51 Kayıt Bulundu.
Bize Yahya b. Bükeyr, ona Leys, ona Ukayl, ona İbn Şihab, ona Urve, Üsame b. Zeyd’in şöyle rivayet etmiştir: Hz. Peygamber, Bedir savaşından önce bir gün Fedek dokuması palan vurulmuş bir merkebe bindi ve arkasına da Usame’yi bindirerek hasta olan Sa’d b. Ubade’yi ziyaret etmek üzere yola çıktı. Giderken yolda, içlerinde Abdullah b. Ubeyy b. Selul’un da bulunduğu bir meclise rast geldi. Bu olay, Abdullah b. Ubeyy Müslüman olmadan önce idi. Bu mecliste Müslümanlardan, putlara tapan müşriklerden, Yahudilerden birtakım kimseler vardı. Abdullah b. Revaha da bu mecliste bulunuyordu. Hayvanın kaldırdığı toz bulutu meclisi kaplayınca, Abdullah b. Ubeyy kendi ridası (dış elbisesi) ile burnunu kapattı ve “öf, ne diye ortalığı toza buladınız” dedi. Rasul-i Ekrem, onlara selam verdi. Akabinde durdu, hayvandan indi, sonra onları Allah’a (İslam’a) davet etti ve Kur’an okudu. Bunun üzerine Abdullah b. Ubeyy, Hz. Peygamber’e (sav) hitaben “ey kişi! Eğer bu söylemekte olduğun sözler hak ise, bunlardan daha güzel bir şey olamaz. Ama sen yine de bizi şu meclisimizde rahatsız etme. Git kendi evine dön de, içimizden sana gelenlere ne anlatacaksan orada anlat” dedi. Bunun üzerine Abdullah b. Revaha “Evet ey Allah'ın Rasulü, sen bununla (Kur’an’la) meclislerimizi doldur. Çünkü bizler bunu seviyoruz” dedi. Bunun üzerine Müslümanlarla müşrikler ve Yahudiler birbirlerine hakaretamiz sözler söylemeye başladılar. Hatta neredeyse birbirlerine gireceklerdi. Rasul-i Ekrem de onları yatıştırmaya çalışıyordu, nihayet sakinleştiler. Sonra Hz. Peygamber tekrar merkebine binerek yola çıktı ve Sa’d b. Ubade’nin evine gitti. Eve varınca "Ey Sa’d! Duydun mu Ebu Hubâb neler söyledi neler?" dedi ve olup biteni anlattı. Allah Rasulü, Ebu Hubab künyesi ile Abdullah b. Ubeyy’i kast ediyordu. Sa’d b. Ubade de “Yâ Rasulullah! Sen onu affet ve kusurunu mazur gör! Yemin ederim ki, Allah sana verdiğini vermiştir. Halbuki bundan önce şu şehirdeki (Medine) herkes onu başlarına reis tayin edip kendisine taç giydirmek üzere anlaşmışlardı. Allah, sana ihsan eylemiş olduğu hak (peygamberlik) ile onların bu anlaşmalarını geçersiz kılınca, İbn Ubeyy hasetten deliye döndü. İşte bu yüzden gördüğün o çirkin harekette bulunmuştur” dedi.
Bize Kuteybe, ona Abdülvâhid, ona Umâra b. Ka'ka b. Şübrume, ona Abdurrahman b. Ebu Nu'm, ona da Ebu Saîd el-Hudrî (ra) şöyle demiştir: Ali b. Ebu Tâlib (ra) Yemen'den Rasulullah'a (sav) tabaklanmış bir deri içinde, henüz toprağından arıtılmamış altın cevheri göndermişti. Ebu Saîd der ki: Rasulullah (sav) bu altın cevherini şu dört kişi arasında paylaştırdı: Uyeyne b. Bedr, Akra b. Hâbis, Zeyd el-Hayl, dördüncüsü ya Alkame ya da Âmir b. Tufeyldi. Sahabeden bir kişi “biz adamlardan daha fazla hak sahibiydik” dedi. Bu söz Rasulullah'a (sav) ulaşınca "ben gökyüzündekilerin bile emini olduğum halde siz bana güvenmiyor musunuz? Halbuki Sabah akşam bana gökyüzünün haberi geliyor" buyurdu. Râvî der ki: Bunun üzerine iki gözü çökük, yanağının elmacıkları çıkık, alnı yüksek, gür sakallı, başı tıraşlı, elbisesini yukarı çemremiş bir kişi ayağa kalktı ve “ey Allah'ın Rasulü, Allah'tan sakın” dedi. Rasulullah (sav) ona "Sana yazıklar olsun, ben yeryüzündeki insanların Allah'tan sakınmaya en layık olanı değil miyim?" buyurdu. Râvî der ki: Sonra o kişi arkasını dönüp gitti. Hâlid b. Velîd “ey Allah'ın Rasulü, şunun boynunu vurmayayım mı?” dedi. Rasulullah (sav) "Hayır, vurma, bunun da ileride namaz kılan bir kişi olması umulur" buyurdu. Bunun üzerine Halid “ey Allah'ın Rasulü, nice namaz kılanlar var ki, kalplerinde olmayanı dile getirirler” dedi. Rasulullah (sav) "Ben insanların kalplerini açmakla, karınlarını yarmakla memur değilim" buyurdu. Râvî der ki: Sonra Rasulullah (sav) o kişi dönüp giderken, arkasından ona bakıp "şüphesiz şunun soyundan öyle bir nesil türeyecek ki, onlar her zaman güzel sesle Allah'ın Kitabı'nı okuyacaklar. Fakat Kur'an'ın tatlılığı onların hançerelerinden ileriye geçmeyecektir. Onlar, okun yaydan çıktığı gibi dinden çıkacaklar" buyurdu. Zannediyorum Rasulullah (sav) "yemin olsun ki, eğer ben onların zamanına yetişseydim, muhakkak onları Semûd kavminin öldürülüşü gibi toptan öldürürdüm" buyurdu
Arkadaşınız (Muhammed) de mecnun değildir.
Asıl soyu kesik olan, şüphesiz sana hınç besleyendir.
Bana Amr b. Ali, ona Ebu Asım, ona Süfyân, ona Ebu Sahra Câmi b. Şeddâd, ona Safvân b. Muhriz el-Mâzinî, ona da İmrân b. Husayn şöyle demiştir: Temîm oğulları heyeti Rasulullah'a (sav) geldi. Rasulullah onlara "ey Temîm oğulları, size verdiğim müjdeyi kabul edip sevinin" buyurdu. Onlar “sen bize yeteri kadar çok müjde verdin, biraz da dünyalık da ver” dediler. Bu cevap üzerine Rasulullah'ın (sav) yüzü asıldı. Ardından Yemen ahalisinden bir heyet çıkageldi. Peygamber (sav) onlara "Temim oğullarının kabul etmediği bu müjdeyi kabul edin" buyurdu. Onlar da “bizler kabul ettik ey Allah'ın Rasulü” dediler.