332 Kayıt Bulundu.
Bana Süveyd b. Saîd, ona Hafs b. Meysere, ona Zeyd b. Eslem, ona Ata b. Yesar, ona da Ebu Said el-Hudrî şöyle rivayet etmiştir: "Rasulullah (sav) zamanında birtakım insanlar gelip 'Ey Allah'ın Rasulü, kıyamet gününde Rabbimizi görecek miyiz?' diye sordular. Rasulullah (sav) 'Evet. Bulutsuz ve açık bir günde, öğle vakti güneşi görmekte güçlük çeker misiniz? Bulutsuz ve açık bir gecede, dolunay halindeki ayı görmekte zorlanır mısınız?' buyurdu. Sahabe 'Hayır, ey Allah'ın Rasulü!' dediler. Bunun üzerine Rasulullah (sav) şunları söyledi: İşte sizler kıyamet günü Allah'ı görmek için, ancak ay ve güneşten birini görmek için çektiğiniz kadar güçlük çekersiniz. Kıyamet günü olunca bir münâdi 'Her ümmet neye tapıyordu ise onun peşinden gitsin' diye ilan eder. Bunun üzerine Allah’tan başka şeylere, putlara, heykellere tapanlardan hiç kimse kalmayacak, hepsi cehenneme düşerler. Nihayet geriye iyisi ya da günahkârı ile Allah’a ibadet edenler ve bir de ehl-i kitaptan, dünyada sade ve gösterişsiz yaşayan birtakım kimseler kalır." "Önce Yahudiler çağrılır ve onlara 'Sizler neye tapıyordunuz?' denir. Onlar da 'Biz Allah'ın oğlu Üzeyir'e tapıyorduk' derler. Onlara 'Yalan söylüyorsunuz. Allah ne eş ne de evlat edinmiştir.' denir ve ardından 'Şimdi ne istiyorsunuz?' diye sorulur. 'Susadık, ey Rabbimiz, bize biraz su ver' derler. Bunun üzerine onlara 'Hadi suya gelin' diye işaret edilir, sonra da cehenneme atılırlar. Onlar cehennemi sanki serap gibi görürler, birbirlerini çiğnercesine oraya koşarlar ve hepsi ateşe düşer. Sonra Hıristiyanlar davet edilir ve onlara da 'Sizler neye tapıyordunuz?' diye sorulur. Onlar da 'biz Allah'ın oğlu Mesîh'e tapıyorduk' derler. Onlara da 'Yalan söylüyorsunuz. Allah ne eş ne de evlat edinmiştir' denir ve ardından 'Şimdi ne istiyorsunuz?' diye sorulur. Onlar da 'Susadık ey Rabbimiz, bize biraz su ver' derler. Bunun üzerine onlara 'Hadi suya gidin' diye işaret edilir ve hemen cehenneme atılırlar. Onlar cehennemi sanki serap gibi görürler ve birbirlerini çiğnercesine oraya koşarlar, hepsi cehenneme yuvarlanır." "Nihayet geride itaatkâr veya fâcir olarak Allah'a kulluk eden tevhîd ehlinden başka kimse kalmayacak. Her türlü noksanlıktan münezzeh ve yüce olan âlemlerin rabbi onlara, kendisini orada gördüklerine en yakın bir sıfatta tecelli eder ve 'Siz ne bekliyorsunuz? Her ümmet, neye tapıyor idiyse peşine takılmış' buyurur. Onlar da 'Ey Rabbimiz! Biz dünyada bu insanlara en çok muhtaç olduğumuz halde onlardan ayrı yaşamıştık ve onlarla asla dost olmamıştık' diyecekler. Allah 'Ben sizin Rabbinizim' dediğinde, onlar iki veya üç defa 'Sen'den Allah'a sığınırız! Biz asla Allah’a ortak koşmayız' diyecekler. Hatta bazıları neredeyse sırtını dönecek olur. Bunun üzerine Allah 'Sizin elinizde, Allah'ı tanımanıza yarayacak bir alâmet var mı?' diye sorar. onlar da 'Evet' derler. Bunun üzerine Yüce Allah'ın sâk'ı (bacağı) açılır ve Allah gönüllü olarak secde eden herkese, secde etme izni verir. Korku ve riyakârlık ile Allah'a secde edenlerin sırtını da Allah, (kaskatı) tek bir tabaka haline getirir ve onlar her secde etmek istediklerinde kafası üstü yere yuvarlanırlar. Sonra tekrar başlarını kaldırırlar ve tekrar Allah’ı ilk defa gördükleri sıfatlara bürünmüş olarak görürler. Allah yine 'Ben sizin Rabbinizim' der. Bu sefer onlar da 