228 Kayıt Bulundu.
Bize Attab b. Ziyad, ona Abdullah b. Mübarek, ona Musa b. Ukbe, ona Abdurrahman b. Zeyd b. Ukbe, ona da Enes b. Malik (ra) şöyle rivayet etmiştir: Ben, Übey b. Ka'b ve Ebu Talha (r. anhüm) beraber oturuyorduk. Et ile ekmek yedik, sonra ben abdest almak için su istedim. O ikisi bana, 'Niçin abdest alıyorsun?' diye sorunca ben, 'Şu yediğimiz yemekten dolayı' dedim. Onlar da bana, 'temiz/helal olan yiyecekten dolayı mı abdest alıyorsun, halbuki böyle bir durumda senden daha hayırlı olan (Rasulullah) abdest almamıştı' diye cevap verdiler.
Açıklama: Hadisi hasen derecesine indiren Abdurrahman b. Zeyd b. Ukbe'dir.
Bize Kuteybe b. Said, ona Haccac b. Muhammed el-A‘ver, ona Şu‘be, ona Amr b. Murre, ona da Said b. Müseyyeb şöyle rivayet etmiştir: Ali ve Osman (r.anhumâ) Usfan’da bulundukları sırada temettu‘ haccı yapma hususunda görüş ayrılığına düştüler. Ali “sen ancak Nebi’nin (sav) yaptığı bir işi yasaklamak istiyorsun” dedi. Ali durumun böyle olduğunu görünce, hem hac hem de umre için telbiye getirip ihrama girdi.
Bize Ka'neb, ona Malik, ona Yahya b. Said, ona da Kasım b. Muhammed ile Süleyman b. Yesar şöyle rivayet etmişlerdir: Yahya b. Saîd b. Âs, Abdurrahman b. Hakem'in kızını kesin talakla boşadı. (Kadının babası) Abdurrahman b. Hakem, onu boşandığı evden alıp götürdü. Bunun üzerine Müminlerin annesi Âişe, Mervan b. Hakem'e haber gönderip “ey Mervan, Allah'tan sakın ve o kadını boşanmış olduğu evine geri gönder” dedi. Süleyman b. Yesâr'ın hadisine göre Mervan Âişe'ye “Abdurrahman b. Hakem'e engel olmaya gücüm yetmedi” dedi. Kasım b. Muhammed'in hadisinde ise Mervan, Âişe'ye “sana Fâtıma bt. Kays'ın işi ulaşmadı mı?” dedi. Âişe de Mervan'a “Fâtıma hadisini zikretmemek sana zarar vermez” dedi. Bunun üzerine Mervan “Eğer Fatıma'nın kötü durumu senin bir gerekçe ise, bu karı koca arasındaki kötü durum da kadının evinden çıkması için sana yeterli bir gerekçe olur” dedi
Bize Muhammed b. İshak el-Müseyyebi, ona Abdullah b. Nafi', ona Leys b. Sa'd, ona Bekir b. Sevade, ona Ata b. Yesar, ona da Ebu Said el-Hudrî şöyle rivayet etmiştir: İki adam yolculuğa çıktı. Namaz geldi ancak yanlarında su yoktu. Temiz toprakla teyemmüm alıp namazlarını kıldılar. Daha sonra namaz vakti çıkmadan su buldular. Birisi abdest alıp namazı tekrar kıldı. Diğeri ise namazı tekrar kılmadı. Daha sonra gelip Hz. Peygamber'e durumu anlattılar. Hz. Peygamber namazını tekrar kılmayana "Sünnete uydun ve namazın geçerlidir," namazı tekrar kılana da "Sen de iki kat ecir kazandın" dedi. [Ebu Davud şöyle dedi: İbn Nafi' dışındakiler bu hadisi Leys'ten, o Amîra b. Ebu Naciye, o Bekir b. Sevade'den, o Ata'dan, o da Hz. Peygamber'den rivayet etmiştir.] [Ebu Davud şöyle demiştir: Bu hadiste Ebu Said el-Hudrî'nin isminin zikredilmesi mahfuz değildir. Dolayısıyla hadis mürseldir.]
