Bize Ubeydullah b. Said ve Muhammed b. Hatim -hadisin metni İbn Hatim’e aittir-, o ikisine Yahya b. Said el-Kattan, ona Kurra b. Halid, ona Humeyd b. Hilal, ona da Ebu Burde, Ebu Musa'nın (ra) şöyle dediğini rivayet etti: Bir sağımda, diğeri solumda bulunan Eşarîlerden iki kişi ile birlikte Hz. Peygamber'e (sav) gittim. Bu kişilerin ikisi de Rasulullah'tan (sav) görev istediler. O sırada Hz. Peygamber (sav) misvakla dişlerini temizliyordu. Bana; "sen ne diyorsun ey Ebu Musa –yahut ey Abdullah b. Kays-" diye sordu. Ben de seni hak ile gönderen Allah'a yemin ederim ki, bunlar niyetlerini bana söylemediler. Ben de bunların senden görev isteyeceklerini anlayamadım dedim. Rasulullah'ın (sav) yukarı kalkmış dudağının altındaki misvağı hala görür gibiyim. Bana; "biz işlerimizin başına ona talip olanları getirmeyiz! Ama sen git ey Ebu Musa -yahut ey Abdullah b. Kays" dedi ve onu Yemen'e gönderdi. Sonra ardından Muaz b. Cebel'i de Yemen'e yolladı. Muaz yanına varınca, Ebu Musa onu buyur etti ve altına bir minder koydu. Muaz, Ebu Musa'nın yanında bağlı bir adam gördü. Bu kimdir diye sordu. Ebu Musa, bu Yahudi idi, Müslüman oldu. Sonra tekrar kendi dinine, kötülük dinine döndü ve Yahudi oldu dedi. Bunun üzerine Muaz, Allah ve Rasulü'nün hükmü gereği olarak bu adam öldürülmeden oturmam dedi. Ebu Musa, tamam otur dedi ise de Muaz yine Allah ve Rasulü'nün hükmü gereği olarak bu adam öldürülmeden oturmam dedi ve bu sözü üç kez tekrar etti. Ardından Ebu Musa'nın emriyle adam öldürüldü. Sonra aralarında gece ibadeti konusunu müzakere ettiler. İkiliden biri olan Muaz, ben hem uyurum hem de ibadete kalkarım. İbadetle geçirdiğim zaman diliminde umduğum sevabı uyku halinde iken de alacağımı umuyorum dedi.
Açıklama: Hz. Peygamber Muâz’la Ebû Musa’l-Eş’arî’yi Yemen’in iki ayrı vilayetine öğretmen ve yönetici olarak göndermişti. Muâz Cendel bölgesine, Ebû Musa da Zebîd - Aden bölgesine gönderilmişti. Onlar da görevlerini yerine getirirken, zaman zaman birbirlerini ziyaret ederlermiş. Bu ziyaretlerden birinde de bir mürtedin ölüm hükmünün infâzı yapılmıştı. İrtidâd eden birinin öldürülmesi hükmü, İslâm hukukçularının ekseriyetinin kanâati ise de, bu öldürme işi dinî olmaktan ziyâde siyasî bir tasarruf gibi gözükmektedir, öldürülen kişi rejim muhalifi olarak cezalandırılmaktadır.
Öneri Formu
Hadis Id, No:
2359, M004718
Hadis:
حَدَّثَنَا عُبَيْدُ اللَّهِ بْنُ سَعِيدٍ وَمُحَمَّدُ بْنُ حَاتِمٍ - وَاللَّفْظُ لاِبْنِ حَاتِمٍ - قَالاَ حَدَّثَنَا يَحْيَى بْنُ سَعِيدٍ الْقَطَّانُ حَدَّثَنَا قُرَّةُ بْنُ خَالِدٍ حَدَّثَنَا حُمَيْدُ بْنُ هِلاَلٍ حَدَّثَنِى أَبُو بُرْدَةَ قَالَ قَالَ أَبُو مُوسَى: أَقْبَلْتُ إِلَى النَّبِىِّ صلى الله عليه وسلم وَمَعِى رَجُلاَنِ مِنَ الأَشْعَرِيِّينَ أَحَدُهُمَا عَنْ يَمِينِى وَالآخَرُ عَنْ يَسَارِى فَكِلاَهُمَا سَأَلَ الْعَمَلَ وَالنَّبِىُّ صلى الله عليه وسلم يَسْتَاكُ فَقَالَ:
"مَا تَقُولُ يَا أَبَا مُوسَى أَوْ يَا عَبْدَ اللَّهِ بْنَ قَيْسٍ." قَالَ: فَقُلْتُ وَالَّذِى بَعَثَكَ بِالْحَقِّ مَا أَطْلَعَانِى عَلَى مَا فِى أَنْفُسِهِمَا وَمَا شَعَرْتُ أَنَّهُمَا يَطْلُبَانِ الْعَمَلَ. قَالَ: وَكَأَنِّى أَنْظُرُ إِلَى سِوَاكِهِ تَحْتَ شَفَتِهِ وَقَدْ قَلَصَتْ فَقَالَ:
"لَنْ أَوْ لاَ نَسْتَعْمِلُ عَلَى عَمَلِنَا مَنْ أَرَادَهُ وَلَكِنِ اذْهَبْ أَنْتَ يَا أَبَا مُوسَى" أَوْ "يَا عَبْدَ اللَّهِ بْنَ قَيْسِ." فَبَعَثَهُ عَلَى الْيَمَنِ ثُمَّ أَتْبَعَهُ مُعَاذَ بْنَ جَبَلٍ فَلَمَّا قَدِمَ عَلَيْهِ قَالَ انْزِلْ وَأَلْقَى لَهُ وِسَادَةً وَإِذَا رَجُلٌ عِنْدَهُ مُوثَقٌ قَالَ: مَا هَذَا قَالَ: هَذَا كَانَ يَهُودِيًّا فَأَسْلَمَ ثُمَّ رَاجَعَ دِينَهُ دِينَ السَّوْءِ فَتَهَوَّدَ قَالَ: ل'اَ أَجْلِسُ حَتَّى يُقْتَلَ قَضَاءُ اللَّهِ وَرَسُولِهِ. فَقَالَ: اجْلِسْ نَعَمْ. قَالَ: لاَ أَجْلِسُ حَتَّى يُقْتَلَ قَضَاءُ اللَّهِ وَرَسُولِهِ. ثَلاَثَ مَرَّاتٍ. فَأَمَرَ بِهِ فَقُتِلَ ثُمَّ تَذَاكَرَا الْقِيَامَ مِنَ اللَّيْلِ فَقَالَ أَحَدُهُمَا مُعَاذٌ: أَمَّا أَنَا فَأَنَامُ وَأَقُومُ وَأَرْجُو فِى نَوْمَتِى مَا أَرْجُو فِى قَوْمَتِى.
Tercemesi:
Bize Ubeydullah b. Said ve Muhammed b. Hatim -hadisin metni İbn Hatim’e aittir-, o ikisine Yahya b. Said el-Kattan, ona Kurra b. Halid, ona Humeyd b. Hilal, ona da Ebu Burde, Ebu Musa'nın (ra) şöyle dediğini rivayet etti: Bir sağımda, diğeri solumda bulunan Eşarîlerden iki kişi ile birlikte Hz. Peygamber'e (sav) gittim. Bu kişilerin ikisi de Rasulullah'tan (sav) görev istediler. O sırada Hz. Peygamber (sav) misvakla dişlerini temizliyordu. Bana; "sen ne diyorsun ey Ebu Musa –yahut ey Abdullah b. Kays-" diye sordu. Ben de seni hak ile gönderen Allah'a yemin ederim ki, bunlar niyetlerini bana söylemediler. Ben de bunların senden görev isteyeceklerini anlayamadım dedim. Rasulullah'ın (sav) yukarı kalkmış dudağının altındaki misvağı hala görür gibiyim. Bana; "biz işlerimizin başına ona talip olanları getirmeyiz! Ama sen git ey Ebu Musa -yahut ey Abdullah b. Kays" dedi ve onu Yemen'e gönderdi. Sonra ardından Muaz b. Cebel'i de Yemen'e yolladı. Muaz yanına varınca, Ebu Musa onu buyur etti ve altına bir minder koydu. Muaz, Ebu Musa'nın yanında bağlı bir adam gördü. Bu kimdir diye sordu. Ebu Musa, bu Yahudi idi, Müslüman oldu. Sonra tekrar kendi dinine, kötülük dinine döndü ve Yahudi oldu dedi. Bunun üzerine Muaz, Allah ve Rasulü'nün hükmü gereği olarak bu adam öldürülmeden oturmam dedi. Ebu Musa, tamam otur dedi ise de Muaz yine Allah ve Rasulü'nün hükmü gereği olarak bu adam öldürülmeden oturmam dedi ve bu sözü üç kez tekrar etti. Ardından Ebu Musa'nın emriyle adam öldürüldü. Sonra aralarında gece ibadeti konusunu müzakere ettiler. İkiliden biri olan Muaz, ben hem uyurum hem de ibadete kalkarım. İbadetle geçirdiğim zaman diliminde umduğum sevabı uyku halinde iken de alacağımı umuyorum dedi.
