Öneri Formu
Hadis Id, No:
14266, M007219
Hadis:
حَدَّثَنَا مُحَمَّدُ بْنُ بَشَّارِ بْنِ عُثْمَانَ الْعَبْدِىُّ حَدَّثَنَا مُحَمَّدُ بْنُ جَعْفَرٍ حَدَّثَنَا شُعْبَةُ عَنْ عَلْقَمَةَ بْنِ مَرْثَدٍ عَنْ سَعْدِ بْنِ عُبَيْدَةَ عَنِ الْبَرَاءِ بْنِ عَازِبٍ عَنِ النَّبِىِّ صلى الله عليه وسلم قَالَ:
"(يُثَبِّتُ اللَّهُ الَّذِينَ آمَنُوا بِالْقَوْلِ الثَّابِتِ)" قَالَ:
"نَزَلَتْ فِى عَذَابِ الْقَبْرِ فَيُقَالُ لَهُ مَنْ رَبُّكَ فَيَقُولُ رَبِّىَ اللَّهُ وَنَبِيِّىَ مُحَمَّدٌ صلى الله عليه وسلم. فَذَلِكَ قَوْلُهُ عَزَّ وَجَلَّ (يُثَبِّتُ اللَّهُ الَّذِينَ آمَنُوا بِالْقَوْلِ الثَّابِتِ فِى الْحَيَاةِ الدُّنْيَا وَفِى الآخِرَةِ)."
Tercemesi:
Bize Muhammed b. Beşşâr b. Osman El-Abdî, ona Muhammed b. Cafer (el-Hüzelî), ona Şube (b. Haccac el-Atekî), ona Alkame b. Mersed (el-Hadramî), ona Sa'd b. Ubeyde (es-Sülemî), ona da Bera b. Azib (el-Ensarî) Rasul-i Ekrem'in (sav) şöyle buyurduğunu rivayet etti:
"Allah sağlam söze iman edenleri hem dünya hayatında hem de ahirette sağlam tutar" mealindeki ayet-i kerîme, kabir azabı hakkında inmiştir. "Ölen kula, Rabbin kimdir diye sorulacak. O da Rabbim Allah! Peygamberim de Muhammed (sav) cevabını verecektir. İşte Yüce Allah'ın Allah sağlam söze iman edenleri hem dünya hayatında hem de ahirette sağlam tutar" mealindeki ayetinin (İbrahim 14/27) (manası) budur.
Açıklama:
Yazar, Kitap, Bölüm:
Müslim, Sahîh-i Müslim, Cennet ve sıfatü neîmihâ ve ehlihâ 7219, /1176
Senetler:
1. Ebu Umare Bera b. Azib el-Ensarî (Bera b. Azib b. Haris b.Adî b. Cüşem)
2. Sa'd b. Ubeyde es-Sülemi (Sa'd b. Ubeyde)
3. Alkame b. Mersed el-Hadramî (Alkame b. Mersed)
4. Şube b. Haccâc el-Atekî (Şu'be b. Haccac b. Verd)
5. Gunder Muhammed b. Cafer el-Hüzelî (Muhammed b. Cafer el-Hüzeli)
6. Muhammed b. Beşşâr el-Abdî (Muhammed b. Beşşâr b. Osman)
Konular:
İman, Esasları, Allah'a ve Rasulüne iman
Kabir Hayatı, Kabir Azabı
Kabir hayatı, münker-nekir adlı meleklerin sorgusu
KTB, İMAN
(Bize) Abdurrezzâk, ona Ma‘mer, ona Yunus Habbâb, ona Minhâl b. Amr, ona Zâzân, ona da Berâ b. Azib şöyle demiştir:
"Rasulullah (sav) ile birlikte bir cenazeye çıktık. Rasulullah (sav) kabrin yanına oturdu. Biz de sanki başlarımızda kuş varmış gibi (sessiz, huşû içinde) onun etrafına oturduk. O sırada kabir için lahit hazırlanıyordu. Rasulullah (sav) üç kere 'Allah’a sığınırım kabir azabından' buyurdu, ardından şöyle buyurdu: Mümin, dünyadan ayrılıp ahirete yolcu olacağı vakit, yüzleri güneş gibi parlak melekler inerler. Yanlarında kefen ve güzel kokular vardır. Onlar göz alabildiğince kalabalık bir şekilde etrafına otururlar. Ruh çıktığında, gökle yer arasında ve gökte bulunan bütün melekler ona salât ederler. Ona göklerin kapıları açılır. Her bir kapının ehli, ruhunun önce kendilerine gelmesini Allah’tan ister. Ruhu semaya çıkarılınca melekler 'Ey Rabbimiz! Bu, Senin kulun falandır' derler. Allah Teâlâ 'Onu geri toprağa döndürün; ben onlara söz verdim: Onları ondan (topraktan) yarattım, yine ona döndüreceğim ve ondan bir kez daha çıkaracağım' buyurur."
"Arkadaşları kabri başından ayrıldığında, Mümin, onların ayak seslerini işitir. Ona birisi gelir ve 'Rabbin kim? Dinin ne? Peygamberin kim?' diye sorar. O da 'Rabbim Allah, dinim İslâm, peygamberim Muhammed’dir' der. Melek ona bir daha sertçe 'Rabbin kim? Dinin ne? Peygamberin kim?' diye sorar. İşte bu, mümine yöneltilen son sorgudur. Mümin yine 'Rabbim Allah, dinim İslâm, peygamberim Muhammed’dir' der. Ona 'Doğru söyledin' denir. Bu konuda Yüce Allah 'İman edenleri hem dünya hayatında hem de ahirette sabit bir sözle sağlamlaştırır, zalimleri ise saptırır. Ve Allah dilediğini yapar.' [İbrahim, 14/27] buyurmuştur. Sonra güzel yüzlü, hoş kokulu, güzel elbiseli bir kimse gelir ve 'Müjdeler olsun! Sana Allah’tan ikram ve ebedî nimet var' der. Mümin 'Sen kimsin?' der. O da 'Ben senin salih amelinim. Sen Allah’a itaatte hızlı, günah işlemekte yavaştın. Allah sana hayır versin' der. Ona cennetten bir kapı ve cehennemden bir kapı açılır ve 'Eğer Allah’a isyan etseydin, burası (cehennem) senin yerin olurdu' denir Sonra Mümin cennete bakar ve 'Rabbim, kıyameti çabuk getir ki aileme ve malıma kavuşayım' Ona 'Sakin ol' denir."