Bize Ali b. Hucr, ona İsmail b. İbrahim-, ona Eyyûb, ona İkrime b. Hâlid, ona da Mâlik b. Evs b. Hadesân şöyle demiştir: Abbas ve Ali, biri diğerinden davacı olarak Ömer’in yanına geldi. Abbas “benimle bunun arasında hüküm ver” dedi. Diğer insanlar da “aralarında ayırt edici hüküm ver” dediler. Ömer “hayır, aralarında ayırt edici hüküm vermem. Çünkü her ikisi de Rasulullah’ın (sav) "bize mirasçı olunmaz, biz geriye ne bırakırsak, o bir sadakadır" buyurduğunu biliyorlar” dedi. (Ravi) der ki: Zührî rivayetinde (Hz. Ömer) şöyle demiştir: O toprakların tasarrufu Rasulullah'a (sav), aitti. Rasulullah oradan hane halkının temel ihtiyaçlarını giderdikten sonra arta kalanının (ganimet) malları gibi taksim etti. Ondan sonra oranın tasarrufu Ebu Bekir'e, ondan sonra da bana geçti. Ben de o topraklarda onun yaptığının aynısını yaptım. Sonra bu ikisi gelip benden, Rasulullah’ın (sav), Ebu Bekir’in ve benim tasarrufumda olan şeyin tasarruf hakkını kendilerine vermemi istediler. Ben de onu kendilerine verdim ve bu şekilde tasarrufta bulunacaklarına dair onlardan söz aldım. Sonra ikisi yanıma gelerek, bu (Abbas) “bana kardeşimin oğlundan düşen payımı ver” diyor, bu diğeri (Ali) ise “eşimden bana düşen payımı ver” diyor. Orayı onlar Rasulullah (sav), Ebu Bekir ve benim yaptığım gibi tasarrufta bulunmak üzere isterlerse, oranın tasarruf hakkını kendilerine veririm. Eğer bunu kabul etmezlerse bu husustaki külfetten kurtulmuş olurlar. Sonra da "Bilin ki ganimet olarak aldığınız herhangi bir şeyin beşte biri, Allah’a, Rasûlüne, yakınlara, yetimlere, yoksullara ve yolculara aittir." (Enfâl, 8/41) İşte bu arazi de burada adı geçenlere ait bir haktır. "Sadakalar (zekât) ancak fakirlere, yoksullara, onu toplamakla görevlendirilenlere, kalpleri alıştırılmak istenenlere, kölelere, borçlulara, Allah yolunda harcamaya… mahsustur." (Tevbe, 60) Bu (zekât) da burada adı geçenlere verilir. "Allah’ın onlardan Rasulüne verdiği fey’e gelince, siz onun için ne at oynattınız, ne de deveye bindiniz." (Haşr, 6) Zührî der ki: Bu fey, Rasulullah’a (sav) tahsis edilmiş haktır. (Buralar) ise Araplara ait kasabalar, Fedek, şurası ve şurasıdır. "Allah’ın fethedilen ülkeler ahalisinden Rasülüne verdiği fey, Allah’a, Rasule, yoksullara ve yolda kalanlara verilir." (Haşr, 7). Ayrıca "(O fey’) yurtlarından ve mallarından çıkartılıp uzaklaştırılmış olan ve Allah’ın lütuf ve rızasını isteyen Allah’a ve Rasûlüne yardım eden… fakir muhacirler içindir." (Haşr, 8) "…onlardan sonra gelenler…" (Haşr, 10) İşte bu ayet de bütün insanları kapsamış olmaktadır. Müslümanlar içinde, bu malda bir hakkı –yahut bir payı- olmayan hiçbir kimse yoktur. Ancak sizin sahibi olduğunuz köleleriniz bunun dışındadır. Şayet Allah’ın izniyle ömrüm vefa ederse, her Müslümana hakkı –ya da “payı” dedi- mutlaka verilecektir.
Bize Abdullah b. Mesleme, ona İbn Lehîa, ona Bekir b. Sevade, ona İsmail b. Ubeyd'in azatlısı Ebu Abdullah, ona da Ata b. Yesar, Hz. Peygamber'in ashabıdan iki kişi... diyerek bir önceki hadisin manasında bir rivayet nakletti. İki adam yolculuğa çıktı. Namaz geldi ancak yanlarında su yoktu. Temiz toprakla teyemmüm alıp namazlarını kıldılar. Daha sonra namaz vakti çıkmadan su buldular. Birisi abdest alıp namazı tekrar kıldı. Diğeri ise namazı tekrar kılmadı. Daha sonra gelip Hz. Peygamber'e durumu anlattılar. Hz. Peygamber namazını tekrar kılmayana "Sünnete uydun ve namazın geçerlidir," namazı tekrar kılana da "Sen de iki kat ecir kazandın" dedi.
Bize Abdan b. Ebu Hamza, ona A'meş, ona Şakik, ona da Abdullah şöyle demiştir: Rasulullah (sav) bir gün ganimet mallarını taksim ediyordu. Bu sırada bir adam: “yapılan bu ganimet taksimi Allah'ın rızasının gözetilmediği bir taksimdir” dedi. Ben de “Allah'a yemin olsun ki bunu Rasulullah'a (sav) söyleyeceğim” dedim. Rasulullah'a (sav) geldiğimde bir toplulukla birlikteydi. Durumu kendisine sessizce ilettim. Rasulullah (sav) o kadar kızdı ki öfkesinden yüzü kızardı. Sonra da şöyle buyurdu: "Allah'ın rahmeti Musa'nın üzerine olsun! Ona bundan daha fazla eziyet edildi de yine de sabretti."