'Evet, sen bizim Rabbimizsin' derler." "Sonra cehennemin üzerine bir köprü kurulur ve şefaate izin verilir. İnsanlar 'Allah'ım, selâmet ver! Selâmet ver!' diye yalvarırlar. (Râvi der ki:) Bu sırada Hz. Peygamber'e (sav) 'Ey Allah’ın Rasulü, köprü nedir?' diye soruldu. Hz. Peygamber cevaben şunları söyledi: O Köprü, kaygan ve ayak kaydırıcı bir köprüdür. Üzerinde çengeller, kancalar ve düz yüzlü, eğri dikenli metal benzeri dikenli aletler vardır. Bu dikenli kancalar, Necid bölgesinde Sa‘dan adı adlı çalının dikenleri gibi kıvrıktır. Müminler o köprüden göz kırpması kadar hızlı, şimşek gibi, rüzgâr gibi, kuş gibi, yarış atları gibi veya binek hayvanları gibi geçerler. İçlerinden bazıları kurtulur, bazıları çengellere takılıp yaralanarak kurtulur, bazıları da ateşe düşer. Kimisi de sapır sapır cehennem ateşine dökülür. Nihayet müminler cehennemden kurtuldukları zaman; hayatım elinde olan Allah’a yemin ederim ki, sizin, o gün, cehennemlik bir müminin kurtuluşunu Cebbar olan Allah'tan talep edişinizdeki ısrarınız, bu dünyada hakkınızı almak üzere Allah'a yalvarmanızdaki ısrarınızdan daha fazla olacaktır. Onlar 'Ey Rabbimiz! Onlar da bizimle oruç tuttular, bizimle namaz kıldılar ve bizimle haccettiler' diye niyazda bulunurlar. Bunun üzerine onlara 'O halde tanıdıklarınızı (cehennemden) çıkarın' denilir. Onların suretlerini yakmak ateşe haram kılınır. Bunun üzerine müminler, kimisi baldırlarına kadar, kimisi dizlerine kadar ateşe gömülmüş pek çok kişiyi cehennemden çıkarırlar. Sonra 'Ey Rabbimiz! Cehennemde, (oradan çıkarmamızı) emrettiklerinden kimse kalmadı' derler. Yüce Allah 'Geri dönün ve kalbinde bir dinar ağırlığı kadar hayır bulunan herkesi çıkarın' buyurur. Yine pek çok kişiyi çıkarırlar. Sonra yine 'Ey Rabbimiz! Çıkarmamızı emrettiklerinden kimseyi bırakmadık' derler. Sonra Allah tekrar 'Geri dönün ve kalbinde yarım dinar ağırlığı kadar hayır bulunan herkesi çıkarın' buyurur. Yine pek çok kişiyi çıkarırlar. Sonra da 'Ey Rabbimiz! çıkarmamızı emrettiklerinden hiç kimseyi bırakmadık' derler. Yüce Allah tekrar geri dönün ve kalbinde zerre kadar hayır bulunan herkesi çıkarın' buyurur. Yine pek çok kişiyi çıkarırlar ve sonra da 'Ey Rabbimiz! Artık orada hayır sahibi kimseyi bırakmadık' derler." Bu hadisi rivayet eden Ebu Saîd der ki: Eğer bu rivayetimde bana inanmazsanız "Şüphesiz Allah, zerre kadar haksızlık yapmaz. Eğer bir iyilik bulursa, onu kat kat arttırır ve kendi katından pek büyük bir mükâfat verir." (en-Nisâ, 4/40) ayetini okuyun. "Nihayet Aziz ve Celil olan Allah 'Melekler şefaat etti, peygamberler şefaat etti, Müminler de şefaat etti ve Merhametlilerin en merhametlisinden başka şefaat etmeyen kalmadı' buyurur ve hemen kabza-i kudretiyle cehennemden bir avuç alarak hiçbir hayrı olmayan ve kömür haline gelen birtakım insanları oradan çıkarır. Onları cennetin ağzındaki bir nehre atar. Bu nehre, hayat nehri denir. İnsanlar hemen, sel yatağında biten otlar gibi bitiverirler. Görmez misiniz, sel yatağındaki otlar, taşın ve ağacın altında da olsa biterler. Onların güneşe bakan tarafları sarımtırak ve yeşilimtırak olur, gölgeye bakan tarafı da beyaz olur. (Râvi der ki:) İnsanlar 'Ey Allah’ın Rasulü! Sanki çölde çobanlık yapmış gibi konuşuyorsun' dediler. Hz. Peygamber şöyle devam etti:" "İnsanlar o nehirden, boyunlarında halkalar olduğu halde inci gibi parlayarak çıkarlar. Cennet ehli onları, (bu alâmetleriyle) tanırlar ve 'Hiçbir amelleri olmadığı ve hiçbir hayır yapmadıkları halde, Allah’ın cennete soktuğu azatlıları bunlardır' derler. Sonra o insanlara 'cennete girin, gözünüzün görebildiği her şey sizindir' buyurur. Bunun üzerine insanlar 'Ey Rabbimiz! Âlemlerden hiç kimseye vermediklerini bize verdin' diyerek minnettarlıklarını ifade ederler. Onlara 'Sizin için bende bundan daha üstün bir hediye daha var' deyince onlar 'Ey Rabbimiz! Bundan daha üstün ne olabilir?' derler. Yüce Mevlâ '(Bundan daha üstünü) benim rızamdır. Bundan sonra size ebediyen gazap etmeyeceğim' buyurur."
Açıklama: Hadîste geçen "Sâk" kelimesi sözlükte baldır anlamına gelir. Ancak bununla neyin kastedildiği bilinmemektedir. Aynı kelime "O gün sâk'tan açılır ve insanlar secdeye davet edilirler, ama (münafıkların) secde etmeye güçleri yetmez" (Kalem, 42) meâlindeki âyette de geçmektedir. Dolayısıyla bu kelime müteşâbihattandır. Müfessirler bu kelimeyi açıklama sadedinde çok farlı ihtimallerden söz etmişlerdir. Bu kelime hadiste, mü'minlerin rablerini tanımaları için bir alâmet olarak gösterilmektedir. O gün mü’minler bu sayede rablerini tanıyacaklar ve hemen secdeye kapanacaklar. Münâfıklar da onlara bakarak secde etmek isteyecekler, ama bütün gayretlerine rağmen secde etmeyi beceremeyecekler, çünkü belleri tutulup kaskatı kalacaklar.
Bize Kuteybe, ona Abdülaziz b. Muhammed, ona Alâ b. Abdurrahman, ona babası (Abdurrahman b. Yakub), ona da Ebu Hureyre'nin rivayet ettiğine göre Hz. Peygamber (sav) şöyle buyurmuştur: "Allah, kıyamet günü insanları dümdüz bir meydanda toplar, ardından alemlerin Rabbi onlara tecelli edip (görünür) ve 'Kim, neye tapıyorsa, onun peşinden gitsin' buyurur. Bunun üzerine haça tapanlara haçları, puta tapanlara putları, ateşe tapanlara da ateş gösterilir ve herkes kendi mabuduna yönelir. Geriye sadece Müslümanlar kalır. Alemlerin Rabbi Müslümanlara da görünür ve 'Siz neden diğer insanlar gibi gitmiyorsunuz?' buyurur. Onlar 'Biz senden Allah’a sığınırız. Biz senden Allah’a sığınırız. Biz Rabbimizi arıyoruz. O’nu görmeden bu mekandan ayrılmayız' derler. Allah onları yerinde bırakıp gizlenir, sonra tekrar görünür ve 'Siz neden diğer insanlar gibi gitmiyorsunuz?' buyurur. Onlar 'Biz senden Allah’a sığınırız. Biz senden Allah’a sığınırız. Biz Rabbimizi arıyoruz. O’nu görmeden bu mekandan ayrılmayız' derler. Allah emir verir, onlar yerinde beklerler. (Ravi der ki:) Ashab 'Ey Allah'ın Rasulü, Rabbimizi görecek miyiz' dediler. Hz. Peygamber (sav) 'Ayın on dördüncü gecesinde ayı görmede bir sıkıntı yaşıyor musunuz' buyurdu. Onlar 'Hayır, ey Allah'ın Rasulü!' dediler. Rasulullah (sav) 'Sizler, onu görme hususunda (kıyamet) gününde bir sıkıntı yaşayamayacaksınız' buyurdu." "Sonra Allah müminlere tecelli edip kendisini tanıtır ve 'Ben sizin Rabbinizim, bana tabi olun' buyurur. Müslümanlar da kalkarlar, onlara Sırat (köprüsü) kurulur. Müslümanlar 'Kurtar ya Rabbi! Kurtar ya Rabbi!' diyerek soylu atlar ve binekler gibi onun üzerinden geçerler. Geride cehennemlikler kalırlar ve onlardan bir kısmı (ateşe) atılır. Ardından cehenneme 'Doldun mu?' denir. Cehennem de, 'Daha fazla yok mu' der. Sonra bir kısım daha cehenneme atılır ve yine 'Doldun mu?' denir. Cehennem ise 'Daha fazla yok mu' der. Nihayet cehennemlikler oraya atıldığı