"Rasulullah (sav) sözlerine devamla şöyle buyurdu: Kâfir ise, dünyadan ayrılıp ahirete yolcu olduğunda, yanına sert ve güçlü melekler iner ve ıslak yüne sokulmuş çatallı büyük bir demirin çekilip çıkarılması gibi, onun ruhunu damarlarıyla birlikte çekip alırlar. Ruhu çıkınca gökle yer arasındaki bütün melekler ve gökte olanlar ona lânet ederler. Göklerin kapıları kapanır. Hiçbir kapı ehli, onun ruhunun yanlarına çıkmasını istemez. Ruhu semaya çıkarılınca 'Rabbimiz! Bu Senin kulun falandır' denir Allah 'Onu (toprağa) geri döndürün; ben onlara söz verdim: onları ondan yarattım, yine ona döndüreceğim ve ondan bir kez daha çıkaracağım' buyurur. Sonra o da arkadaşlarının ayak sesini işitir. Ona birisi gelir ve 'Rabbin kim? Dinin ne? Peygamberin kim?' diye sorar O: ‘Bilmiyorum’ der. Ona 'Yazıklar olsun! Sana Allah’tan rezillik ve ebedî azap var' denir. O da 'Allah sana da kötülük versin, sen kimsin?' O da 'Ben senin kötü amellerinim. Sen Allah’a itaatte ağır, günah işlemekte hızlıydın. Allah sana kötülük versin' der. Sonra ona kör, sağır, dilsiz bir azap meleği musallat edilir. Elinde öyle bir tokmak vardır ki, onunla bir dağa vurulsa onu toz haline getirir. Onu bir darbe vurur; o toprak gibi olur. Sonra Allah onu tekrar eski haline döndürür, yine vurur. O da öyle bir çığlık atar ki, onu insan ve cin dışında her şey işitir."
[Berâ b. Âzib der ki: Sonra onun için ateşten bir kapı açılır ve ateşten döşekler serilir.]
Öneri Formu
Hadis Id, No:
67545, HM018815
Hadis:
حَدَّثَنَا عَبْدُ الرَّزَّاقِ حَدَّثَنَا مَعْمَرٌ عَنْ يُونُسَ بْنِ خَبَّابٍ عَنِ الْمِنْهَالِ بْنِ عَمْرٍو عَنْ زَاذَانَ عَنِ الْبَرَاءِ بْنِ عَازِبٍ قَالَ خَرَجْنَا مَعَ رَسُولِ اللَّهِ صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ إِلَى جِنَازَةٍ فَجَلَسَ رَسُولُ اللَّهِ صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ عَلَى الْقَبْرِ وَجَلَسْنَا حَوْلَهُ كَأَنَّ عَلَى رُءُوسِنَا الطَّيْرَ وَهُوَ يُلْحَدُ لَهُ فَقَالَ أَعُوذُ بِاللَّهِ مِنْ عَذَابِ الْقَبْرِ ثَلَاثَ مِرَارٍ ثُمَّ قَالَ إِنَّ الْمُؤْمِنَ إِذَا كَانَ فِي إِقْبَالٍ مِنْ الْآخِرَةِ وَانْقِطَاعٍ مِنْ الدُّنْيَا تَنَزَّلَتْ إِلَيْهِ الْمَلَائِكَةُ كَأَنَّ عَلَى وُجُوهِهِمْ الشَّمْسَ مَعَ كُلِّ وَاحِدٍ كَفَنٌ وَحَنُوطٌ فَجَلَسُوا مِنْهُ مَدَّ الْبَصَرِ حَتَّى إِذَا خَرَجَ رُوحُهُ صَلَّى عَلَيْهِ كُلُّ مَلَكٍ بَيْنَ السَّمَاءِ وَالْأَرْضِ وَكُلُّ مَلَكٍ فِي السَّمَاءِ وَفُتِحَتْ لَهُ أَبْوَابُ السَّمَاءِ لَيْسَ مِنْ أَهْلِ بَابٍ إِلَّا وَهُمْ يَدْعُونَ اللَّهَ أَنْ يُعْرَجَ بِرُوحِهِ مِنْ قِبَلِهِمْ فَإِذَا عُرِجَ بِرُوحِهِ قَالُوا رَبِّ عَبْدُكَ فُلَانٌ فَيَقُولُ أَرْجِعُوهُ فَإِنِّي عَهِدْتُ إِلَيْهِمْ أَنِّي مِنْهَا خَلَقْتُهُمْ وَفِيهَا أُعِيدُهُمْ وَمِنْهَا أُخْرِجُهُمْ تَارَةً أُخْرَى قَالَ فَإِنَّهُ يَسْمَعُ خَفْقَ نِعَالِ أَصْحَابِهِ إِذَا وَلَّوْا عَنْهُ فَيَأْتِيهِ آتٍ فَيَقُولُ مَنْ رَبُّكَ مَا دِينُكَ مَنْ نَبِيُّكَ فَيَقُولُ رَبِّيَ اللَّهُ وَدِينِيَ الْإِسْلَامُ وَنَبِيِّي مُحَمَّدٌ صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ فَيَنْتَهِرُهُ فَيَقُولُ مَنْ رَبُّكَ مَا دِينُكَ مَنْ نَبِيُّكَ وَهِيَ آخِرُ فِتْنَةٍ تُعْرَضُ عَلَى الْمُؤْمِنِ فَذَلِكَ حِينَ يَقُولُ اللَّهُ عَزَّ وَجَلَّ { يُثَبِّتُ اللَّهُ الَّذِينَ آمَنُوا بِالْقَوْلِ الثَّابِتِ فِي الْحَيَاةِ الدُّنْيَا وَفِي الْآخِرَةِ } فَيَقُولُ رَبِّيَ اللَّهُ وَدِينِيَ الْإِسْلَامُ وَنَبِيِّي مُحَمَّدٌ صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ فَيَقُولُ لَهُ صَدَقْتَ ثُمَّ يَأْتِيهِ آتٍ حَسَنُ الْوَجْهِ طَيِّبُ الرِّيحِ حَسَنُ الثِّيَابِ فَيَقُولُ أَبْشِرْ بِكَرَامَةٍ مِنْ اللَّهِ وَنَعِيمٍ مُقِيمٍ فَيَقُولُ وَأَنْتَ فَبَشَّرَكَ اللَّهُ بِخَيْرٍ مَنْ أَنْتَ فَيَقُولُ أَنَا عَمَلُكَ الصَّالِحُ كُنْتَ وَاللَّهِ سَرِيعًا فِي طَاعَةِ اللَّهِ بَطِيئًا عَنْ مَعْصِيَةِ اللَّهِ فَجَزَاكَ اللَّهُ خَيْرًا ثُمَّ يُفْتَحُ لَهُ بَابٌ مِنْ الْجَنَّةِ وَبَابٌ مِنْ النَّارِ فَيُقَالُ هَذَا كَانَ مَنْزِلَكَ لَوْ عَصَيْتَ اللَّهَ أَبْدَلَكَ اللَّهُ بِهِ هَذَا فَإِذَا رَأَى مَا فِي الْجَنَّةِ قَالَ رَبِّ عَجِّلْ قِيَامَ السَّاعَةِ كَيْمَا أَرْجِعَ إِلَى أَهْلِي وَمَالِي فَيُقَالُ لَهُ اسْكُنْ وَإِنَّ الْكَافِرَ إِذَا كَانَ فِي انْقِطَاعٍ مِنْ الدُّنْيَا وَإِقْبَالٍ مِنْ الْآخِرَةِ نَزَلَتْ عَلَيْهِ مَلَائِكَةٌ غِلَاظٌ شِدَادٌ فَانْتَزَعُوا رُوحَهُ كَمَا يُنْتَزَعُ السَّفُّودُ الْكَثِيرُ الشِّعْبِ مِنْ الصُّوفِ الْمُبْتَلِّ وَتُنْزَعُ نَفْسُهُ مَعَ الْعُرُوقِ فَيَلْعَنُهُ كُلُّ مَلَكٍ بَيْنَ السَّمَاءِ وَالْأَرْضِ وَكُلُّ مَلَكٍ فِي السَّمَاءِ وَتُغْلَقُ أَبْوَابُ السَّمَاءِ لَيْسَ مِنْ أَهْلِ بَابٍ إِلَّا وَهُمْ يَدْعُونَ اللَّهَ أَنْ لَا تَعْرُجَ رُوحُهُ مِنْ قِبَلِهِمْ فَإِذَا عُرِجَ بِرُوحِهِ قَالُوا رَبِّ فُلَانُ بْنُ فُلَانٍ عَبْدُكَ قَالَ أَرْجِعُوهُ فَإِنِّي عَهِدْتُ إِلَيْهِمْ أَنِّي مِنْهَا خَلَقْتُهُمْ وَفِيهَا أُعِيدُهُمْ وَمِنْهَا أُخْرِجُهُمْ تَارَةً أُخْرَى قَالَ فَإِنَّهُ لَيَسْمَعُ خَفْقَ نِعَالِ أَصْحَابِهِ إِذَا وَلَّوْا عَنْهُ قَالَ فَيَأْتِيهِ آتٍ فَيَقُولُ مَنْ رَبُّكَ مَا دِينُكَ مَنْ نَبِيُّكَ فَيَقُولُ لَا أَدْرِي فَيَقُولُ لَا دَرَيْتَ وَلَا تَلَوْتَ وَيَأْتِيهِ آتٍ قَبِيحُ الْوَجْهِ قَبِيحُ الثِّيَابِ مُنْتِنُ الرِّيحِ فَيَقُولُ أَبْشِرْ بِهَوَانٍ مِنْ اللَّهِ وَعَذَابٍ مُقِيمٍ فَيَقُولُ وَأَنْتَ فَبَشَّرَكَ اللَّهُ بِالشَّرِّ مَنْ أَنْتَ فَيَقُولُ أَنَا عَمَلُكَ الْخَبِيثُ كُنْتَ بَطِيئًا عَنْ طَاعَةِ اللَّهِ سَرِيعًا فِي مَعْصِيَةِ اللَّهِ فَجَزَاكَ اللَّهُ شَرًّا ثُمَّ يُقَيَّضُ لَهُ أَعْمَى أَصَمُّ أَبْكَمُ فِي يَدِهِ مِرْزَبَةٌ لَوْ ضُرِبَ بِهَا جَبَلٌ كَانَ تُرَابًا فَيَضْرِبُهُ ضَرْبَةً حَتَّى يَصِيرَ تُرَابًا ثُمَّ يُعِيدُهُ اللَّهُ كَمَا كَانَ فَيَضْرِبُهُ ضَرْبَةً أُخْرَى فَيَصِيحُ صَيْحَةً يَسْمَعُهُ كُلُّ شَيْءٍ إِلَّا الثَّقَلَيْنِ قَالَ الْبَرَاءُ بْنُ عَازِبٍ ثُمَّ يُفْتَحُ لَهُ بَابٌ مِنْ النَّارِ وَيُمَهَّدُ مِنْ فُرُشِ النَّارِ
Tercemesi:
(Bize) Abdurrezzâk, ona Ma‘mer, ona Yunus Habbâb, ona Minhâl b. Amr, ona Zâzân, ona da Berâ b. Azib şöyle demiştir:
"Rasulullah (sav) ile birlikte bir cenazeye çıktık. Rasulullah (sav) kabrin yanına oturdu. Biz de sanki başlarımızda kuş varmış gibi (sessiz, huşû içinde) onun etrafına oturduk. O sırada kabir için lahit hazırlanıyordu. Rasulullah (sav) üç kere 'Allah’a sığınırım kabir azabından' buyurdu, ardından şöyle buyurdu: Mümin, dünyadan ayrılıp ahirete yolcu olacağı vakit, yüzleri güneş gibi parlak melekler inerler. Yanlarında kefen ve güzel kokular vardır. Onlar göz alabildiğince kalabalık bir şekilde etrafına otururlar. Ruh çıktığında, gökle yer arasında ve gökte bulunan bütün melekler ona salât ederler. Ona göklerin kapıları açılır. Her bir kapının ehli, ruhunun önce kendilerine gelmesini Allah’tan ister. Ruhu semaya çıkarılınca melekler 'Ey Rabbimiz! Bu, Senin kulun falandır' derler. Allah Teâlâ 'Onu geri toprağa döndürün; ben onlara söz verdim: Onları ondan (topraktan) yarattım, yine ona döndüreceğim ve ondan bir kez daha çıkaracağım' buyurur."