Açıklama:
Hz. Peygamber Muâz’la Ebû Musa’l-Eş’arî’yi Yemen’in iki ayrı vilayetine öğretmen ve yönetici olarak göndermişti. Muâz Cendel bölgesine, Ebû Musa da Zebîd - Aden bölgesine gönderilmişti. Onlar da görevlerini yerine getirirken, zaman zaman birbirlerini ziyaret ederlermiş. Bu ziyaretlerden birinde de bir mürtedin ölüm hükmünün infâzı yapılmıştı. İrtidâd eden birinin öldürülmesi hükmü, İslâm hukukçularının ekseriyetinin kanâati ise de, bu öldürme işi dinî olmaktan ziyâde siyasî bir tasarruf gibi gözükmektedir, öldürülen kişi rejim muhalifi olarak cezalandırılmaktadır.
Yazar, Kitap, Bölüm:
Müslim, Sahîh-i Müslim, İmâre 4718, /782
Senetler:
1. Ebu Musa Abdullah b. Kays el-Eş'arî (Abdullah b. Kays b. Süleym)
2. Ebu Bürde b. Ebu Musa el-Eş'arî (Amir b. Abdullah b. Kays b. Süleym)
3. Ebu Nasr Humeyd b. Hilal el-Adevî (Humeyd b. Hilal b. Hubeyra)
4. Ebu Halid Kurra b. Halid es-Sedûsî (Kurra b. Halid)
5. Ebu Said Yahya b. Said el-Kattan (Yahya b. Said b. Ferruh)
6. Ebu Kudame Ubeydullah b. Saîd el-Yeşkurî (Ubeydullah b. Saîd b. Yahya)
Konular:
Temizlik, Misvak, diş ve ağız temizliği
Yönetici, iyisi-kötüsü
Yönetim, yönetici olmada istekli olmamak
Bize İshak b. İbrahim, ona Ebu Usame, ona Hişâm b. Urve, ona babası (Urve b. Zübeyr), ona da Abdullah b. Zübeyir şöyle demiştir:
Cemel vakası günü savaş durunca Zübeyir b. Avvam beni çağırdı ve “Ey oğlum, bugün öldürülenler ya zalim ya da mazlumdur. Bana gelince bugün mazlum olarak öldürüleceğimi sanıyorum. En büyük endişelerimden birisi borcumdur. Borçlarımız mallarımızdan geriye bir şey bırakmayacak mı, ne dersin?” dedi ve “ey oğlum, malımı sat, borcumu öde” diye ekleyip malının üçte birini vasiyet etti. Bu üçte birin de üçte birini Abdullah'ın çocukları olan torunlarına vasiyet edip “borçlar ödendikten sonra malımızdan bir şey kalırsa üçte biri senin oğullarına aittir” dedi. Hişâm der ki: Abdullah b. Zübeyir'in çocuklarının bazısı yaşça Zübeyir'in oğulları olan Hubeyb ve Abbad'ın akranıydı. Zübeyir'in bu vasiyeti yaptığı gün dokuz oğlu ve dokuz kızı vardı.
Abdullah der ki: Babam Zübeyir, borcunun ödenmesini bana vasiyet etmeye başladı ve “ey oğlum, eğer herhangi bir şekilde borç ödemekten aciz kalırsan, o zorluğa karşı Mevla'mdan yardım iste” dedi. Abdullah der ki: Vallahi ben babamın bu “Mevlâ'm” sözüyle ne kastettiğini bilemedim. Sonunda “babacığım, senin Mevla'n kimdir?” diye sordum. O da “Allah” dedi.
Abdullah der ki: Vallahi ben onun borcunu ödeme konusunda herhangi bir sıkıntıya düştüğümde “ey Zübeyir'in Mevlâ'sı, Zübeyir'in borcunu ödemede kolaylık ihsan et” diye dua ettim, akabinde Yüce Allah onun borcunu ödedi. Sonunda Zübeyir öldürüldü ve arkasında bazı araziler hariç, altın ve gümüş para bırakmadı. Gâbe bölgesinde bir arazi, Medine'de on bir ev, Basra'da iki ev, Kûfe'de bir ev ve Mısır'da da bir ev bırakmıştı.
Abdullah der ki: Zübeyir'in üzerindeki borç şu şekilde olmuştur: Bir kimse ona emanet bırakmak istediğinde Zübeyir, ona “hayır, emanet olarak değil, borç olarak bırak. Çünkü ben bu malın zayi olmasından korkarım” derdi. Zübeyir hayatı boyunca ne bir valilik, ne zekat toplama memurluğu, ne de başka bir idari görev yaptı. Sadece Rasulullah (sav), Ebu Bekir, Ömer ve Osman (r.anhum) ile cihada katılmıştır.
Abdullah b. Zübeyir der ki: Babamın borcunu hesapladım, iki milyon iki yüz bin dinar olduğunu gördüm. Hakim b. Hişâm ile karşılaşmıştım. Bana “ey kardeşimin oğlu, kardeşimin borcu ne kadardır?” diye sordu. Ravi dr ki: Abdullah ona borcun tamamını gizleyerek sadece “ yüz bin dinar” dedi. Bunun üzerine Hakim “Allah'a yemin ederim ki, sahip olduğun malın bunu ödeyebileceğini sanmıyorum” dedi. Ona “eğer bu borç iki yüz milyon iki yüz bin dinar ise, o zaman ne dersin” dedim. O da “buna gücünüzün yeteceğini sanmıyorum, eğer dara düşerseniz benden yardım isteyin” dedi.
Ravi der ki: Zübeyir, Gâbe'deki araziyi yüz yetmiş bine satın almıştı. Oğlu Abdullah ise bu araziyi bir milyon altı yüz bine sattı. Sonra ayağa kalktı ve “her kimin Zübeyir'de alacağı varsa, Gâbe'ye bizim yanımıza gelsin” dedi. Akabinde Abdullah b. Cafer b. Ebu Talib oraya geldi. Abdullah'ın, Zübeyir'den alacağı dört yüz bin dinar vardı. Abdullah b. Zübeyir'e hitaben “Eğer isterseniz bu dört yüz binlik alacağımı size bırakayım” dedi. Abdullah b. Zübeyir de “hayır” dedi. Abdullah “şayet borcunuzdan bir kısmını geri bırakmak isterseniz benimkini bırakabilirsiniz” dedi. Abdullah b. Zübeyir de “hayır, alacağını geri bırakma” dedi. Ravi der ki: Abdullah b. Cafer “öyleyse bu araziden benim için bir parça kesin” dedi. Abdullah b. Zübeyir de ona hitaben “şuradan şuraya kadar olan parça senindir” dedi.