zaman Rahman, cehenneme ayağını koyar da oradakiler birbirlerinin üzerine çıkarlar. Allah 'Yeter mi?' diye buyurur, cehennem de 'Yeter, yeter' der. Allah, cennetlikleri cennete, cehennemlikleri de cehenneme koyduğunda ölüm, sürüklenerek getirilir, cennetliklerle cehennemlikler arasındaki bir sur üzerinde durdurulur. Sonra 'Ey cennetlikler' denir. Onlar korkarak ona bakarlar. Ardından 'Ey cehennemlikler' denir. Onlar da şefaat umuduyla sevinerek bakarlar. Cennetliklere ve cehennemliklere 'Bunu tanıdınız mı' denir. Onlar da 'Onu tanıdık. Bu bizim için görevlendirilen ölümdür' derler. Bunun üzerine ölüm, cennet ile cehennem arasındaki bir surun üzerinde yanı üzere yatırılıp kesilir. Ardından 'Ey cennetlikler, ebedisiniz, size ölüm yok. Ey cehennemlikler, ebedisiniz, size de ölüm yok' denir." [Ebu İsa şöyle der ki: Bu, hasen-sahih bir hadistir. İçerisinde insanların Rablerini görecekleri ile alakalı rüyet meselesi ve ayak (Sâk) ve benzeri şeylerin yer aldığı pek çok hadis, Nebî (sav)'den rivayet edilmiştir. Süfyan es-Sevrî, Mâlik b. Enes, İbn Mübârek, İbn Uyeyne, Vekî ve benzeri diğer ilim ehli imamların bu meseledeki görüşü şudur: Onlar bu gibi hadisleri rivayet ederler, akabinde “Bizler bu hadislere iman ederiz, 'nasıl' diye sormayız” derler. İşte bu ehli hadisin tercih ettiği görüştür. Onlar da bu hadisleri aktarıldığı gibi rivayet ederler, onlara iman ederler. Onları ne tefsir ederler ne de üzerinde fikir yürütürler. Bu görüş, ehli ilmin tercih edip benimsediği görüştür. Hadiste “kendisini onlara tanıtır” ifadesi, “onlara tecelli eder” demektir.]
Bize Haccac b. Şair, ona Fadl b. Dükeyn, ona Ebu Asım Muhammed b. Ebu Eyyüb, ona da Yezid Fakir şöyle rivayet etmiştir: "Haricilerin bazı görüşleri beni etkilemişti. Bundan dolayı hem hac yapmak, hem de insanları haricilik düşüncesine davet etmek niyetiyle kalabalık bir gurup halinde yola çıkmıştık. Medine'ye uğradık. Baktık ki Cabir b. Abdullah bir direğin yanında oturmuş, halka Rasulullah'tan (sav) hadis rivayet ediyor. Rivayet esnasında cehennemliklerden de bahsetti. Bunun üzerine ben 'Ey Allah Rasulünün sahabesi! Bize söylediğin bu sözler nedir? Halbuki Yüce Allah 'Ey Rabbimiz! Sen kimi cehenneme sokarsan, şüphesiz onu perişan edersin' [Ali İmrân, 3/192] ve 'Onlar cehennemden çıkmak istedikçe tekrar oraya geri gönderilirler'[Secde, 32/20] buyurduğu halde, sizin söylediğiniz bu sözler nedir?' dedim. Cabir 'Sen, Allah’ın o günde Hz. Muhammed’e (sav) vereceği makamı duydun mu?' diye sordu. Ben de 'Evet' dedim. 'İşte o, Hz. Muhammed’in, Makam-ı mahmûd’udur. Allah cehennemden çıkaracağı kişileri o makam vasıtası ile çıkarır' dedi. Sonra Cabir, Sıratın kurulmasını ve insanların oradan geçişini anlattı. Ben bunları tam olarak ezberleyememiş olmaktan korkarım. Ancak şu kadar var ki Cabir, bir gurup insanın, cehennemde bir müddet kaldıktan sonra oradan çıkacağını iddia etti. Yani onlar cehennemden çörek otu taneleri gibi (kapkara) çıkarlar. Sonra cennet nehirlerinden birine girer ve orada yıkanırlar. Oradan da kâğıt gibi bembeyaz halde çıkarlar. Sonra hacdan döndük ve 'Yazıklar olsun size! O ihtiyarın Rasulullah’a (sav) yalan isnat edeceğini mi sanıyorsunuz?' diyerek (haricîlik davasından) vazgeçtik. Vallahi bizden tek bir kişiden başka, (haricîlikten) dönmeyen kalmadı. Yahut Ebu Nuaym (benzer şekilde) dediği gibi."