"Arkadaşları kabri başından ayrıldığında, Mümin, onların ayak seslerini işitir. Ona birisi gelir ve 'Rabbin kim? Dinin ne? Peygamberin kim?' diye sorar. O da 'Rabbim Allah, dinim İslâm, peygamberim Muhammed’dir' der. Melek ona bir daha sertçe 'Rabbin kim? Dinin ne? Peygamberin kim?' diye sorar. İşte bu, mümine yöneltilen son sorgudur. Mümin yine 'Rabbim Allah, dinim İslâm, peygamberim Muhammed’dir' der. Ona 'Doğru söyledin' denir. Bu konuda Yüce Allah 'İman edenleri hem dünya hayatında hem de ahirette sabit bir sözle sağlamlaştırır, zalimleri ise saptırır. Ve Allah dilediğini yapar.' [İbrahim, 14/27] buyurmuştur. Sonra güzel yüzlü, hoş kokulu, güzel elbiseli bir kimse gelir ve 'Müjdeler olsun! Sana Allah’tan ikram ve ebedî nimet var' der. Mümin 'Sen kimsin?' der. O da 'Ben senin salih amelinim. Sen Allah’a itaatte hızlı, günah işlemekte yavaştın. Allah sana hayır versin' der. Ona cennetten bir kapı ve cehennemden bir kapı açılır ve 'Eğer Allah’a isyan etseydin, burası (cehennem) senin yerin olurdu' denir Sonra Mümin cennete bakar ve 'Rabbim, kıyameti çabuk getir ki aileme ve malıma kavuşayım' Ona 'Sakin ol' denir."
"Rasulullah (sav) sözlerine devamla şöyle buyurdu: Kâfir ise, dünyadan ayrılıp ahirete yolcu olduğunda, yanına sert ve güçlü melekler iner ve ıslak yüne sokulmuş çatallı büyük bir demirin çekilip çıkarılması gibi, onun ruhunu damarlarıyla birlikte çekip alırlar. Ruhu çıkınca gökle yer arasındaki bütün melekler ve gökte olanlar ona lânet ederler. Göklerin kapıları kapanır. Hiçbir kapı ehli, onun ruhunun yanlarına çıkmasını istemez. Ruhu semaya çıkarılınca 'Rabbimiz! Bu Senin kulun falandır' denir Allah 'Onu (toprağa) geri döndürün; ben onlara söz verdim: onları ondan yarattım, yine ona döndüreceğim ve ondan bir kez daha çıkaracağım' buyurur. Sonra o da arkadaşlarının ayak sesini işitir. Ona birisi gelir ve 'Rabbin kim? Dinin ne? Peygamberin kim?' diye sorar O: ‘Bilmiyorum’ der. Ona 'Yazıklar olsun! Sana Allah’tan rezillik ve ebedî azap var' denir. O da 'Allah sana da kötülük versin, sen kimsin?' O da 'Ben senin kötü amellerinim. Sen Allah’a itaatte ağır, günah işlemekte hızlıydın. Allah sana kötülük versin' der. Sonra ona kör, sağır, dilsiz bir azap meleği musallat edilir. Elinde öyle bir tokmak vardır ki, onunla bir dağa vurulsa onu toz haline getirir. Onu bir darbe vurur; o toprak gibi olur. Sonra Allah onu tekrar eski haline döndürür, yine vurur. O da öyle bir çığlık atar ki, onu insan ve cin dışında her şey işitir."
[Berâ b. Âzib der ki: Sonra onun için ateşten bir kapı açılır ve ateşten döşekler serilir.]
Açıklama:
Yazar, Kitap, Bölüm:
Ahmed b. Hanbel, Müsned-i Ahmed, Bera b. Âzib 18815, 6/342
Senetler:
()
Konular:
Hz. Peygamber, istiazesi
Kabir Hayatı, Kabir Azabı
Kabir hayatı, münker-nekir adlı meleklerin sorgusu
Kabir, lahd yapmak
Kur'an, Ayet Yorumu
Ölüm, esnasında ve sonrasında insan
Öneri Formu
Hadis Id, No:
14258, M007213
Hadis:
حَدَّثَنَا يَحْيَى بْنُ أَيُّوبَ وَأَبُو بَكْرِ بْنُ أَبِى شَيْبَةَ جَمِيعًا عَنِ ابْنِ عُلَيَّةَ قَالَ ابْنُ أَيُّوبَ حَدَّثَنَا ابْنُ عُلَيَّةَ قَالَ وَأَخْبَرَنَا سَعِيدٌ الْجُرَيْرِىُّ عَنْ أَبِى نَضْرَةَ عَنْ أَبِى سَعِيدٍ الْخُدْرِىِّ عَنْ زَيْدِ بْنِ ثَابِتٍ قَالَ أَبُو سَعِيدٍ وَلَمْ أَشْهَدْهُ مِنَ النَّبِىِّ صلى الله عليه وسلم وَلَكِنْ حَدَّثَنِيهِ زَيْدُ بْنُ ثَابِتٍ قَالَ بَيْنَمَا النَّبِىُّ صلى الله عليه وسلم فِى حَائِطٍ لِبَنِى النَّجَّارِ عَلَى بَغْلَةٍ لَهُ وَنَحْنُ مَعَهُ إِذْ حَادَتْ بِهِ فَكَادَتْ تُلْقِيهِ وَإِذَا أَقْبُرٌ سِتَّةٌ أَوْ خَمْسَةٌ أَوْ أَرْبَعَةٌ - قَالَ كَذَا كَانَ يَقُولُ الْجُرَيْرِىُّ - فَقَالَ:
مَنْ يَعْرِفُ أَصْحَابَ هَذِهِ الأَقْبُرِ." فَقَالَ رَجُلٌ أَنَا. قَالَ:
فَمَتَى مَاتَ هَؤُلاَءِ." قَالَ مَاتُوا فِى الإِشْرَاكِ. فَقَالَ:
"إِنَّ هَذِهِ الأُمَّةَ تُبْتَلَى فِى قُبُورِهَا فَلَوْلاَ أَنْ لاَ تَدَافَنُوا لَدَعَوْتُ اللَّهَ أَنْ يُسْمِعَكُمْ مِنْ عَذَابِ الْقَبْرِ الَّذِى أَسْمَعُ مِنْهُ." ثُمَّ أَقْبَلَ عَلَيْنَا بِوَجْهِهِ فَقَالَ:
"تَعَوَّذُوا بِاللَّهِ مِنْ عَذَابِ النَّارِ." قَالُوا نَعُوذُ بِاللَّهِ مِنْ عَذَابِ النَّارِ فَقَالَ:
"تَعَوَّذُوا بِاللَّهِ مِنْ عَذَابِ الْقَبْرِ." قَالُوا نَعُوذُ بِاللَّهِ مِنْ عَذَابِ الْقَبْرِ. قَالَ:
"تَعَوَّذُوا بِاللَّهِ مِنَ الْفِتَنِ مَا ظَهَرَ مِنْهَا وَمَا بَطَنَ." قَالُوا نَعُوذُ بِاللَّهِ مِنَ الْفِتَنِ مَا ظَهَرَ مِنْهَا وَمَا بَطَنَ قَالَ:
"تَعَوَّذُوا بِاللَّهِ مِنْ فِتْنَةِ الدَّجَّالِ." قَالُوا نَعُوذُ بِاللَّهِ مِنْ فِتْنَةِ الدَّجَّالِ.