Ravi der ki: Abdullah b. Zübeyir, Gâbe arazisinin bir kısmını sattı da babası Zübeyir'in borcunu ödedi. Borcun hepsini tamamen ödedikten sonra Gâbe arazisinden dört buçuk pay kaldı. Abdullah b. Zübeyir akabinde Şam'a, Muaviye b. Ebu Sufyan'ın yanına geldi. Muaviye'nin yanında Amr b. Osman, Munzir b. Zübeyir ve İbn Zem'a bulunuyordu. Muaviye, Abdullah b. Zübeyir'e hitaben “Gâbe arazisine ne kadar değer biçildi?” dedi. Abdullah da “her hisse için yüz bin dinar” dedi Muaviye “geriye kaç pay kaldı?” Abdullah da "dört buçuk pay kaldı” dedi. Munzir b. Zübeyir “ben yüz bine bir pay satın aldım” dedi. Amr b. Osman “Ben de yüz bine bir pay satın aldım” dedi. İbn Zem'a “ben de yüz bine bir pay satın aldım” dedi. Bu sefer Muaviye “geriye ne kadar pay kaldı?” diye sordu. Abdullah da “bir buçuk pay kaldı” dedi. Muaviye de “ben de onu yüz elli bine satın aldım” dedi. Ravi der ki: Abdullah b. Cafer kendi payını Muaviye'ye altı yüz bin karşılığında sattı.
Abdullah b. Zübeyir babasının borçlarını ödeyip bu borç işini bitirdiği zaman Zübeyir'in diğer oğulları kendisine “artık mirasımızı aramızda paylaştır” dediler. Bunun üzerine Abdullah “hayır, Allah'a yemin ederim ki, dört sene boyunca her hac mevsiminde 'Haberiniz olsun, Her kimin Zübeyir üzerinde alacağı bir hak varsa bize gelsin, o borcu ödeyelim' diye ilan etmedikçe, mirası aranızda paylaştırmam” dedi. Ravi der ki: Abdullah b. Zübeyir her sene hac mevsiminde böyle ilan etmeye başladı. Nihayet dört yıl geçince mirası Zübeyir'in oğulları arasında paylaştırdı. Ravi der ki: Zübeyir öldüğü zaman arkasında dört eşini bırakmıştı. Babası Zübeyir'in vasiyeti olan üçte biri ayırdı. Geri kalan maldan her eşine bir milyon iki yüz bin dinar hisse düştü. Buna göre Zübeyir'in tüm serveti elli milyon iki yüz bindir.
Öneri Formu
Hadis Id, No:
30097, B003129
Hadis:
حَدَّثَنَا إِسْحَاقُ بْنُ إِبْرَاهِيمَ قَالَ قُلْتُ لأَبِى أُسَامَةَ أَحَدَّثَكُمْ هِشَامُ بْنُ عُرْوَةَ عَنْ أَبِيهِ عَنْ عَبْدِ اللَّهِ بْنِ الزُّبَيْرِ قَالَ لَمَّا وَقَفَ الزُّبَيْرُ يَوْمَ الْجَمَلِ دَعَانِى ، فَقُمْتُ إِلَى جَنْبِهِ فَقَالَ يَا بُنَىِّ ، إِنَّهُ لاَ يُقْتَلُ الْيَوْمَ إِلاَّ ظَالِمٌ أَوْ مَظْلُومٌ ، وَإِنِّى لاَ أُرَانِى إِلاَّ سَأُقْتَلُ الْيَوْمَ مَظْلُومًا ، وَإِنَّ مِنْ أَكْبَرِ هَمِّى لَدَيْنِى ، أَفَتُرَى يُبْقِى دَيْنُنَا مِنْ مَالِنَا شَيْئًا فَقَالَ يَا بُنَىِّ بِعْ مَالَنَا فَاقْضِ دَيْنِى . وَأَوْصَى بِالثُّلُثِ ، وَثُلُثِهِ لِبَنِيهِ ، يَعْنِى عَبْدَ اللَّهِ بْنَ الزُّبَيْرِ يَقُولُ ثُلُثُ الثُّلُثِ ، فَإِنْ فَضَلَ مِنْ مَالِنَا فَضْلٌ بَعْدَ قَضَاءِ الدَّيْنِ شَىْءٌ فَثُلُثُهُ لِوَلَدِكَ . قَالَ هِشَامٌ وَكَانَ بَعْضُ وَلَدِ عَبْدِ اللَّهِ قَدْ وَازَى بَعْضَ بَنِى الزُّبَيْرِ خُبَيْبٌ وَعَبَّادٌ ، وَلَهُ يَوْمَئِذٍ تِسْعَةُ بَنِينَ وَتِسْعُ بَنَاتٍ . قَالَ عَبْدُ اللَّهِ فَجَعَلَ يُوصِينِى بِدَيْنِهِ وَيَقُولُ يَا بُنَىِّ ، إِنْ عَجَزْتَ عَنْهُ فِى شَىْءٍ فَاسْتَعِنْ عَلَيْهِ مَوْلاَىَ . قَالَ فَوَاللَّهِ مَا دَرَيْتُ مَا أَرَادَ حَتَّى قُلْتُ يَا أَبَتِ مَنْ مَوْلاَكَ قَالَ اللَّهُ . قَالَ فَوَاللَّهِ مَا وَقَعْتُ فِى كُرْبَةٍ مِنْ دَيْنِهِ إِلاَّ قُلْتُ يَا مَوْلَى الزُّبَيْرِ ، اقْضِ عَنْهُ دَيْنَهُ . فَيَقْضِيهِ ، فَقُتِلَ الزُّبَيْرُ - رضى الله عنه - وَلَمْ يَدَعْ دِينَارًا وَلاَ دِرْهَمًا ، إِلاَّ أَرَضِينَ مِنْهَا الْغَابَةُ ، وَإِحْدَى عَشْرَةَ دَارًا بِالْمَدِينَةِ ، وَدَارَيْنِ بِالْبَصْرَةِ ، وَدَارًا بِالْكُوفَةِ ، وَدَارًا بِمِصْرَ . قَالَ وَإِنَّمَا كَانَ دَيْنُهُ الَّذِى عَلَيْهِ أَنَّ الرَّجُلَ كَانَ يَأْتِيهِ بِالْمَالِ فَيَسْتَوْدِعُهُ إِيَّاهُ فَيَقُولُ الزُّبَيْرُ لاَ وَلَكِنَّهُ سَلَفٌ ، فَإِنِّى أَخْشَى عَلَيْهِ الضَّيْعَةَ ، وَمَا وَلِىَ إِمَارَةً قَطُّ وَلاَ جِبَايَةَ خَرَاجٍ وَلاَ شَيْئًا ، إِلاَّ أَنْ يَكُونَ فِى غَزْوَةٍ مَعَ النَّبِىِّ صلى الله عليه وسلم أَوْ مَعَ أَبِى بَكْرٍ وَعُمَرَ وَعُثْمَانَ - رضى الله عنهم - قَالَ عَبْدُ اللَّهِ بْنُ الزُّبَيْرِ فَحَسَبْتُ مَا عَلَيْهِ مِنَ الدَّيْنِ فَوَجَدْتُهُ أَلْفَىْ أَلْفٍ وَمِائَتَىْ أَلْفٍ قَالَ فَلَقِىَ حَكِيمُ بْنُ حِزَامٍ عَبْدَ اللَّهِ بْنَ الزُّبَيْرِ فَقَالَ يَا ابْنَ أَخِى ، كَمْ عَلَى أَخِى مِنَ الدَّيْنِ فَكَتَمَهُ . فَقَالَ مِائَةُ أَلْفٍ . فَقَالَ حَكِيمٌ وَاللَّهِ مَا أُرَى أَمْوَالَكُمْ تَسَعُ لِهَذِهِ . فَقَالَ لَهُ عَبْدُ اللَّهِ أَفَرَأَيْتَكَ إِنْ كَانَتْ أَلْفَىْ أَلْفٍ وَمِائَتَىْ أَلْفٍ قَالَ مَا أُرَاكُمْ تُطِيقُونَ هَذَا ، فَإِنْ عَجَزْتُمْ عَنْ شَىْءٍ مِنْهُ فَاسْتَعِينُوا بِى . قَالَ وَكَانَ الزُّبَيْرُ اشْتَرَى الْغَابَةَ بِسَبْعِينَ وَمِائَةِ أَلْفٍ ، فَبَاعَهَا عَبْدُ اللَّهِ بِأَلْفِ أَلْفٍ وَسِتِّمِائَةِ أَلْفٍ ثُمَّ قَامَ فَقَالَ مَنْ كَانَ لَهُ عَلَى الزُّبَيْرِ حَقٌّ فَلْيُوَافِنَا بِالْغَابَةِ ، فَأَتَاهُ عَبْدُ اللَّهِ بْنُ جَعْفَرٍ ، وَكَانَ لَهُ عَلَى الزُّبَيْرِ أَرْبَعُمِائَةِ أَلْفٍ فَقَالَ لِعَبْدِ اللَّهِ إِنْ شِئْتُمْ تَرَكْتُهَا لَكُمْ . قَالَ عَبْدُ اللَّهِ لاَ . قَالَ فَإِنْ شِئْتُمْ جَعَلْتُمُوهَا فِيمَا تُؤَخِّرُونَ إِنْ أَخَّرْتُمْ . فَقَالَ عَبْدُ اللَّهِ لاَ . قَالَ قَالَ فَاقْطَعُوا لِى قِطْعَةً . فَقَالَ عَبْدُ اللَّهِ لَكَ مِنْ هَا هُنَا إِلَى هَا هُنَا . قَالَ فَبَاعَ مِنْهَا فَقَضَى دَيْنَهُ فَأَوْفَاهُ ، وَبَقِىَ مِنْهَا أَرْبَعَةُ أَسْهُمٍ وَنِصْفٌ ، فَقَدِمَ عَلَى مُعَاوِيَةَ وَعِنْدَهُ عَمْرُو بْنُ عُثْمَانَ وَالْمُنْذِرُ بْنُ الزُّبَيْرِ وَابْنُ زَمْعَةَ فَقَالَ لَهُ مُعَاوِيَةُ كَمْ قُوِّمَتِ الْغَابَةُ قَالَ كُلُّ سَهْمٍ مِائَةَ أَلْفٍ . قَالَ كَمْ بَقِىَ قَالَ أَرْبَعَةُ أَسْهُمٍ وَنِصْفٌ . قَالَ الْمُنْذِرُ بْنُ الزُّبَيْرِ قَدْ أَخَذْتُ سَهْمًا بِمِائَةِ أَلْفٍ . قَالَ عَمْرُو بْنُ عُثْمَانَ قَدْ أَخَذْتُ سَهْمًا بِمِائَةِ أَلْفٍ . وَقَالَ ابْنُ زَمْعَةَ قَدْ أَخَذْتُ سَهْمًا بِمِائَةِ أَلْفٍ . فَقَالَ مُعَاوِيَةُ كَمْ بَقِىَ فَقَالَ سَهْمٌ وَنِصْفٌ . قَالَ أَخَذْتُهُ بِخَمْسِينَ وَمِائَةِ أَلْفٍ . قَالَ وَبَاعَ عَبْدُ اللَّهِ بْنُ جَعْفَرٍ نَصِيبَهُ مِنْ مُعَاوِيَةَ بِسِتِّمِائَةِ أَلْفٍ ، فَلَمَّا فَرَغَ ابْنُ الزُّبَيْرِ مِنْ قَضَاءِ دَيْنِهِ قَالَ بَنُو الزُّبَيْرِ اقْسِمْ بَيْنَنَا مِيرَاثَنَا . قَالَ لاَ ، وَاللَّهِ لاَ أَقْسِمُ بَيْنَكُمْ حَتَّى أُنَادِىَ بِالْمَوْسِمِ أَرْبَعَ سِنِينَ أَلاَ مَنْ كَانَ لَهُ عَلَى الزُّبَيْرِ دَيْنٌ فَلْيَأْتِنَا فَلْنَقْضِهِ . قَالَ فَجَعَلَ كَلَّ سَنَةٍ يُنَادِى بِالْمَوْسِمِ ، فَلَمَّا مَضَى أَرْبَعُ سِنِينَ قَسَمَ بَيْنَهُمْ قَالَ فَكَانَ لِلزُّبَيْرِ أَرْبَعُ نِسْوَةٍ ، وَرَفَعَ الثُّلُثَ ، فَأَصَابَ كُلَّ امْرَأَةٍ أَلْفُ أَلْفٍ وَمِائَتَا أَلْفٍ ، فَجَمِيعُ مَالِهِ خَمْسُونَ أَلْفَ أَلْفٍ وَمِائَتَا أَلْفٍ .
Tercemesi:
Bize İshak b. İbrahim, ona Ebu Usame, ona Hişâm b. Urve, ona babası (Urve b. Zübeyr), ona da Abdullah b. Zübeyir şöyle demiştir:
Cemel vakası günü savaş durunca Zübeyir b. Avvam beni çağırdı ve “Ey oğlum, bugün öldürülenler ya zalim ya da mazlumdur. Bana gelince bugün mazlum olarak öldürüleceğimi sanıyorum. En büyük endişelerimden birisi borcumdur. Borçlarımız mallarımızdan geriye bir şey bırakmayacak mı, ne dersin?” dedi ve “ey oğlum, malımı sat, borcumu öde” diye ekleyip malının üçte birini vasiyet etti. Bu üçte birin de üçte birini Abdullah'ın çocukları olan torunlarına vasiyet edip “borçlar ödendikten sonra malımızdan bir şey kalırsa üçte biri senin oğullarına aittir” dedi. Hişâm der ki: Abdullah b. Zübeyir'in çocuklarının bazısı yaşça Zübeyir'in oğulları olan Hubeyb ve Abbad'ın akranıydı. Zübeyir'in bu vasiyeti yaptığı gün dokuz oğlu ve dokuz kızı vardı.
Abdullah der ki: Babam Zübeyir, borcunun ödenmesini bana vasiyet etmeye başladı ve “ey oğlum, eğer herhangi bir şekilde borç ödemekten aciz kalırsan, o zorluğa karşı Mevla'mdan yardım iste” dedi. Abdullah der ki: Vallahi ben babamın bu “Mevlâ'm” sözüyle ne kastettiğini bilemedim. Sonunda “babacığım, senin Mevla'n kimdir?” diye sordum. O da “Allah” dedi.
Abdullah der ki: Vallahi ben onun borcunu ödeme konusunda herhangi bir sıkıntıya düştüğümde “ey Zübeyir'in Mevlâ'sı, Zübeyir'in borcunu ödemede kolaylık ihsan et” diye dua ettim, akabinde Yüce Allah onun borcunu ödedi. Sonunda Zübeyir öldürüldü ve arkasında bazı araziler hariç, altın ve gümüş para bırakmadı. Gâbe bölgesinde bir arazi, Medine'de on bir ev, Basra'da iki ev, Kûfe'de bir ev ve Mısır'da da bir ev bırakmıştı.
Abdullah der ki: Zübeyir'in üzerindeki borç şu şekilde olmuştur: Bir kimse ona emanet bırakmak istediğinde Zübeyir, ona “hayır, emanet olarak değil, borç olarak bırak. Çünkü ben bu malın zayi olmasından korkarım” derdi. Zübeyir hayatı boyunca ne bir valilik, ne zekat toplama memurluğu, ne de başka bir idari görev yaptı. Sadece Rasulullah (sav), Ebu Bekir, Ömer ve Osman (r.anhum) ile cihada katılmıştır.
Abdullah b. Zübeyir der ki: Babamın borcunu hesapladım, iki milyon iki yüz bin dinar olduğunu gördüm. Hakim b. Hişâm ile karşılaşmıştım. Bana “ey kardeşimin oğlu, kardeşimin borcu ne kadardır?” diye sordu. Ravi dr ki: Abdullah ona borcun tamamını gizleyerek sadece “ yüz bin dinar” dedi. Bunun üzerine Hakim “Allah'a yemin ederim ki, sahip olduğun malın bunu ödeyebileceğini sanmıyorum” dedi. Ona “eğer bu borç iki yüz milyon iki yüz bin dinar ise, o zaman ne dersin” dedim. O da “buna gücünüzün yeteceğini sanmıyorum, eğer dara düşerseniz benden yardım isteyin” dedi.
