim elinde bulunan Allah'a yemin ederim ki, Rasulullah'ın saydığı isimlerin sahiplerini Kalîb'de, yani Bedir çukurunda yere serilmiş gördüm.


    Öneri Formu
278070 B000240-2 Buhari, Vudu, 69

Bize Abdan, ona babası (Osman b. Cebele), ona Şu'be, ona Ebu İshak, ona Amr b. Meymûne, ona da Abdullah b. Mesud şöyle demiştir: Peygamber (sav) secde ettiği sırada; (T) Buhârî der ki: Yine bana Ahmed b. Osman, ona Şurayh b. Mesleme, ona İbrahim b. Yu­suf, ona babası (Yusuf b. İshak), ona Ebu İshak, ona Amr b. Meymûn, ona da Abdullah b. Mesud şöyle demiştir: Peygamber (sav), Kâbe'nin yanında namaz kılıyordu. Ebu Cehil ile bazı arkadaşları da oturuyorlardı. Derken onların biri diğerine “Falan oğullarının (yeni kesilen) devesinin bağırsaklarını hanginiz getirir ve secdeye vardığında onu Muhammed'in sırtına koyar?” dedi. O toplu­luğun en kötü olanı gidip onu getirdi. Bekledi, Peygamber sec­deye varınca sırtının üzerine iki omuzu arasına koydu. Ben ise hiçbir işe yapamıyor sadece bakıyordum. Keşke benim engelleyecek gücüm olsaydı! İbn Mesud der ki: Onlar gülmeye ve birbirine (suçu birbirlerine) isnad etmeye başladılar. Rasulullah ise secdeden başını kaldırmıyordu. Nihayet Fâtıma yanına geldi ve onu sırtından attı. Rasulullah başını kaldırdı. (Namazı bitirdikten) sonra üç defa: "Allah'ım! Kureyş'i sana havale ediyorum" dedi. Rasulullah onlara beddua edince, bu onlara ağır gel­di. İbn Mesud der ki: Çünkü onlar bu şehirde duanın kabul edileceğini biliyorlardı. Ondan sonra Rasulullah isim isim sayarak "Allah'ım Ebu Cehil'i sana havale ediyorum, Utbe b. Rabîa'yı, Şeybe b. Rabîa'yı, Velid b. Utbe'yi, Ümeyye b. Halef'i, Ukbe b. Ebu Muayt'ı sana havale ediyorum" dedi. Yedinciyi de saydı, fakat biz onu aklımızda tutamadık. İbn Mesud der ki: Nefsim elinde bulunan Allah'a yemin ederim ki, Rasulullah'ın saydığı isimlerin sahiplerini Kalîb'de, yani Bedir çukurunda yere serilmiş gördüm.


    Öneri Formu
1782 B000240 Buhari, Vudu, 69

"Arkadan çekiştirmeyi, yüze karşı eğlenmeyi ve ayıplamayı âdet haline getiren her kişinin vay haline!" Bu ayetle ilgili birkaç mesele vardır. Birinci mesele; "el-veyl" zemmetme,kınama ve öfkelenmeyi ifade eden bir lafız olup, her sıkıntı anında söylenen ve kendisiyle bedduada bulunulan bir kelimedir. Aslında bu kelime, "vay falancaya" şeklinde kullanılır. Ama Arapların sözleri arasında sıkça kullanıldığı için, kendisinden sonraki "lâm" ile birleşmiş "veyi" olmuştur. "Vey"in cehennemde bir dağın adı olduğu da rivayet edilmiştir. Eğer, "Yüce Allah burada "veyl" buyurmuş, bir başka yerde ise " veyl size" (Enbiya, 18) buyurmuştur, niçin? denilirse biz deriz ki; Onlar cehennemde "Yazıklar olsun bize, biz zalimler idik"( Enbiya, 14) demişler de, bunun üzerine Hak Teâla da, "O veyl size layıktır" buyurmuştur. Yüce Allah burada kelimeyi nekra olarak getirmiştir. Çünkü bu, "vely"in künhnü ancak Allahu Teâla bilebilir. Çirkinliğini fazlasıyla göstermek için "veyl"; küçük görmek için "veys" ve merhamet çekmek için de "veyh" kelimelerinin kullanıldığı söylenmiştir. Meseleye bu açıdan bakarsak, "Cenâb-ı Hak bu kelimeyi kullanmak suretiyle bu hareket tarzlarının ne denli çirkin olduğuna dikkat çekmek istemiştir" deriz. Alimler bu sûredeki tehdidin, o âdî hareketler hususunda aynı yolu benimseyen herkese mi, yoksa bazı kimseleri mi içerisine alan bir tehdid olduğunda ihtilaf etmişlerdir. Bu cümleden olarak, muhakkik alimler, "Bu ifade, kim olursa olsun, böyle yapan herkesi içine alan genel bir ifadedir. Çünkü sebe-i nüzulün hususi olması, ayetin lafzının umumiliğine zarar vermez" derken; diğerleri, bu tehdidin, belli bir takım kimselerle ilgili olduğunu söylemişlerdir. Bu cümleden olarak meselâ, Atâ ve Kelbî, bu ayetin insanları ayıplayan, bunlarla eğlenen, onların gıybetini yapan, özellikle de Hz. Peygamber hakkında böyle davranan, Ahmes b. Şureyh hakkında nazil olduğunu söylerler. Mukâtil ise bunun Velid b. Muğire hakkında nazil olduğunu, çünkü Velid'in, Hz. Peygamber'i gıyabından çekiştirip, yüzüne karşı ileri-geri konuşan kimse olduğunu söylemiştir. Muhammed b. ishak da "Biz kalktık ve hep bu ayetin Ümeyye b. Halef hakkında nazil olduğunu dinledik, durduk" demiştir. Ferrâ ise, "Lafzın umûmî olması, onunla belli bir şahsın kastedilmiş olmasına aykırı değildir. Bu tıpkı, bir insanın sana, "Arık seni hiç ziyaret etmeyeceğim" demesine karşı, "Beni ziyaret etmeyeni, ben de ziyaret etmem" demek suretiyle, bu genel cümleyle onu kastetmen gibidir. Özetle bu, usûl-u fıkıhta "umûmî ifade, örf, karine ile tahsis edilebilir" şeklinde ifade edilen kaidedir.