Tercemesi:
Bize Yahya b. Eyyüb ve Ebu Bekir b. Ebu Şeybe, onlara (Ebu Bişr İsmail) İbn Uleyye (el-Esedî), ona Said (b. Iyas) el-Cüreyrî, ona Ebu Nadre (Münzir b. Malik el-Avfî), ona Ebu Said el-Hudrî ona da Zeyd b. Sabit şöyle rivayet etti -Ebu Said (el-Hudrî) ben bunu Rasulullah'tan (sav) bizzat şahit olmadım ancak bunu bana Zeyd b. Sabit aktardı dedi-: Kendisi katırının üzerinde iken Rasulullah (sav) ile Benî Neccâr (kabilesinin) bahçesinde bulunuyorduk. Birden katır yoldan saptı ve neredeyse O'nu (sav) üzerinden atıyordu. Derken karşımıza altı veya beş veya dört tane kabir çıktı -(Ebu Bişr İsmail b. Uleyye el-Esedî) dedi ki: (Ebu Mesud Said b. Iyas) el-Cüreyrî böyle anlatıyordu'-. Bunun üzerine (Rasulullah (sav)) buyurdu:
"Bu kabirlerin sahiplerini kim biliyor?" Adamlardan birisi; ben diye cevap verdi. (Rasulullah (sav)) sordu:
"Buradakiler ne zaman vefat etti?" (Adam) cevap olarak; şirk döneminde öldüler dedi. Bunun üzerine O (sav) şöyle buyurdu:
"Buradakiler kabirlerinde imtihan edilmekteler (devamında ise mükafata nail olacaklar yahut azap edilecekler). Şayet siz (korkup) defnetmekten vazgeçecek olmasaydınız, benim kabir azabından işittiklerimi sizin de işitir hale getirilmeniz için Allah'a (cc) dua ederdim." Daha sonra yüzünü bize çevirdi ve buyurdu:
"Cehennem azabından Allah'a (cc) sığının." Oradakiler; cehennem azabından Allah'a (cc) sığınırız dediler. Yine buyurdu:
"Kabir azabından Allah'a (cc) sığının." Oradakiler; kabir azabından Allah'a (cc) sığınırız dediler. Bunun üzerine şöyle buyurdu:
"Gizli açık tüm fitnelerden Allah'a sığının." Oradakiler; gizli açık tüm fitnelerden Allah'a sığınırız dediler. O (sav) (yine) buyurdu:
"Deccâl fitnesinden Allah'a (cc) sığının." Oradakiler; deccâl fitnesinden Allah'a (cc) sığınırız dediler.
Açıklama:
Yazar, Kitap, Bölüm:
Müslim, Sahîh-i Müslim, Cennet ve sıfatü neîmihâ ve ehlihâ 7213, /1174
Senetler:
1. Ebu Saîd Zeyd b. Sabit el-Ensarî (Zeyd b. Sabit b. Dahhak b. Zeyd)
2. Ebu Said el-Hudrî (Sa'd b. Malik b. Sinan b. Sa'lebe b. Ebcer)
3. Ebu Nadre Münzir b. Malik el-Avfî (Münzir b. Malik b. Kuta'a)
4. Ebu Mesud Said b. İyâs el-Cüreyrî (Said b. İyâs)
5. Ebu Bişr İsmail b. Uleyye el-Esedî (İsmail b. İbrahim b. Miksem)
6. Ebu Bekir İbn Ebu Şeybe el-Absî (Abdullah b. Muhammed b. İbrahim b. Osman)
7. Ebu Zekeriyya Yahya b. Eyyüb el-Mekabirî (Yahya b. Eyyüb)
Konular:
Fitne, Fesat, İfsat, fitnecilik, bozgunculuk
İstiaze, Deccal'in fitnesinden
İstiaze, kabir azabından
Kabir Hayatı, Kabir Azabı
Kıyamet, alametleri, Deccal
حَدَّثَنَا مُحَمَّدُ بْنُ الْمُثَنَّى وَابْنُ بَشَّارٍ قَالاَ حَدَّثَنَا مُحَمَّدُ بْنُ جَعْفَرٍ حَدَّثَنَا شُعْبَةُ عَنْ قَتَادَةَ عَنْ أَنَسٍ أَنَّ النَّبِىَّ صلى الله عليه وسلم قَالَ:
"لَوْلاَ أَنْ لاَ تَدَافَنُوا لَدَعَوْتُ اللَّهَ أَنْ يُسْمِعَكُمْ مِنْ عَذَابِ الْقَبْرِ."
