555 Kayıt Bulundu.
Bize Muhammed b. Müsenna, ona Muhammed b. Cafer, ona Şube; (T) Bize Ebu Bekir b. Ebu Şeybe ve Ebu Küreyb, ona Veki', ona Süfyan; (T) Bize Züheyr b. Harb, ona Cerir, onlara da Süheyl (hadisi) bu isnadla rivayet etmiştir. [Veki'nin hadisinde; yahudilerle karşılaştığınız zaman' ifadesi vardır.] [İbn Cafer'in Şube'den yaptığı rivayette; ehl-i kitap olduğunu söylemiştir.] [Cerir'in hadisinde de onlarla karşılaştığınız zaman' ifadesi bulunmaktadır. Fakat müşriklerin (olan grupların) hiçbirinin ismi verilmemiştir.]
Açıklama: Hadisin tamamı için bk. M005661. Yahudilerle yaşananlar ve onların 'es-sâm aleyküm' demek suretiyle ihanetlerini, asgari beşeri ilişki olarak görülebilecek selama da teşmil etmeleri, sözün politikasında bir değişikliği zorunlu kılmıştır. Müslümanlar tarafından selam aracılığı ile kendilerine dua edilirken, onların nefretlerini selam benzeyen bir kelime ile dile getirmeleri, özel bir politika geliştirmeyi zorunlu kılmıştır. Dolayısıyla selamda söze başlayan olmamak ve yollarda ana unsur olmadıklarını kendilerine hissettirecek bir tavır sergilenmesi istenmiştir.
Bize Yeîd b. Hârûn ve Affân, onlara Hammâd b. Seleme, ona Ali b. Zeyd, ona Ebu Nadre, ona Ebu Saîd el-Hudrî şöyle demiştir: Rasulüllah (sav) bize ikindiden sonra güneşin batımına yakın bir zamana kadar bir hutbe verdi. -Bizden onu ezberleyenler ezberledi, unutanlar unuttu. Affân der ki: Hammâd 'Benim hafızamda en çok kalan şunlardır' demiştir.- Önce Allah’a hamd etti. sonra kıyamete kadar olacak olan şeyleri anlattı. Allah’a hamd ve sena ettikten sonra 'amma ba'du' diyerek şöyle buyurdu: "Muhakkak ki dünya çekici ve tatlıdır. Allah sizin, ne yaptığınızı görmek üzere buraya yerleştirmiştir. Aman ha uyanık olunuz ve dünyanın çekiciliğinden, kadınların da cazibesinden sakınınız! Dikkat edin! Âdemoğlu farklı tabiatlarda yaratılmıştır. Bir kısmı mümin olarak doğar, mümin olarak yaşar, mümin olarak ölür. Bir kısmı kâfir olarak doğar, kâfir olarak yaşar, kâfir olarak ölür. Bir kısmı mümin olarak doğar mümin olarak yaşar, kâfir olarak ölür. Bir kısmı da kâfir olarak doğar, kâfir olarak yaşar, mümin olarak ölür. Bilin ki, öfke insanın göğsünde yanan bir kor gibidir. Gözlerinin kızardığını ve boyun damarlarının şiştiğini görmez misiniz? Her kim böyle bir durumla karşılaşırsa hemen yere (secdeye) yönelsin. Dikkat edin! Erkeklerin en hayırlısı, öfkelendiğinde yavaş öfkelenen ve çabuk sakinleşendir. En şerlisi ise, çabuk öfkelenip geç sakinleşendir. Eğer bir kişi hem öfkesinde yavaş hem de sükûnete dönüşte yavaş, ya da hem çabuk öfkelenip hem de çabuk sakinleşen ise, bu da makul bir dengedir. Dikkat edin! Tüccarların en hayırlısı, borcunu güzel ödeyen alacağına da güzel tavır takınandır. En şerlisi ise kötü ödeme yapan ve alacağına da kötü tavır takınan kişidir. Eğer bir kişi iyi ödeme yapar ama alacağını kötü isterse, yahut kötü ödeme yapar ama alacağını iyi isterse, bu da bir denge hâlidir. Dikkat edin! Her hainin, kıyamet gününde ihanetine göre bir sancağı olacaktır. En büyük ihanet ise halkın yöneticisinin ihanetidir. Dikkat edin! İnsanlardan çekinerek kimse hakkı bildiği hâlde söylemekten geri durmasın. Bilin ki, en faziletli cihad, zalim bir sultana karşı söylenen hak sözdür." Hz. Peygamber (sav) güneş batmaya yaklaşınca da şöyle buyurdu: "Dikkat ediniz! Yaşanan kısmına nispetle geri kalan dünya hayatının misali, geçen kısmına nispetle şu gününüzün geri kalan kısmı gibidir."