Ravi der ki: Zübeyir, Gâbe'deki araziyi yüz yetmiş bine satın almıştı. Oğlu Abdullah ise bu araziyi bir milyon altı yüz bine sattı. Sonra ayağa kalktı ve “her kimin Zübeyir'de alacağı varsa, Gâbe'ye bizim yanımıza gelsin” dedi. Akabinde Abdullah b. Cafer b. Ebu Talib oraya geldi. Abdullah'ın, Zübeyir'den alacağı dört yüz bin dinar vardı. Abdullah b. Zübeyir'e hitaben “Eğer isterseniz bu dört yüz binlik alacağımı size bırakayım” dedi. Abdullah b. Zübeyir de “hayır” dedi. Abdullah “şayet borcunuzdan bir kısmını geri bırakmak isterseniz benimkini bırakabilirsiniz” dedi. Abdullah b. Zübeyir de “hayır, alacağını geri bırakma” dedi. Ravi der ki: Abdullah b. Cafer “öyleyse bu araziden benim için bir parça kesin” dedi. Abdullah b. Zübeyir de ona hitaben “şuradan şuraya kadar olan parça senindir” dedi.
Ravi der ki: Abdullah b. Zübeyir, Gâbe arazisinin bir kısmını sattı da babası Zübeyir'in borcunu ödedi. Borcun hepsini tamamen ödedikten sonra Gâbe arazisinden dört buçuk pay kaldı. Abdullah b. Zübeyir akabinde Şam'a, Muaviye b. Ebu Sufyan'ın yanına geldi. Muaviye'nin yanında Amr b. Osman, Munzir b. Zübeyir ve İbn Zem'a bulunuyordu. Muaviye, Abdullah b. Zübeyir'e hitaben “Gâbe arazisine ne kadar değer biçildi?” dedi. Abdullah da “her hisse için yüz bin dinar” dedi Muaviye “geriye kaç pay kaldı?” Abdullah da "dört buçuk pay kaldı” dedi. Munzir b. Zübeyir “ben yüz bine bir pay satın aldım” dedi. Amr b. Osman “Ben de yüz bine bir pay satın aldım” dedi. İbn Zem'a “ben de yüz bine bir pay satın aldım” dedi. Bu sefer Muaviye “geriye ne kadar pay kaldı?” diye sordu. Abdullah da “bir buçuk pay kaldı” dedi. Muaviye de “ben de onu yüz elli bine satın aldım” dedi. Ravi der ki: Abdullah b. Cafer kendi payını Muaviye'ye altı yüz bin karşılığında sattı.
Abdullah b. Zübeyir babasının borçlarını ödeyip bu borç işini bitirdiği zaman Zübeyir'in diğer oğulları kendisine “artık mirasımızı aramızda paylaştır” dediler. Bunun üzerine Abdullah “hayır, Allah'a yemin ederim ki, dört sene boyunca her hac mevsiminde 'Haberiniz olsun, Her kimin Zübeyir üzerinde alacağı bir hak varsa bize gelsin, o borcu ödeyelim' diye ilan etmedikçe, mirası aranızda paylaştırmam” dedi. Ravi der ki: Abdullah b. Zübeyir her sene hac mevsiminde böyle ilan etmeye başladı. Nihayet dört yıl geçince mirası Zübeyir'in oğulları arasında paylaştırdı. Ravi der ki: Zübeyir öldüğü zaman arkasında dört eşini bırakmıştı. Babası Zübeyir'in vasiyeti olan üçte biri ayırdı. Geri kalan maldan her eşine bir milyon iki yüz bin dinar hisse düştü. Buna göre Zübeyir'in tüm serveti elli milyon iki yüz bindir.
Açıklama:
Yazar, Kitap, Bölüm:
Buhârî, Sahîh-i Buhârî, Farzu'l-Humus 13, 1/820
Senetler:
1. Ebu Abdullah Zübeyr b. Avvâm el-Esedî (Zübeyr b. Avvâm b. Huveylid b. Esed b. Abdüluzza)
2. Ebu Bekir Abdullah b. Zübeyr el-Esedî (Abdullah b. Zübeyr b. Avvam)
3. Urve b. Zübeyr el-Esedî (Urve b. Zübeyr b. Avvam b. Huveylid b. Esed)
4. Ebu Münzir Hişam b. Urve el-Esedî (Hişam b. Urve b. Zübeyr b. Avvam)
5. Ebu Üsame Hammâd b. Üsame el-Kuraşî (Hammâd b. Üsame b. Zeyd)
6. İshak b. Râhûye el-Mervezî (İshak b. İbrahim b. Mahled)
Konular:
Arazi, mülkiyet hukuku
Borç, ödemek, en güzel şekilde
Borç, Vasiyet, vasiyetin yerine getirilmesinden önce borcun ödenmesi
Müslüman, Eman vermek/Emanete riayet
Sahabe, Hz. Peygamber'den sonraki durumları
Sorumlululuk, herkes konumuna göre
Yönetim, yönetici olmada istekli olmamak
Öneri Formu
Hadis Id, No:
2353, M004716
Hadis:
وَحَدَّثَنَا يَحْيَى بْنُ يَحْيَى حَدَّثَنَا خَالِدُ بْنُ عَبْدِ اللَّهِ عَنْ يُونُسَ ح
وَحَدَّثَنِى عَلِىُّ بْنُ حُجْرٍ السَّعْدِىُّ حَدَّثَنَا هُشَيْمٌ عَنْ يُونُسَ وَمَنْصُورٍ وَحُمَيْدٍ ح
وَحَدَّثَنَا أَبُو كَامِلٍ الْجَحْدَرِىُّ حَدَّثَنَا حَمَّادُ بْنُ زَيْدٍ عَنْ سِمَاكِ بْنِ عَطِيَّةَ وَيُونُسَ بْنِ عُبَيْدٍ وَهِشَامِ بْنِ حَسَّانَ كُلُّهُمْ عَنِ الْحَسَنِ عَنْ عَبْدِ الرَّحْمَنِ بْنِ سَمُرَةَ عَنِ النَّبِىِّ صلى الله عليه وسلم بِمِثْلِ حَدِيثِ جَرِيرٍ.
["يَا عَبْدَ الرَّحْمَنِ لاَ تَسْأَلِ الإِمَارَةَ فَإِنَّكَ إِنْ أُعْطِيتَهَا عَنْ مَسْأَلَةٍ أُكِلْتَ إِلَيْهَا وَإِنْ أُعْطِيتَهَا عَنْ غَيْرِ مَسْأَلَةٍ أُعِنْتَ عَلَيْهَا."]
Tercemesi:
Bize Yahya b. Yahya, ona Halid b. Abdullah, ona Yunus; (T)
Bize Ali b. Hucr es-Sa'dî, ona Huşeym, ona Yunus, Mansur ve Humeyd; (T)
Bize Ebu Kamil el-Cahderî, ona Hammad b. Zeyd, ona Simak b. Atiyye, Yunus b. Ubeyd ve Hişam b. Hassan, onlara Hasan, ona da Abdurrahman b. Semüra, Hz. Peygamber'den (sav) Cerir hadisine benzer şekilde nakilde bulunmuştur.
Açıklama:
Yazar, Kitap, Bölüm:
Müslim, Sahîh-i Müslim, İmâre 4716, /782
Senetler:
()
Konular:
Yönetim, yönetici olmada istekli olmamak
Öneri Formu
Hadis Id, No:
2361, M004719
Hadis:
حَدَّثَنَا عَبْدُ الْمَلِكِ بْنُ شُعَيْبِ بْنِ اللَّيْثِ حَدَّثَنِى أَبِى شُعَيْبُ بْنُ اللَّيْثِ حَدَّثَنِى اللَّيْثُ بْنُ سَعْدٍ حَدَّثَنِى يَزِيدُ بْنُ أَبِى حَبِيبٍ عَنْ بَكْرِ بْنِ عَمْرٍو عَنِ الْحَارِثِ بْنِ يَزِيدَ الْحَضْرَمِىِّ عَنِ ابْنِ حُجَيْرَةَ الأَكْبَرِ عَنْ أَبِى ذَرٍّ قَالَ قُلْتُ يَا رَسُولَ اللَّهِ أَلاَ تَسْتَعْمِلُنِى قَالَ فَضَرَبَ بِيَدِهِ عَلَى مَنْكِبِى ثُمَّ قَالَ:
"يَا أَبَا ذَرٍّ إِنَّكَ ضَعِيفٌ وَإِنَّهَا أَمَانَةٌ وَإِنَّهَا يَوْمَ الْقِيَامَةِ خِزْىٌ وَنَدَامَةٌ إِلاَّ مَنْ أَخَذَهَا بِحَقِّهَا وَأَدَّى الَّذِى عَلَيْهِ فِيهَا."