Öneri Formu
Hadis Id, No:
14259, M007214
Hadis:
حَدَّثَنَا مُحَمَّدُ بْنُ الْمُثَنَّى وَابْنُ بَشَّارٍ قَالاَ حَدَّثَنَا مُحَمَّدُ بْنُ جَعْفَرٍ حَدَّثَنَا شُعْبَةُ عَنْ قَتَادَةَ عَنْ أَنَسٍ أَنَّ النَّبِىَّ صلى الله عليه وسلم قَالَ:
"لَوْلاَ أَنْ لاَ تَدَافَنُوا لَدَعَوْتُ اللَّهَ أَنْ يُسْمِعَكُمْ مِنْ عَذَابِ الْقَبْرِ."
Tercemesi:
Bize Muhammed b. Müsenna ve İbn Beşşâr, o ikisine Muhammed b. Cafer, ona Şube, ona Katade, ona da Enes'in rivayet ettiğine göre Peygamber (sav); "eğer defnetmemeniz endişesi olmasaydı, size kabir azabından bir şeyler işittirmesi için Allah'a dua ederdim" buyurdu.
Açıklama:
Yazar, Kitap, Bölüm:
Müslim, Sahîh-i Müslim, Cennet ve sıfatü neîmihâ ve ehlihâ 7214, /1175
Senetler:
1. Enes b. Malik el-Ensarî (Enes b. Malik b. Nadr b. Damdam b. Zeyd b. Haram)
2. Ebu Hattab Katade b. Diame es-Sedusî (Katade b. Diame b. Katade)
3. Şube b. Haccâc el-Atekî (Şu'be b. Haccac b. Verd)
4. Gunder Muhammed b. Cafer el-Hüzelî (Muhammed b. Cafer el-Hüzeli)
5. Muhammed b. Beşşâr el-Abdî (Muhammed b. Beşşâr b. Osman)
6. Muhammed b. Müsenna el-Anezî (Muhammed b. Müsenna b. Ubeyd b. Kays b. Dinar)
Konular:
Kabir Hayatı, Kabir Azabı
Öneri Formu
Hadis Id, No:
14261, M007215
Hadis:
حَدَّثَنَا أَبُو بَكْرِ بْنُ أَبِى شَيْبَةَ حَدَّثَنَا وَكِيعٌ ح
وَحَدَّثَنَا عُبَيْدُ اللَّهِ بْنُ مُعَاذٍ حَدَّثَنَا أَبِى ح
وَحَدَّثَنَا مُحَمَّدُ بْنُ الْمُثَنَّى وَابْنُ بَشَّارٍ قَالاَ حَدَّثَنَا مُحَمَّدُ بْنُ جَعْفَرٍ كُلُّهُمْ عَنْ شُعْبَةَ عَنْ عَوْنِ بْنِ أَبِى جُحَيْفَةَ ح
وَحَدَّثَنِى زُهَيْرُ بْنُ حَرْبٍ وَمُحَمَّدُ بْنُ الْمُثَنَّى وَابْنُ بَشَّارٍ جَمِيعًا عَنْ يَحْيَى الْقَطَّانِ - وَاللَّفْظُ لِزُهَيْرٍ - حَدَّثَنَا يَحْيَى بْنُ سَعِيدٍ حَدَّثَنَا شُعْبَةُ حَدَّثَنِى عَوْنُ بْنُ أَبِى جُحَيْفَةَ عَنْ أَبِيهِ عَنِ الْبَرَاءِ عَنْ أَبِى أَيُّوبَ قَالَ خَرَجَ رَسُولُ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم بَعْدَ مَا غَرَبَتِ الشَّمْسُ فَسَمِعَ صَوْتًا فَقَالَ:
"يَهُودُ تُعَذَّبُ فِى قُبُورِهَا."
Tercemesi:
Bize Ebu Bekir b. Ebu Şeybe, ona Veki'; (T)
Bize Abdullah b. Muaz, ona babası; (T)
Bize Muhammed b. el-Müsena ve İbn Beşşâr, o ikisine Muhammed b. Cafer, onlara Şube, ona Avn b. Ebu Cuheyfe; (T)
Bize Zuheyr b. Harb b. el-Müseni ve İbn Beşşâr, o ikisine Yahya el-Kattan, ona Yahya b. Said, ona Avn b. Ebu Cuheyfe, ona babası, ona da el-Bera, Ebu Eyyüb'ün (ra) şöyle dediğini rivayet etti: Allah Rasulü (sav) güneş battıktan sonra dışarı çıkmıştı. Birden bir ses duydu, bunun üzerine; "yahudiler, kabirlerinde azap görüyorlar" buyurdu.
Açıklama:
Yazar, Kitap, Bölüm:
Müslim, Sahîh-i Müslim, Cennet ve sıfatü neîmihâ ve ehlihâ 7215, /1175
Senetler:
()
Konular:
Kabir Hayatı, Kabir Azabı
Öneri Formu
Hadis Id, No:
14267, M007220
Hadis:
حَدَّثَنَا أَبُو بَكْرِ بْنُ أَبِى شَيْبَةَ وَمُحَمَّدُ بْنُ الْمُثَنَّى وَأَبُو بَكْرِ بْنُ نَافِعٍ قَالُوا حَدَّثَنَا عَبْدُ الرَّحْمَنِ - يَعْنُونَ ابْنَ مَهْدِىٍّ - عَنْ سُفْيَانَ عَنْ أَبِيهِ عَنْ خَيْثَمَةَ عَنِ الْبَرَاءِ بْنِ عَازِبٍ "(يُثَبِّتُ اللَّهُ الَّذِينَ آمَنُوا بِالْقَوْلِ الثَّابِتِ فِى الْحَيَاةِ الدُّنْيَا وَفِى الآخِرَةِ)" قَالَ نَزَلَتْ فِى عَذَابِ الْقَبْرِ.
Tercemesi:
Bize Ebu Bekir b. Ebu Şeybe, Muhammed b. Müsenna ve Ebu Bekir b. Nafi', onlara Abdurrahman (yani İbn Mehdî), ona Süfyan, ona babası, ona Hayseme, ona da Bera b. Âzib şöyle rivayet etti:
"Allah, iman edenleri hem dünya hayatında hem de ahirette sabit kaville yerlerinde tutar" ayeti kerimesi kabir azabı hakkında indi demiş.