    Öneri Formu
202075 TF1 Fahreddin er-Râzî, XXIII, 402

Bize Affân, ona Hammâd, ona Sâbit, ona da Enes şöyle rivayet etmiştir: Ebu Süfyân'ın (kervanı ile beraber) geliş haberi kendisine ulaştığında Hz. Peygamber (sav), ashâbıyla istişarede bulundu. Ebu Bekir fikrini söyledi ancak Hz. Peygamber (sav) onun sözüne tepki vermedi. Sonra Ömer fikrini söyledi, aynı şekilde onu da dikkate almadı. Bunun üzerine Sa'd b. Ubâde kalkıp "Ey Allah'ın Elçisi, Sen bizim (Ensâr'ın fikrini) soruyorsun herhalde! Canımı kudretinde bulunduran (Allah'a) yemin ederim ki, atlarımızı denize sürmemizi emretsen onları süreriz! Atlarımızı Berkü'l-ğimâd'a koşturmamızı emretsen, onu da yaparız!" dedi. Affan derki bana Süleym, ona Avn, ona da Amr b. Saîd el-Ğimâd şöyle dedi: Allah Rasulü (sav) insanları savaşa çağırdı ve Bedir'e varana dek yol aldılar. Karşılarına Kureyş'in sucuları çıkıverdi ve içlerinde Haccâc oğullarından kara bir oğlan vardı. Onu (esir) aldılar. Hz. Peygamber'in (sav) ashâbı, ona, Ebu Süfyân ve ashâbı hakkında soruyor, o da "Ebu Süfyân'a dair bilgim yok, ama Ebu Cehil, Utbe, Şeybe ve Ümeyye b. Halef işte (burdalar)!" diyordu. Bunu dediğinde onu dövdüler. Dövdüklerinde "Tamam size Ebu Süfyân'ın da burada olduğunu bildiriyorum!" diyor, bırakıp sorduklarında ise "Ebu Süfyân'a dair bilgim yok, ama, işte Ebu Cehil, Utbe, Şeybe ve Ümeyye insanların içindeler!" diyordu. Yine dövdüler. O esnada Hz. Peygamber (sav) da kalkmış namaz kılıyordu. Bu durumu görünce namazını bıraktı ve "Canımı kudretinde bulunduran (Allah'a) yemin olsun ki, size doğru söylediğinde onu dövüyor, size yalan söylediğinde de onu bırakıyorsunuz!" buyurdu. Daha sonra Nebî (sav), "Bu, falancanın yarın vurulup düşeceği yerdir!" buyurdu, bir yandan da "İşte buraya, işte şuraya" (diyerek) elini söylediği yere koydu. Onların hiç biri Hz. Peygamber'in (sav) elini koyduğu yerden öteye geçemedi (oracıkta öldüler).


    Öneri Formu
63359 HM013739 İbn Hanbel, III, 258


    Öneri Formu
62013 HM014110 İbn Hanbel, III, 288


    Öneri Formu
80728 MA009731 Musannef-i Abdurrezzak, V, 355


    Öneri Formu
68646 HM019705 İbn Hanbel, IV, 390


    Öneri Formu
205159 FM32/86 Râzî, Tefsîr, XXXII, 86