Tercemesi:
Bize Abdülmelik b. Şuayb b. Leys, ona babası Şuayb b. Leys, ona Leys b. Sa'd, ona Yezid b. Ebu Habib, ona Bekir b. Amr, ona Hqris b. Yezid el-Hadramî, ona İbn Huceyra el-Ekber, ona da Ebu Zer şöyle rivayet etmiştir: Ben, ya Rasulullah! Beni yönetici olarak atamayacak mısın dedim. Hz. Peygamber (sav) eliyle omuzlarıma vurdu. Sonra da "ey Ebu Zer! Sen zayıfsın. (Yöneticilik) ise emanettir. (Yöneticilik) onu layıkıyla alan ve gerektiği gibi yerine getiren kimse hariç Kıyamet günü perişanlık ve pişmanlıktır" buyurdu.
Açıklama:
Yazar, Kitap, Bölüm:
Müslim, Sahîh-i Müslim, İmâre 4719, /783
Senetler:
()
Konular:
Yönetici, iyisi-kötüsü
Yönetim, halife, tayini ve seçimi
Yönetim, yönetici olmada istekli olmamak
Yönetim, yöneticilikte ehliyet
Öneri Formu
Hadis Id, No:
17751, D002929
Hadis:
حَدَّثَنَا مُحَمَّدُ بْنُ الصَّبَّاحِ الْبَزَّازُ حَدَّثَنَا هُشَيْمٌ أَخْبَرَنَا يُونُسُ وَمَنْصُورٌ عَنِ الْحَسَنِ عَنْ عَبْدِ الرَّحْمَنِ بْنِ سَمُرَةَ قَالَ قَالَ لِىَ النَّبِىُّ صلى الله عليه وسلم
"يَا عَبْدَ الرَّحْمَنِ بْنَ سَمُرَةَ لاَ تَسْأَلِ الإِمَارَةَ فَإِنَّكَ إِذَا أُعْطِيتَهَا عَنْ مَسْأَلَةٍ وُكِلْتَ فِيهَا إِلَى نَفْسِكَ وَإِنْ أُعْطِيتَهَا عَنْ غَيْرِ مَسْأَلَةٍ أُعِنْتَ عَلَيْهَا."
Tercemesi:
Bize Muhammed b. Sabbah el-Bezzâz, ona Hüşeym, ona Yunus ve Mansur o ikisine Hasan, ona da Abdurrahman b. Semure (ra), Rasulullah'ın (sav) kendisine şöyle buyurduğunu nakletmiştir:
"Ey Abdurrahman b. Semure, idarecilik isteme! Zira (hırs gösterip) bu isteme (n)den dolayı sana idarecilik verilirse onunla baş başa bırakılıp (helak olursun). Eğer idarecilik sana (sen) istemeden verilecek olursa bu işte (Allah tarafından) yardım görürsün."
Açıklama:
Yazar, Kitap, Bölüm:
Ebû Davud, Sünen-i Ebu Davud, Harâc ve'l-fey' ve'l-imâre 2, /682
Senetler:
1. Abdurrahman b. Semure el-Kuraşi (Abdurrahman b. Semure b. Habib b. Abduşems)
2. Ebu Said Hasan el-Basrî (Hasan b. Yesâr)
3. Mansur b. Zâzân el-Vasıtî (Mansur b. Zâzân)
4. Ebu Muaviye Hüşeym b. Beşir es-Sülemî (Hüşeym b. Beşir b. el-Kasım b. Dinar)
5. Ebu Cafer Muhammed b. Sabbah ed-Dûlâbî (Muhammed b. Sabbah)
Konular:
Yönetim, yönetici olmada istekli olmamak
Öneri Formu
Hadis Id, No:
21126, D003277
Hadis:
حَدَّثَنَا مُحَمَّدُ بْنُ الصَّبَّاحِ الْبَزَّازُ حَدَّثَنَا هُشَيْمٌ أَخْبَرَنَا يُونُسُ وَمَنْصُورٌ - يَعْنِى ابْنَ زَاذَانَ - عَنِ الْحَسَنِ عَنْ عَبْدِ الرَّحْمَنِ بْنِ سَمُرَةَ قَالَ قَالَ لِىَ النَّبِىُّ صلى الله عليه وسلم:
"يَا عَبْدَ الرَّحْمَنِ بْنَ سَمُرَةَ إِذَا حَلَفْتَ عَلَى يَمِينٍ فَرَأَيْتَ غَيْرَهَا خَيْرًا مِنْهَا، فَأْتِ الَّذِى هُوَ خَيْرٌ وَكَفِّرْ يَمِينَكَ."
[قَالَ أَبُو دَاوُدَ: سَمِعْتُ أَحْمَدَ يُرَخِّصُ فِيهَا الْكَفَّارَةَ قَبْلَ الْحِنْثِ.]
Tercemesi:
Bize Muhammed b. Sabbah el-Bezzaz, ona Hüşeym (b. Beşir), ona Yunus (b. Ubeyd) ve Mansur b. Zâzân, o ikisine Hasan (el-Basrî) ona da Abdurrahman b. Semure, Hz. Peygamber'in (sav) kendisine şöyle dediğini nakletmiştir:
"Ey Abdurrahman b. Semure! Bir şey hakkında yemin ettiğinde ondan daha hayırlısını görürsen, daha hayırlı olanı yap ve yeminin için kefaret ver."
[Ebû Davud şöyle demiştir: Ahmed (b. Hanbel), yemini bozmadan da kefaret ödemeye ruhsat vermiştir.]
Açıklama:
Yazar, Kitap, Bölüm:
Ebû Davud, Sünen-i Ebu Davud, Eymân ve'n-Nuzûr 17, /764
Senetler:
1. Abdurrahman b. Semure el-Kuraşi (Abdurrahman b. Semure b. Habib b. Abduşems)
2. Ebu Said Hasan el-Basrî (Hasan b. Yesâr)
3. Mansur b. Zâzân el-Vasıtî (Mansur b. Zâzân)
4. Ebu Muaviye Hüşeym b. Beşir es-Sülemî (Hüşeym b. Beşir b. el-Kasım b. Dinar)
5. Ebu Cafer Muhammed b. Sabbah ed-Dûlâbî (Muhammed b. Sabbah)
Konular:
Toplumsal düzenin tesisi
Yemin, hayırlı işler için yemini bozmak
Yemin, keffareti
Yönetim, yönetici olmada istekli olmamak
Öneri Formu
Hadis Id, No:
33095, D004354
Hadis:
حَدَّثَنَا أَحْمَدُ بْنُ حَنْبَلٍ وَمُسَدَّدٌ قَالاَ حَدَّثَنَا يَحْيَى بْنُ سَعِيدٍ - قَالَ مُسَدَّدٌ - حَدَّثَنَا قُرَّةُ بْنُ خَالِدٍ قَالَ حَدَّثَنَا حُمَيْدُ بْنُ هِلاَلٍ حَدَّثَنَا أَبُو بُرْدَةَ قَالَ قَالَ أَبُو مُوسَى أَقْبَلْتُ إِلَى النَّبِىِّ صلى الله عليه وسلم وَمَعِى رَجُلاَنِ مِنَ الأَشْعَرِيِّينَ أَحَدُهُمَا عَنْ يَمِينِى وَالآخَرُ عَنْ يَسَارِى فَكِلاَهُمَا سَأَلَ الْعَمَلَ وَالنَّبِىُّ صلى الله عليه وسلم سَاكِتٌ فَقَالَ
"مَا تَقُولُ يَا أَبَا مُوسَى." أَوْ "يَا عَبْدَ اللَّهِ بْنَ قَيْسٍ." قُلْتُ وَالَّذِى بَعَثَكَ بِالْحَقِّ مَا أَطْلَعَانِى عَلَى مَا فِى أَنْفُسِهِمَا وَمَا شَعَرْتُ أَنَّهُمَا يَطْلُبَانِ الْعَمَلَ. قَالَ وَكَأَنِّى أَنْظُرُ إِلَى سِوَاكِهِ تَحْتَ شَفَتِهِ قَلَصَتْ قَالَ
"لَنْ نَسْتَعْمِلَ - أَوْ لاَ نَسْتَعْمِلُ - عَلَى عَمَلِنَا مَنْ أَرَادَهُ وَلَكِنِ اذْهَبْ أَنْتَ يَا أَبَا مُوسَى أَوْ يَا عَبْدَ اللَّهِ بْنَ قَيْسٍ." فَبَعَثَهُ عَلَى الْيَمَنِ ثُمَّ أَتْبَعَهُ مُعَاذَ بْنَ جَبَلٍ قَالَ فَلَمَّا قَدِمَ عَلَيْهِ مُعَاذٌ قَالَ انْزِلْ.