Açıklama:
Yazar, Kitap, Bölüm:
Müslim, Sahîh-i Müslim, Cennet ve sıfatü neîmihâ ve ehlihâ 7220, /1176
Senetler:
()
Konular:
Kabir Hayatı, Kabir Azabı
Kur'an, nuzül sebebi
Öneri Formu
Hadis Id, No:
32373, İM004269
Hadis:
حَدَّثَنَا مُحَمَّدُ بْنُ بَشَّارٍ حَدَّثَنَا مُحَمَّدُ بْنُ جَعْفَرٍ حَدَّثَنَا شُعْبَةُ عَنْ عَلْقَمَةَ بْنِ مَرْثَدٍ عَنْ سَعْدِ بْنِ عُبَيْدَةَ عَنِ الْبَرَاءِ بْنِ عَازِبٍ عَنِ النَّبِىِّ صلى الله عليه وسلم قَالَ : « ( يُثَبِّتُ اللَّهُ الَّذِينَ آمَنُوا بِالْقَوْلِ الثَّابِتِ ) قَالَ : نَزَلَتْ فِى عَذَابِ الْقَبْرِ يُقَالُ لَهُ : مَنْ رَبُّكَ فَيَقُولُ : رَبِّىَ اللَّهُ وَنَبِيِّى مُحَمَّدٌ فَذَلِكَ قَوْلُهُ ( يُثَبِّتُ اللَّهُ الَّذِينَ آمَنُوا بِالْقَوْلِ الثَّابِتِ فِى الْحَيَاةِ الدُّنْيَا وَفِى الآخِرَةِ) » .
Tercemesi:
Bize Muhammed b. Beşşar, ona Muhammed b. Cafer, ona Şu'be, ona Alkame b. Mersed, ona Sa'd b. Ubeyde, ona da Berâ b. Azib'den rivayet edildiğine göre Peygamber (sav) şöyle buyurmuştur:
"'İman edenleri Allah dünya hayatında da, âhirette de sağlam söz üzere sabit kılar.' [İbrahim, 14/27] ayeti kabir azabı hakkında indi. Ölüye (kabirde) 'Rabbin kim?' diye sorulur, o da 'Rabbim Allah, Peygamberim Muhammed' diye cevap verir. İşte 'İman edenleri Allah dünya hayatında da, ahirette de sağlam söz üzere sabit kılar. [İbrahim, 14/27] bu cevaba işaret eder."
Açıklama:
Yazar, Kitap, Bölüm:
İbn Mâce, Sünen-i İbn Mâce, Zühd 32, /692
Senetler:
1. Ebu Umare Bera b. Azib el-Ensarî (Bera b. Azib b. Haris b.Adî b. Cüşem)
2. Sa'd b. Ubeyde es-Sülemi (Sa'd b. Ubeyde)
3. Alkame b. Mersed el-Hadramî (Alkame b. Mersed)
4. Şube b. Haccâc el-Atekî (Şu'be b. Haccac b. Verd)
5. Gunder Muhammed b. Cafer el-Hüzelî (Muhammed b. Cafer el-Hüzeli)
6. Muhammed b. Beşşâr el-Abdî (Muhammed b. Beşşâr b. Osman)
Konular:
Kabir Hayatı, Kabir Azabı
Kabir hayatı, münker-nekir adlı meleklerin sorgusu
Kabir, soruları ve suali
Kur'an, Nüzul sebebleri
Öneri Formu
Hadis Id, No:
14272, M007222
Hadis:
حَدَّثَنِى إِسْحَاقُ بْنُ عُمَرَ بْنِ سَلِيطٍ الْهُذَلِىُّ حَدَّثَنَا سُلَيْمَانُ بْنُ الْمُغِيرَةِ عَنْ ثَابِتٍ قَالَ قَالَ أَنَسٌ كُنْتُ مَعَ عُمَرَ ح
وَحَدَّثَنَا شَيْبَانُ بْنُ فَرُّوخَ - وَاللَّفْظُ لَهُ - حَدَّثَنَا سُلَيْمَانُ بْنُ الْمُغِيرَةِ عَنْ ثَابِتٍ عَنْ أَنَسِ بْنِ مَالِكٍ قَالَ كُنَّا مَعَ عُمَرَ بَيْنَ مَكَّةَ وَالْمَدِينَةِ فَتَرَاءَيْنَا الْهِلاَلَ وَكُنْتُ رَجُلاً حَدِيدَ الْبَصَرِ فَرَأَيْتُهُ وَلَيْسَ أَحَدٌ يَزْعُمُ أَنَّهُ رَآهُ غَيْرِى - قَالَ - فَجَعَلْتُ أَقُولُ لِعُمَرَ أَمَا تَرَاهُ فَجَعَلَ لاَ يَرَاهُ - قَالَ - يَقُولُ عُمَرُ سَأَرَاهُ وَأَنَا مُسْتَلْقٍ عَلَى فِرَاشِى. ثُمَّ أَنْشَأَ يُحَدِّثُنَا عَنْ أَهْلِ بَدْرٍ فَقَالَ إِنَّ رَسُولَ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم كَانَ يُرِينَا مَصَارِعَ أَهْلِ بَدْرِ بِالأَمْسِ يَقُولُ:
"هَذَا مَصْرَعُ فُلاَنٍ غَدًا إِنْ شَاءَ اللَّهُ." قَالَ فَقَالَ عُمَرُ فَوَالَّذِى بَعَثَهُ بِالْحَقِّ مَا أَخْطَئُوا الْحُدُودَ الَّتِى حَدَّ رَسُولُ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم - قَالَ - فَجُعِلُوا فِى بِئْرٍ بَعْضُهُمْ عَلَى بَعْضٍ فَانْطَلَقَ رَسُولُ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم حَتَّى انْتَهَى إِلَيْهِمْ فَقَالَ:
"يَا فُلاَنَ بْنَ فُلاَنٍ وَيَا فُلاَنَ بْنَ فُلاَنٍ هَلْ وَجَدْتُمْ مَا وَعَدَكُمُ اللَّهُ وَرَسُولُهُ حَقًّا فَإِنِّى قَدْ وَجَدْتُ مَا وَعَدَنِىَ اللَّهُ حَقًّا." قَالَ عُمَرُ يَا رَسُولَ اللَّهِ كَيْفَ تُكَلِّمُ أَجْسَادًا لاَ أَرْوَاحَ فِيهَا قَالَ:
"مَا أَنْتُمْ بِأَسْمَعَ لِمَا أَقُولُ مِنْهُمْ غَيْرَ أَنَّهُمْ لاَ يَسْتَطِيعُونَ أَنْ يَرُدُّوا عَلَىَّ شَيْئًا."