Bize Muhammed b. Minhal ed-Darîr, ona Yezid b. Zürey, ona Said b. Arube ve ed-Destevâî'nin arkadaşı Hişam, ona Katade, ona Enes b. Malik (ra) rivayet ettiğine göre Rasulullah (sav) şöyle buyurmuştur;(T) Bize Ebu Gassan el-Misma'î ve Muhammed b. el-Müsenna, o ikisine Muâz b. Hişam, ona babası (Hişam b. Ebu Abdullah), ona Katade, ona Enes b. Malik (ra) rivayet ettiğine göre Hz. Peygamber (sav) şöyle buyurmuştur: "Lâilâhe illallâh diyen ve kalbinde bir arpa tanesi kadar iyilik olan herkes cehennemden çıkacaktır. Lâilâhe illallâh diyen ve kalbinde bir buğday tanesi kadar iyilik olan herkes cehennemden çıkacaktır. Lâilâhe illallâh diyen ve kalbinde bir zerre tanesi kadar iyilik olan herkes cehennemden çıkacaktır." [İbn Minhal rivayetinde şunları ilave etmiştir: Yezid der ki: Şube ile karşılaştım ve ona bu hadisi naklettim. Bunun üzerine Şube şöyle dedi: Bize bu hadisi Katade, Enes b. Malik vasıtasıyla Hz. Peygamber'den (sav) rivayet etmiştir. Ancak zerre kelimesi yerine züre'yi koymuştur. Yezid şöyle der ki: Bu konuda Ebu Bistam tashif yapmıştır.]
Bize Yahya b. Bukeyr, ona Leys, ona Hâlid b. Yezid, ona Saîd b. Ebu Hilal, ona Zeyd, ona Atâ b. Yesâr, ona da Ebu Saîd el-Hudrî’nin şöyle demiştir: "Hz. Peygamber'e (sav) 'Ey Allah’ın Rasulü, Kıyamet gününde Rabbimizi görecek miyiz' diye sorduk, bize 'Hava bulutsuz olduğu zaman güneşi ve ayı görmekte bir sıkıntı çekiyor musunuz?' buyurdu. Biz 'Hayır' dedik. Hz. Peygamber (sav) 'İşte Kıyamet gününde aziz ve celil Allah’ı görmek için, ancak bu güneş ve aydan birisini görmek isterken birbirinize verdiğiniz sıkıntı kadar bir sıkıntı verirsiniz. Kıyamet gününde bir münadi 'Her bir ümmet (dünyada iken) ibadet ettiği şeyin arkasından gitsin' diye seslenir. Bunun üzerine haça ibadet edenler haçlarıyla, putlara tapanlar putlarıyla ve herkes hangi ilaha tapıyorsa onunla birlikte gider. Nihayet geriye iyisi ya da günahkârı ile Allah’a ibadet edenler ve bir de ehl-i kitaptan, dünyada sade ve gösterişsiz yaşayan birtakım kimseler kalır." "Sonra cehennem getirilir ve bir serapmış gibi onlara gösterilir. Yahudilere 'Neye ibadet ediyordunuz' diye sorulur. Onlar 'Allah’ın oğlu Üzeyir'e ibadet ediyorduk' derler. Onlara 'Yalan söylediniz, Allah’ın ne bir eşi ne de bir çocuğu vardır. Peki ne istiyorsunuz' denilir. Onlar 'Bize su vermeni istiyoruz' derler. Onlara 'Haydi için' denilir, ardından arka arkaya cehenneme düşerler. Sonra Hristiyanlara 'Neye ibadet ediyordunuz' denilir. Onlar 'Biz Allah’ın oğlu Mesih’e ibadet ediyorduk' derler. Onlara 'Yalan söylediniz, Allah’ın ne bir eşi ne de bir çocuğu vardır. Peki ne istiyorsunuz' denilir. Onlar 'Bize su vermeni istiyoruz' derler. 'Haydi, için' denilecek ve arkasından (cehenneme) arka arkaya dökülürler." "En sonunda iyi ya da günahkâr, Allah’a ibadet edenler geriye kalır. Onlara 'Sizin gitmenize engel olan nedir? Hâlbuki diğer insanlar hep gitti' denilir. Onlar 'Biz onlara, bu günden daha çok ihtiyaç duyduğumuz bir zamanda onlardan ayrı kalmıştık. Ayrıca biz bugün bir münâdinin 'Her bir topluluk dünyada iken ibadet ettiği şeyin arkasından gitsin' diye seslendiğini işittik. Biz de ancak