[وَأَلْقَى لَهُ وِسَادَةً فَإِذَا رَجُلٌ عِنْدَهُ مُوثَقٌ قَالَ مَا هَذَا قَالَ هَذَا كَانَ يَهُودِيًّا فَأَسْلَمَ ثُمَّ رَاجَعَ دِينَهُ دِينَ السُّوءِ. قَالَ لاَ أَجْلِسُ حَتَّى يُقْتَلَ قَضَاءُ اللَّهِ وَرَسُولِهِ. قَالَ اجْلِسْ نَعَمْ. قَالَ لاَ أَجْلِسُ حَتَّى يُقْتَلَ قَضَاءُ اللَّهِ وَرَسُولِهِ. ثَلاَثَ مَرَّاتٍ فَأَمَرَ بِهِ فَقُتِلَ ثُمَّ تَذَاكَرَا قِيَامَ اللَّيْلِ فَقَالَ أَحَدُهُمَا مُعَاذُ بْنُ جَبَلٍ أَمَّا أَنَا فَأَنَامُ وَأَقُومُ - أَوْ أَقُومُ وَأَنَامُ - وَأَرْجُو فِى نَوْمَتِى مَا أَرْجُو فِى قَوْمَتِى.]
Tercemesi:
Bize Ahmet b. Hanbel ve Müsedded, o ikisine Yahya b. Said, ona Kurra b. Halid, ona Humeyd b. Hilal, ona Ebu Bürde, ona da Ebu Musa (ra) şöyle demiştir: Yanımda Eş'arilerden iki adamla birlikte Rasulullah'a (sav) geldim. Adamlardan birisi sağımda birisi solumda idi. Her ikisi de Rasulullah'tan görev istediler. Rasulullah susmakta idi. Bunun üzerine:
" Ne diyorsun ya Ebu Musa? Veya Ya Abdullah b. Kays?" dedi. Seni hak (din) ile gönderen Allah'a yemin ederim ki, gönüllerindekini bana söylemediler ve onların görev isteyeceklerinin farkına dahi varmadım, dedim. Sanki ben şu anda Rasulullah'ın dudağı altında misvakinin yükseldiğini görür gibiyim. Rasulullah (sav); "biz işimize asla onu isteyeni tayin etmeyeceğiz- veya onu isteyeni tayin etmeyiz- ama, ey Ebu Musa- ya da Abdullah b. Kays- sen git" buyurdu ve onu Yemen'e gönderdi. Sonra peşinden Muaz b. Cebel'i de (ra) gönderdi.
[Ravi der ki: Muaz, Ebu Musa'nın yanına varınca Ebu Musa, in (buyur) dedi ve onun için bir minder serdi. Muaz, Ebu Musa'nın yanında bağlı bir adam gördü ve bu ne? dedi Ebu Musa, vu yahudi idi. Müslüman oldu. Sonra tekrar dinine; kötü dinine döndü, dedi. Muaz, o öldürülmedikçe oturmam. Bu, Allah'ın ve Rasulünün hükmüdür, dedi. Ebu Musa; otur, evet dedi. Muaz üç kere, öldürülünceye kadar oturmam. Bu Allah'ın ve Rasulü'nün hükmüdür, dedi. Bunun üzerine Ebu Musa emretti ve adam öldürüldü. Sonra bu iki sahabe gece namazını tartıştılar. Muaz, ben uyurum da namaz da kılarım veya: namaz da kılarım uyurum da. Namazımda umduğumu (sevabı) uykum halinde de umarım dedi.]
Açıklama:
Yazar, Kitap, Bölüm:
Ebû Davud, Sünen-i Ebu Davud, Hudûd 1, /992
Senetler:
1. Ebu Musa Abdullah b. Kays el-Eş'arî (Abdullah b. Kays b. Süleym)
2. Ebu Bürde b. Ebu Musa el-Eş'arî (Amir b. Abdullah b. Kays b. Süleym)
3. Ebu Nasr Humeyd b. Hilal el-Adevî (Humeyd b. Hilal b. Hubeyra)
4. Ebu Halid Kurra b. Halid es-Sedûsî (Kurra b. Halid)
5. Ebu Said Yahya b. Said el-Kattan (Yahya b. Said b. Ferruh)
6. Ebu Abdullah Ahmed b. Hanbel eş-Şeybanî (Ahmed b. Muhammed b. Hanbel b. Hilal b. Esed)
Konular:
İrtidat,İslam Cemaati önemi, mürtedin öldürülmesi
Namaz, Teheccüt namazı
Yönetim, yönetici olmada istekli olmamak
Öneri Formu
Hadis Id, No:
34274, B003588
Hadis:
« وَتَجِدُونَ مِنْ خَيْرِ النَّاسِ أَشَدَّهُمْ كَرَاهِيَةً لِهَذَا الأَمْرِ ، حَتَّى يَقَعَ فِيهِ ، وَالنَّاسُ مَعَادِنُ ، خِيَارُهُمْ فِى الْجَاهِلِيَّةِ خِيَارُهُمْ فِى الإِسْلاَمِ » .
Tercemesi:
"İnsanların en hayırlısını şu yöneticilik işini istemeyenler (talip olmayanlar) olarak bulursunuz. İnsanlar madenler gibidir. Cahiliye döneminde hayırlı (iyi karakterli) insan olanlar İslam'a girince de yine hayırlı insanlardır.
Açıklama:
Yazar, Kitap, Bölüm:
Buhârî, Sahîh-i Buhârî, Menâkıb 25, 1/920
Senetler:
1. Ebu Hureyre ed-Devsî (Abdurrahman b. Sahr)
2. Ebu Davud A'rec Abdurrahman b. Hürmüz (Abdurrahman b. Hürmüz)
3. Ebu Zinad Abdullah b. Zekvan el-Kuraşi (Abdullah b. Zekvan)
4. Şuayb b. Ebu Hamza el-Ümevi (Şuayb b. Dinar)
5. Ebu Yeman Hakem b. Nafi' el-Behrânî (Hakem b. Nafi')
Konular:
İnsan, iyi-kötü
Yönetim, yönetici olmada istekli olmamak
Öneri Formu
Hadis Id, No:
274771, D003277-2
Hadis:
حَدَّثَنَا مُحَمَّدُ بْنُ الصَّبَّاحِ الْبَزَّازُ حَدَّثَنَا هُشَيْمٌ أَخْبَرَنَا يُونُسُ وَمَنْصُورٌ - يَعْنِى ابْنَ زَاذَانَ - عَنِ الْحَسَنِ عَنْ عَبْدِ الرَّحْمَنِ بْنِ سَمُرَةَ قَالَ قَالَ لِىَ النَّبِىُّ صلى الله عليه وسلم:
"يَا عَبْدَ الرَّحْمَنِ بْنَ سَمُرَةَ إِذَا حَلَفْتَ عَلَى يَمِينٍ فَرَأَيْتَ غَيْرَهَا خَيْرًا مِنْهَا، فَأْتِ الَّذِى هُوَ خَيْرٌ وَكَفِّرْ يَمِينَكَ."
[قَالَ أَبُو دَاوُدَ: سَمِعْتُ أَحْمَدَ يُرَخِّصُ فِيهَا الْكَفَّارَةَ قَبْلَ الْحِنْثِ.]