Tercemesi:
Bize İshak b. Ömer b. Selit el-Hâzelî, ona Süleyman b. Muğîra, ona Sabit, ona Enes ve Ömer; (T)
Bize Şeyban b. Ferruh, ona Süleyman b. Muğîra, ona Sabit, ona da Enes b. Malik şöyle rivayet etti: Mekke ile Medine arasında Ömer'leydik. Hilal ile bakıştık. Ben keskin gözlü bir adamdım ve onu gördüm. Benden başka onu gördüğünü söyleyen kimse olmadı. Ömer'e, onu göremiyor musun demeye başladım. Ömer onu bir türlü göremiyordu. Onu döşeğim üzerine yatarak göreceğim dedi. Sonra bize Bedir muhariplerinden bahsetmeye başladı ve şöyle dedi: Hakikaten Rasulullah (sav) dün bize Bedir muhariplerinin düşecekleri yerleri gösteriyor:
"Şurası yarın inşallah filânın düşeceği yerdir" buyurdu. Müteakiben Ömer şöyle dedi: Onu hakla gösteren Allah'a yemin ederim ki: Rasulullah'ın (sav) çizdiği hududu şaşmıyorum. Bedir'de öldürülenler birleri üzerine bir kuyuya atıldılar. Rasulullah da (sav) giderek yanlarına vardı ve "ey filân onlu filân! Ey filân oğlu filân! Allah'ın ve Rasulünün size vadettiklerini hak buldunuz mu? Ben Allah'ın bana vadettiğini hak buldum" buyurdu. Ömer; ya Rasulullah! Ruhları olmayan cesetlerle nasıl konuşuyorsun dedi. Rasulullah (sav); "onlara söylediklerimi siz onlardan daha iyi işitir değilsiniz. Şu kadar var ki, bana bir cevap vermeye kadir değillerdir" buyurdu.
Açıklama:
Yazar, Kitap, Bölüm:
Müslim, Sahîh-i Müslim, Cennet ve sıfatü neîmihâ ve ehlihâ 7222, /1176
Senetler:
()
Konular:
Kabir Hayatı, Kabir Azabı
Kabir Hayatı, ölüler işitir mi?
Oruç, Hilali gözetlemek
Siyer, Bedir gazvesi, öldürülen müşrikler
Öneri Formu
Hadis Id, No:
14275, M007223
Hadis:
حَدَّثَنَا هَدَّابُ بْنُ خَالِدٍ حَدَّثَنَا حَمَّادُ بْنُ سَلَمَةَ عَنْ ثَابِتٍ الْبُنَانِىِّ عَنْ أَنَسِ بْنِ مَالِكٍ أَنَّ رَسُولَ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم تَرَكَ قَتْلَى بَدْرٍ ثَلاَثًا ثُمَّ أَتَاهُمْ فَقَامَ عَلَيْهِمْ فَنَادَاهُمْ فَقَالَ:
"يَا أَبَا جَهْلِ بْنَ هِشَامٍ يَا أُمَيَّةَ بْنَ خَلَفٍ يَا عُتْبَةَ بْنَ رَبِيعَةَ يَا شَيْبَةَ بْنَ رَبِيعَةَ أَلَيْسَ قَدْ وَجَدْتُمْ مَا وَعَدَ رَبُّكُمْ حَقًّا فَإِنِّى قَدْ وَجَدْتُ مَا وَعَدَنِى رَبِّى حَقًّا." فَسَمِعَ عُمَرُ قَوْلَ النَّبِىِّ صلى الله عليه وسلم فَقَالَ يَا رَسُولَ اللَّهِ كَيْفَ يَسْمَعُوا وَأَنَّى يُجِيبُوا وَقَدْ جَيَّفُوا قَالَ:
"وَالَّذِى نَفْسِى بِيَدِهِ مَا أَنْتُمْ بِأَسْمَعَ لِمَا أَقُولُ مِنْهُمْ وَلَكِنَّهُمْ لاَ يَقْدِرُونَ أَنْ يُجِيبُوا." ثُمَّ أَمَرَ بِهِمْ فَسُحِبُوا فَأُلْقُوا فِى قَلِيبِ بَدْرٍ.
Tercemesi:
Bize Heddab b. Halid, ona Hammad b. Seleme, ona Sabit el-Bûnânî, ona da Enes b. Malik şöyle rivayet etti: Rasulullah (sav) Bedir'de öldürülenleri üç gün bırakmış, sonra yanlarına gelerek başlarında durmuş, kendilerine seslenerek; ya Ebu Cehil b. Hişam! Ya Umeyye b. Halef! Ya Utbe b. Rabia! Ya Şeybe b. Rabia! Rabbinizin size vazettiğini hak buldunuz değil mi? Ben Rabbimin bana vadettiğini hak buldum" demiş. Ömer, Peygamber'in (sav) sözünü işitmiş de ya Rasulullah! Nasıl işitsinler, nasıl cevap versinler ki? Hepsi leş olmuşlar demiş. Rasulullah (sav); "nefsim yed-i kudretinde olan Allah'a yemin ederim ki: Benim söylediklerimi siz onlardan daha iyi işitir değilsiniz. Lâkin onlar cevap vermeye kadir olamazlar" buyurdu. Sonra onlar hakkında emir vermiş ve sürüklenerek Bedir kuyusuna atılmışlar.
Açıklama:
Yazar, Kitap, Bölüm:
Müslim, Sahîh-i Müslim, Cennet ve sıfatü neîmihâ ve ehlihâ 7223, /1177
Senetler:
()
Konular:
Kabir Hayatı, Kabir Azabı
Kabir Hayatı, ölüler işitir mi?
Siyer, Bedir gazvesi, öldürülen müşrikler