Rabbimizi bekliyoruz' derler. Bunun üzerine Cebbâr (olan Allah) onlara gelir ve 'Ben Rabbinizim' buyurur. Onlar 'Sen Rabbimizsin' derler. O’nunla sadece nebiler konuşur. Yüce Allah 'Peki sizinle onun arasında kendisini o yolla tanıyacağınız bir alamet var mıdır' buyurur. Onlar 'Sâk (bacak)tır' derler. Bunun üzerine Yüce Allah bacağını açar, her bir mümin ona secde eder. Riyakârlık gösteriş için Allah’a secde edenler secde etmek isterler ama sırtları tek bir tabaka haline döner, (secde edemezler)." "Sonra köprü getirilir, cehennemin iki kenarı üzerine bırakılır. Biz 'Ey Allah’ın Rasulü, köprü nedir' dedik, şöyle cevap verdi: O Köprü, kaygan ve ayak kaydırıcı bir köprüdür. Üzerinde çengeller, kancalar ve düz yüzlü, eğri dikenli metal benzeri dikenli aletler vardır. Bu dikenli kancalar, Necid bölgesinde Sa‘dan adı adlı çalının dikenleri gibi kıvrıktır. Mü’minler o köprüden göz kırpması kadar hızlı, şimşek gibi, rüzgâr gibi, yarış atları gibi veya binek hayvanları gibi geçerler. İçlerinden bazıları kurtulur, bazıları çengellere takılıp yaralanarak kurtulur, bazıları da ateşe düşer. Sonuncuları sürünerek geçer. Sizin, o gün, cehennemlik bir müminin kurtuluşunu Cebbar olan Allah'tan talep edişinizdeki ısrarınız, bu dünyada benden hakkınızı benden talep etmenizdeki ısrarınızdan daha fazla olacaktır. Müminler geçip kurtulduktan sonra, cehennemde kalmış kardeşlerini hatırlayıp 'Rabbimiz! Kardeşlerimiz bizimle beraber namaz kılıyor, bizimle beraber oruç tutuyor, bizimle birlikte (salih) amel işliyorlardı' derler. Yüce Allah da 'Haydi gidin, kalbinde bir dinar kadar iman bulduğunuz kimseleri çıkartın' der ve onların suretlerini cehennem ateşine haram kılar. Bunlar, onların yanına giderler, kimileri ayağına kadar, kimisi bacaklarının ortasına kadar cehenneme batmıştır. Tanıdıkları kimseleri çıkartır, sonra tekrar geri dönerler. Bu sefer onlara 'Haydi gidin, kalbinde yarım dinar ağırlığında (iman) bulduğunuz kimseleri çıkartın' buyurur. Onlar da bilip tanıdıklarını çıkartır, sonra döner. Yüce Allah 'Haydi gidin, kalbinde zerre miktarı iman bulduğunuz kimseleri çıkartın' buyurur. Onlar da tanıdıklarını çıkartır." Ebu Saîd el-Hudrî der ki: Bana inanmıyorsanız "Şüphesiz Allah, zerre ağırlığı kadar dahi zulmetmez, eğer onun yaptığı bir hasene ise, onu kat kat arttırır" (Nisa , 40) buyruğunu okuyun. "Nebiler, melekler ve müminler şefaat eder, Cebbâr olan Allah 'benim şefaatim kaldı' buyurur ve cehennemden bir avuç kavrulmuş insan çıkarıp ve onları Cennetin ağzındaki “Hayat Suyu” nehrine atar. Bu kimseler, tıpkı sel suyunun taşıdığı tohumların yeşermesi gibi o nehir kenarında yeniden dirilirler. Kayaların ve ağaçların dibinde filizlenen otlar gibi; güneşe yakın olanları yemyeşil, gölgede kalanları beyaz olur. Derken, onlar inci gibi parlayarak çıkarlar. Boyunlarına işaret olarak mühürler takılır ve cennete girerler. Cennet ehli onları görünce 'Bunlar Rahman'ın azatlılarıdır. Ne bir ibadet, ne bir salih amel işlemişlerdi; Allah onları kendi rahmetiyle cennete koydu' derler. Bunun üzerine onlara 'Bu gördüğünüz nimetler size verildi. Ve bunun bir misli daha sizin olacak' denilir."