Tercemesi:
Bize Muhammed b. Sabbah el-Bezzaz, ona Hüşeym (b. Beşir), ona Yunus (b. Ubeyd) ve Mansur b. Zâzân, o ikisine Hasan (el-Basrî) ona da Abdurrahman b. Semure, Hz. Peygamber'in (sav) kendisine şöyle dediğini nakletmiştir:
"Ey Abdurrahman b. Semure! Bir şey hakkında yemin ettiğinde ondan daha hayırlısını görürsen, daha hayırlı olanı yap ve yeminin için kefaret ver."
[Ebû Davud şöyle demiştir: Ahmed (b. Hanbel), yemini bozmadan da kefaret ödemeye ruhsat vermiştir.]
Açıklama:
Yazar, Kitap, Bölüm:
Ebû Davud, Sünen-i Ebu Davud, Eymân ve'n-Nuzûr 17, /764
Senetler:
1. Abdurrahman b. Semure el-Kuraşi (Abdurrahman b. Semure b. Habib b. Abduşems)
2. Ebu Said Hasan el-Basrî (Hasan b. Yesâr)
3. Ebu Abdullah Yunus b. Ubeyd el-Abdî (Yunus b. Ubeyd b. Dinar)
4. Ebu Muaviye Hüşeym b. Beşir es-Sülemî (Hüşeym b. Beşir b. el-Kasım b. Dinar)
5. Ebu Cafer Muhammed b. Sabbah ed-Dûlâbî (Muhammed b. Sabbah)
Konular:
Toplumsal düzenin tesisi
Yemin, hayırlı işler için yemini bozmak
Yemin, keffareti
Yönetim, yönetici olmada istekli olmamak
Öneri Formu
Hadis Id, No:
275590, D004354-2
Hadis:
حَدَّثَنَا أَحْمَدُ بْنُ حَنْبَلٍ وَمُسَدَّدٌ قَالاَ حَدَّثَنَا يَحْيَى بْنُ سَعِيدٍ - قَالَ مُسَدَّدٌ - حَدَّثَنَا قُرَّةُ بْنُ خَالِدٍ قَالَ حَدَّثَنَا حُمَيْدُ بْنُ هِلاَلٍ حَدَّثَنَا أَبُو بُرْدَةَ قَالَ قَالَ أَبُو مُوسَى أَقْبَلْتُ إِلَى النَّبِىِّ صلى الله عليه وسلم وَمَعِى رَجُلاَنِ مِنَ الأَشْعَرِيِّينَ أَحَدُهُمَا عَنْ يَمِينِى وَالآخَرُ عَنْ يَسَارِى فَكِلاَهُمَا سَأَلَ الْعَمَلَ وَالنَّبِىُّ صلى الله عليه وسلم سَاكِتٌ فَقَالَ
"مَا تَقُولُ يَا أَبَا مُوسَى." أَوْ "يَا عَبْدَ اللَّهِ بْنَ قَيْسٍ." قُلْتُ وَالَّذِى بَعَثَكَ بِالْحَقِّ مَا أَطْلَعَانِى عَلَى مَا فِى أَنْفُسِهِمَا وَمَا شَعَرْتُ أَنَّهُمَا يَطْلُبَانِ الْعَمَلَ. قَالَ وَكَأَنِّى أَنْظُرُ إِلَى سِوَاكِهِ تَحْتَ شَفَتِهِ قَلَصَتْ قَالَ
"لَنْ نَسْتَعْمِلَ - أَوْ لاَ نَسْتَعْمِلُ - عَلَى عَمَلِنَا مَنْ أَرَادَهُ وَلَكِنِ اذْهَبْ أَنْتَ يَا أَبَا مُوسَى أَوْ يَا عَبْدَ اللَّهِ بْنَ قَيْسٍ." فَبَعَثَهُ عَلَى الْيَمَنِ ثُمَّ أَتْبَعَهُ مُعَاذَ بْنَ جَبَلٍ قَالَ فَلَمَّا قَدِمَ عَلَيْهِ مُعَاذٌ قَالَ انْزِلْ.
[وَأَلْقَى لَهُ وِسَادَةً فَإِذَا رَجُلٌ عِنْدَهُ مُوثَقٌ قَالَ مَا هَذَا قَالَ هَذَا كَانَ يَهُودِيًّا فَأَسْلَمَ ثُمَّ رَاجَعَ دِينَهُ دِينَ السُّوءِ. قَالَ لاَ أَجْلِسُ حَتَّى يُقْتَلَ قَضَاءُ اللَّهِ وَرَسُولِهِ. قَالَ اجْلِسْ نَعَمْ. قَالَ لاَ أَجْلِسُ حَتَّى يُقْتَلَ قَضَاءُ اللَّهِ وَرَسُولِهِ. ثَلاَثَ مَرَّاتٍ فَأَمَرَ بِهِ فَقُتِلَ ثُمَّ تَذَاكَرَا قِيَامَ اللَّيْلِ فَقَالَ أَحَدُهُمَا مُعَاذُ بْنُ جَبَلٍ أَمَّا أَنَا فَأَنَامُ وَأَقُومُ - أَوْ أَقُومُ وَأَنَامُ - وَأَرْجُو فِى نَوْمَتِى مَا أَرْجُو فِى قَوْمَتِى.]
Tercemesi:
Bize Ahmet b. Hanbel ve Müsedded, o ikisine Yahya b. Said, ona Kurra b. Halid, ona Humeyd b. Hilal, ona Ebu Bürde, ona da Ebu Musa (ra) şöyle demiştir: Yanımda Eş'arilerden iki adamla birlikte Rasulullah'a (sav) geldim. Adamlardan birisi sağımda birisi solumda idi. Her ikisi de Rasulullah'tan görev istediler. Rasulullah susmakta idi. Bunun üzerine:
" Ne diyorsun ya Ebu Musa? Veya Ya Abdullah b. Kays?" dedi. Seni hak (din) ile gönderen Allah'a yemin ederim ki, gönüllerindekini bana söylemediler ve onların görev isteyeceklerinin farkına dahi varmadım, dedim. Sanki ben şu anda Rasulullah'ın dudağı altında misvakinin yükseldiğini görür gibiyim. Rasulullah (sav); "biz işimize asla onu isteyeni tayin etmeyeceğiz- veya onu isteyeni tayin etmeyiz- ama, ey Ebu Musa- ya da Abdullah b. Kays- sen git" buyurdu ve onu Yemen'e gönderdi. Sonra peşinden Muaz b. Cebel'i de (ra) gönderdi.
[Ravi der ki: Muaz, Ebu Musa'nın yanına varınca Ebu Musa, in (buyur) dedi ve onun için bir minder serdi. Muaz, Ebu Musa'nın yanında bağlı bir adam gördü ve bu ne? dedi Ebu Musa, vu yahudi idi. Müslüman oldu. Sonra tekrar dinine; kötü dinine döndü, dedi. Muaz, o öldürülmedikçe oturmam. Bu, Allah'ın ve Rasulünün hükmüdür, dedi. Ebu Musa; otur, evet dedi. Muaz üç kere, öldürülünceye kadar oturmam. Bu Allah'ın ve Rasulü'nün hükmüdür, dedi. Bunun üzerine Ebu Musa emretti ve adam öldürüldü. Sonra bu iki sahabe gece namazını tartıştılar. Muaz, ben uyurum da namaz da kılarım veya: namaz da kılarım uyurum da. Namazımda umduğumu (sevabı) uykum halinde de umarım dedi.]
Açıklama:
Yazar, Kitap, Bölüm:
Ebû Davud, Sünen-i Ebu Davud, Hudûd 1, /992
Senetler:
1. Ebu Musa Abdullah b. Kays el-Eş'arî (Abdullah b. Kays b. Süleym)
2. Ebu Bürde b. Ebu Musa el-Eş'arî (Amir b. Abdullah b. Kays b. Süleym)
3. Ebu Nasr Humeyd b. Hilal el-Adevî (Humeyd b. Hilal b. Hubeyra)
4. Ebu Halid Kurra b. Halid es-Sedûsî (Kurra b. Halid)
5. Ebu Said Yahya b. Said el-Kattan (Yahya b. Said b. Ferruh)
6. Müsedded b. Müserhed el-Esedî (Müsedded b. Müserhed b. Müserbel b. Şerik)
Konular:
İrtidat,İslam Cemaati önemi, mürtedin öldürülmesi
Namaz, Teheccüt namazı
Yönetim, yönetici olmada istekli olmamak