Açıklama: Zeyd b. Ali'nin zaafından dolayı bu hadis zayıftır. Kültürümüzde Hadisler projesini ilgilendiren kısım: أَفْضَلُ الْجِهَادِ كَلِمَةُ عَدْلٍ عِنْدَ سُلْطَانٍ جَائِرٍ
Bize İsa, ona Rakabe, ona Kays b. Müslim, ona Tarık b. Şihab, ona da Hz. Ömer (ra) şöyle haber vermiştir: "Hz. Peygamber (sav) bizim aramızda ayağa kalkarak yaratılışın başlangıcından itibaren cennet ve cehennem yerlerine girinceye kadarki zaman içinde olmuş ve olacak her şeyi anlattı. Ezberleyenler ezberledi. Unutanlar da unuttu."
Açıklama: Rivayet muallaktır; Buhari ile İsa b. Musa arasında inkıta vardır. Aynı şekilde İsa ile Rakabe arasında da inkıta vardır (Fethü'l-Bârî, Dârü'l-Ma'rife, VI, 290).
Bize Kuteybe b. Said, ona Abdüsselam b. Harb el-Mülâ'î, ona da A'meş, Enes b. Malik'in (ra) şöyle dediğini rivayet etmiştir: "Rasulullah (sav) tuvalet ihtiyacını gidereceği vakit çömelinceye kadar elbisesini toplamazdı." [Ebu İsa (Tirmizî) şöyle demiştir: Muhammed b. Rabia da, Ameş vasıtasıyla Enes’den bu hadisi rivayet etmiştir. Yine, Vekî ve Ebu Yahya el Himmânî, onlara da A’meş, İbn Ömer’in şöyle dediğini rivâyet etmiştir: "Rasulullah (sav) tuvalet ihtiyacını gidereceği vakit çömelinceye kadar elbisesini toplamazdı." Bu her iki hadis de mürseldir (yani munkatı'dır). Çünkü A’meş ile alakalı olarak: 'A'meş’in, Enes’ten ya da diğer herhangi bir sahabeden bir şey duymadığı, Enes’e gördüğü 'yetiştiği) ve 'onu namaz kılarken gördüm' diyerek namaz hakkında bir şeyler anlattığı' söylenir. A’meş’in adı: Süleyman b. Mihran, Ebu Muhammed el Kâhîlî'dir; Kâhîlî’lerin azatlısıdır. A’meş: 'Babam küçük yaşta düşman topraklarından getirilmişti. Mesrûk onu kendisine mirasçı yaptı.' demiştir.
Açıklama: Rivayet munkatıdır. A'meş, Enes b. Malik'ten hadis işitmemiştir.