Bize Yezid b. Halid b. Mevheb el-Hemdanî ve Kuteybe b. Said, onlara Leys, ona İbn Şihab, ona Said b. Müseyyeb ve Ebu Seleme, onlara da Ebu Hureyre, Hz. Peygamber'in şöyle buyurduğunu rivayet etti: "Sıcaklık şiddetlendiğinde (öğle) namazını serinliğe bırakın -hadisin ravilerinden İbn Mevheb, (ani's-salât şeklinde değil de) bi's-salât şeklinde rivayet etmiştir-; zira sıcaklığın şiddeti cehennemin ateşinin yayılıp yükselmesindendir."
Bize Kays b. Hafs, ona Halid b. Haris, ona Şu'be, ona Ebu İmran el-Cevnî, ona da Enes'in(ra) söylediğine göre Rasulullah (sav) şöyle buyurmuştur: "Allah Teala, cehennem ehlinden azabı en hafif olan kişiye şöyle seslenir: 'Eğer yeryüzündeki her şeye sahip olsaydın, bu azaptan kurtulmak için her şeyi fidye olarak verir miydin?' O kişi: 'Evet' der. Bunun üzerine Allah şöyle buyurur: 'Ben senden bundan daha kolay olan bir şeyi daha Adem'in sulbundayken, bana ortak koşmamanı istemiştim. Ama sen bundan kaçınıp şirki tercih ettin."
Bize Abdürrezzak, ona Mamer, ona Eyyüb, ona İbn Sîrîn, ona da Ebu Hüreyre'nin rivayet naklettiğine göre Hz. Peygamber (sav) şöyle buyurdu: "Cennetle cehennem birbirleriyle tartışmaya giriştiler. Cennet 'Allah’ım! Ne oluyor da bana sadece fakir ve düşük seviyedeki insanlar giriyor?' dedi. Cehennem de 'Allah’ım! Ne oluyor da bana sadece zorba ve kibirliler giriyor?' diye sordu. Cenab-ı Hak, cehenneme 'Sen benim azabımsın, dilediğimi sana atarım' buyurdu. Cennete de 'Sen de benim rahmetimsin. Dilediğime seni nasip ederim. Her ikiniz de dolacaksınız' buyurdu. Cennete gelince, Allah onun için dilediğini yaratacaktır. Cehennem ise cehennemlikler oraya atılınca 'Daha fazlası yok mu?' der. Sonunda Allah ayağını onun üzerine koyar, böylece cehennem dolar ve büzülüp kapanır, sonra da 'Yeter, yeter, yeter' der."
Bize Yezid b. Halid b. Mevheb el-Hemdanî ve Kuteybe b. Said es-Sekafî, onlara Leys, ona İbn Şihab, ona Said b. Müseyyeb ve Ebu Seleme, onlara da Ebu Hureyre, Hz. Peygamber'in şöyle buyurduğunu rivayet etti: "Sıcaklık şiddetlendiğinde (öğle) namazını serinliğe bırakın -hadisin ravilerinden İbn Mevheb, (ani's-salât şeklinde değil de) bi's-salât şeklinde rivayet etmiştir-; zira sıcaklığın şiddeti cehennemin ateşinin şiddetlenip yayılmasındandır."