Bize Muhammed b. Hatim, ona Yahya b. Said el-Kattan, ona İbn Cüreyc, ona da Ata, Ubeyd b. Umeyr'in şöyle anlattığını rivayet etmiştir: Ebu Musa (el-Eş'arî), Hz. Ömer'den (yanına girmek için) üç defa izin istedi. Ancak meşgul olduğunu görerek geri döndü (gitti). (Bir müddet sonra) Hz. Ömer: 'Abdullah b. Kays'ın sesini duymamış mıydık? Ona izin verin gelsin' dedi. Ebu Musa geri çağırıldı. Hz. Ömer ona: 'Bu davranışının (beklemeyip oradan ayrılmanın) sebebi nedir?' diye sordu. Ebu Musa: '(Rasulullah (sav) tarafından) Bize böyle emredildi.' cevabını verdi. Hz. Ömer: 'Ya bu söylediğinle ilgili bir delil sunarsın ya da ben sana yapacağımı bilirimb' dedi. Bunun üzerine Ebu Musa oradan ayrıldı ve Ensar'ın bulunduğu bir meclise gitti. (Durumu onlara anlatınca) Oradakiler: 'Sana bu hususta en küçüğümüz bile şahitlik edebilir.' dediler. Daha sonra (şahit olarak seçilen) Ebu Said kalktı ve Hz. Ömer'e (giderek): '(Rasulullah (sav) tarafından) Bize böyle emredildi.' diyerek şahitlikte bulundu. Bunun üzerine Hz. Ömer: 'Hz. Peygamber'in emri olan bu husus bana gizli kalmış. (Herhalde) Çarşılarda alışveriş (peşinde koşmak), beni bunu öğrenmekten mahrum bıraktı.' dedi."
Bize Musa b. İsmail, ona Hammad, ona Kays b. Sa'd ve Umare b. Meymun ve Habib, onlara Ata b. Ebu Rabah, ona da Ebu Hureyre şöyle rivayet etmiştir: "Her namazda (Kur'an) okunur. Rasulullah'ın (sav) bize işittirdiğini biz de sizlere işittiriyoruz. Bize gizli (olarak okuduğunu) biz de size gizli (olarak okuyoruz)."
Bize Muhammed b. Abbâd, ona Sufyân b. Uyeyne, ona İbn Cud'ân, ona da Enes'in rivayet ettiğine göre Hz. Peygamber (sav) şöyle buyurdu: "Ben, Cennet kapısının halkasını tutup, onu tıklayacak olanların ilkiyim." Enes der ki: Rasulullah'ın (sav) elini hareket ettirişini hala görür gibiyim. [Ravi Ebu Abdullah (Muhammed b. Abbâd), parmaklarını birleştirip hareket ettirerek “Süfyân bize (bunu) böyle tarif etti” dedi. (Sufyân) der ki: Sabit, Enes'e “Resûlullah'ın (sav) eline elinle dokundun mu?” dedi, Enes “Evet” deyince “O halde ver elini bana öpeyim” dedi.]
Bize Ebu Recâ Kuteybe (b. Said es-Sakafî) ona Malik b. Enes, ona Muhammed b. Umara, ona da Muhammed b. İbrahim, Abdurahman b. Avf’ın ümmüveledinin (kendisinden çocuk doğuran cariyesinin) şöyle anlattığını rivayet etmiştir: Ümmü Seleme’ye: 'Ben uzun etek giyinen bir kadınım ve pis yerlerde yürüyorum (bunun hükmü nedir)?' diye sordum. Bana : 'Rasulullah'ın (sav) "Pis yerden sonra (üzerinde yürüdüğün) temiz yerler, o eteği temizler" buyurdu.' cevabını verdi. [Tirmizî şöyle demiştir: Bu konuda Abdullah b. Mes’ûd’dan da rivayet vardır. O şöyle demiştir: "Rasulullah (sav) ile birlikte olurduk. Pis yerlere basmaktan dolayı ayaklarımızı yıkamazdık." Ebu İsa (Tirmizî) şöyle demiştir: Birden fazla (birçok) âlimin görüşü bu şekildedir. Onlar: 'Bir kimse pis bir yere bastığında ayağını yıkaması gerekmez. Ancak (bastığı yerdeki) pislik yaş olursa bulaşan kısım yıkanır.' demişlerdir. Tirmizî şöyle demiştir: Abdullah b. Mübarek bu hadisi, Malik b. Enes, ona Muhammed b. Umara, ona Muhammed b. İbrahim, ona Abdurrahman b. Avf’ın oğlu Hud'un ümmü veledi, ona da Ümmü Seleme'nin rivayetiyle nakletmiştir. Ancak burada bir yanılgı vardır. Zira Abdurrahman b. Avf’ın Hud adında oğlu yoktur. Bu rivayet, Abdurrahmaan b Avf’ın oğlu İbrahim'in ümmüveledi vasıtasıyla Ümmü Seleme'den rivayet edilmiştir. Sahih olan da budur.]